Lula da Silva, Bolsonaro’yu sandıkta geride bıraktı

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ahmet İnsel’in gündeminde Lula da Silva’nın galip geldiği Brezilya seçimleri, Bolsonaro'nun seçim sonuçlarına dair öngörülemeyen tutumu, İsrail ve Danimarka’da gerçekleşen seçimler ve Somali’deki bombalı saldırı vardı.

Lula da Silva, seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından kutlama yaparken.
Andre Penner / Associated Press

Ömer Madra: Günaydın. Ufuk Turu’na herhalde Brezilya'yı konuşarak başlıyoruz.

Ahmet İnsel: Brezilya'da başkanlık seçimlerinin ikinci turu yapıldı. Kamuoyu yoklamalarının kazanma şansı en yüksek aday olarak gösterdiği Lula da Silva, yüzde 50,9 oyla beklenenden çok daha düşük bir farkla seçimi kazandı. Son haftalarda Bolsonaro hızlı bir yükseliş göstermişti. Birinci turda da öngörülenin çok üstünde bir oy alarak ikinci oldu. Biri 60.300.000, diğeri 58.200.000 oy almış. 2 milyon oy farkı var. Katılımın da birinci turdan biraz daha yüksek olduğunu görüyoruz. Yüzde 79,5 katılım olmuş.

Ö.M.: Bayağı yüksek. 

A.İ.: Oy verme zorunluluğu olduğunu dikkate alarak bakmak lazım. 

Özdeş Özbay: Batı ülkelerinde oy verme zorunluluğu yok mu?

A.İ.: Hayır. Galiba sadece Belçika'da oy verme zorunluluğu var. Ama Almanya'da, Fransa'da, İtalya'da, İspanya'da, İskandinav ülkelerinde bildiğim kadarıyla yok. Brezilya'da da, Amerika’da olduğu gibi Kasım başında seçim yapılıyor ama yeni başkan görevi 1 Ocak'ta teslim alacak. Dolayısıyla iki aylık bekleme dönemi var. Bu dönemin gergin geçmesi muhtemel. Çünkü henüz Bolsonaro, Lula'nın seçimleri kazandığını açıklamış değil. Yüksek Seçim Kurulu açıkladı fakat Bolsonaro'nun henüz bir açıklaması yok. Dün akşam Bolsonaro'nun seçim sonuçları açıklandıktan sonra başkanlık sarayına dönüp uyumaya gittiği belirtilmiş. O zamandan beri de başka şeyler tasarlıyor olduğuna dair bir endişe var. Örgütlü olup olmadığı konusunda hâlâ bir bilgi yok ama Bolsonaro'nun seçimde önde geldiği iç bölgelerde kamyoncular lastikleri yakarak yolları kapatma teşebbüsünde bulunuyor. Bu, ileride daha geniş girişimlerin olması ihtimalini gündeme getiriyor. Bazı yerlerde evanjelistlerin kiliselerde ayin yapmaya başladıklarına dair söylentiler var. Bolsonaro'nun nasıl bir tavır alacağını bilmiyoruz. Donald Trump gibi bir tavır mı alacak? Seçim sisteminin kendisi için bir tuzak olduğunu, bunun bir hile olduğunu sürekli tekrarladı Bolsonaro. Ama seçim sistemini de değiştirmedi.

Ö.Ö.: Ayrıca bu sistemle seçilmişti.

“Kuzeybatı, Güneydoğu hattında bir çizgi Brezilya'yı siyasi anlamda ikiye ayırıyor.”

A.İ.: Diğer taraftan 27 eyaletin 14’ünde eyalet valiliklerini sağ ve aşırı sağ adaylar kazandı. Bunların arasında en anlamlısı São Paulo eyaletinin valiliğini Bolsonaro'nun hükümetinde bakanlık yapan Tarcísio de Freitas’ın kazanması. Karşısında Bolsonaro'nun bir önceki seçimdeki rakibi olan Fernando Haddad vardı. Fakat Haddad’ın kazanması öngörülürken son bir ay zarfında hızla oy kaybederek eyalet valiliğini kaybetti.

