Her Şeyi Değiştirmek İçin, Elimizden Gelen Hiçbir Şeyi Ardımıza Koymamamız Gerekecek

-
Aa
+
a
a
a

Öylesine derin, öylesine dallanıp budaklanmış, öylesine benzersiz, öylesine âcil bir krize batmış durumdayız ki, her şeyi baştan sona değiştirmek zorundayız. Hemen hemen tamamen. Aksi halde?

This Changes Everything

Tamam işte, fikrim şudur: Öylesine derin, öylesine dallanıp budaklanmış, öylesine benzersiz, öylesine âcil bir krize batmış durumdayız ki, her şeyi baştan sona değiştirmek zorundayız. Hemen hemen tamamen. Aksi halde?

Dahası, bunu bizim adımıza yapacak kimse de yok ortalıkta, iyi mi. Sırf  biz varız yani. Hepsi biziz. Aranan adalet bizden ibaret.

Peki biz kimiz? Biz her yerdeki herkesiz, bunu başarmak isteyen. Her şeye –birbirimize, insanlığa, Toprak Ana’ya, doğaya, gezegene, geleceğin yaratıklarına–  bugün –bu yıl–  yaptıklarımızın bir fark yaratması için çırpınan her yerdeki herkesiz biz. Muhtemelen bütünfarkı.

Peki ne yapmamız gerekiyor? Tekrarlama pahasına bir daha söyleyelim: içinde yaşadığımız sistemlerin çoğunu değiştirmek zorundayız: İster rahat ve huzur içinde olalım, ister olmayalım; ister başka binbir kaygımız olsun, isterse hiçbir kaygımız olmasın; ister mutlu mesut biri olalım, isterse hiç böyle biri olmayalım; ister yeterince zamanı, parası, kaynakları olan birileri olalım, isterse olmayalım, bu sistemlerin çoğunu değiştirmek zorundayız. Üstelik, radikal olmak zorundayız.

Peki neden bütün bunları yapmak zorundayız? Herkes kendi adına cevap versin. Çünkü, eninde sonunda, kendi adımıza hesap vermek zorundayız. Şu yeni yıl içinde yaptıklarımızın ve dahi yapmadıklarımızın hesabını.

Tamam öyleyse: bütün bu ağırbaşlı sözlere, bu heybetli edaya bir son verelim artık. Ben burada ne konuşuyorum? Ne anlatmak istiyorum size?

Ne durumdayız, önce onu konuşmakla işe başlayalım bakalım: Burada, yani Yeryüzündeki işletim sistemleri kritik evreye girmiş durumda: Zira çok fazla salınan sera gazları, zehirlenen sular, ölmeye duran okyanuslar, eriyen buzlar, sıcak dalgaları, kuraklıklar, kasırgalar, seller-sular, kirlenen havalar, bozulan topraklar ve yirmibirinci yüzyıl medeniyetinin uzun ince yolu üzerine boylu boyunca döşenmiş, üstümüze üstümüze gelen bir yığın kilometre taşı daha.

Üstelik, bütün bunlar yoksulluğun, yaygın yoksunluğun, açlığın, göçe zorlananan yığınların, işsizliğin, ümitsizliğin üstüne biniyor.

Ve bunların hepsi birbiriyle bağlantılı olaylar, öyle değil mi? Buz eriyor, daha fazla toprak alanını ve açık deniz yüzeyini güneşe maruz bırakıyor, bu harareti artırıyor, o zaman da daha çok buz eriyor. Küresel ekonomi senin işini elinden alıyor, ardından banka gelip evini elinden alıyor, sağlık şirketi sigortanı geri alıyor, ekonomi başka birinin işini de elinden alıyor – ki o başkası da senin eskiden yaptığın işten geçiniyordu zaten. Süpergüç senin köyünü bombalıyor, aileni elinden alıyor, seni ya başka bir yere göçmeye ya da o süpergüçe karşı silahlı mücadeleye itiyor, o süpergüç de gidiyor, başka bir ülkede başka bir köyü bombalıyor.

Bu arada, güç ve kudret merkezlerinde çok çok az sayıda gerçek liderler bulunuyor: Bunlar ister ülkelerin ya da şehirlerin yönetiminde olsun, isterse şirketleri, işyerlerini, okulları ya da üniversiteleri yönetsin, isterse de medyanın, kültür kurumlarının başında olsun, hepsi böyle. Bize Paris Anlaşması’nı armağan eden son COP 21 iklim zirvesinde de durumun böyle olduğu açıktı: Sözde kahramanlar, birer kâğıttan kaplan çıktılar.

Dolayısıyla, herşey bize bağlı. Her şeyi değiştirmek için, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya hazır herkesi işin içine sokmamız, onların da ellerinden gelen herşeyi yapması lazım.

Elimizden gelen herşeyi verdiğimizde ne olur peki? Bir yerlerde birşeyler değişir. Birisi farkına varır. Birisinde, değişim olacağına dair umut belirir. Bir başkası her şeyi verir. Birisi farkına varır...

Kendimizi daha iyi hissederiz. Daha güçlü. Daha diri. Daha aşk dolu.

Yani verecek daha fazla birşeyimiz vardır.

Peki bu yeterli olacak mı?

Kimse bilemez. Nasıl bir geleceğimiz olacağını kim bilebilir? Kendi gücümüzü hangimiz bilebiliriz? Kendi düş gücümüzü kim ölçebilir? Yaratıcı gücümüzü kim tahayyül edebilir?

Hayatta hiç duyumsadınız mı bunu? Canlı olmanın nasıl bir duygu olduğunu hissettiniz mi? Büyük bir şeyin parçası olmanın? Aynı düşleri gören başkalarıyla beraber olmanın?

İşte zamanı şimdi. Bu, takvimin birinci yılı. Bugün başlıyoruz. Yalnızca biz.

 

Devam edecek ...

(İngilizce’den çeviren: Ömer Madra)