Türkiye’de Paralimpik Sporcu Olmak

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, 60 senesini voleybola verdiğini belirten Engelliler Spor Federasyonu Zihinsel Engelliler Teknik Kurul Üyesi Abdullah Gümüşbaş ile cansiperane bir savunucusu olduğu oturarak voleybol ile birlikte Türkiye’de paralimpik sporcu olmak konusu üzerine konuşuyor.

""
Türkiye’de Paralimpik Sporcu Olmak
 

Türkiye’de Paralimpik Sporcu Olmak

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz, ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 4 Eylül 2024 Çarşamba. Bu haftaki programı destekleyen Deniz Yazgan Şenay’a teşekkür ederek başlamak istiyorum. Deniz, Sakat Muhabbet'ten önce Açık Radyo'da Otizm'e dair programlar yapıyordu. Ceviz Otizm Derneği adına Çetin Ceviz ismiyle ve iki hafta önce destek olmuştu. Ona bir teşekkür daha ediyorum buradan. Paralimpik oyunları başladı, bir hafta oldu bugün itibarıyla ve geçen hafta başladığı gün Mihriban Boyacı’yı konuk almıştık ve sakat sporseverlerin paralimpik oyunları takip etmek üzere Fransa'yı, Paris'i ziyaret ederken yapılan uygulamaları konuşmuştuk. Fransa'nın yaptığı bir çok uygulama vardı kör, sağır, ortopedik ve zihinsel engellilerin oyunlara intibakı için, onu konuşmuştuk ve bu hafta devam ediyoruz bu konuya ama bu hafta Türkiye'yi ele alacağız ve konuğumuz da Engelliler Spor Federasyonu Zihinsel Engelliler Teknik Kurul Üyesi Abdullah Gümüşbaş. Abdullah Bey, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?

Abdullah Gümüşbaş: Teşekkür ederim gösterdiğiniz ilgi alakaya. Öncelikle bütün özel gereksinimli bireylerle ilgili yaptığınız programların tamamını izleyemedim, sizinle yeni tanıştım ve bundan sonra sizin bütün programlarınızı izleyeceğim. Böyle bir program yaptığınız için ülkemizdeki bütün - ben engelli diyemiyorum, özür dilerim - özel gereksinimli birey kardeşlerim adına sizlere ve radyonuza teşekkür ediyorum.

A.T.A.: İsimlendirme hep tartışma konusu. Mesela ben sakat diyorum kendime, siz engelli bile diyemiyorsunuz ama hepsi kabulümüz bizim. Bu arada bizi tanıştıran da Alper Şirvan’dı. Alper'e de buradan selam gönderelim. 

Abdullah Bey, bizim ilk sorumuz değişmiyor; Abdullah Gümüşbaş kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığınız bulunuyorsa bunu da belirtir misiniz bize?

A.G.: Teşekkür ederim. Şimdi neticede çok uzun sürer bu ve eğer benimle ilgilenmek isteyen arkadaşlar, kardeşlerimiz var ise - birazcık tuhaf, megaloman gibi oldu ama - Google'a Abdullah Gümüşbaş yazdıklarında ne yaptıklarımı görebilirler, ben burada kendimi anlatmaya kalktığım zaman çok uzun sürer. Benim özel gereksinimli birey kardeşlerimizle tanışmam 2002 yılında oldu ve o zamandan beri de Zihinsel Engelliler Federasyonu'nda görev yapmaktayım. Ayrıca 60 yıllık bir voleybol geçmişim de var, bunları Google'dan öğrenirlerse daha iyi, çok uzun sürer.

A.T.A.: Ama Google'a girmek istemeyecek olanlar olabilir, onlar için özet geçelim gene de...

A.G.: Şöyle söyleyeyim o zaman; 1963 yılında İstanbul Kemal Atatürk Ortaokulu'nda voleybola başladım ve hâlâ da voleybol için uğraşıyorum. Hemen hemen voleybol ile ilgili bütün konularda katkım oldu, milli takımlarda da oldu - Galatasaray’da 13 yıl, Beşiktaş'ta altı yıl, Arçelik'te yedi yıl, Milli Takım'da beş yıl - hem yardımcı antrenör, hem de menajer ve şu andaki Vakıfbank'ta da üç yıl. Neticede ben antrenör diplomam olmasına rağmen idarecilik bölümünü seçtim. 

