"Aşırı sağ partiler işbirliği yapabillir; esas tehlike burada"

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, Haziran başında gerçekleşecek Avrupa Birliği Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın yükselme ihtimaline, İsrail - Filistin savaşındaki güncel gelişmelere ve Güney Afrika’daki seçimlere yer veriyor.

""
Ufuk Turu: 28 Mayıs 2024
 

Ufuk Turu: 28 Mayıs 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Avrupa Birliği Parlamentosu seçimleri için resmi kampanyaların 27 Mayıs Pazartesi günü itibariyle başlamış olduğunu belirten Ahmet İnsel, seçimlere katılımın zorunlu olduğu Belçika gibi ülkelerin dışında kalan ülkelerde seçimlere katılımın düşük olacağına yönelik beklentilere değindi. Katılımın düşük olmasında aşırı sağ, ırkçı, yabancı ve özellikle Müslüman göçmen karşıtı partilerin oylarının yükselmesinin ve bazı yerlerde birinci parti olarak çıkmalarının etkili olduğunu dile getiren, kamuoyu yoklamalarında dokuz ülkede aşırı sağ partinin birinci parti olarak çıkacağının beklendiğini belirtti ve tek turlu nispi temsil sistemine dayanan seçimlerin partilerin birinci olmalarında %50 veya %60 oranında oy almalarının zorunlu kılınmadığını, %20 veya %30 ile bir partinin birinci gelebileceğini ifade etti.



Bu aşırı sağ dokuz partinin arasında, İtalya’da şu an iktidarda olan Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri Partisi’nin (Fdl), Macaristan’da Viktor Orbán’ın yönetimindeki Macar Yurttaş Birliği Partisi’nin (Fidesz), Fransa’da oyları %38 - %40’
ı arasında gözüken iki aşırı sağ partinin, Hollanda’da liberal sağ ve diğer iki sağ parti ile anlaşarak bir koalisyon hükümeti kuracak olan Geert Wilders’n Özgürlük Partisi’nin (PVV), Polonya’da geçtiğimiz seçimde iktidarı kaybeden sağ parti Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS), Finlandiya’da Gerçek Finler Partisinin (PS) olduğunu belirten Ahmet İnsel, bu partileri Letonya ve Avusturya’daki sağ partilerin de izlediğini dile getirdi. Diğer yandan Belçika’da, Flaman bölgesinde aşırı sağ, milliyetçi, göçmen karşıtı Vlaams Belang Partisi’nin oyların %25’ini almasının beklendiğini, buna karşılık Fransızca konuşulan ve aşırı sağın neredeyse hiç etkili olmadığı Valon bölgesinde birisi daha radikal olan Emek Partisi (PTB/PVDA) ile iki sol partinin birincilik için yarıştığına dikkat çeken İnsel, bu tablonun Belçika’daki ikiye bölünmüşlüğünün sadece bir dil sorunu değil, aynı zamanda siyasi kimlik sorunu olduğunu da gösterdiğini belirtti. Aşırı sağın yükselişine direnenler arasında, öncelikle İspanya’nın geldiğini belirten İnsel, İspanya’nın aşırı sağ VOX Partisi’nin yükselişinin ardından bir çöküşe geçtiğine dikkat çekerek, parlamento seçimlerinde %10 civarında oy almasının beklendiğini belirtti. Almanya’da da benzer şekilde düşüşte olan aşırı sağ parti Almanya için Alternatif Partisi’nin (Afd) üçüncü parti olma olasılığının olduğunu, Portekiz’de birkaç sene önce ortaya çıkan aşırı sağ parti Chega Partisi’nin birinci veya ikinci olma olasılığının kalmadığını ve benzer şekilde Danimarka ve Litvanya’da da aşırı sağ partilerin birinci ve ikinci parti olma olasılıklarının olmadığını aktaran İnsel, İsveç’te sosyal demokrat partinin birinci parti olma ihtimalinin hâlâ sürdüğünü, İrlanda’da da sol parti Sinn Fein’in birinci olacağının beklendiğini belirtti.

