"Göz göre göre gelen bir katliam"

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'de Ömer Madra ve Özdeş Özbay, avukat Ümit Altaş ile bir araya gelerek, İliç'te meydana gelen maden faciasının ana sebepleri hakkında konuşuyorlar.

""

Ümit Altaş: Savcılık, geçen hafta bu şikayet başvurusuna ilişkin şöyle bir karar verdi ve dedi ki, ‘Ortada yeterli delil yok, ortada çok zararlı bir durum da yok, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdim.”

Ömer Madra: İnanılır gibi değil.

Ü.A.: Yani trajik dediğim şey bu çünkü ortada delil yok dediği şey, jandarmanın zaten tutmuş olduğu bir tutanak. Hadi, onu geçtik, ortada delil yok dediği şey, Erzincan Valisinin bizzat ‘Hayır, 20 tonu’ diye yaptığı açıklama. Ortada delil yok diye yapmış olduğu açıklama, sonuçta idarenin en yüksek orandan kesmiş olduğu para cezası ve hatta bir adımını söyleyeyim; ortada delil yok dediğin şey, biliyorsunuz, işletme, iki üç ay boyunca bundan dolayı mühürlü kaldı, mühürlendi yani kapatıldı. Ama ortada delil yoktu.

Ö.M.: Delil yok, neden kapatıldığı belli değil. Yani biraz önce Açık Gazete’nin başlarında BBC'den bir habere bakıyorduk ve Merriam-Webster, 2022’nin ana kelimesini, en çok kullanılan kelimesini seçmiş: Gaslighting. Yani özellikle kişinin kendi çıkarı için bir başkasını kasten yanıltması, psikolojik manipülasyon yoluyla birinin kendinden şüphe etmesini sağlama çabası, yanlış bilgi, sahte haberler, komplo teorileriyle karışık.

Ö.M.: Evet, Ümit Altaş ile beraberiz. Hoş geldin Ümit, merhabalar.

Ü.A.: Merhabalar.

Ö.M.:HukukGüvenliği programcımız aynı zamanda.

Özdeş Özbay: Merhabalar, günaydın.

Ü.A.: Merhaba Özdeş.

Ö.M.: Girişte bir yıl iki ay kadar önce birlikte yaptığımız bir programın kaydından bir bölüm dinlettik. Neden öyle yaptık, onu anlatır mısın? Hoş geldin Ümit.

Ü.A.: Hoş bulduk. 30 Kasım 2022 tarihli bir kayıttı bu. Özellikle bununla girmek istedik. Bu kaydı, tam da mahkeme öncesinde, iptal davası öncesinde Açık Gazeteye bağlanıp yapmıştık. Bu kayıt neden önemli? Çünkü bugün bu katliamın göz göre göre geldiğini aslında o gün emarelerini konuşmuştuk. Hatırlayacaklar, 2022’nin Haziran ayında yine İliç Altın Madeni, patlayan borudan sızan siyanürün Fırat Nehri’ne karışıp karışmadığı sorusuyla gündeme gelmişti. Bunun arkasından savcılığa ilgili sorumluların cezalandırılmasına ilişkin bir başvuru olmuştu. O gün, Özdeş ve sizinle şunu konuşmuştuk; burada bütün delillere rağmen savcılık, takipsizlik kararı vermişti yani bu cezasızlık noktası o gün kendini göstermişti. Ama bakın, hemen onun sonrasında da kavuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edildi ve bu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da belki de - belki demeyeyim, aslında açık ve net olarak bugün karşı karşıya olduğumuz ve yaşanan bu acı felaketin habercisi – aslında habercisi de demiyorum, aslında ‘geliyor’ denen ibareler çok netti.

Ö.Ö.: Ayrıca zaten şirkete para cezası verilmedi.

Ü.A.: Tam da onu söyleyeceğim.

Ö.Ö.: Yani nasıl kavuşturmaya gerek yok ama para cezası oluyor?

Ü.A.: Burada delil yok dendiğinde şu söylenmişti; şirkete en üst sınırdan para cezası verdik - bu arada en üst sınır 16 milyon gibi bir para cezasıydı - mühürledik ve buna rağmen Bakanlık ve benzeri kurumlardan başka türlü cezalar da uyguladık – yani idari yaptırım cezaları vardı. Fakat ‘Ortada şirketin herhangi bir kusurunun olduğuna dair bir delil yoktur’ ibaresi de vardı. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonra bir itiraz da yapıldı ki özellikle bu çok önemli. Karardan okuyacağım ve bakın, kararda ne geçiyordu; birincisi, akışkan nehir yok deniyordu yani bu savcılığın vermiş olduğu karardı - ki vardı, bir kenara bırakalım.