Brezilya'da karşımıza şöyle bir siyasi harita çıkıyor: Ülkenin Kuzey, Kuzeydoğu ve Kuzeyindeki deniz kıyısı eyaletlerinde Lula’nın partisinin ve müttefiklerinin oyu fazla. Sadece Emekçiler Partisi değil, destekleyen diğer merkez sol partilerin oyları çoğunlukta. Fakat Güney’e inildikçe ve iç bölgelere gidildikçe Bolsonaro’yu destekleyenlerin oylarının arttığını görüyoruz. Yani Kuzeybatı, Güneydoğu hattındaki bir çizgi Brezilya'yı bir bakıma ikiye ayırıyor diyebiliriz. Seçimler sırasında çok büyük olaylar yaşanmadı. Yalnız çok anlamlı bir girişim olduğu söyleniyor. Doğrudan başkanlık sarayından örgütlendiğine dair iddialar var: Federal polis, Lula destekçisi bölgelerin yolları ve köprülerinde kontroller yapıp kilometrelerce kuyruklar oluşturmuş. Bu uygulama ve uzun kuyruklar seçmenlerin seçim sandıklara gitmesini zorlaştıran, hatta belki de oy verme zamanını kaçırmalarına neden olan, sandıkların kapanmasından sonra sandıklara ulaşmalarını amaçlayan bir uygulama. Yüksek Seçim Kurulu ve gözlemciler bunun sonuçları değiştirmediğini söylüyor. Ama böyle bir girişim Bolsonaro'nun seçimlere müdahale ederek seçim sonuçlarında kendi lehine değişiklikler yapmaktan da geri kalmayacağını gösteriyor. Şu anda herkes sonuçlarının kabul edilip edilmeyeceğini bekliyor.

Dört yıllık iktidar süresinde pandemi yönetimi, enflasyon, Amazon Ormanları’nın yağmalanması ve kadın erkek eşitliği mücadelesi açısından son derece başarısız olan Borsanora yönetiminin seçimde yüzde 49 oy alması son derece düşündürücü. Şunu da belirtelim: Brezilya’da demokrasiye geçildiğinden beri ilk kez bir başkan ikinci kez seçilemedi. Bu da Donald Trump'ı hatırlatıyor değil mi?

Ö.M.: George Monbiot, Twitter hesabından ilginç bir yorum yaptı:

Lula'nın zaferi bu yıl aldığımız en iyi haberdi. Bolsonaro, sadece Brezilya değil bütün yeryüzündeki hayat için bir tehlikeydi. Yarattığı bazı zararlar geri döndürülebilir. Bazıları da geri dönüşsüz. Ama en azından gitti, artık hayatımızda değil.

Buna rağmen bu seçimin sonuçlarında son derece rahatsız edici şeyler var. Bu korkunç yolsuzluklar, kitle ölümleri, pandemi ve yıkımdan sonra aldığı oyların bu kadar yüksek olması propagandayla gerçekleşen dezenformasyonun oldukça etkili olduğu bir dünyada yaşadığımızı gösteriyor. Propagandistleri yeterince iyi olursa insanlar Kazıklı Voyvoda'ya bile oy verir. 2017’de Christopher Achen ve Larry Bartels isimli, Princeton Üniversitesi’nden iki profesörün yaptığı araştırmaya göre oy verenlerin (en azından Amerika'da) büyük çoğunluğunun politik bilgiye, politikanın gerçek işleyişine dair hiçbir fikri yokmuş. Bunun da örneğini Brezilya'da görüyoruz.

A.İ.: Politikaya sadece bir taraftar gözüyle bakan, içeriğe göre değil sadece aidiyetle hareket eder. Bu propagandanın ve yalan bilgilendirme yöntemlerinin giderek artmasındaki etkenlerden biri de kültür savaşlarının giderek hâkim hâle gelmesi. Yani iktisadi, sosyal konumlara dayalı çatışmalardan ziyade kültürel savaşların yaşanması. Özellikle kürtaj, eşcinsel evliliği, yabancıların hak ve özgürlükleri gibi alanlarda bu savaşların yoğunlaşması dezenformasyonu daha da kolaylaştırıyor. Mutlak aidiyet ilişkilerini pekiştirme imkânı sağlıyor.

“Lula Brezilya'yı lanetli bir ülke olmaktan çıkarmayı vaat ediyor.”

Bolsonaro’yu evanjelistlerin desteklemesi son derece düşündürücü. Çünkü evanjelistler sadece orta ve üst sınıfta değil yoksul kesimlerde de çok etkili bir şekilde çalışarak kendisine taraftar toplayan ünitelere sahip. Bunların bazıları son derece radikal. Brezilya aynı zamanda ırk ve sınıf ayrımının üst üste geldiği ve bu çatışmaların çok yoğun yaşandığı bir ülke. Güney Amerika'nın en gergin ülkelerinden biridir. Evanjelistler bir yeryüzü cenneti vaadiyle beraber, Bolsonaro’yu kendilerine Tanrı’nın yolladığı bir mehdi gibi tanımlıyorlar. Bolsonaro da, “Beni Tanrı seçti, buraya getirdi” demişti. Şimdi Tanrı’nın onu seçmediğini ya da yanıldığını kabul edecek.

