Cornel West: Küresel bir neo-faşist yönetimle karşı karşıyayız

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Çağın önde gelen kamu entelektüellerinden ve aktivistlerinden Dr. Cornel West ile Real News Network’den Sharmini Peries’in yaptığı söyleşiyi sunuyoruz. 

Fotoğraf: Reuters

Söyleşinin video kaydı...

Peries: Bugün burada bize katıldığınız için çok teşekkür ederim Cornel West.

West: Ben teşekkür ederim. Sizi ve yaptığınız harika işleri saygıyla selamlıyorum.

Peries: Sağolun. Cornel, şimdi dünyaya baktığımda –örneğin kısa bir süre önce Yunanistan’daydım; Başkan Chavez hayattayken sizinle birlikte Latin Amerika’da da bulunmuştuk– dünyanın dramatik bir şekilde sağa kaydığını görüyorum. Mesela, kısa bir süre önce iktidara gelen Brezilya’nın Başkan Bolsonaro’su, burada Başkan Trump, Filipinler’de Duterte. Siyasette sağa kayışı Avrupa’da da görüyoruz. Tüm bu değişimler gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Sizinle son kez buluştuğumuzdan bu yana dünyada çok büyük değişiklikler oldu ve olmakta.

West: Kesinlikle.

Peries: Siz ve ben son kez Latin Amerika’dayken, orada bir sola kayış görüyorduk. Şimdi size şunu sormak istiyorum. Siz 'Hope on a Tightrope' ('Cambaz İpindeyken Umuda Sarılmak') adlı kitabın yazarısınız. Bu kitap, Obama başkanlığa seçilmeden hemen önce yayınlanmıştı. Siz aynı zamanda ‘Media Matters' (Medya Önemlidir) kudruluşunun da kurucususunuz. Yani biliyorum ki, dünyayı benim tanıdığım bildiğim herkesten daha iyi anlayan insanlardan birisiniz. Bu yüzden, benim son zamanlardaki en beğendiğim entelektüelsiniz. Dolayısıyla, bize anlatır mısınız, biz ilericiler ve devrimciler için, karşımızdaki en büyük sorunlar nelerdir günümüzde?

West: Günümüz Amerikan imparatorluğunda emperyal bir çözülüşe şahit olduğumuzu düşünüyorum. İktidar güçlerinin, yani yönetenlerin ezici çoğunluğunda namus, dürüstlük, haysiyet, doğruluk, cömertlik, merhamet ve şefkat duygularının görece tutulmaya/kararmaya uğraması şeklinde tezahür ediyor bu çözülme. Hükmedenlerin içinde de daima peygambervari bir kesim oluşuyor. Dolayısıyla, bir taraftan elimizde varlık (zenginlik) eşitsizliği gerçeği var; diğer tarafta ise yaklaşmakta olan ekolojik felaketi reddeden inkârcılık…Ya da sürekli olarak onu kendimizden uzakta tutma veya erteleme çabası. Dolayısıyla, ihtiyacımız olan şey, yoksul ve çalışan kesimlerin, duyarlı insanların kitlesel olarak uyanışa geçmesi. İnsanların kendi kariyerlerinin veya kendi kişisel projelerinin ötesinde daha büyük bir amaç için çalışmaları gerekiyor.

Bu biz-olma duygumuzu yitiriyoruz. Kolektif bir projeye hizmet etme duygumuzu kaybediyoruz. Ve solda yer alan bizler o kadar bölünmüş durumdayız ki, herkesi içine alan bir dayanışma yaratacak kadar güçlü bir dille öne çıkamıyoruz. Ama imparatorluğun karşısında ancak dayanışma ile direnebiliriz. Emperyalist yönetim derken, dünyanın her tarafındaki yerli halkların gelişip güçlenebilecekleri bir yaşam sürmelerine izin vermek yerine, sadece kâr elde etmek ve politik manipülasyon yapmakla meşgul olan dış politikaları kastediyoruz. A.B.D.’nin Latin Amerika’daki emperyalist rolü, Orta Doğu’daki emperyalist rolü hakkında, İsrail’in Filistin’i işgali hakkında ciddi tartışmalar yapmamız gerekiyor. Keşmir’in ve Tibet’in işgali hakkında dürüst olmamız gerekiyor. Afrika’daki otoriter yöneticiler hakkında eleştirel olmamız gerekiyor. Ahlaki tutarlılık, ezilen işçiler ve yoksul insanlarla ilgili gerçekleri söyleme cesaretini gerektirir. Oysa yoksullar ve emekçiler genellikle göz ardı ediliyor.