Bence Türkiye'de sporda eksik olan; genel sporda sporcu var, antrenör var ama yönetici yok. Çünkü yöneticilerin okullarda yani Beden Eğitimi Yüksek Spor Okulları’nda (BESYO) yönetimle ilgili konular var ancak o okulları bitiren kardeşlerimiz kendi konularıyla ilgili hiçbir iş bulamıyorlar. Büyük küçük bütün kulüplerde; futbol, basketbol, voleybol ve diğer branşlarda her şey başkanın bir kelimesiyle oluyor, konuyu bilip bilmemek hiç önem arz etmiyor. Yani bir eski sporcuysanız hemen menajer olabiliyorsunuz. Menajerlik deyince benim bir de kitabım var - ben onu size artık ne şekilde göndereceksem internetten göndereceğim - Türkiye'de bir ilktir bu. Bütün kulüplere dağıtıldı ama uygulayıp uygulamadıklarını ben takip edemiyorum zaten - bir sponsor vasıtasıyla çıkabildi.

A.T.A.: Kitabın adını söyle abi en azından.

A.G.: Kitabın adı Menajerin El Kitabı. Yalnız bu kitaplar satılmadı, benim sponsorum - sponsorun CEO'su da benim eski voleybolcu sporcum ve şu anda da Voleybol Federasyonu’nda, ismini de söylemek istemiyorum reklama girecek olay diye - ücretsiz olarak bütün Türkiye'deki kulüplere benim kitabımı bastı, dağıttı. Hatta üzerine ben kendisine ısrarla sizin firmanızın reklamını koyayım dedim ve zorla koydum - onların da  bu sosyal konuya bir katkısı olsun diye bunu yaptılar.

A.T.A.: Yani benim anladığım o kitapla sen spor dünyasının arka yüzünü anlatıyorsun...

A.G.: Aynen çünkü ben ayrıca eğitimde de gördüm, bir de konum kurumsal yapı. Bunu Türkiye'de bilen çok azdır, şöyle söyleyeyim ki kendime mal etmek için değil; Türkiye' kulüplerindeki her kulüp başkanı kendisine, kulübüne kurumsal dese de tam manasıyla kurumsal olan hiçbir büyük kulübümüz dahil yok, onu da ayrıca size bildireyim çünkü kurumsal yapıya ben ilk olarak 1986 yılında Galatasaray'da başladım ve bir sene sonra da kurumsal yapıyla - o firmanın da adını söylemek istemiyorum reklama girmesin diye -  dünyaca büyük bir firma yani büyük şirketler, büyük kulüpler ki kulüpler Bayern Munich, Barcelona, Real Madrid yani bir sürü kulübün kurumsal yapısını yapan bir firma -  Galatasaray'da başladık. Üç sene içerisinde kurumsal yapı ancak Galatasaray'da oturdu. Fakat öyle bir acı ki Alper, yönetim değişti, başka bir başkan geldi, ben devam ediyorum.

A.T.A.: Bu konu çok uzar. Sadece bunu konuşsak bile yetmez ama ben anladım seni abi. Bir sakatlığın var mı peki abi? Onu sorayım sana.

A.G.: Benim hiç yok - tabi bir yanlış anlaşılma da olmasın, ailemde de yok ama bu içimden gelen bir konu. Türkiye Bedensel Spor Kulüpleri Federasyonu Başkan yani Tarık Bitlis’in babası kim biliyorsunuz, jandarma komutanıydı. Bir suikastte mi diyeyim, bir helikopter kazasında kendisini kaybettik. Onun oğlunun ismini de söylemek istemiyorum.

A.T.A.: Eşref Bitlis’in oğlu mu?

