Depremin ardından siz ne yapabilirsiniz?

-
Aa
+
a
a
a

Damla Özlüer ve Rauf Kösemen afet sonrası koordinasyon, iletişim ve sivil yardımların organizasyonu üzerine konuşuyor. 

Fotoğraf: İhtiyaç Haritası
Bilgi akışı ve iletişim
 

Bilgi akışı ve iletişim

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)

Damla Özlüer: Uzun yıllardır programımızı bu kadar kötü bir haberle açmamıştık. Türkiye çok büyük iki depremle sarsıldı. 6 Ocak, 04.17’de Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 büyüklüğünde ve saat 13.24’te Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi.

Depremler Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye Antep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay illerinde büyük yıkıma sebep oldu. 10 ili vuran depremde can kaybı artıyor. Kurtarma çalışmaları sürüyor. Türkiye bir yandan yıkıldı, bir yandan da dayanışmaya başladı. Çok hızlı örgütlenen kampanyalar oldu. Bugün depremi, depremin artçılarını ve bu kabustan hep birlikte dayanışarak nasıl çıkacağımızı konuşacağız. Neredeyiz, ne yapıyoruz? 

Rauf Kösemen: Neredeyiz, ne yapıyoruz? Şu anda bilmiyoruz. Puslu bir ortam var. Çok fazla haber geliyor. Bildiğimiz şey şu: 5 binin üzerinde bina yıkıldı. Ve özellikle gece gelen depremde bu binaların içinde olan insanlar var. 5 bin binanın tamamı ilk depremde yıkılmadı. Bazıları artçı depremlerde ve sonradan gelen ikinci depremde yıkıldı. Can kaybının 3 bin 419 olduğu an itibarıyla açıklandı. Lakin bu, enkazlardan çıkarılan cansız beden sayısıdır. Net bir can kaybı sayısına erişmemiz için günlerin geçmesi gerekecek. Çok daha fazla olduğunu tahmin ediyoruz.

Yaralı sayısının 20 bini aştığı söyleniyor. Depremin gücüyle ilgili çeşitli açıklamalar var. Gücünün tarifiyle ilgili diyelim… Büyüklüğü çoktan belli. Birinci deprem 7.7 şiddetinde gerçekleşti. İkinci, Elbistan depremi ise 7.5 şiddetindeydi. Bu arada şiddeti 6.0’yı aşan artçı depremler oldu. Birbirini takip eden 240’ın üstünde sarsıntı olduğu söyleniyor. Bu depremin harekete geçirdiği enerji için “300 atom bombası enerjisi” tanımı kullanılıyor. Ülkede 7 gün süreyle millî yas ilan edildi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açıklanan kar tatili de yine yedi güne uzatılarak yas süresine eklenmiş oldu.

Birinci deprem 14.17’de oldu demiştik. Bu kamu kurumlarının boş olduğu ama insanların evlerinde olduğu bir saat. Bu da kamu kurumlarının fiziksel yeterliliklerinin hâlâ var olabileceği ama insan kaynaklarının enkaz altında kalabileceğini düşündürüyor bize. Ama diğer yandan gördük ki, çok fazla kamu kurumu binası da yıkıldı. Hatay, Antakya ve İskenderun'da üç hastane yapıldı. Bunlardan biri özel hastane, diğerleri devlet hastanesi. Adıyaman Belediyesi yıkıldı. Adıyaman'da polis evinin yıkıldığı haberleri geliyor. 

Sosyal medyada şöyle bir yaklaşım var: “Bu kadar çok bina yıkılmış, çok şehir var. Bunların her birine kurtarma ekibi göndermek mümkün değil. Her bina için 10 kişi göndersen 50 bin insan eder.” Asıl mümkün olmaması garip. Bu görüşün arkasında yardım ekiplerinin merkezden gideceği algısı var. Oysa depremin olduğu yerler büyükşehirler. Adıyaman, neredeyse o bölgedeki en küçük şehir. Çevre illerde, Maraş, Mardin, Malatya, Hatay’da milyonu geçkin insan yaşıyor. Buralarda da devletin dev gibi örgütlenmeleri var. Devlet örgütlenmesi dediğimizde sadece AFAD’ı veya AKUT’u düşünmeyiz. AFAD bir koordinasyon kurumu, hazır bekleyen bir takım insanları yok. Onun görevi koordinasyon, eğitim, hazırlık ve mevcut gönüllülerine eğitim vermek. Gerekirse devlet kurumlarının içinden bu iş için eğitimli insanları organize etmekle yükümlü. Polisin, karayolları görevlilerinin, belediyelerin, hekimlerin, sağlık personelinin arasında olağan dönemlerde normal işini yapan ama özel eğitimler almış insanlar var. AFAD zaten bu insanları organize ediyor. 