Ö.M.: Ya da işin içine şeytanın girdiğini iddia edebilir. Onu da söyleyenler var.

A.İ.: Biraz evvel bahsettiğim bazı evanjelist kiliselerinde dün yapılmaya başlayan ayinler şeytan kovma ayinleri, maalesef.

Ö.Ö.: George Monbiot'nun Double Down News'te Brezilya üzerine kısa bir videosu paylaşıldı. Orada liberasyon teolojisine karşı evanjelik kilisenin bilinçli olarak desteklendiğini söylüyordu.

A.İ: Bu kurtuluş teolojisinin etkisi giderek azalıyor. Brezilya'da katoliklerin alan kaybedip evanjelistlerin ilerlediğini görüyoruz. Ama sadece Brezilya'da değil maalesef bütün Güney Amerika'da geçerli bu. Brezilya'da daha etkili olduğunu söyleyebilirim. Orta Amerika’da örneğin Honduras ve Nikaragua’da da aynı şeyi görebiliyoruz. Temenni ederim ki Bolsonaro bir çılgınlık yapmasın. Seçim sonuçlarını kabul etmemek gibi bir yola giderse ne olacağını bilmiyoruz. Unutmamak lazım ki Bolsonaro, Brezilya ordusuyla iç içe. Brezilya ordusunda çeşitli idari konumlarda görev almış durumda ve dolayısıyla böyle bir karar alması Brezilya'yı çok vahim bir karmaşaya, hatta savaşa sürükleyebilir. Lula'nın Brezilya'yı lanetli bir ülke olmaktan çıkarma, yeniden saygın bir ülke hâline getirme vaadi var. Bolsonaro’nun böyle bir çılgınlığa girmesi Brezilya'yı dünyanın lanetli ülkeleri arasına sokacaktır. Civarındaki komşularıyla ilişkilerini donduracak, Amerika'yla ilişkilerinin çok kötü olmasına yol açacaktır.

“Netanyahu'yu istiyor musunuz, istemiyor musunuz?”

İsrail'de de bugün seçimler yapılıyor. Bu, dört yılda beşinci seçim olacak. Her seferinde Netanyahu'nun görevi bırakmak istemesi veya yeniden başbakan olma hırsı nedeniyle sağın bir türlü tek başına iktidar olamadığı, solun da buna karşılık toparlanamadığı bir durum var. Sağ bloğun hükümeti kurulabilmesi için 61 milletvekiline sahip olması lazım. Ama kamuoyu yoklamaları bu sayıyı kazanma şansının pek olmadığını gösteriyor. Sağ bloğun içindeki aşırı milliyetçilerin ve liderleri İtamar Ben-Gvir’in giderek daha fazla öne çıktığını görüyoruz. Son derece ırkçı, siyonist ve dinci diyebileceğim ve beyaz adam üstünlüğüne dayalı bir ideolojiyi yayan İtamar Ben-Gvir ön planda. Diğer taraftan, Netanyahu'nun etrafında bütün sağ partilerin toplanmadığını çünkü artık Netanyahu'nun gitmesini isteyen ve kendisini yargılanmaktan korumak için sürekli başbakanlığa aday olmasına tepki gösteren bir kesim var. 

Bu seçim, önceki seçimler gibi “Netanyahu'yu istiyor musunuz, istemiyor musunuz?” seçimi olacak. Netanyahu aşağı yukarı 28 gün içinde, 14 gün daha ilave süre isteyebilir. Bir buçuk ay içinde mecliste çoğunluk sağlamazsa cumhurbaşkanı hükümet kurma görevini yeniden şimdiki başbakan Yair Lapid’e verecek. O da kuramazsa yeniden seçimlere gidilecek. “Altıncı seçim olursa Netanyahu aday olur mu?” sorusuna dayanan ciddi bir tartışma var.

Bu arada Yair Lapid’in etrafında oluşan sol ittifakta da çatlaklar var. Arap partilerden destek almaması söz konusu Yair Lapid’in. Arap partilerinin birleşmedikleri için yüzde 3 barajının altında kalması ve meclise girememesi ihtimali var. Hatta bazı yorumcular ilk defa bu seçimlerde sağ partilerin değil sol partilerin yüzde 3 barajına takılarak daha fazla oy kaybına uğraması ihtimalini dile getiriyor. İsrail'de 120 milletvekilinin bazen 13 partiye bölündüğü çok partili bir meclis yapısı var.