A.G.: Evet, maalesef doğru söylüyorsunuz. Neticede onun davetiyle ben Olimpiyatlara üç ay kala, 2012'de Zihinsel Engelliler Federasyonu’na girdim ve yine böyle, Ekim 2012'de Londra'da yapılacak Olimpiyatlara üç ay kala da İstanbul'dan bana teklif geldi, ‘Takımı hazırlayıp yarışmaya gönderebilir miyiz?’ dendi. Yani bu tabii doğal bir şey değil üç ayda zihinsel engelli- engelli dediğim için özür diliyorum - kardeşlerimizi yetiştirmek, bunu bilirsiniz, sporun içerisindesiniz aynı zamanda.



Oturarak Voleybol

A.T.A.: Mesela benim programın adı Sakat Muhabbet. Benim iddiam şu; kelimenin kendisinde bir sıkıntı yok, sakat kelimesinde de yok. Toplum ona kötü bir mana yüklüyor ve ben de sakat diye diye o manayı silmek istiyorum. Yani ben sakatım, sakat deyince bu bir hakaret değil, bunu vurgulamak istiyorum. Şöyle yapalım abi; ikinci bölümde Türkiye'de paralimpik sporcu olmayı konuşacağız zaten müzikten sonra ama Alper Şirvan’ı zaten tanıyor bizi dinleyenler - Sakat Muhabbet daha fikirken bile danıştığım bir arkadaşımdı benim ki konuğum da oldu birkaç defa Sakat Muhabbet’e. O seni bana önermişti aylar önce, demişti ki, ‘Oturarak voleybol ile ilgili bir yazı yazdım gazeteye - Bursa Arena sitesine yazı yazıyor bu arada Alper de ki o zaman biz görüştük seninle ama denk gelmedi. Zaman geçti ama Paralimpik’e denk geldi şimdi. Alper Şirvan da o konuyu açtığı için oradan girelim; oturarak voleybol, biliyorum sevdalısısın, çok uğraşıyorsun. Peki, oturarak voleybol, Türkiye'de ve dünyada ne durumda, ne dersin bu konuda abi?

A.G.: Dünyada 50'li yıllarda başladı, 1950 yılında başladı bu konu ama Türkiye'deki konumu çok eski değil, yeni. Bu konuda da büyük bir çalışma yaptık; daha önce Bedensel Engelliler Spor Federasyonu’ndayken pek tabi bütçe nedeniyle yani ekonomik nedenlerden dolayı gerekli ilgi alaka gösterilemiyordu. Ancak basında, diğer medyada duyulmamasına rağmen onlar da çok üstün başarılar sağladılar. Msela şimdi bizim kardeşlerimiz, işitme engelliler de üç defa Olimpiyat şampiyonu oldular. Siz medyada ne kadar gördünüz onu bilemiyorum, benim özel ilgi alakam. Nedenini de söyleyeyim; hem voleybol olması, hem de başındaki antrenörün benim kardeşim, arkadaşım olması. Elimden geldiği kadar da medyada yazmaya çalışıyorum yani onlar Avrupa Olimpiyat Şampiyonu olmalarına rağmen ilgi alaka görmüyorlar. Hatta siz bilirsiniz ya da bilmiyorsunuz onu da söyleyeyim; Olimpiyatlara işitme engelli kardeşlerimizi almıyorlar, onun için de çaba göstermeye başlayacağım ki biraz geç kaldım.

A.G.: Evet, yok, şu anda yok. Doğru anladın. Voleybolu kastediyorum, voleybol için söylüyorum, onlar için de çaba göstermemiz lazım. Burada tabi oturarak voleybolu aldığına göre Türkiye Voleybol Federasyonu’na da çağrı yapmak, uluslararası arenaya sürmemiz lazım ki takımımız da çok başarılı bir takım.

A.T.A.: Duymayanlar, bilmeyenler vardır. Oturarak voleybol nedir? Şimdi ilk defa duyanlar, hiç duymayanlar, ‘Aaa bu ne ya!' demişlerdir belki de, onları da aydınlatalım istersen.