Bu bölgelerde valilik, özel idare, askerî birlikler, polis gücü ve karayolları veya enerji alanlarında çalışsın diye eğitilmiş insanlar vardır. Bu devlet kurumlarının belli bir kapasitesi var. İş makinalarından insan kaynağına kadar pek çok imkânı vardır. Her biri neredeyse küçük bir kasaba büyüklüğünde üniversiteler var. Üniversite binaları, üniversite binalarının arasındaki geniş alanlar toplanmalar ve yardımlar için kullanılabilir. Dev gibi organize sanayi bölgeleri var. Bir organize sanayi bölgesi; çöpünü kendi toplayan, enerjisinin bir kısmını kendi üreten, yolunu yapan, ihalesini açan bir kurum demek. Sonuç olarak yüzlerce örgütlü kurumdan söz ediyoruz. Büyükşehir belediyelerini saymadım bile… Gaziantep, 2 milyon nüfuslu bir şehir ise bir bina için 10 bin insanı sahaya sürebilmeli. Bunu normal karşılıyor olmamız anormal. Bu devasa kurumlar bunu beceremiyor olamaz. Bu meseleler bir anlamda bir liderlik meselesidir. Yani siz birtakım insanların iş yapmasını organize edebiliyorsanız o iş kapasitesi bir işe yarar. Yoksa o iş kapasitesi bir kenarda bekler. En iyi alete edevata, en iyi kadrolara sahip olsanız da onları sevk ve idare edemediğiniz zaman bir iş yapamazsınız. Aklıma böyle bir durumda sadece önderlik, liderlik zaafı geliyor.

D.Ö.: AFAD gönüllülerinden bölgeye gitmeleri için onlara gelen mesajlara yanıt verdikleri, havaalanlarına gittiklerinde ise bir organizasyonsuzluk ve izdiham olduğunu duyuyoruz. O izdihamdan ise gerekli ve vasıflı kişilerin öncelikli olarak seçilip gönderilmediğini söylüyorlar. 

Önderlik kapasitesi özellikle kriz zamanlarında çok kritik oluyor. Aynı zamanda kurumlar arasındaki iletişim ve o iletişimle beraber yönlendirme de çok kritik oluyor. Bu meselelerde tökezlediğimizi görüyoruz. 1999 depreminde de çok benzer bir süreç yaşanmıştı. Buna rağmen toz dumanın içindeyiz. Öncelikli olan arama kurtarma çalışmaları. Fakat üç ayaktan birincisi devlet kurumları arasındaki koordinasyon, liderlik ve iletişim. İkincisi sivil toplumun başlattığı hareketin devletle organize bir şekilde ilerleyebilmesi. Üçüncüsü de sıradan vatandaşların, bizlerin, evlerinde oturmuş televizyonlara, haberlere, Twitter'a kitlenerek “ne yapabilirim” diye panik hâlde koliler hazırlamaya başlayan vatandaşların organizasyonu. Arama kurtarma faaliyetlerinin öncelikli olduğu bir anda herkes canhıraş bir şekilde koliler hazırlamaya başladı. Oysa bunun bir önceliklendirmesi, bir yönlendirilmesi gerekiyor. Türkiye'de deprem konusunda çok sıkı bir dayanışma refleksi var. Daha ilk saatlerden itibaren insanlar kendi aralarında örgütlenmeye çalıştılar. Fakat bütün bu enerjinin yönlendirileceği bir kanal olmadığı zaman boşa giden çok enerji oluyor. 

R.K.: Bu işin merkezî olarak devlet tarafından organize edilmesi gerekiyor. Üç şeyden söz etmemiz lazım: Bir tanesi anlık tepkiler vermeye, anlık organizasyonlara müsait insanların devlet kurumlarının liderliklerinden tasfiye edildiğini biliyoruz. Liyakat yerine başka şeylerin geçmesinin yarattığı bir etki bu. Ara kademede böyle insanların olduğunu tahmin ediyorum ama onlar da yetmiyor. Zaten inisiyatif alıp öne çıkmaları da ayrı bir sorun. Dışarıdan gönderilen yardımlarla ilgili bir liderlik zaafı görüyoruz ama asıl mesele hemen yanı başından bir yardımın gönderilemiyor olması. Üçüncüsü de 1999’da çıkarılan derslerin şu anda geçerli olmaması. Aradan 22 yıl geçti. İki, üç kuşak yer değiştirdi. 1999 depremi ülkenin batısında oldu ve deneyim büyük oranda oradaki kadrolarda kaldı. 1999 depreminin deneyimine sahip pek çok arkadaşımla (ben de o depremde Adapazarı'nda çalışmıştım) birbirimize sorular sorarak ve bazı tanıdığımız sivil toplum örgütlerini ya da sivil organizasyonları yönlendirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla sahada olanlar bizler değiliz artık. Sahada olanlar bizden iki kuşak sonrası. O yüzden, o deneyimin çok fazla bir önemi yok. Sosyal medya iletişimi o gün böyle değildi. Bugün çok farklı. Bugün enkaz altından tweet atıyor insanlar. Van depreminde yaşadığımıza benzer şeylerle karşılaşıyoruz.

