Başka Yer: Yoldaş Türler

-
Aa
+
a
a
a

Gaipten Sesler'de Merve Ünsal, sokak hayvanları yasasını düşünmenin bir yolu olarak yoldaş türler kavramına geri dönmeyi öneriyor; Donna Haraway'in Başka Yer'inden "Yoldaş Türler: Oyundaki Karakterler" bölümünü dinliyoruz.

Donna Haraway ve Cayenne (2006)
İnsan olanla insan olmayanın arasındaki ilişkilenmeler: Başka Yer
 

İnsan olanla insan olmayanın arasındaki ilişkilenmeler: Başka Yer

podcast servisi: iTunes / RSS

ABD İngilizcesinde "yoldaş hayvan", 1970'lerin ortalarından itibaren veteriner okullarında ve benzeri yerlerde yapılan tıbbi ve psikososyolojik çalışmayla bağlantılı olarak ortaya çıkmış yeni bir kategoridir (Beck ve Katcher 1996). Bu araştırmalar bize, sokaklarda toplanmadan kalan köpek boklarıyla ilgili haddinden fazla endişelenen köpek sevmez New Yorklular dışında, köpek (olmadı kedi, hatta hamster) sahibi olmanın tansiyonu düşürüp çocukluktan, ame­liyattan ve boşanmadan sağ çıkma şansını artırdığını söylemişti. Tabii ki Avrupa dillerinde, örneğin iş ya da spor dışında yoldaş olarak hizmet veren köpeklere yapılan yazılı atıflar, bu biyotıbbi, teknobilimsel literatürden yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Ancak "yoldaş hayvan", teknokültüre, veteriner okullarına ev sahipliği yapan hükümet destekli akademik kurumlar yoluyla girmiştir. Anlayacağınız, "yoldaş hayvan"ın şeceresine bakıldığında, teknobilimsel uzmanlık ile evcil eşlerine (ya da o eşlerden hiç değilse insan olmayanlarına) sevgi besleyen demokratik kitleleriyle geç endüstriyel evcil hayvan besleme pratiklerinin çiftleşmesi görülecektir. Atlar, köpekler, kediler ya da evcil hayvanlıktan ya da laboratuvar hayvanlığından, hizmet köpeklerinin, aile üyelerinin ya da türler arası sporlarda takım arkadaşlarının biyotoplumsallığına geçmeye hevesli yaratıklar yoldaş hayvan olabilirler. Genel olarak, insanın yoldaş hayvanlarını yemediği (ya da onlar tarafından yenmediği) söylenebilir; ve insanın, yiyenlere karşı beslediği sömürgeci, etnosantrik, tarihdışı tavrı kırması da epey zordur.

