Carol Ann Duffy'nin 'Everyman'inde Ekofeminist Bakış Açısı

-
Aa
+
a
a
a

Esin Hamamcı, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı anabilim dalında Dr. Öğretim Üyesi olarak görevine devam eden, oyun çevirmeni ve dramaturg Özlem Karadağ ile İngiliz şair ve oyun yazarı Carol Ann Duffy’in 'Everyman’inde ekofeminizm üzerine konuştu.

kitabın kapağının görseli; duvarda el graffitisi sokakta bir adamı işaret ediyor
Carol Ann Duffy'nin 'Everyman'inde Ekofeminist Bakış Açısı
 

Carol Ann Duffy'nin 'Everyman'inde Ekofeminist Bakış Açısı

podcast servisi: iTunes / RSS

Esin Hamamcı: Makaleniz “Bir Ortaçağ Ahlak Oyununun Ekofeminist Bakış Açısıyla Yeniden Yazımı: Carol Ann Duffy’nin Everyman’i”, Duffy’nin 15. yüzyılın efsanevi metni olan Everyman’in çağdaş versiyonu üzerine ve burada Duffy'nin ortaçağ ahlak oyununu ekofeminist ve ekosentrik bir duruşla nasıl yeniden yazdığına işaret ederek androcentrism, kapitalizm ve doğanın, kadınların ve diğer marjinal varlıkların kötüye kullanılması arasındaki karşılıklı bağlantıları ortaya koymayı hedefliyorsunuz. Buradan baktığımızda metinlerde “doğadan koparılma” ve “bedensizleşme” önemli bir nokta olsa gerek. Bu kavramlar makalenin ana omurgasını nasıl oluşturuyor?

Özlem Karadağ: Edebiyat tarihine baktığımızda en eski örnek olan “Gılgamış Destanı”ndan başlayarak biz bir doğadan koparılma, doğayla bir karşıtlık başlamasını görüyoruz. Carol Ann Duffy, 21. yüzyılda “   Everyman” gibi 15. yüzyıl Ortaçağ ahlak oyunu olan metni alıp yeniden yazıyor. Ortaçağ’ı düşündüğümüzde, edebî geçişimiz tamamen bu koparılma, ve tabii ki özellikle de 17. yüzyıldaki kartezyen düalizmin iyice yerleşmesiyle gittikçe bedensizleşme, daha doğrusu bedenin önemsizleşmesi bize çok ipuçları veren izler taşıyor. Ama Ortaçağ oyunu üzerinden düşündüğümüzde tabii ki “Everyman” dinî, yani daha Hristiyan ahlakı üzerine olduğu için daha Kartezyen düalizm olmamasına rağmen bir beden ve ruh ayrımı üzerine kurulu. Orada bedensizleşme normal karşılanan bir durum. Çünkü beden ölümlüdür ve geride kalacak bir şey. Bedenin zevkleri yerine tabii ki ruhumuzu beslememiz, inançlı olmamız, ahlaklı olmamız ve cennete gitme hakkı kazanmamız gerektiği üzerine kurulu. Oradaki problem zaten insanların daha çok dünyevi zevkler içinde kendisini kaybediyor ve dinden uzaklaşıyor olması. Orada bir Hristiyan ahlakı söz konusu. Ama Duffy, oyunu yeniden yazarken o Hristiyan ahlakını bir kenara bırakıyor ve o bedeni bırakıp daha dünyevi olmayan, ruhani bir varlık olma çabasını da bir kenara bırakıyor. Ekofeminist bir bakış açısıyla -bu tabii ki biraz da benim metne uyguladığım bir okuma olarak ekofeminist bakış açısıyla – o bedenin bedensizleşmesinin yani bedenin ölümlü ve dünyaya ait önemsiz bir metin olması ve doğadan iyice kopmuş olmamız, Ortaçağ’dan 21. yüzyıla daha da koptuğumuzu düşünürsek, medeniyetin içinde tamamen kendi insan yapımızı, insan odaklı bir varlık sürmemizle ilgili bir şeyleri eleştiriyor. O yüzden de oyundaki ekofeminist açıdan baktığımızda önemli olan şey, bu ekofeminist eleştiriyi de, ekofeminizmi de, eleştirel posthümanizmi de tanımlayan, hepsinin ortak çıkış noktası olan problem, merkeze koyduğumuz Batılı, beyaz, üst sınıf, eğitimli, erkek üzerinden tanımladığımız her şeyin, diğer her varlığın, kadınlar, başka ırklardan insanlar, başka dinlerden insanlar, insan olmayan hayvanlar, doğa… hepsini ötekileştirdiğini göstermeye çalışıyor. O yüzden de oyundaki amacı birazcık bu kopuşun izini sürüp bunun bizi ne kadar sorunlu bir yere taşıdığını göstermeye çalışmak. Oyunu ana karakteri alegorik ve herkesi simgeleyen bir karakter.  Bu karakterin bu farkındalığa varması ve tekrar bedenini kabul etmesi, yani Kartezyen valizinden çıkıp bedenle zihnin birlikteliğini kabul etmesi ve doğaya bir dönüş yaşaması gibi bir amaç taşıyor. Tabii bunun üzerinden seyirciye yani biraz da hepimize bir mesaj vermiş oluyor.