Ö.Ö.: Akışkan nehir ne demek?

Ü.A.: Yani ‘kompleks, Fırat Nehri arasında bir şekilde akışı sağlayacak ve onun Fırat'a karışmasını sağlayacak herhangi bir akışken nehir yoktur’ deniyor yani ‘hepsinin önünü kapatmışız, doğal olarak da bunun Fırat'a karışması, Karasu Nehri'ne karışması mümkün değildir’ diye söyleniyordu. Buna ilişkin görüntüler de paylaşıldı dosyada. ‘En üst para cezası uygulandı’ ibaresi, yine bu kararda var. Daha sonra dev operatörler yani buharlaştırıp havaya karıştıran makineler vardı ve ‘bu makinelere ilişkin de para cezası kestik’ ibaresi de var. Ama bakın, asıl şurada diyor ki ve özellikle karardan okumak istiyorum; Siyanürün çevresel açıdan yönetimini temini, üretimi, tedariği, taşınması, kullanımı, bertaraf edilmesi ve çevre unsurlarını gözeten ve çevre sağlığını misyon olarak belirlemiş kuruluşlar tarafından denetlemesi amacıyla kullanılan Uluslararası Siyanür Yönetim Kodu’nun bulunmadığı görüldü. Bakın, kararda geçiyor bu.



Ö.M.: Yani kararda, bunun bizzat uluslararası bütün kurallara da aykırı olduğunu da açıkça ortaya koyuyor.

Ü.A.: Aynen. Devam edeyim - göz göre göre gelen bir felaketti ve 2022 kaydını dinletmemizin asıl sebebi de buydu. Bir sonraki maddeye geçiyorum, diyor ki; ‘Büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması hakkındaki yönetmelik kapsamında bir teftiş yapılmış ve bu teftiş sonrasında tanzim edilen raporda giderilmeyen 33 noksanlık tespit edilmiş. Bu 33 noksanlık için de 594 bin 651 TL bir para cezası uygulanmış, başkanlığımız ve bir denetim şimdilik planlanmamış’. Yani bu ibarede bir sonraki denetim ne zaman yapılacak, planlanmış bir denetim var mı gibi sorulara ilişkin de herhangi bir şey yok. Bu kararda ilk önce ilgili bakanlıklardan alınan bilgiler doğrultusunda hazırlanan şey var. Tekrar okuyorum, bakın, ‘Büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması hakkındaki yönetmelik çerçevesinde yapılan denetimde tam 33 noksanlık var’. Bu 33 noksanlık sayılmamış ama 33 noksanlık olduğu bizzat bakanlık birimi tarafından tespit edilmiş.

Devam edeyim; liç dediği posaların yığıldığı alanda bir kayma olduğunu biz gördük. Peki ne diyor kararda? ‘Yığın liç batı alanındaki çalışmalara yönelik deforme olan malzemenin toplanmasına ve yüzey suyu toplanma havuzu, inşası ve diğer proses kontrolüne ilişkin olarak bakım onarım çalışmaları devam ediyor’. Bakım alınmıştır değil, önlemler tamamdır değil, ‘devam ediyor’ tespiti var.



Peki bitti mi? Tekrar devam edeyim; Bakanlıklardan alınan görüşlerden sonra bilirkişilerin tespitine geçiliyor. İş hukuku bilirkişinin söyledikleri çok dikkat çekici ve o gün de felaketin altını çizen bir tespiti var, aynen okuyorum, diyor ki; ‘Anagold Firması’nda yapılan incelemede iş sağlığı ve güvenliği evraklarının eksiksiz olduğu fakat Anagold Firması yetkililerinin cevher işleme notuna ait siyanür çözeltisi taşıyan boru hattının bulunduğu liç sahasında meydana gelebilecek olası riskler karşısında doğabilecek tüm tehlikeleri önlemek adına - altını çizerek söylüyorum - gerekli tedbirlerin alınmadığı, liç yığını sahasında oluşacak olumsuzluklar gibi tüm tehlikeli durumları göz ardı ettikleri ve yeterince önlem almadıkları tespit edilmiş olup, meydana gelen olayda kusurlu oldukları kararına varılmıştır.’ Bakın, savcılık kararını okuyorum, 2022’nin savcılık kararını okuyorum ve biz bugün liç yığın alanındaki posaların, o toprağın orada tamamen kayması ve işçilerin altında kalmasıyla karşı karşıyayız.