Seçkinler, yoksullar ve emekçiler konusunda giderek artan bir vurdumduymazlık ve kayıtsızlik içinde. Seçkinler, hesap vermekten ve cezadan muaf olduklarını, dokunulmazlık sahibi olduklarını düşünüyor ve böylece her işin içinden sıyrılabileceklerini zannediyorlar. Sağ kanatta yaşamak böyle bir şey. Ve bu sağ kanat dönemi otoriter bir popülizme, dar kafalı, şoven ve milliyetçi bir popülizme kayıyor. Neo-faşizme doğru yol alıyor. Bence asıl korkutucu olan da bu.

Şimdi, biz soldakiler mücadele ediyoruz elbette, ama çok daha geniş bir vizyona sahip olmamız gerekiyor. Daha fazla mücadele, kolektif eylem gerekiyor. Herkesi içine alan bir dayanışma… Hindistan’daki Dalit’lere, Brezilya’daki köylülere, Jamaika’daki, Nevada’daki, New York’taki işçilere önderlik etmeliyiz. Üstümüze gelen emperyalist güçlere karşı uluslararası bir birlik kurmazsak, yenilip gideriz.

Peries: Küçük küçük çabalar var. Örneğin, Brezilya’da Bolsonaro’nun karşısında seçime giren Fernando Haddad burada Sanders Toplantısı’na katıldı. Barcelona belediye başkanı Ada Colau ile konuşma fırsatımız var. Jeremy Corbyn’in ekibinden ve ‘Momentum’ hareketinden insanlar da buraya geldi. Bahsettiğiniz uluslararası dayanışmanın bir parçası olarak onlarla diyalog kurma fırsatımız oldu. Ama bu girişimler insanların çoğuna soyut girişimler gibi görünüyor.

West: Evet, doğru. Çok doğru.

Peries: Bu bağlantıları kurabiliriz, kuruyoruz da. Bu insanlarla bir araya gelme fırsatları buluyoruz. Ama sıradan insanlar için bu soyut bir kavram gibi görünüyor. Eğer Hindistan’da yaşayan bir Dalit iseniz, veya Brezilya’daki MST hareketi (“Movimento dos Trabalhadores Sem Terra”/ “Topraksız Köylüler Hareketi”) içindeki bir köylüyseniz, ki siz de gittiniz Brezilya’ya, biliyorum, bunlar soyut bir kavram oluyor. Biz aracı olarak, medya olarak, hatta politikacılar veya entelektüeller olarak bu ittifakı, birlik olmayı nasıl yaratabiliriz?

West: Öncelikle söylediklerimizle ve yaptıklarımızla örnek olmaya çalışmalıyız; elimizden geldiğince görünebilirlik sağlayarak uluslararası bir vizyon sunabilmeliyiz. Emperyalizmin, kapitalizmin, ataerkilliğin, eşcinsel düşmanlığının (homofobi), beyaz üstünlüğünün, erkek üstünlüğünün analizini yapmalıyız. Ama, bunların da ötesinde, topluluklar halinde birleşmeliyiz; grupların birer parçası olmalıyız. Değişim yaratmaya, bir fark yaratmaya çalışan kolektiflerin birer parçası olmalıyız. Çünkü, örneğin, 'Standing Rock' hareketi (‘Dikilen Kaya’ isimli yerli ulusunun ABD’nin Dakota eyaletlerinde gerçekleştirdiği direniş) kesinlikle soyut bir eylem değildi. Gayet somuttu. Son derece güçlü ve keskin şekilde ete kemiğe büründü. Veya mesela, ABD’de Missouri eyaletinde 2014’deki Ferguson ayaklanması sırasında Batı Şeria, Gazze’de mücadele veren Filistinli dostlarınızdan destek almışsanız, bunlar asla soyut eylemler değildir. Son derece somut ve gerçek olaylardır.