Everyman kitap kapakları

EH: Everyman’in Duffy tarafından yeniden yazılan çağdaş versiyonunda, erken dönemde yazılan metnin sınırlarını zorladığını görüyoruz. Burada ekofeminizm adına ne gibi farklılıklar mevcut? Ataerkil Batı kültürünün getirdiği uygarlık ve ekofobi kavramı, metinlere nasıl sirayet ediyor?

ÖK: Bu çağdaş metinde Duffy çeşitli şeyleri değiştirmeyi tercih ediyor. Ortaçağ metninde hiç kadın karakter yok. Oyunun en başında oyunun en önemli karakteri bir Hristiyan tanrı ve çok kızgın ve durumdan şikayetçi. O yüzden kendini hatırlatma çabasıyla, bir ceza olarak Everyman’e ölümü yolluyor. Everyman’in aslında yolculuğunu görüyoruz biz Ortaçağ oyununda. O yolculukta dünyevi her şeyi, akrabaları, arkadaşları da dahil olmak üzere her şeyin ne kadar anlamsız olduğunu görüyor ve yüzünü dine dönüyor. Ama bu yolculukta gördüğü, yardım istediği insanlar arasında da ya da daha genel anlamıyla baktığımızda, bedeniyle var olan toplumun parçası olan bir kadın karakter görmüyoruz. Ama dişi olarak tanımlanmış bazı karakterler var. İsminin anlamı “sevap” ve “bilgi” anlamına gelen karakterler var örneğin. Tabii burada bilgi günümüz anlamında değil, dini bilgiden söz ediyor. Sadece bu dünyevi olmayan, bedensel bir varlığı olmayan karakterler kadın olarak tanımlanmış. Bunun dışında kadınlara yer verildiğini görmüyoruz. Bu iki kadın karakter -ya da kadın olarak tanımlanmış karakter- de aslında dünyevi ve bedensel bir varlığa sahip değiller, çok da Hristiyan anlatıya göre beklenen şeyi gösteriyorlar bize. Yani bedenini bir şekilde inkar eden, bedensel zevkler içinde var olmayan kadın karakterler ve tabii ki erkeğe her durumda yardım eden karakterler görüyoruz. Örneğin herkes Everyman’e yüz çevirirken çok kötü durumda bıraktığı “sevap”ları yine bir kadın karakter olarak yardımcı oluyor. Böyle çok geleneksel bir örgüsü var. Ancak Duffy’nin çağdaş metni birçok şeyi yerinden oynatıyor. Daha fazla kadın karaktere yer veriyor. Kadın karakterler Everyman tarafından bir şekilde sadece faydacılık, çıkarcılık ekseninde kullanılmış kadınlar haline getiriliyor. En önemli değişiklik de tabii, tanrı karakterini bir kadın olarak yeniden yazmasıdır. Ortaçağ metninde cennetten aşağıya bakıp, kızgın bir şekilde konuşan bir erkek tanrı yerine , sahnenin üzerinde sahneyi temizleyen görevli bir kadın halinde tanrı karakterini yeniden tasvir ediyor. Burada da amacının ekofeminizmle ilgili bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Çünkü doğa kadındır, kadnılar annedir, gibi bir ilişkilendirmenin onları nasıl tekrar tekrar kullandığımızı gösteriyor. Yazar da bunun altını çiziyor. Burada da o doğa dinini, toprak ana anlayışını simgeleyen tanrı anlayışı, çok kötü durumda kalan, plastik çöplükte görüyoruz sevapları bu sefer. O durumda evsiz kalmış bir kadın görünümünde olan sevapları, kötü durumda olan annesi ve kız kardeşini düşündüğümüzde aslında hem doğayı ne hale getirdiğimizi hem de ötekileştirdiğimiz kadınları ne hale getirdiğimizi görüyoruz. Bu uzaklaşma ve bağlanma da ekofobi ile de bağlanıyor ister istemez. Erkeğin ya da ataerkin ötekileştirdiklerinden nasıl korktuğu, korktuğu kadar da onları nasıl bastırmak istediğini gösteriyor.