Bugün uydularla o bölgeye doğrudan doğruya haberleşme sistemi kurabilir durumdayız Elon Musk, “Starling'i sizin hizmetinize verebilirim. Sadece o bölgeye has haberleşme hizmeti veren bir uyduyu oraya gönderebilirim” diyor. Böyle bir dönemde işimizin sağlıklı bilgi almak ve aktarmak olmaması gerekiyordu. İşimizin aldığımız bilgilerin gereğini yerine götürmek olması gerekiyordu. Daha hâlâ sağlıklı iletişimi tartışıyoruz. 

D.Ö.: Sosyal medya ve şu anda elimizde olan iletişim yolları aslında pek çok yardım olanağı doğurdu. Özellikle sivil toplumda buna yönelik çok hızlı bir organize olma hâli var. Daha önceki depremlerde elimize geçmeyen olanakların elimizde olduğunu gördük. Örneğin Ahbap Derneği hızla, ayrı ayrı formlar açtı. Nerede göçük var, nerede insanlar var bunu öğrenmek için bir ihbar hattı var. Bu verileri teyit etme yöntemine de dönüştürdü. Aynı zamanda Ahbap tek tek arıyor. Öbür taraftan açık yollar için ayrı bir form açtı. Kısacası bu bilgi akışını yönetmek üzere daha genç ve iletişim biçimlerine hâkim kadrolar tarafından yapılan örnekler var. İhtiyaç Haritası da çok hızlı toplandı ve elimizdeki teknolojik olanakları kullanarak arama kurtarma çalışmalarına destek olacak pek çok yöntem geliştirdi. Bunları bir araya getirip gerçekten efektif bir arama kurtarma süreci geçirebilecek bir liderlik meselesini konuşuyoruz. 

R.K.: Bütün bu kurumların merkezî olarak bir şeye bağlı organize olması gerekiyor. Bu kurumların öne çıkması rastlantı değil. Çünkü bu kurumların daha önce bu süreçler içinde devletle çalışma deneyimi var. Ahbap ve İhtiyaç Haritası’nın destek organize ettikleri bölgelerdeki kamu kurumlarıyla, onların yönetimleriyle yaptıkları anlaşmalar, sözleşmeler, ortak çalışmalar, kapasite artırımı için verdikleri destekler ya da aldıkları destekler var. Dolayısıyla bu hızlı hareket edebilme şansı sağladığı gibi harekete verimli olma şansını veriyor. Gittikleri yerde işe yarayacaklar. Kimsenin şüphesi olmasın. İhtiyaç Haritası, Ahbap, Hayata Destek gibi kurumlar şu anda büyük oranda sahada. 04.17’de deprem oldu, bu kurumlar 05.00’ten itibaren harekete geçti. 06.00’da sahadaydılar. Bunu yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. “Destek vermek istiyorum ama kime vereceğim” diye düşünen dinleyicilerimizin bu gruplara destek verebileceklerini rahatlıkla söyleyebilirim. 

Depremler devam edecek gibi gözüküyor. Yeni yıkımlar da olacak ve ne yazık ki yıkımlar esnasında orada çalışan kurtarma ekiplerinin de zarar göreceğini söylemek bir öngörü değil. Bunlar da gelecek başımıza. Bu kadar büyük bir alandaki felakette bunların olması normal. Ama hastanelerin, otoyolların, havaalanlarının hasar gördüğü bir afet yaşıyoruz. Bu bir çaresizlik hâli gibi anlaşılmasın, öyle değil. İncirlik Hava Üssü, Antakya'nın burnunun dibinde. Helikopter mesafesi 15-20 dakikadır. İnsanlar buradan hızla taşınabilir. Hızla sınır ötesi harekât yapmakla övünen bir ülkeyiz. Bütün bu destekleri, bu lojistik kaynakları hârekete geçirerek verebiliriz. Az önce saydığımız organizasyonlar bu yolla desteğini hemen indirebilir. Bölgede şu anda elektrikler kesik ve akaryakıt sıkıntısı var. Çünkü akaryakıt pompaları elektrikle çalışıyor. Akaryakıt, el pompalarıyla alınsa bile tükenmiş durumda. Antakya, İskenderun Limanı doğrudan yakıt ithali ve ihracı için kullanılan bir bölge. Antakya'nın akaryakıt konusunda bu noktada olması normal değil. Böyle ihtiyaç durumlarında çok fazla şey gönderilir ama gerçekten ihtiyaç olanları belirlemek lazım. Yakıtıyla birlikte jeneratör gönderilebilir. Powerbank gönderilebilir, enerjiye ihtiyaç var. Burada kurtarma ekiplerine ve sosyal destek vermek üzere gitmiş olan ekiplere öncelik vermeli. Uydu telefonu gibi haberleşmeyi sağlayacak araçlar gönderilebilir. Bol miktarda hijyen malzemesine ve hızlı taşınabilen suya ihtiyaç olacaktır. Rasyon, yani hızlı tüketilebilen yiyecek paketlerine ihtiyaç olacaktır. Hiçbir şey yapamıyorsanız kuru meyve ve çerez gönderseniz bile çok fazla işe yarar. İnsanların hızla enerji alması için faydalı olacaktır. 