Devam edeyim, bunun karşısında çevre mühendisi ne diyor? Çevre mühendisi, ‘Bu iş hukuku tespitine rağmen atıkların düzenli bir şekilde bertaraf edildiğini...’, hemen bir paragraf üstünde ise iş hukuku uzmanı var ve diyor ki, ‘Burada önlemler alınmamış, burada kusur var yani buraya bir felaket geliyor.’ Ama aşağıda çevre mühendisi diyor ki, ‘Atıklar düzenli bir şekilde bertaraf edildi ve ilgili kanun yönetmeliklerine uyuldu’. Bir yukarı baksanız iş hukuku tespitini göreceksiniz.

Peki, kovuşturmaya yer olmadığına dair itirazlar ve sonrasında ne oldu? Savcılık şöyle bir şey verdi, bakın, diyor ki, ‘Tamam, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere yeterince tedbir alınmadığı için bu kazanın yaşandığı görülüyor’. Meydana gelen suç nedir? Meydana gelen suç, çevrenin taksirle kirletilmesi. Bakın, ‘önlemler alınmadı’ deniyor, ‘yeterince denetim yapılmadı’ deniyor ama çevre taksirle kirletiliyor ve bunun sonucunda da TCK 182 kapsamında toprakta, suda, havada kalıcı etki bırakması suçunun oluştuğu tespitini yapıyor.

Peki, bu tespiti yaptıktan sonra sizce ne oluyor? Şüphelilerin eyleminin ön ödemeye tabi olduğu, ‘Anagold yetkililerin - birinci şüpheli olarak Ahmet Çalık ismi gözüküyor - bu ön ödemeyi riayet ederek toplam 12 bölüme bölerek buna ilişkin parayı ödedikleri, bundan dolayı da haklarında kamu adına kavuşturmayı yer olmadığına karar verilmiş’. 30 Kasım 2022.



Ö.M.: Evet ve hiçbir şey yapılmamış anladığım kadarıyla, tamamen bitmiş bu olay, kapatılmış.

Ü.A.: Ondan sonra herhangi bir işlem yok, herhangi bir denetim alanı yok ve bugün tam da iş sağlığı uzmanının ve daha önce bakanlık müfettişlerinin raporlarında belirttiği, direkt olarak bu kararda geçen olayla, bir posa alanının tamamen yığılmasıyla karşı karşıyayız. Yani göz göre göre gelen felaket işte bu.

Ö.M.: Evet, bunun çeşitli boyutları da var aslında, biraz onun üzerinde de duralım istersen Ümit. Öncelikle Fırat Nehri’ne karışması halinde bütün Basra Körfezi’ne ve oradaki komşu ülkelere kadar yani Irak’ı, Suriye'yi, İran’ı ilgilendirecek, tehlikeye atacak uluslararası bir faciadan da bahsedebiliyoruz. Yani bunun sadece Türkiye ile ilgili değil, dünya çapında bir olay olduğu da gözükebiliyor. Bunu da daha önceki bazı programlarımızda azıcık konuşma fırsatı bulmuştuk ama bu 2010’da başlıyor yanılmıyorsam ve 2010’dan bu yana sürekli tehlikelerle beraber var ve şimdi sayısı da belli değil.

Ö.Ö.: Kapasite artırımı var.

Ü.A.: Tabi yani şöyle söyleyeyim; aslında 2008’den sonra şöyle bir politika izleniyor – 2008’den sonra 2012’de, 2014’te, 2015’te, 2017’de, 2018’de ve daha sonra 2022’de arttırılıyor- bu artışların büyük bir çoğunluğu bir kapasite olarak kanunun mevzuatın belirlediği sınırların altında olduğu için ÇED süreci işletilmiyor.

Ö.Ö.: Yani bu çok yaygın bir şey zaten madencilikte. İlk madencilik izni alınırken ÇED için başvuruluyor ama sonra kapasite artırımı için ki bir kaç kat artıyor olmasına rağmen gerek duymuyorlar ÇED’e.



