12 Eylül tutukevleri, dil yasakları ve PKK

-
Aa
+
a
a
a

9 Kasım 2007Namık Kemal Zeybek

"Amca sen polis misin? Bu koğuşa nasıl ayakta girebiliyorsun? Buraya girenler ancak sürünerek girerler..." Bu sözler 12 Eylül döneminde Diyarbakır Tutukevi'nde koğuşa konulan, bugünlerde milletvekili olan bir tutukluya söyleniyordu. 12 Eylül sonrası sürüp giden MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasından aranan arkadaşımız Diyarbakır'dan teslim olursa çabuk çıkacağını öğrenmiş. Ve öyle yapmıştı. İki gün sonrada tahliye edilmiş ve göreceğini de görmüştü. Neler mi görmüştü? İşte anlattıkları: "Diyarbakır Tutukevi tıklım tıklım doludur. İçeri alınanların tamamı işkenceden geçirilmiş, ayakları yürüyemeyecek kadar şişmiştir. Bu yüzden koğuşlara sürünerek girmektedirler. Çoğunun bölücülük, bölücü örgütle bir ilgileri yoktur. Ekmek veren, su veren, selam alan, selam veren içeri doldurulmuştur. Üç-beş gerçek PKK'lı bu durumu değerlendirmekte ve koğuş halkını eğitmektedirler: -İşte TC'nin size yaptıklarını görüyorsunuz.. diye başlayan nutuklarla..." Arkadaşımız "Diyarbakır Tutukevi PKK'nın akademisi olmuş" diye değerlendirmesini noktalıyordu. Milliyet'te Fikret Bila'nın sayın Evren'le söyleşisini okuyunca bunları yeniden hatırladım ve hatırlatmak gerek diye düşündüm. Sayın Evren, Diyarbakır Tutukevi'nde yapılanları, gardiyanların 12 Eylül öncesinin öcünü alma duygularına bağlıyor ve yanılıyor. Diyarbakır'daki uygulamalardan önce aynı işlemlerin Mamak Tutukevi'nde başladığını bilmiyor sanırım... Mamak Tutukevi'nde başlatılan uygulama çok başarılı bulundu ve yaygınlaştırıldı. Diyarbakır'ı orada bulunanlardan dinledim. Mamak'ta ise yaşayanlardanım. "İçeri" alınanlar eğer adına C-5 denilen sorgu yerinde işkence görmemişlerse, kafese alınır, bir gün bazen de günlerce dövülür, sonra koğuşlara atılırdı. Koğuşlarda da ilk uygulama ve yine her fırsatta tekrarlanan işlem dayak idi. Sayın Evren Milliyet'teki söyleşisinde tutukevlerinde "Atatürk ilke ve inkılaplarını, İstiklal Marşı'nı" öğrettiklerini söylüyor... Doğru söylüyor... Öğrettiler ama nasıl öğrettiler... Keşke Devlet Başkanı olduğu o günlerde nasıl öğrettiklerini bir görebilseydi ve eğitim uzmanlarının görüşlerini de dinleyebilseydi... Nasıl mı öğrettiler? Dayakla!.. Atatürk ilkelerini,inkılapları, İstiklal Marşını dayakla özdeşleştirerek öğrettiler... 12 Eylül'de tutukevinde kalanlar uzun yıllar Atatürk ilke ve inkılapları sözünü duyunca, İstiklal Marşı'nı dinleyince yedikleri dayakları hatırladılar. "Halkımız bir daha 12 Eylül öncesini görmesin!" dileğini her duyduğumda ekledim: "Sonrasını da..." Ankara'da Mamak'ta A blokta yatan insanlar orada yaşadıklarının etkisinden ömür boyu kurtulabilecekler mi? C-4'ten A bloka aktarıldığımda "Yoklama... Yoklama..." haykırışını duyunca kimi tutukluların niçin elektriğe tutulmuşçasına titrediklerini önce anlayamadım. Yoklamaya çıkınca anladım. Hazır ol duruşunda gözler ancak tavana bakabilecek durumda bekleyeceksiniz ve işte ilk buyruk: "İstiklal Marşı. 8. kıta başla!" İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ezbere bilmeniz yetmez. Her kıtasını sıra numarasıyla ezbere bilip okuyacaksınız. Şaşırırsanız dayak, şaşırmasanız da... Tutukluları sadece siyasi sanıklar sanmayın... Kimler yoktu ki? Cami derneğine bağış toplarken yakalanan Gümüşhaneli dededen, kumarhaneden çıkmaktan geciktiği için sokağa çıkma yasağına takılan bitirime kadar... Hele o Bülent!... Yoklama sırasında "komutan" sordu: "Sen daha önce de gelmemiş miydin?" "O zaman başka partiden gelmiştim komutanım." Birkaç ay önce Dev Solcular duvara yazı yazarken okumaya çalışırmış, Dev Solcu diye yakalanıp içeri atılmış. Üç-bey ay sonra serbest bırakılmış. 12 Eylül gecesinde de Eyüp MHP ilçesinde yatarken yakalanmış ve tutuklanmış. Ne Dev Solcu, ne MHP'li, bir garip at arabacısıydı Bülent. "Kürtçeyi yasaklamak hata idi" diyor sayın Evren söyleşide... Evet küçücük bir hata... Ama PKK'nın büyüme sebeplerinden biri... Ne tarihimizde, ne de Cumhuriyet tarihimizde yapılmayan bir iş yapıldı. Ve 1982 yılında ülkemizde Türkçeden başka dille konuşmak yasaklandı. Elbette uygulanması imkânsız saçma sapan bir yasaktı. Uygulanamadı ama kötü niyetlilerce iyi kullanıldı. Bu yasağın kaldırılması için 12 Eylül'ün zemherisinin geçmesi ve demokratik dönemin başlaması gerekti. ANAP gurubunda yasağın kaldırılmasıyla ilgili yasa tartışılırken kimi milletvekillerinin insanların analarından öğrendikleri dili konuşmalarının yasaklanmasını doğru bulduklarını da üzüntüyle hatırlarım. Ne demişler! "Akılsız dost mu daha tehlikelidir akıllı düşman mı?" "Bize akıllı dostlar gerek " derim. Toplum düzeniyle insan hak ve özgürlüklerini dengeleyebilen... Ortak üst kültürümüzü "yüksek Türk kültürünü" geliştirip, ülkemizde yaygınlaştırabilen ve dünyaya ulaştırabilme becerisini gösterirken altkültürlere de yaşama ve kendilerini ifade etme haklarını çok görmeyen... Ortak dilimizin İstanbul Türkçesi olduğu gerçeğinden ödün vermeden ülkemizdeki bütün öteki dil, lehçe ve ağızlara sevgi ve hoşgörüyle bakabilen akılla dostlara...

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=238309