"Yoldaş tür", yoldaş hayvandan çok daha büyük ve heterojen bir kategoridir ve bunun tek sebebi, pirinç, anlar, laleler ve bağırsak florası gibi insanlar için yaşamı bu haliyle mümkün kılan organik varlıkları da bu kategoriye dahil ederek başlama gereği değildir. "Yoldaş tür"le ilgili yeni tanım yapmak istiyorsam bunun nedeni bu terimi telaffuz etmeyi mümkün kılan, dilde ve tarihsel gırtlakta eşzamanlı olarak tınlayan dört ton üzerine vurgu yapmak istememdir. İlkin, Darvvin'in sorumluluk sahibi kızı olarak, nüfus, gen akım oranı, çeşitlenme, seçilim ve biyolojik tür gibi kilit kategorilere sahip evrimsel biyoloji tarihinin tonları üzerinde durmak istiyorum. Kategorinin gerçek biyolojik bir varlığa mı atıfta bulunduğu yoksa sadece kullanışlı bir sınıflandırma aracı mı sunduğu hakkında son 150 yılda yapılan bütün tartışmalar benim tartışmamın da tonunu belirler. Tür, biyolojik çeşitlerle ilgili bir şeydir ve bilimsel uzmanlık da bu türden bir gerçeklik için gereklidir. Siborg sonrasında neyin biyolojik çeşit sayıldığı bütün eski organizma kategorilerini sorunlu hale getirmektedir. Makinesel olan organik olanın, organik olan da makinesel olanın geri döndürülemez şekilde bir parçası olmuş durumdadır. İkinci olarak, Thomas Aquinas ve diğer Aristotelesçilerin okulundan geçmiş biri olarak, genel bir felsefi çeşit ve kategori olarak türe karşı gözüm açıktır. Tür, nedensellik öğretilerinin çok sesli füglerine dayanan, farkın tanımlanmasına dair bir şeydir. Üçüncü olarak, Katolik formasyonumun ruhumda bıraktığı silinmez iz sonucunda tür dendiğinde, Gerçek Mevcudiyet öğretisindeki iki tezahürü [species], tenin töz dönüşümünün işaretleri olan şarap ve ekmeği de duyuyorum. Burada tür, Amerikan akademisinin Protestan duyarlılığı ve bir insan bilimi olarak göstergebilimin pek çok versiyonu için kabul edilmez bir tarzda, maddi olan ile göstergesel olanın cismani bir şekilde bir araya gelişiyle ilgilidir. Dördüncü olarak, Marx'a ve Freud'a ikna olduğum yerde, tür dendiğinde parayı, sikkeyi [specie], altını, dışkıyı, pisliği, zenginliği duyuyorum. Sevginin Bedeni'nde Norman O. Brown (1966), Marx ile Freud'un pislik ve altında, sikkede nasıl bir araya getirileceğini bana öğretmiştir. Bu birlikteliğe daha sonra, coşkun meta kültürü, hayat dolu aşk ve arzu pratikleri, safkan özne ve nesne yaratmaya dair kırma teknolojileri ile ABD köpek kültüründe denk geldim. Sahiplerinin köpeklerinin pisliklerini temizlemek için kullandıkları kürekler bana şaka gibi geliyor. Özetle, "yoldaş tür", birbirini oluşturmaktan, sonluluktan, katışıklıktan ve karmaşıklıktan mürekkep dört bölümlü bir bestedir.

İlk Kim Geliyor? Bir Birlikte Evrim Anlatısı

Başlangıçlar ve bitişlerle ilgili hazlar ve kaygılardan geçilmez günümüzün köpek dünyalarında. Hepimiz binyıl söylemlerine batmışken bu durum kimseyi şaşırtmamalı. Köpekler neden bu söylemlere bir-iki mahşeri havlamayla katılmasın ki? Köpek öykülerini ciddi ciddi dinlemeli; ekolojik tiyatrodaki ve teknodoğal, biyotoplumsal modernlikte senaryosu yeniden yazılmış doğakültürlerin evrimsel oyunundaki baş karakterlerle ilgilidir bu öyküler (Hutchinson1965; Rabinovv 1992a). Bu modernlik, yaşayan kurmaca bir ülkedir; her daim şimdi ve buradadır, teknoşimdidedir. Antropolojinin pek de matemi tutulmayan merhum "etnografık şimdi"sine atıfla, teknoşimdinin, salıları New York Times m bilim bölümünde ve NASDAQ'ın açılış ve kapanış ritmine ayarlanmış ön sayfalarıyla ekonomi sayfalarında hissettiğim türden bir zamanın adı olduğu söylenebilir. Teknoşimdide tarih, teleolojik ilerleme zamanının ticarileştirilmiş halidir (Strathem 1992); yani tarih, bizi teknoşimdiye götürecek araç olmaya indirgenmiştir. Teknoşimdide, başlangıçlarla bitişler birbirinin içine göçer; öyle ki ebedi şimdi ve burada, çekim alanına giren bütün özne ve nesneleri yolundan saptıran bir çekim kuyusu olarak büyük bir güçle ortaya çıkar. Bu makaleyi de bu garip, Amerikan, binyıl müzminliğine saplanıp kalmış bir halde yazıyorum; ancak bu boyutları sarsılan ortamda, hayvanlar, makineler ve insanlarla ilgili farklı ve daha iyi bir öykü vaat eden birtakım kod kaynaşımları olduğunu hissediyorum. İstila ettikleri dünya karşısında yenik düşmekten kurtulamayacak olan mülkiyetçi bireylerle sımsıkı yalıtılmış nesneler ayrılıp gittikten sonra yoldaş türlerin ortaya çıkacağını, çıkmakta olduğunu hissediyorum. Bu makalede, ABD'deki köpek dünyalarının çeşitliliği bağlamında yoldaş türlerin öyküsünü anlatmak istiyorum.