Ü.A.: Tabi bu sefer de şöyle bir sorunla karşılaşılıyor; tabii ki ufak yani ufak ufak dediği alanlarda - ufak gelmesin Açık Radyo dinleyicisine yani bir futbol sahası büyüklüğündeki artışlardan bahsediyoruz, büyüklüğü içerisinde ufak bir artış gibi sunuluyor - ÇED süreci yürütülmüyor. ÇED sürecinin yürütülmemesi ne demek? Halkın katılım toplantılarının yapılmaması demek, diğer steplerin açılmaması demek. Bu şekilde geldiği zaman 2022’de yeniden büyük bir artışla talepte bulunuyorlar. Bizim programın başında Kasım 2022’den dinlettiğimiz Erzincan İdari Mahkemesi'ndeki iptal davası bu artışa ilişkiliydi. Peki o dava ne oldu? Onun hakkında da bir kısa bilgilendirme yapmış olalım.

İkinci kapasite artışına ilişkin olarak Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından ve İliç’te yaşayan Sedat Cezayi̇rli̇oğlu tarafından açılmış daha var. İlk önce mahkeme tarafından reddedildi. Bu mahkeme tarafından iptal başvurusun reddedilmesinde ortada bilirkişi raporunun ‘Hayır, burada çevreye etki edebilecek olumsuz bir durum yoktur’ şeklindeki raporu esas alınarak verilen bir karardı. Daha sonra Danıştay’a gitti ve Danıştay, ‘Hayır, burada esaslı bir bilirkişi raporu hazırlanmamış, bu bilirkişi raporunda bulunması gereken uzmanlar yok’ diyerek mahkemenin kararını bozdu ve yeniden bilirkişi oluşturulması, yerinde inceleme yapılması için mahkemeye gönderdi.

Bakın, bu süreç tam da biraz önce bahsettiğimiz gibi 2022’de siyanür sızması, borunun patlaması ve olayın tekrar kamuoyu gündemine gelmesiyle beraber eş zamanlı giden bir davadan bahsediyoruz. Yani ortada boru patlamış, siyanür sızmış, nehre karışmış ve bir tarafta idare mahkemesinde de bu konuya ilişkin yeterli önlemlerin alındığını, bunun çevreye zarar vermeyeceğini söyleyen bir bilirkişi raporu var ve o bilirkişi raporu sonrasında da buna uyan bir mahkeme kararı var. Aynı zamanda da savcılıkta biraz önce okuduğum suç duyurusuyla ilgili karar var. Peki mahkeme ne yaptı, şirket ne yaptı? Tam da Özdeş’in söylediği gibi, belli bir süre kapalı olduğu ve Danıştay'dan bozulmasına rağmen bu davayı kazandıktan sonra yeniden bir kapasite artışına gitti. Fakat 6 Eylül tarihinde bu kapasite artışı tekrar limitin aşağısında olduğu için bu sefer ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verildi.

Şimdi bu şekilde büyüyerek ve büyüyerek devam eden bir kompleksten bahsediyoruz. Bu kompleksi şu şekilde tanımlamak daha doğru olacak düşüncesindeyiz; bu kompleksi bir Çernobil olarak nitelendirmek için bir kazaya ihtiyaç yok. Zaten bu söylediğimiz kompleksin varlığı, yeteri kadar doğaya, çevreye ve insan yaşamına tehdit oluşturuyor.

Ö.M.: Ve uluslararası boyutta bir felaketinde habercisi olması çok muhtemel.

Ü.A.: Ömer abi, zaten o felaket, faaliyete geçmesiyle, işlemesiyle oluşmuş durumda. Bakın, herhalde başka bir örneği yoktur. İliç denen ilçe merkezinin ortasına kondurulmuş bir kompleksten bahsediyoruz yani merkeze kondurulmuş bir kompleks bu ve aynı zamanda nehire komşu. Yani hemen arkasında, hemen yanında bir nehir var, nehire komşu bir altın madeninden bahsediyoruz ve şöyle de söyleyelim; Binali Yıldırım, dün ‘İliç eski İliç değil, Erzincan'dan daha ileriye gitti’ şeklinde bir açıklama yaptı ve ‘Gurur duyuyoruz’ dedi. Her türlü tedbirin alındığını da söyleyen Yıldırm, bu konuda da hemşehrilerimizin her söylenene kulak asmamalarını özellikle rica etti. Yıldırım, yüzlerce istihdam sağlandığını da söylerken, ilk başlarda gerçekten de İliç içerisinde bu istihdam denen dezenforme edilebilecek bu kavramla bir karşılığını buldu. Fakat bugün, onlarca taşeron şirketle faaliyet gösteren, sadece beyaz yakaların Anagold’a bağlı olarak çalıştığı, diğerlerinin ise çeşitli illerden gelen taşeron firmalarla çalışan ve çoğu yerde de, çoğu zamanda da iş güvenliği ve benzeri alanlarda önlem almaktan kaçınan şirketlerle karşı karşıyayız. Yani bırakın altın madenini, bırakın siyanürü, bırakın kendisinin bir felaketi olmasını, şu anda çalışanlarla tamamen taşeronlar üzerinden giden ve taşeronlarla beraber herhangi bir önlemin alınmadığı bir durumla karşı karşıyayız.