Ö.Ö.: İtamar Ben-Gvir, hakikaten Orta Çağ'ı hatırlatıyor. Kendisi daha 18 yaşındayken aşırı sağ gruplarla ilişkileri nedeniyle askerlik hizmetinden diskalifiye edilmiş. 2007’de terör örgütünü desteklemekten ve ırkçılığı teşvik etmekten hüküm giymiş. Eğer Netanyahu kazanırsa yüksek düzey bir bakan olacak. İtamar Ben-Gvir, Yahudi yerleşimcilere yer açmak için tahliye tehdidi altında bulunan Şeyh Cerrah Mahallesi'nde, “Sizi biçeceğim!”diye bağırıyor. “Buranın sahibi biziz. Bunu unutma. Ben senin ev sahibinim” diye bağıran ve genç seçmen ordusuna hitap eden bir demagogun yükselişini görüyoruz.

Ö.Ö.: İsrail'de gençler arasında paramiliter eğilimlerin olduğu son birkaç yıldır söyleniyordu. Onlar arasında en çekici isimlerden bir tanesiymiş. 

Danimarka’da erken seçim

A.İ.: En önde geleni o şu anda. Danimarka'da da bugün erken seçim var. 2019’dan beri hükümeti yöneten sosyal demokrat parti lideri Mette Frederiksen, sol radikallerin erken seçim zorlaması nedeniyle seçime gitmişti. Karşısında sağ ve aşırı sağın birleştiği bir blok var. Sağ blok, “mavi blok”, sol blok ise “kızıl blok” olarak tanımlanıyor. İkisinin arasında oyların yüzde 49 oranında paylaşılacağı öngörüsü var. Sağ blokta liberal parti ve muhafazakâr partinin yanında üç milliyetçi sağ parti yer alıyor. Bunlardan biri Danimarka'nın milliyetçi, aşırı sağ partisi olan Danimarka Halk Partisi. Ve ondan ayrılan iki parti var: Danimarka Demokratları ve Yeni Muhafazakârlar. Danimarka Demokratları’nın sosyal demokratlardan giderek daha fazla oy almaya başladığı gözlemleniyor ve buna karşılık sosyal demokratlar bu oy kaybını engellemek için göçmen politikalarını daha da sıkılaştırmayı vadediyor. Şu anda sol ve merkez koalisyonun yönettiği Danimarka yönetimi, Avrupa'da göçmen kabulü açısından en sert uygulamalara sahip rejim. Hatta yabancı kökenli suç işlemiş kişilerin Danimarka dışında, Kosova'da veya başka yerlerde, kiralanmış hapishanelerde kalmalarına yönelik politika uygulamaya başlayacaklar. Bu da sosyal demokratların uygulayacağı bir politika olacak.

Ö.M.: İskandinav dillerinde, İsveççede ve Dancada artık faşist yerine demokrat kelimesi kullanılıyor.

Ö.Ö.: Yakın zamana kadar özgürlük ifadesi kullanılıyordu.

A.İ.: Hollanda'da Özgürlük Partisi vardı biliyorsunuz. Liberal Parti, Özgürlük Partisi, demokratlık… Kimseyi engelleyemezsiniz. Kendisini nasıl isterse öyle tanımlar. Ama yeni dönem ideolojilerinin demokrasi, özgürlük kavramlarında inanılmaz bir yıpranmaya neden olduğunu söyleyelim. Büyük ihtimalle Mette Frederiksen görevde kalacak. Çünkü kamuoyu yoklamalarında açık farkla kendisinin kalmasını isteyenlerin olduğunu görüyoruz. Muhafazakâr Parti liderinin oyunun kamuoyu yoklamalarında yüzde 25’in altına, aşırı sağ parti liderinin ise yüzde 10’un altına düştüğünü görüyoruz. Bu akşam sonuçlar aşağı yukarı ortaya çıkar. Amerika Birleşik Devletleri'nde de 8 Kasım'da yapılacak olan ara seçimlerin oy verme süreci başladı. 8 Kasım'da, gelecek hafta Amerika'daki ara seçim sonuçlarını değerlendiririz.

Bir vahim gelişmeyi de hatırlatmakta yarar var: Somali'de üç gün önce çifte bombalı saldırıda yüz civarında insan öldü. Eğitim Bakanlığı'nın önünde, çok işlek bir caddede patlayan bomba yüklü vasıta, çocuklar dahil olmak üzere orada bulunanların ölmesine yol açtı. Aynı zamanda Somali'nin güneyinde ciddi bir açlık var. Biz dünyadaki seçimleri değerlendiriyoruz ama bazı ülkelerde seçimi konuşma lüksüne sahip olmayan insanlar yaşıyor. Ayakta kalma ve bütün bu şiddetin ortasında hayata tutunma çabası gösteren milyonlarca insan var.