Ahmet Ercan, “irkitilmiş deprem” dedi Kaynağa baktım irtitilmiş depremler genellikle aylık aralıklarla meydana geliyor. Bir depremin bir sonraki depremi harekete geçirecek enerjiyi bir başka fay hattına yüklemesiyle oluyor. Veya takip eden fay hattının enerjiyi, aynı fay hattının üstündeki başka bir kırığa yüklemesiyle oluyor. Bu kadar kısa zamanda, dokuz saat aralıkla deprem olması sıradışı bir durum. Dünya’da çok az görülmüş, Türkiye'de de ilk kez olmuş. Yalova ve Düzce depremleri irkitilmiş depremler olarak biliniyor. Ancak aralarındaki zaman farkını biliyoruz.

D.Ö.: Bu yardımların nasıl gönderileceğini de konuşmalıyız. Hakikaten müthiş bir dayanışma ruhuyla, herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Birtakım kurumlar yüzbinlerle, milyonlarla ölçülen bağışlar yaparken bazı insanlar evindeki montunu gönderiyor. Bu dayanışma ruhunun işe yarayabilmesi için yardımların planlı bir şekilde gönderiliyor olması lazım. Her yerden tır çıkarmaya başladığımızda açık olması gereken yolları da kapama riskimiz var. Bu yüzden mümkün olduğu kadar sahada olan inisiyatiflerle, AFAD'la, sivil toplum kuruluşlarıyla koordine olarak gönderilmesi gerekiyor. 

Herkesin zihninde de şu soru var: “Oradaki insanlara nasıl yardım edeceğiz? Biz nasıl davranmalıyız?”

R.K.: Öncelikle sabit kontaklar bulun. Her bulduğunuz yere saldırmak yerine sabit ve güvenilir bir iletişim noktası bulun. O iletişim noktasından bir ya da iki kişiyi imleyin. Ve onlarla düzenli iletişim hâlinde olun. Bilgileri onlardan alın. O düzenli iletişimden size gelen listeleri

gerçekten işe yarayabilecek, o bölgedeki insanlara yönlendirin. Kenarda kalan enerjinin harekete geçirilmesi, böyle durumlarda en önemli şeylerden bir tanesidir. İnsanlar bu kapasitenin varlığını fark etmez ama etrafınızdaki kebapçı, baklavacı, zincir market, teknoloji mağazası gibi birçok yerde, insanlar bir şeyler yapmak ister. Ama nasıl yapacaklarını bilemezler. Onlarla bağlantıya geçin, bizzat takip edin. Yardım yapmak isteyen insanların topladıkları alet, edevat, para vesaire vardır. Eski eşya kesinlikle göndermeyin. Belli bir deneyime sahipseniz mümkün olduğu kadar çok gruba önderlik ederek yol gösterin. Bu konuştuğumuz şeyleri onlara da aktarın. Bir fikri takip yapmayı mutlaka önemseyin. Şu anda bölgenin havalimanlarında dışarıdan gelmiş gönüllülerin tedarik ihtiyacı vardır. Powerbank, kuru meyve, çerez, yiyecek paketi, kumanya ve su… Buralara gönderirseniz bu gönüllüler ihtiyacı olan kadarını alacaktır. Ve oradan afet bölgelerine dağılacaklardır. 

D.Ö.: Herkes gibi izlemeye, elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Hem arama kurtarma ekiplerine, hem de orada çalışan vatandaşlara kolay gelsin. Enkaz altında olanların hızla kurtarılmalarını diliyoruz. Söylenecek çok fazla şey yok. Ölenleri rahmetle anıyoruz.