Marine Le Pen

Ömer Madra, 27 Mayıs tarihli The Guardianın haberine değinerek, Fransa’daki aşırı sağ parti lideri Marine Le Pen’in İtalya’nın aşırı sağ partisinin lideri olan Giorgia Meloni’ye Avrupa BirliğiParlamentosu seçimlerinde süper grup kurma yönünde bir çağrıda bulunduğuna dikkat çekti. Ahmet İnsel ise Marine Le Pen’in içinde olduğu Kimlik ve Demokrasi grubundan Almanya’nın aşırı sağ partisi Almanya için Alternatif Partisi’nin (Afd) geçtiğimiz günlerde ihraç edildiğini hatırlatarak, grubun dağılmaması için en az yedi ülkeden parlamenterin olması gerektiğine dikkat çekti. Bu durumun Le Pen’i Muhafazakar ve Reformistler grubunda yer alan Meloni ile yakınlaşmaya ittiğini ancak diğer yandan Muhafazakar ve Reformistler grubunda yer alan partilerin ise Le Pen ile yan yana gelmek istemediğine de değinen İnsel, bu aşırı sağ grupların birleşerek büyük bir grup kurmaları halinde Avrupa BirlğiParlamentosu’nun ikinci grubu olacaklarını ifade etti. Fransa’da Le Pen’in partisinin %30 veya %35 oyla birinci gelmesinin beklediğini belirten İnsel, Marine Le Pen’in yeğeni Marion Marechal’ın başında olduğu sağ parti Reconquete ile birlikte her iki partinin toplam oy oranının %40 olacağını aktar. Oy kullanmaya gidecek olan seçmen profilinin, kendisini sağ partilere ait hisseden ve bu partilerin kendi sesi olduğunu düşünen radikalleşmiş bir genç kesim olduğuna dikkat çeken İnsel, yapılan bir ankete göre, oy vermeye kararlı 18-24 yaş arası gençlerin %30’unun Le Pen’in partisinin lideri olan 28 yaşında, orta alt sınıf kökenli, lise mezunu Jordan Bardella’ya oy vereceklerini aktardı, Yalnız hemen bir şerh düşmek istiyorum; %30 diyoruz ama 18-24 yaş arası grupta seçime katılma sadece o nüfusun %30’u. Yani 18-24 yaş arası grubun sadece %30’u seçime oy vermeye gideceklerini söylüyor. Bu %30’un %30’u da aşırı sağa oy vereceğini söylüyor. Bu da %10’a tekabül ediyor.”

Ursula von der Leyen

Aşırı sağda genç liderlerin varlığının, genç seçmenlerin o adayla kimlik aidiyeti kurmalarında etkili olduğu değerlendirmesinde bulunan Ahmet İnsel, 9 Haziran’da gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimleri ile aynı zamanda Bulgaristan ve Belçika’da milletvekili seçimlerinin gerçekleşeceğini de hatırlattı.Bu iki ülkede parlamento çoğunluklarının değişebileceğine dikkat çeken İnsel, seçimlerin sonucunda iki aşırı sağ grubun birleşmesinden oluşan çok büyük bir grup oluşmasının zor göründüğünü ifade etti. Birinci grubun yine klasik sağ partilerin olduğu Avrupa Halkçı Partisi olacağını, ikincisi grubun sosyal demokrat partilerin oluşturduğu sosyalist grup olacağını belirten İnsel, aşırı sağ partilerin yükselmesi halinde Avrupa Halkçı Partisi ile işbirliği yaparak parlamentoda çoğunluğun oluşturabileceğini de hatırlattı ve “Halkçı Parti’den gelen Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Ursula von der Leyen’in aşırı sağ bazı partilerle işbirliği yapabileceklerini ima ederken bunu söylüyordu, ki esas tehlike burada,” diye sözlerine ekledi. Ömer Madra, aşırı sağ partileri birleştiren temel argümanın yabancı düşmanlığı olduğunu belirtirken, İnsel ise bu yabancı düşmanlığının en temelde Üçüncü Dünya’dan gelen Müslüman göçmen karşıtlığı olduğunun altını çizerek, bunun kültürel bir karşı tepki olduğunu belirtti.

Diğer yandan, savaştan kaçan sığınmacı Ukraynalılara karşı ise iktisadi bir tepkinin oluşmaya başladığına dikkat çeken ve ‘Biz iş bulamazken onlara ayrıcalık yapılıyor. Savaş uzadıkça, onların dönüşü ertelendikçe tepki artıyor’ söylemlerine değinen İnsel, bu karşıtlığın sadece göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı olarak algılanmaması gerektiğine dikkat çekti ve Fransa’da veya Belçika’nın Flaman bölgesinde görüldüğü üzere neoliberal politikalardan dolayı kamu hizmetlerine erişimin zorlaşması karşısında oluşan tepkinin neoliberal politikaların yürütücüleri olarak elitlere yöneltildiğini, bu tepkinin aşırı sağın yükselmesinde etkili olduğuna dikkat çekti. O bölgedeki gençler ve işsiz kalmış orta yaşlılar arasında ‘Biz bu elitlerin, şehirli elitlerin dışladığı yerli yabancılarız’ tabiri olduğunu belirten İnsel, ailesi komünist partiye oy vermiş olan gençlerde de sağ partiye doğru bir yönelim olduğunu belirtti. Özdeş Özbay, aşırı sağ partilerin neoliberal politikalara temelden karşıt bir duruş taşımadıklarına dikkat çekerken, İnsel, temel eleştirinin neoliberal politikalardan elitlerin yararlanması üzerine olduğunu belirtti ve “Örneğin sağ partilerin ekonomik olarak öncelik Fransızların olmalıdır; kapalı bir ekonomi, serbest ticaretin kısıtlanması gibi bazı sol tınılar taşıyan ekonomi politikaları da öneriyorlar bazen,” diye ekledi. 