2022’de konuştuğumuzda da söylemiştik; zaman zaman işçiler tarafından itirazlar yükseliyor, iş bırakma eylemleri oluyor ve bu iş bırakma eylemlerinin her ne kadar kamuoyuna bunun sadece bir ekonomik talepli olarak olduğu yansıtılmaya çalışılsa da, arkada hep gizlenmeye çalışılan iki tane temel şey var - o da çalışılan alanlarda, özellikle iş yerinde çalışılırken gerekli koruma önlemlerinin alınmaması.



Ö.M.: Evet, bakıldığı zaman bölge tarihinin en büyük felaketlerinden biri olma ihtimali var. Epey bir tarama yapmaya çalıştım ve izin verirsen iki dakikada bunu özetlemeye çalışayım. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) açıklamasına göre, açıklanandan beş kat insanın kaybedilmiş olabileceğini dile getiriyor - en azından 45 ila 50 kişi arasında bir şeyden bahsediliyor. TMMOB’a bağlı Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet İrfan Türkkolu, T24’ten Ege Vural Hükümdar’a böyle söylemiş; “Göçük altında kalan madenciler, verilen resmi rakamın beş katı,” ve eklemiş, “Açıldığı zamandan beri bölge sağlığını tehdit eden bir madendi.” Çok ilginç şeyler var yani çöplerin altın madenindeki kapasite artırımı izni de bizzat Çevre Bakanı Murat Kurum’un bakanlığı döneminde verilmiş olduğu tespiti de var. Kendisi şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı, onu da belirtmek lazım. 

Başından alacak olursak; öncelikle tek başına bir vatandaşın, Erzincanlı yurttaş Sedat Cezayi̇rli̇oğlu'nun maden yakınında çektiği görüntülerle Türkiye'nin en büyük siyanür havuzundaki sızıntının Fırat Nehri’ne karıştığını gündeme getirmişti zaten. Senin de belirttiğin gibi, suç delillerini yok etmek, izleme ve değiştirme suçunu izlediklerini ve arkasından da Türkiye Barolar Birliği’nin de ‘Toprak ağır kimyasal içeriyor, umarız Fırat'a karışmaz’ diye olası felakete uyarısı da çok erken bir tarihte, 2010’un Aralık ayından itibaren başladığını söyleyenler var. Polen Ekoloji Derneği'nden Onur Yılmaz’da ‘Göz göre göre gelen bir katliam’ diyor ve bütün Orta Doğu'nun bundan etkileneceğini ifade ediyor. Anagold soruşturmasının ardından tutuklanan eski Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner de faciayla ilgili, “Ne yazık ki böyle olacağı belliydi. Yargı, gerekli hassasiyeti göstermiyor’ ayrıntılı olarak demeç vermiş. TMMOB Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odasından Cemalettin Küçük, “Önlemlerle önüne geçilemez, tamamen yasaklanması gerekir,” diyor. Arkasından Yeşil Gazetede Cansu Acar’ın haberi var, ‘Türk Tabipleri Birliği’nin üç yıl önce uyarısı var: Siyanürlüğü liçleme kesinlikle yasaklanmalıdır.’ Türk Toraks Derneği, 2017’de görüş bildiriyor ve silikozis, kanserojen gibi bir sürü hastalıktan ve kuvars içeren kumlardan bahsediyor. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Prof. Dr. İsmail Duman da, ÇED raporuna ilişkin çok ağır eleştiriler getiriyor ve diyor ki, “Arseniğin kronik etkileri var; cilt kanseri, duyu bozukluğu yapar.” Biraz önce isminden bahsettiğimiz avukat İsmail Hakkı Atal da, Yeşil Gazete'ye yaptığı açıklamada, “Pasa yığını çökmüş. Tabi o zehirli çamur. Dolayısıyla o yağmurla, yeraltı suyuyla karışacak,” diyor ve böyle giden inanılmaz bir zincir var.