ABD’deki teknobilim dünyalarında, evrimsel köken öyküleri, alabildiğine saçılmış Batı metafizik oyunundaki doğa ve kültür hamlelerini ve oyunun mevcut versiyonlarındaki oyuncuları yoklamak için her zaman iyi bir yer olagelmiştir. Geçtiğimiz senelerde, uzatmalı köpek-kurt aşk hikâyesinde heyecan verici yeni bir sayfa açıldı. Köpeklerin köken öyküsü, Homosapiens 'm öyküsünde tevazuya davet eden bir bölüm olabilir; köpek soyunun doğakültürlerini şekillendirme konusunda insanın kibirini kıran ve daha derin bir birlikte evrim ve birlikte yaşam hissiyatını olanaklı kılan bir bölüm.

Köpeklerle kurtların ilişkilerine dair izahların sayısı artmakta ve moleküler biyologlar da bize pek çok ikna edici versiyon sunmaktadırlar. UCLA'den Robert Wayne ve meslektaşları, Kuzey Amerika' dan, Avrupa’dan, Asya’dan ve Arabistan'dan 162 kurdun, 67 cinsi temsil eden 140 köpeğin ve birkaç tane de çakalın ve kır kurdunun mitokondriyal DNA'sını (mtDNA) incelemişlerdir (Vilâ ve diğerleri 1997). mtDNA'nın kontrol bölgeleriyle ilgili analizlerinden, köpeklerin hepsinin kurtlardan türediği ve bunun da arkeolojik verilere dayanan senaryoların olanaklı gördüğünden çok daha önce olduğu sonucu çıkmıştı. Dizi farklılıklarının miktarı ve verilerin aynı atadan gelen organizmalar üstünden örgütlenmesi, köpeklerin, 100 bin yıl önce ortaya çıktığı savını destekler, bu sırada birbirinden ayrı tek tük evcilleştirme girişimi mevcuttu. Modem köpeklerin dörtte üçü aynı atadan gelmektedir; yani, hepsinin anne tarafından tek bir soyu vardır. Bu erken tarihler, Canis familiaris ile Homo sapiens için aşağı yukarı aynı zamana denk gelir, yani Afrika'dan çıkan ahali çok geçmeden insanoğlunun en iyi dostunu doğuracak olan dişi bir kurtla karşılaşacaktı. Ve, köpekler ve insanlar, ilerledikçe -ağaç değil- bir genetik çardak oluşturarak Afrika'ya geri yürümüşlerdir (Templeton 1999). Fethedip eski uğrak yerlerine bir daha dönmemek üzere yer değiştirmekten ziyade, her yöne seyahat edip birbirine refakat etmeye meyil gösteren türler olmuşlardır bunlar. Köpeklerin ve insanların, en iyi karışmış ve küresel anlamda da en iyi coğrafi dağılımı yakalamış büyük memeliler olma şerefini paylaşmasına şaşmamalı. Çok uzun bir zaman boyunca birbirlerini şekillendirmişlerdir. Şecereleri hakikaten karman çormandır.