İsrail - Filistin savaşındaki son gelişmelere geçen Ahmet İnsel, İsrail’in Gazze’deki göçmen kampına gerçekleştirdiği bombalamanın ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Cezayir’in çağrısı üzerine öğleden sonra gizli bir toplantı gerçekleştireceğini belirtti. İsrail’in Gazze’de güvenli bölge olarak ilan ettiği ve Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nın yönettiği göçmen kampında İsrail’in bombalaması neticesinde çıkan yangın nedeniyle ölü sayısının 50’yi aştığını belirten İnsel, Benjamin Netanyahu'nun ‘trajik bir hata oldu’ sözünün tarihe geçecek bir söz olduğunu ifade etti. Diğer taraftan, 28 Mayıs itibariyle İspanya, İrlanda ve Norveç’in resmen Filistin devletini tanıdıklarını ve böylece Birleşmiş Milletler’e üye 193 ülke arasından 145’inin Filistin’i tanımış olduğunu dile getirdi.

Son olarak Güney Afrika’da 29 Mayıs’ta yapılacak seçimleri ele alan Ahmet İnsel, 1994’ten bu yana iktidarda olan Nelson Mandela’nın partisi Afrika Ulusal Kongresi’nin kamuoyu yoklamalarına göre oyların %40’ı ila %45’ini almasının beklendiğini belirtti. Güney Afrika’da Apartheid rejiminin sona erdirilmesinin üzerinden 30 yıl geçtikten sonra, ilk defa bir koalisyon hükümetinin kurulmasının söz konusu olabileceğine dikkat çeken İnsel, Afrika Ulusal Kongresi’nin göreli itibar kaybını açıklayan en büyük etmenin 2009 ila 2018 yılları arasında başkanlık yapan Jacob Zuma dönemindeki yolsuzluklar olduğunu aktar.

Felaket olarak anılan bu dönemde, inanılmaz derecede yoksullaşmanın yaşandığı ve yandaş ataması sonucunda kamu hizmetlerinin çökme noktasına geldiğine dikkat çeken Ahmet İnsel, daha önce Güney Afrika’nın başarılı kamu şirketlerinden biri olarak görülen Kamu Elektrik İdaresi’nin (ESKOM) 2023 yılında yılın 335 gününde az veya çok elektrik kesintisi yaptığını ve bazı elektrik kesintilerinin 12 saat sürdüğünü hatırlattı. Afrika’daki iktisadi kuruluşların yaptıkları tahminlere göre, 2022’de sadece elektrik kesintilerinin Güney Afrika’nın büyümesineüç puan daha az gerçekleşmesine yol açtığına, elektrik kesintisinin olmaması halinde ise %3 veya %3.5 civarında büyümenin gerçekleşmiş olacağını aktaran İnsel, Güney Afrika’nın Brezilya’yı geçerek, dünyanın en büyük gelir dağılımı eşitsizliğine sahip ülkesi olduğunu belirti, “Biliyorsunuz, Gini endeksi 1 olduğunda mutlak eşitsizliktir. Dünyanın en yüksek gelir dağılımı eşitsizliği göstergesi olan ülke konumuna geldi Güney Afrika. Bu da tabii son derece düşündürücü çünkü Afrika Ulusal Kongresi’nin en büyük taşıyıcılarından birisi, beyazların oluşturduğu tahakkümün siyahlar üzerinde yarattığı büyük eşitsizlikti. Bu büyük eşitsizlik daha da büyüdü şimdiki durumda ve bu da çok tuhaf bir durum.” Ömer Madra, bu durumu yeni bir Apartheid yaşanıyor olarak açıklarken, İnsel, “Başka türlü bir Apartheid. İçinde bazı siyahların da milyoner oldukları bir Apartheid’den bahsediyoruz bu sefer,” diye belirtti. İşsizliğin hızla arttığı, nüfusunun %81’inin siyah olduğu, %8’inin beyaz ve geri kalan nüfusun Hint kökenli olduğu Güney Afrika’da tarihi nedenlerden ötürü hala Afrika Ulusal Kongresi’ne %40, %55 oranında oy verildiğini belirten İnsel, böylece programını noktaladı.