A.G.: Siz müsaade ettiğiniz için engelli kardeşlerimize diyorum, onların vasıfları yani tıp tarafından bedenlerindeki bir takım eksikliklere göre onlara engelli olarak voleybol oynama lisansı veriliyor. Ayrıca tabii burada yönetmeliklerde, hatta beynelmilel yönetmeliklerde şu anda yapılacak. Eğer yayınlarlarsa da seyredeceğiz. Engelli kardeşlerimiz için çok güzel bir spor. Voleybolun bütün oyun kuralları orada ayn yani siz kızları da izlediniz, erkekleri de izliyorsunuz normal voleybolda. Bütün kurallar aynı olmasına rağmen bedensel nedenden dolayı sahanın biraz küçük olması, filenin alçak olması farkı var, bunlar dışında da oturarak oynanması var. Ayrıca başka bir şey daha söyleyeyim; oturarak voleybol sadece engelli kardeşlerimiz için değil - sen müsaade ettiği için söylüyorum, özür diliyorum kardeşlerimden, canlarımdan, ağzım bile öyle alıştığından rahat söyleyemiyorum -  sağlıklı insanların da oynayabileceği bir spor dalı. Sadece sizin de söylediğiniz gibi, ayağa kalkmadan oturarak oynanıyor. Avrupa'da, bilhassa Hollanda’da, ABD’de, İngiltere'de, çok gelişmiş ülkelerde aileler kendi aralarında, sağlıklı insanlar da oturarak voleybol oynuyorlar.

A.T.A.: Yaşlılar da oynayamaz, oturup da oynayabilirler onlar da aslında voleybol.

A.G.: Alper, özür dilerim, yaşlılar deyince, ben 77 yaşındayım, ben oynayabilirim yani gücü yeten herkes oynayabilir voleybolu vücut vücuda bir mücadele olmadığı için, neticede voleybolun bir avantajı bu. Dolayısıyla engelsiz kardeşlerimiz de oynayabilirler. Buna gerekli önem verilmiyor yıllardır. Aşağı yukarı beş yıldır bu konuyla ilgileniyorum ancak üzüleceğim ya da senin üzüldüğün ve sizlerin de, diğer kardeşlerimin de üzüleceği bir konu. Siyasi partilerin, belediyelerin yapması gereken bir sosyal konuyla beş yıldır uğraşıyorum. Mesela basit bir örnek vereyim; İstanbul'da şimdiye kadar hiçbir oturarak voleybol müsabakası oynanmadı – sadece eğlence amaçlı özel müsabakalar yapıldı. Çok acıdır bu. İstanbul'daki bütün belediyelere yazdım, görüştüm, belediye başkan yardımcılarıyla görüştüm. Bir tek Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Bey hariç ki onu tanıdığım için, hiç kimse birebir konuşmama rağmen bu konuya el atmadı maalesef. Ama biz - biz derken Voleybol Federasyonu’na bağlandığı günden beri, iki üç ay orada da çabam oldu. Yani bunu söylemekte mahsur yok. Gençlik ve Spor Bakanı, gençliğinden beri tanıdığım Osman Aşkın Bak; kendisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Voleybol Şubesi Yöneticiliğini yaparken üniversiteye gidiyordu, o zamandan beri tanıdığım bir arkadaşımız - ona yazdığım bir yazıdan sonra, 15 - 20 gün sonra hemen karar alıp ben ona şunu söyledim; ‘Futbol nasıl ki Futbol Federasyonu tarafından destekleniyor ise, Basketbol Federasyonu da Tekerlekli Sandalye Basketbolu’na destek veriyor ise lütfen voleybola da destek verin’. Ekonomik falan dedi. Başkanı da tanıdığım için, Voleybol Federasyonu Başkanı iyi bir arkadaşımız ki çok da başarı gösteriyor. Neticede sponsor fazlalaştı bizim, takip edip etmediğinizi bilmiyorum; eskiden bizim Voleybol Federasyonumuzda bir veya iki tane sponsor varken şu andaki sayı 20 - 30 oldu. 