Dahası -1950'lerin ırkçılık karşıtı UNESCO bildirileri ve fiziksel antropoloji ve genetik eğitiminde bunları takiben yapılan reformlar açısından çok önemli olan, İkinci Dünya Savaşı sonrası insan nüfusu gen frekansı çalışmalanndan tanıdık gelecek bir öykü içinde köpek mtDNA haplotipleri, cinslere göre sınıflanmaz, yani cinslerin farklı ataları vardır. "Saf' cinsler, kurumsal bir kurgudur, hatta öykünün düzenlediği hayvanların sağlığını tehdit eden bir kurgudur. Bir cins içindeki gen ve markör çeşitlemesi, köpek ve kurt nüfusları arasındaki çeşitlemelerden fazladır. Ayrıca, başka bir laboratuvar çalışmasında, "insanların çeşitli etnik grupları arasında bile köpeklerin, kurtların ve çakalların arasında olduğundan daha fazla mtDNA farkı" olabiliyorken, "Doberman ya da kaniş türlerinin içinde, köpek ve kurt nüfusları arasında olandan daha fazla mtDNA farkı gözlenmiştir" (Coppinger ve Schneider 1995: 33). Genetik farklılık çalışmaları, yüksek bahisli bir oyundur ve benzerlik ya da farklılık üzerindeki vurgularda, kuramsal bahislerin açılmasıyla birlikte kaymalar olabilmektedir.

Wayne'in laboratuvar bulgulan tartışma yaratmıştır, bunun bir nedeni mtDNA saatinin, İsviçreli saatçilerin talep ettiği kesinlik düzeyine ulaşamamasıdır. Uluslararası Arkeozooloji Konseyi'nin 1998 yılında Victoria Üniversitesi'nde yaptığı bir sempozyumda Wayne'in savlarıyla ilgili bir tartışma kopmuştu. Tartışmanın bu makaleyle ilgili kısmı, insan-köpek etkileşimlerindeki failliğe bakışla ilgili içerimlerdi. Wayne, köpekleri evcilleştirmenin bir hayli beceri gerektiren bir iş olduğunu, şayet öyle olmasaydı daha sık gerçekleşmiş olması gerektiğini iddia etmişti. Öyküsünde anatomik olarak kurdu andıran av köpeğinin izlerini görmek mümkün, ki bu köpek insan yapımı bir av aracı/silahıdır. Bu versiyonda, fosil ya da arkeoloji kayıtlarında morfolojik olarak farklılaşmış köpekler 12.000-14.000 sene öncesine kadar ortaya çıkmamıştır çünkü avcı-toplayıcı sonrası yerleşik paleotarımsal topluluklardaki rolleri o tarihe kadar belirmemiştir; dolayısıyla ilişkinin geç bir döneminde fiziksel anlamda yeniden şekillenmişlerdir. "Evcilleştirme"yi tek taraflı bir insan "toplumsal icadı" haline getiren bu öykünün iki bölümünde de insanların borusu öter. Ancak Victoria sempozyumunu düzenleyen arkeozooloji uzmanı Susan Crockford aynı görüşte değildi. İnsan yerleşimlerinin, çöp yığınları ve -bunu da ben ekliyorum- insanların bedensel artıklarının oluşturduğu öbeklerle müstakbel köpeklerin bir tür olarak kendilerini kurmalan için bir kaynak sunduğunu iddia etmiştir. Kurtlar Homo sapierıs'e duydukları haklı korkuyu yatıştırabildikleri zaman, günümüz köpekseverlerinin çok iyi bildiği şekillerde hayatın tadını çıkarabiliyorlardı. "Crockford, vahşi köpeklerin, bir anlamda, kendi kendilerini evcilleştirmeleriyle ilgili bir kuram ortaya atmıştır" (Weidensaul 1999: 57; Crockford 2000).