Mesele insanların olguları daha açık ve net görebilmeleri, hissedebilmeleri. Bunu hissetmeliyiz. O sevgiyi, desteği, doğrulanmayı ve dayanışmayı duyabilmeliyiz. Ama bu, ruhi veya duygusal destekten daha sağlam bir temel üzerine dayanıyor. Çünkü bu, onların umurunda. Onlar bunu önemsiyor. Biz de önemsiyoruz. Mesele derimizin rengi değil. Cinsiyetimiz de değil. Cinsel yönelimimizin ne olduğu da değil. Çünkü bir insan olarak, ezilen diğer değerli insanların çektiği acılara önem veriyoruz, bunu umursuyoruz.

Peries: Evet, doğru. Önem vermekten, umursamaktan bahsederken… Meksika ile ABD sınırında kapımıza yığılan, çocukları ile birlikte ülkemize girmeye çalışan ve bizlerden o duygudaşlığı, sıcaklığı bekleyen sayısız insan var. Şimdi 2018’deyiz, ama siz 1968’de de oradaydınız, ve o zaman da Afrikalı-Amerikalıların bu ülkedeki mücadelesi için kurulan kervana tanık olmuştunuz. Son bir nokta olarak, bu iki olgu arasında bağlantı kurmak gerekirse, neler söylersiniz?

West: Öncelikle diyebilirim ki, bu durumlara şahitlik ederek sesimizi yükseltmeliyiz. ABD sınırına doğru yığılmakta olan bu kardeşlerimizin içinde bulundukların vahim durumun müsebbibinin kısmen ABD’nin emperyalist politikaları olduğunu yüksek sesle dile getirmeliyiz. Honduras’ta askeri darbeyi destekledik. Tam da oradan başlayabiliriz işte: Kitlesel baskı, kitlesel askerî tahakküm ve disiplin uygulandı. Ama şimdi asıl soru her şeyden önce şu: sınırımıza dayanmış olan bu kitlelere insan onuruna yakışır biçimde nasıl davranacağız ? Bunu Meksikalı yetkililerle birlikte koordine edebiliriz. Bunu, insanların onurunu kırmadan nasıl yapabiliriz? Bu insanlar zaten korku içindeyken, zaten had safhada güvensizlik duyguları ve endişe içindeyken nasıl bir yol benimsemeli? Eğer onlara saygıyla davranma kaygısı içindeyseniz, bu kaygı ve korkularını bir ölçüde azaltabilirsiniz. Onlara hakkaniyetli davranırsanız… Ve yüksek mevkilerde olan, gücü elinde tutan insanlar hesap vermekle yükümlü olmalıdır.

Ama bu tek bir politikayla sınırlı kalmak anlamına gelmez. Çeşitli, farklı politikalar üretebiliriz. Ama benimsenen politika eğer insanlara karşı saygısız, tümüyle haksız bir yaklaşım içindeyse ve bu insanların kendini içinde buldukları durumu anlamaktan tamamen uzaksa, o zaman bu, merhametsiz ve kötü-niyetli bir politikadır. Ve tüm merhametsiz ve kötü-niyetli tutum ve davranışlar, bir gün gelir sizi de vurur. Her kötülük, bir gün gelir geri teper – er veya geç olur bu. İmparatorluklar için olduğu kadar, büyük şirket elitleri için de geçerlidir bu. Hayatımızın birer parçası olan bireyler için tek tek doğru olduğu gibi, topluluklar için de doğrudur.

Çeviren: Canan Ener Silay

Çeviri editörü: Ömer Madra