Dolayısıyla oturarak voleybol oynayan engelli kardeşlerimizin her şehirde hemen hemen bu sporu yapabilmesi lazım. 80 ilde voleybol faaliyeti gösteriliyor - 81 değil maalesef. 80 ilde de bu voleybol faaliyetlerinin sürdürülebilirlik durumunda yani Voleybol Federasyonu’nda da çalışmalar başladı. Siz isim bahsetmemde bir mahsur görmediniz, orada da Onur Hoşnut diye beynelmilel arkadaşımız ki aynı zamanda beynelmilel bir hakem ve aynı zamanda Dünya Avrupa Engelliler Voleybol Federasyonu üyesi kendisi, onun da büyük çabalarıyla, bizlerin de, arkadaşlarımızın katkısıyla inşallah bu işi hep beraber, sizlerde medyada inşallah bunu layık olduğu yere getireceğiz, bunu göreceksiniz.

A.T.A.: İnşallah abi. Sen zaten bana mail de gönderdin beş altı tane, belediyelere yazdığın yazıları ben gördüm, orada tek tek detaylı yazmıştın. Abi ortalara bir yere geldik programda. Ben seninle de öncesinde konuştum. Israrla dedin ki sen seç müziği. Aklında bir şey varsa sen söyle abi, ne dinleyelim?

A.G.: Bizlere yakışan bir müzik olsun, hangisi olursa sen seç.

A.T.A.: O zaman şöyle yapalım. Paralimpikleri konuşuyoruz, spor konuşuyoruz, “We are the Champions” dinleyelim Queen grubundan.


 

A.T.A.: Sakat Muhabbet programına devam ediyoruz. Konuğumuz Abdullah Gümüşbaş. Abdullah Bey ile ilk bölümde oturarak voleybol üzerine konuştuk, aslında oturarak voleybolun derdini dinledik, bayağı dertli olduğunu Abdullah abi anlattı, anlattı... Her kapıyı çaldığını söyledi. 

Şimdi ben bu hafta niye konuk aldım Abdullah Abi’yi. Alper Şirvan'dan bahsettim. Alper, Bursa'da yaşıyor ve Bursa Arena haber sitesinde her hafta sakatlık temalı uzun yazılar yazıyor ve bir hafta önce sanıyorum, ‘Türkiye'de Engelli Sporcu Olmak’ başlıklı bir yazı yazdı Alper ve o yazının bir yerinde Abdullah Abiden bahsederek ‘ondan aldığım bilgiler’ diye İstanbul genelinde sakat sporcuların yaşadıklarını madde madde anlattı. Ben de Abdullah Abi’ye dedim ki, ‘Abi gel burada da anlat’. İstanbul özelinde sakat sporcular, paralimpik oyunculara örnek vereceğiz ama Türkiye genelinde daha da kötüdür muhtemelen durum. Dört yılda bir yapılıyor Paralimpik Olimpiyatları ama o dört yıl süresince ne yaşıyor bu çocuklar?

Türkiye’de Paralimpik Sporcu Olmak

A.G.: Teşekkür ederim çok, beni duygulandırdın. Tam söylemek istediğim konulardan biri de oydu, bir an için çok duygulandım, kusura bakmayın. Yani ben sadece İstanbul'da değil, Türkiye'de değil, Tekirdağ'da da bulunduğum için... Mesela Tekirdağ'da 11 tane ilçe var, İstanbul'da tabii 30 küsur ilçe var. Onlara yazdığım yazıların bazılarını sana atmıştım. Burada da durmadım, onların yanında da çalıştım ki Büyükşehir Belediyesi de dahil. Hatta buradaki Vali ile sırf sadece bu konu için, oturarak voleybol tesisi yok diye üç sefer görüştüm. 

A.T.A.: Abi pardon, sözünü kestim ama ben sadece onu değil de tüm branşları sordum yani paralimpik tüm branşları sordum aslında. Şimdi Alper'in yazısından ben madde madde okuyayım sana, senden almış bu bilgileri ve yazmış; giriş ve çıkışlar yetersiz demiş; germe, açma alanları yetersiz demiş - böyle maddeler var, onları hatırlatayım sana.