EH: Burada kişisel sorunlar ile iklim krizi gibi ağır konular ana karakterin kişisel dramının etrafına örülürken, oyunun alegorik yapısı onu kişisel olmaktan çıkarıp insanlığın dramına dönüştürüyor. Bu noktada makalenizde, oyunun seyirciyi “Antroposen” veya “Ekosen” için gerekli olan ahlaki veya etik konumu yeniden düşünmeye zorladığını söylüyorsunuz. Peki burada, ilk metne göre ahlakla ilgili bilinçli bir dönüşüm amacı var mıdır?

ÖK: Aslında burada biraz sorunun başındaki iklim krizinin sahnelenmesinden alarak cevaplarsam tiyatroda ister istemez bu tür insan ömrünü aşan büyük konuları, olayları sahnelemek aslında çok zordur. Bununla ilgili Timothy Morton’ın bir kavramı var örneğin: “hiperobje”. Bu tür büyük konular, insan algısını aştığı için yansıtması zor ve biraz daha tiyatroda çalışan akademisyenlerin de söyledikleri gibi, tiyatro biraz kişisel hikayeleri sahneye koyup, büyük sorunları da kişisel hikayeleri örmeyi tercih ediyorlar. Duffy’nin yaptığı da benzer. Bir Ortaçağ oyununu alıp bir süzgeçten geçirip yeniden yazarken aslında onun zaten kendi ahlaki ibresini değiştiriyor. İnsanlığın içinde bulunduğu durumu, arka planımızda dönen oyunları, kendi kişisel sorunumuzun arka planında kalan büyük sorunlarla birleştiriyor. Bizim hayatımıza da çok benziyor. Bunu bu şekilde sahneye koyarken o dini ahlak öğretisinden çıkarıp daha bütün yaşama, evrene, kendi gezegenimize duymamız gereken ahlaki sorumluluğa ve saygı üzerine kurmaya çalışıyor. Biz zaten içinde bulunduğumuz çağa kökünde insan kelimesi olan antroposen kavramını kullanarak tanımlıyoruz. İnsan odaklı, insan çağı dediğimiz bir çağda yaşıyoruz. Şu anda o çağın en çağdaş günlerinden bakarken ister istemez bizim bıraktığımız bir ayak izinden ve çok önemli bir krizden söz ediyoruz. Duffy de ister istemez insanı merkezden çekip buraya doğayı koyuyor. Bunu yaparken de çok bilinçli bir dönüşüm sağlamaya çalışıyor sizin söylediğiniz gibi. Amacımız insan odaklı ya da dinler üzerinden gelişen bir ahlak öğretisi de değil. Ahlak öğretileri en başta söylediğimiz gibi bizi bedenimizden, doğadan uzaklaştırıyor. Duffy, ahlak anlayışını değiştirip merkezde insan olmadan, merkezde doğa olduğunda nasıl davranmalıyız, ne değişebilir gibi bir şeye itiyor bizi. Her şeye saygı duyma gibi bir amaç taşıyor.