Crockford'un savı, erken gelişimi ve onu takip eden paedomorfogenesisi kontrol eden genler üzerine kuruludur. Evcilleştirilmiş hayvanlarda vahşi akrabalarıyla karşılaştırıldığında görülen anatomik ve psikolojik değişimlerin hepsi, erken gelişme döneminde ve erişkin hayatta hayret verici etkiler yaratan tek bir kudretli moleküle bağlanabilir: tiroksin. Kurtlardan, tiroksin üretim oranı düşük olanlar, yani tiroid salgılarıyla düzenlenen korku/kaçış adrenalin kokteylleri düşük titrede olanlar, insan yerleşimleri yakınlarında karınlarını güzelce doyurabiliyorlardı. Şayet gerçekten sakinseler yakınlarda konaklayabiliyorlardı bile. Bütün bunların üzerine doğan yav­rular, iki bacaklı komşularına daha hoşgörülüydüler ve kalori bolluğundan faydalanıp kendi yavrularını da yakınlarda doğurabiliyorlardı. Böylece geçen birkaç neslin ardından şimdiki köpeklere bir hayli benzeyen bir varlık ortaya çıkmıştı: Bunların kuyrukları kıvrımlıydı, çene tipleri ve ebatları çeşitlilik gösteriyordu, kürkleri iyice köpeksiydi ve -hepsinden önemlisi- insanların yanından ayrılmama ve neredeyse her şeyi affetme kabiliyetleri vardı. İnsanlar da, bu hünerli sıhhi tesisatçılarla ilişkilenmenin ve onları sürü gütme, avlanma, çocuklara bakma ve insanları rahatlatma gibi faydalı işlere katılmaya teşvik etmenin bir yolunu kısa sürede bulacaklardı. Yirmi-otuz sene içinde, köpekleşmiş kurtlar bir değişimden geçmiş olacaktı; bu zaman aralığı arkeologların ara biçimler bulabilmesine izin vermeyecek kadar kısaydı.

Crockford, kürklü Rus tilkileriyle ilgili olarak 1950'lerde başlayıp 40 yıldır sürmekte olan ve yakın zamanda popüler bilim haberlerinin çoğunda yer almaya başlayan çalışmalardan faydalanmıştır (Weidensaul 1999; Trut 1999; Belyaev 1969). Evcilleştirilmiş hayvanlardan farklı olarak vahşi çiftlik tilkileri, esir edilmeye ve öldürülmeye şiddetle karşı çıkarlar. Aslen Sovyet kürk endüstrisine kolaylık sağlaması açısından daha uysal tilkileri seçebilmek üzere tasarlanmış olan bu deneylerde, Sibirya Hücrebilim ve Genetik Bilimi Enstitüsündeki genetikçiler, her tilki neslindeki en uysal olanları çiftleştirerek, kısa sürede, insanlarla seçerek duygusal bağlar geliştirmek ve Border Collie'lerinkine benzer fenotiplere sahip olmak gibi tilkilerde olmayan özellikleri olan köpek benzeri hayvanlar elde ettiklerini görmüşlerdir. Benzer şekilde, köpek olma yoluna girmiş kurtlar da birbirlerini uysallığa göre seçmiş olabilirler. İnsanlar da, iyi bir şeylerin cereyan etmekte olduğunu gördüklerinde işin içine katılmış olabilirler.