A.G.: Anlatayım, onları da anlatayım. İstanbul'da ben tesis müdürlüğü de yaptım. Alper kardeşime onları - tabi Alper de ilaveler yapmıştır ancak ben İstanbul'da edindiğim, 50 - 60 yıldır sporun içindeyim, 1960'tan beri edindiğim intiba şu; İstanbul Türkiye Voleybol Federasyonu’na ait üç tane tesisin müdürlüğünü yaptım, dolayısıyla orada da yaşadım. Orada ben göreve başladığım zaman engelliler sahaya yani saha dediğim tribünlere giremiyordu. Rampalar yaptırdım, tuvalet yaptırdık - yani tabii bunu ben yaptırdım derken, federasyonumuz yaptı. Evet, benim görevim zaten bu, müdürüm orada. Çocuklardan teklifler geldi, biz onları ancak şöyle yapıyorduk; personelin arabaları ile sahanın kenarına koyabiliyorduk. Bu doğru değildi. Çok gelmek isteyen vardı, tribün yaptık. Yani neticede İstanbul'daki tesislerin çoğunda ben Büyükşehir Belediyesi veya Gençlik Spor İl Müdürlüğü’ne değil, bütün insanlara söylüyorum. Hatta okul salonlarına da çok gittim. Yani bizim engelli kardeşlerimizi bırakın spor yapmayı, gelip seyretme olanakları bile yok, bunu hiç kimse duyurmuyor tabii. Ne bileyim neden duyurmuyorlar onu da bilmiyorum. Alperciğim, inan ki bakın tuvalet, tribün, giriş, çıkış yani bu insanların sağlıklı giriş çıkışları ve oradaki geçirecekleri zaman içerisindeki ihtiyaçlarını gidereceği yer çoğu yerde yok. Aynı durum Tekirdağ'da da var. Hani siz biraz önce bahsettiniz ama Türkiye'nin genelinde bu olay var.

A.T.A.: Alper 25 tane madde koymuş yazıya ve hepsi de eksiklere dair yani aslında şu anda paralimpik izliyoruz, sporcuları görüyoruz. O çocuklar o eksiklerden çıkarak oraya gidiyorlar, bunu da bilelim.

A.G.: Çok güzel. Alperciğim şöyle bir şey söyleyeyim - bakın, o sporcu kardeşlerimizin o sporu yapabilmesi için bütün herkese çağrım bu, içim parçalanarak söylüyorum; o insanların kendi evlerinde yapacakları bir şey değil bunlar, tesis lazım. O insanlar orada antrenmansız, çalışmasız kalıyor. Biz dünyanın, ne bileyim kurtların içerisine atıyoruz o çocuklarımızı, yanlış. Çocuklar bir kere Tekirdağ'da da, İstanbul'da da ulaşım sorunu yaşıyor. Tesis var İstanbul’da, atıyorum, Büyükşehir Belediyesi ki atıyorum değil, biliyorum, 52 tane tesisi var. O 52 tane tesise 20 bin diyoruz. Nereden baksanız bin 500 – iki bin tane engelli kardeşimiz var. Tesislere götürebiliyor muyuz? Hayır. Bakın, burada Tekirdağ'da kendi gözümle yaşadım, takip ettim, İstanbul'da takip ettim. İstanbul'da bir nebze şöyle çözüm bulmuşlar; burada, koca 11 tane yerde engelli çocukları taşıyan özel araç sayısı üç dört tane, bilemedin beş tane ki onlar da ancak iki tane tekerlekli sandalyeli veya üç tane veya dört taneyi alıp götürebiliyorlar. Diğer kardeşlerimizin spor tesislerine gitme şansı yok. Buradaki belediye otobüslerinde engelliler için bir aparat yapmışlar- şoförün inip kendisi eliyle çekip o arabayı koyup, kaldırıp yapması lazım. İstanbul'da mesela bir düğmeye basıyorsunuz, siz biliyorsunuz ama diğer insanlar bilmez.

A.T.A.: Onda da şoför üşeniyor. Şoför üşenmese bile yolcular söyleniyor ‘hadi kardeşim, seni mi bekleyeceğiz’ diye. Bunlar da var, bunları da söylemek lazım tabi.