Everyman kapakları

EH: Metinlerde ekofeminist iz sürmek için tahakküm ve kadın meselesine yeniden bakmak gerekiyor tabii. Duffy’nin metninde “erkek merkezli bir dünyada, bir kadın için nefes almanın/ hayatta kalmanın imkânsızlığına da bir gönderme” var. Metnin çağdaş versiyonu, bize ataerkillik ve anaerkillik adına bir farklılık sunuyor mu? Gücün eşit dağılımı üzerine bize ne söylüyor?

ÖK: Ekoeleştiride problemin kaynağı insanmerkezli bakış açısı. Ama ekofeminizmde bakış açısı erkek merkezli bakış açısı. Merkezde bir insan var evet ama o insan bir erkek ve o erkeğin de tanımı çok net bir şekilde bize bildirilmiş; beyaz, eğitimli, üst sınıf, Hristiyan bir erkekten bahsediyoruz. Bu merkezli bir bakış açısıyla tabii ki, kadınlarla başlayarak o merkezdeki erkek olmayan her şeyi ötekileştiriyor. Bu tür bir güç dengesizliği, tabii ki ister istemez örneğin Duffy’nin yaptığı gibi Everyman’in annesi bir oksijen tüpü kullanmak durumunda kalıyor. Bunu ben çok sembolik buluyorum. Çünkü bu ataerkil, erkek merkezli dünyanın içerisinde kadın -hem fiziksel hem sembolik olarak nefes alamıyor. “Everyman” Ortaçağ metni olarak tabii ki çok erkek bir yerden bakıyor. Duffy tarafından yeniden yazımı, erkeklik problemine bakarken, Tanrı’nın kadın olarak yeniden tahayyül edilmesi, sahneyi temizleyen bir görevli olarak çizilmesi, sevapların yine plastik bir çöplükte evsiz kalmış, alkol kullanan bir karaktere dönüşmesi bize aslında anaerkillikle ilgili problemleri de -doğa kadındır kadın annedir gibi- göstermeye çalışıyor. Ekofeminist bakış açılardan birisi de kadının doğayla bağını kabul etmek. Ama bir başka dalı ise bu tür ilişkilendirmelerin de üstüne çıkmamız gerektiğini söylüyor. Çünkü bu tür ilişkilendirmelerin de ister istemez kullanılmamıza -doğanın da kadının da- sebep olduğunu söylüyor. O yüzden oyunda makalemdeki bakış açım, Duffy’nin bunu anaerkillikle değiştirelim gibi bir çabasının olmadığı üzerineydi. Genel anlamda bütün canlılar için insan olmayan hayvanlar, doğa, insanlar için dengeli, eşitlikçi, herkesin birbirine yaşam hakkı tanıdığı, yaşam hakkına saygı duyduğu bir düzen kurabilmek üzerinedir. Bu benim okumamda da görüleceği üzere, ekofeminizmin ikinci dalıyla da bağdaştırdığım bir şey. Merkezdeki o erkeği alıyoruz, o erkek merkezli bakış açısını kırıyoruz. Yerine bir şey koymak demek aslında tekrar bir sistem, bir güç sistemi kurmak demek olduğundan yerine hiçbir şey koymayıp eşit olmayı öneriyor. Kadınların, erkeklerin, doğanın bir bütün ve saygı içinde yaşadığı bir eşitlik kurma arzusunda olduğunu görüyoruz. Ben oyununda bizi böyle bir noktaya taşımak istediğini düşünüyorum.