Savımda görülebilecek Savımda görülebilecek sorunları kabullenerek, Wayne'in ve Crockford'un evrimsel izahlarını melezleyip ikisinden de sevdiğim tarafları (erken bir birlikte evrim, öykünün birden çok yerinde insan-köpek uyumu, ve genetik ve birlikte yaşam dramasında bolca köpek failliği) arsızca kurtarmanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, pek çok evcilleştirme girişiminin döl vermediğini ya da verdiği dölün halihazırdaki bilimsel sensörlerin menzili dışında kalan kurt nüfuslarına karıştığını tasavvur ediyorum. Avcı-toplayıcılara seferlerinde istisnai ölçüde korkusuz kimi kurtvari köpekler eşlik etmiş olabilir ve bunlar da çektikleri sıkıntı karşılığında yiyecek olarak tek bir öğünden fazlasını almış olmalılar. Düzenli olarak yiyecek bulabildikleri göç rotalarını takip ederek mevsimlere göre yer değiştiren insanlara yakın yerlerde konaklamak, senelik yerleşimlerin yakınında konaklamak kadar makuldür. İnsanlar da kendi korku/saldırganlık endokrin sistemlerini, çöpleri didikleyen ve tehditkâr görünmekten imtina eden yırtıcı köpekgillere karşı ölümcül itkilerini bastıracak şekilde geliştirmiş olabilirler. Yontma taş devri insanları konakladıkları bir yerde, kurt eniklerinin erginleşmesi için gerekenden daha uzun süreliğine kalırlardı ve insanlar da kurtlar da mevsimlik yerleşkelerini tekrar tekrar kullanırlardı. Belki de insanlar işi köpekgillerin umduğundan da öteye taşımayı ve kurt-köpek üremesini kontrolleri altına almayı öğrenmiş olabilirler. Üreme biyopolitikasındaki bu radikal kayma, toplu çıkılan avlarda insanlara eşlik edecek ya da avcı-toplayıcılar için dışkı yemekten başka faydalı işler yapabilecek soyların yetiştirilmesine yaramış olabilir. Paleotanmsal yerleşim, uysallık, karşılıklı güven ve eğitilebilirlik konularında köpekgillerle insangiller arasında çok daha radikal bir uyumun gelişmesine vesile olmuş olabilir.

Ve, her şeyden önemlisi, üreme meselesi. Köpeklerle kurtlar arasındaki ayrım da bu mesele üstünde döner; moleküler genetik hiçbir zaman türleri tanımlamaya yeterli sayıda DNA gösteremeyebilir. Daha ziyade, köpeklerin eniklerini insanlara baktırmalarını mümkün kılan incelikli genetik ve gelişimsel biyodavranışsal değişimler, birlikte yaşama dramanın tam kalbinde yer alıyor olabilir. Köpek bakış açısından kahraman, Avcı-İnsanoğlu değil, insan bebek bakıcılarıdır. Kurtlar insanlardan bağımsız olarak çiftleşebilir; köpekler bunu yapamaz. Yabani İtalyan köpeklerinin bile hiç değilse çöplüğe ihtiyaçları vardır (Boitani ve diğerleri 1995). Coppinger ve Schneider'in özetledikleri gibi: "Uzun bir olgunlaşma dönemi olan köpekgillerde, büyüme ve gelişim, annenin bakım kabiliyetiyle sınırlıdır... Kurtlar ve Afrika av köpekleri, yavruyu besleme sorununu sürü davranışıyla çözmüşlerdir, kır kurtlarında erkek yardımcı olur ve çakal çiftleri de 'bakire teyze'den yardım alırlar. Evcil köpeğin inanılmaz başarısı, insanlara yavrularını baktırma becerilerinde yatar" (1995: 36). Richard Dawkins'e saygıda kusur etmeden belirtmek isterim ki insanlar, köpeklerin, Darvinci, davranışsal ekolojik üreme stratejilerindeki genişletilmiş fenotiplerinin bir parçasıdır.

Bu evrimsel köken öyküsünde iki husus kendini belli eder: (1) birlikte evrim, insanlarla köpekleri "en başından" itibaren yoldaş türler yapar ancak yoldaş türlük burada, tarihsel olarak değişen ve özgüllük gösteren türler arası biyoteknotoplumsal ilişkiler içerir ve faillik de hareketli ve yayılmış bir meseledir; ve (2) moleküler genetiğin ve hormon biyokimyasının güzel sanatları, köpek olmak isteyen kurtların şahsında doğanın failliğiyle ilgili bu izah için vazgeçilmezdir.

 

Haraway, D. J. (2010). Başka Yer. Çev: Güçsal Pusar, Metis Yayınları, İstanbul.