A.G.: Alperciğim, sen tabi bunu bildiğin için, ben hani bilmeyenlere bilhassa da yaşadığımız için olayları söylüyorum. Hatta başka bir şey daha var; ben 77 yaşındayım. Tabi ben biraz spor yaptığım için sağlıklıyım ama yaşlıları bile almıyorlar çok geç biniyorlar diyerek. Onun için isim söylemek de mahsur görmüyoruz. Büyükşehir Belediyesi Doktor Candan Yüceer ile birebir hem sözlü, hem de yazılı toplantı yapıldığında ki o yazıları da sana atacağım - ne yapılması lazım dedik. Siz İstanbul'da ne kadar yaşadınız onun için bir şey diyemem.

A.T.A.: Ben Mersin’deyim şu an ama ben de 50 yaşındayım abi. 40 yıl İstanbul’daydım, şimdi ise 10 yıldır buradayım.

A.G.: O zaman hep yaşamışındır hele sen canım kardeşim benim. Beni bırak, ben yaşlıyım ama dincim. Neyse neticede şunu söylemek istiyorum; benim onunla ilgili de araştırmam var, onu sana göndereceğim yazıyla ama birbirinden bağlantılı olduğu için bunu konuşuyorum. Belki yersiz diyeceksiniz ama öncelikle bizim engelli kardeşlerimizi spor yapmaları için spor tesislerine ulaştırmamız lazım bir şekilde. Onunla ilgili toplu taşımaları binemiyorlar, kullanamıyorlar. İstanbul'da o şoförler çok çalışıyor. Tekirdağ'da engellilerle yapılan toplantıda başkana söyledim, araştırması da yapılacak.

A.T.A.: Abi sözünü kesiyorum çünkü son birkaç dakikamız olduğunu görüyorum şu an. Bu hafta Abdullah Gümüşbaş idi konuğumuz. Kendisiyle oturarak voleybolu ve Türkiye'deki paralimpik sporcuların koşullarını konuştuk. Abdullah Abi, çok sağol konuk olduğun için. Son olarak ne söylemek istersin?

A.G.: Şunu söylemek isterim; benim değerli candaşlarım, özel gereksinimli bireyler ya da senin deyiminle engelli kardeşlerimize diyorum ki...

A.T.A.: Abi ben sakat diyorum, engelli demiyorum.

A.G.: Sen ne dersen senin yanındayım, sizlerin yanındayım her zaman. Ağzım alışmasın istiyorum. Neticede sakat kardeşlerimle ilgili yarım saatlik bir program değil, saatlerce konuşmamız gerekir yani o kadar sorun var ki yarım saat yeterli olmaz.

A.T.A.: Ama şöyle bir şansım var abi, her hafta yayınlanıyor Açık Radyo'da. Normalde bu bile bulunmuyor medyada, buna bile şükür diyorum aslına bakarsan.

A.G.: Yani bütün Türkiye'deki mahalli gazetelerde engellilerle ilgili voleybol konusunda yazılar çıkacak ama bu arada benim sadece voleybol demem çok yanlış. Esasında yaşadığım bir olay var, çok acı ama zamanımız yetmeyecek.

A.T.A.: Abi zamanımız kalmadı. Çok çok sağol, bir daha konuk alırız seni. Senin engin deneyimin de, birikimin de, isyanın da var. Bunu fark ediyorum. Bu hafta Abdullah Gümüşbaş idi konuğumuz. Kendisi Engelliler Spor Federasyonu Zihinsel Engelliler Teknik Kurul üyesi ve kendisine Alper Şirvan aracılığıyla ulaştık. Oturarak voleybolu konuştuk ilk bölümde, ikinci bölümde de paralimpik sporcuların Türkiye'de koşullarını tartıştık. Bu hafta destekçimiz Deniz Yazgan Şenay idi, ona da teşekkür ediyorum ben. Bizim bir sloganımız var programı bitirirken; ‘Dünyanın bütün sakatları eğleşin’ diyorum ben bitirirken programı, o şekilde sona erdiriyorum. Haftaya görüşmek üzere hoşçakalın diyorum.

A.G.: Beni de o eğleşmeye katın lütfen.