Ö.Ö.: Bir de şirketin vergi borcunun silindiğine yönelik haberler vardı. “Hem de 7,2 milyon dolarlık bir borcun silindiği, şirketin %80’inin ortağı olan Kanadalı altın madeni şirketi SSR Mining’in bilançosunda ortaya çıkmıştı,” demişti Artı Gerçek.

Ö.M.: Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi yani resmî kısaltmasıyla DEM Parti, Ekoloji ve Tarım Komisyonu ile Emek Komisyonu da, bunun sorumlusunun doğrudan iktidar olduğunu, bunun bir katliam olduğunu ve 2014 ve 2021’deki yeni ÇED raporlarıyla iki kez kapasite artışı yapıldığını hatırlatıyorlar ve 39 çeşit kimyasal ve sülfürik asit siyanürle üretime geçildiğini anlatıyorlar ve firmaya ceza uygulanmadığını, maden ocağının kapatılması gerektiğini söylüyorlar. TMMOB'a bağlı Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet İrfan Türkkolu da, “Göçük altında kalan madenciler, resmi rakamın beş katı olabilir,” diyor. Böyle bir çok boyutlu faciayla karşı karşıyayız anlaşılan.

Ü.A.: Belki özetle birkaç tane şeyi vurgulamamızda fayda olur düşüncesindeyim; Birincisi, her seferinde ceza uygulaması para cezası uygulamasından ve unutmayalım lütfen; burada beyan üzerine çıkarılan altının %8’i vergilendiriliyor. Yani ne kadar çıkarıldığı tamamen oradaki şirketin insafına kalmış durumda ve ne kadar beyan ettiği %8 ile bir vergiye dönüşüyor. Yani uygulanacak hiçbir para cezası şirket için bir müeyyide, caydırıcı olamaz.

Ö.Ö.: Tabi, en son aldığı ceza 1,6 milyon Türk lirasıydı. 2020 yılından bu yana sadece çöpler madeninden 334,6 milyon dolar kar elde etmiş.

Ü.A.: Bu, en azından aktarılan, bir de şeyini bilemiyoruz.

Ö.Ö.: Bir de vergi silinmesi var.

Ü.A.: İkinci husus ise, bütün önlemler alınmış olsa bile ilçe merkezinde açık ocak işletmesiyle Fırat’a bu kadar yakın bir alanda olması kesinlikle ve kesinlikle felaketin kendi adı. Bunun için herhangi bir şekilde ekstra bir şeyle karşılaşmamıza gerek yok. Hatırlayın, Artvin'de yoğun protestolar sonrasında Ahmet Davutoğlu, ‘Söz veriyorum; bu altın madeni gibi açık ocak işletmesi olmayacak’ şeklinde beyanda bulunmak zorunda kalmıştı. Burası, il için sınırlarını da aşan büyük bir kompleks ve açık ocak işletmesiyle hemen Fırat’ın yanında. Ne yaparsanız yapın, sonuçta buharlaşmayla ve benzeri şeylerle bundan kurtulabilmeniz mümkün değil.

En önemli son noktanın, sorunun bir kez daha altını çizmek istiyorum: Burada denetim yok. Dünden bugüne değil, 2008’den, 2010’dan beri denetim yok. Burada en son mahkeme noktasında davacı olan İliçli yurttaşın şirket alanına girmesine bile izin verilmedi, mahkeme heyetiyle bile giremedi.

Ö.M.: Evet, 15, 16 senedir devam eden ve giderek vahamet kazanarak devam eden bir faciadan bahsediyoruz ve bunu konuşmaya devam edeceğiz. Maalesef süreyi bitirdik. Ümit, eklemek istediğin bir şey var mı?

Ü.A.: Yok. Umarım bir an önce kapatılır, hukuk geçerli kılınır.

Ö.M.: Evet, çok teşekkür ederiz.

Ü.A.: Ben teşekkür ederim, kolaylıklar dilerim.

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.

Ü.A.: Görüşmek üzere.