Yazlıkçılık ve medya üzerine

-
Aa
+
a
a
a

İki yıl önce Açık Radyo’da bir yayın dönemi, pazartesi sabahları Sn. Ömer Madra ve Sn. Şerif Erol ile sohbet ettik Açık Görüş köşesi altında. Oradaki ilk konuşmalarımızdan birinin konusu Kınalı-Tekirdağ arasındaki yazlık sakinlerinin bu yolun genişletilmesi ile ilgili istekleriydi. İstekleri ise 24 Mayıs tarihli Sabah gazetesinde Sn. Erdal Billallar’ın köşesini kaynak alarak üzerinde tartışmıştık. Yazının başlığı “Eziyeti Bitirin”di ve Sn. Cihat İskenderkaptanoğlu tarafından kaleme alınmıştı:

“Tekirdağ Çanakkale milletvekillerinin dikkatine; TEM’in Kınalı çıkışından Tekirdağ bölgesine uzanan 50 kilometrelik güzergahta özellikle yaz sezonunda trafik sıkışıklığı nedeniyle büyük sıkıntı yaşanıyor. Bu kısa mesafe maalesef 3-4 saat süren eziyetle geçiliyor. İçinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıyı göz önünde bulundurursak bu yolun genişletilmesiyle veya trafiğin rahat akacağı hale getirilmesiyle sağlanacak yakıt tasarrufunun memleket ekonomisinde bir gediği kapatacağını tahmin etmekteyim..”

Görünürdeki ulvi duygunun –aslında istenen mangala çabuk yetişmek- yüceliğine bakın. İnanın bana iki yıl sonra bile gözlerim dolu dolu oldu. Bu kadar gereksiz (ülkeye genel katkı anlamda) bu kadar bencil bir istekte bulunmak ancak bize özgüdür. Ben aşağıda anımsayamadığım kadar çok kez yazdığım gerekçelerle bu isteğe karşı çıkmıştım. Şimdi tarih 11 Mayıs 2003. Hürriyet Gazetesi Sn. Yalçın Bayer’in köşesi. (Metin aynen alınmıştır.) Ve lütfen aynı olmak kavramlarını anımsayın.

Trakya diye bir yer var Ergezen

 

“HEP Doğu'daki, Orta Anadolu'daki ve hatta Karadeniz’deki yollara yatırım yapılıyor. Sayın Ergezen, siz Güneydoğulusunuz... Trakya diye bir yer var, bilir misiniz, sever misiniz? Hiç olmazsa bir kez Trakya'ya gelin; Karayolları Müsteşar Vekiliniz Erbakan'ı da yanınıza alın; şu Kınalıköprü'den (İstanbul-Tekirdağ sınırı) Tekirdağ-Çanakkale'ye giden yolu bir inceleyiniz. Trafiğin yoğun olmadığı, ancak kendi yandaşlarınızın çoğunlukta olduğu kentlerin yollarına trilyonlar yatırıyorsunuz. Tekirdağ yolu hani çift sıralı olacaktı. Sizden önceki Ecevit hükümeti, müteahhit CHP'li olduğu için para vermedi; yatırımı atıl bıraktı. Şimdi her şey yarım bekliyor. Yazlıklara gidenler hafta sonları perişan oluyor. Eğer siz, bunlar çıplak denize giriyor, günaha giriyor diyorsanız; Türkiye yanmış, kül olmuş demektir.”

Sayın okurlar, sizce iki yılda ne değişmiş. Bu yolun yapılmamasından yakınan bir vatandaş (ve bu vatandaşın bu kez de özellikle ters tahrik yöntemi ile yolu yaptırmak için seçtiği üsluba dikkat) ve ikinci kez bu şikayeti yayınlayan, “bırakın böyle istek olur mu” demeyen medya. Artık yineliyorum, benim bile bıktığım noktaları bir kez daha tekrarlayacağım. Eğer bizleri okuyorlarsa, lütfen bu yazdıklarım hatalı mı, açıklama göndersin gerek mağdurlar (!), gerekse bu şikayetleri yayınlamaya değer bulan yazarlarımız. Açık Site’de bu açıklamaların aynen yayınlanacağından kimsenin kuşkusu olacağını sanmıyorum.

 

1)       İstanbul–Çanakkale arası sanırım 332 km’dir. Bu yolun sorun olduğu iddia edilen yeri Kınalı–Tekirdağ arasıdır ve belirtildiği gibi 50 km civarıdır.

2)       Bu 50 km mesafede içinde oturanlarca yazlık olduğu iddia edilen, bana göre tam bir sahil – doğa katliamı yapan, çok büyük bölümü ayrıca estetik faciası olan konutlar vardır. Bu konutların yazlık amaçlı kullanılması nedeni ile genelde yoğun olarak işgal edildikleri süre, en iyimser tahminle mayıs başı-eylül sonu gibi bir dönemdir.

3)       Ancak konutlarda yaşam süresini beş ay kabul etsek dahi bu güzergahtaki yoğunluk genelde bu beş ayında cuma akşamları Tekirdağ yönüne gidiş ile pazar akşamları İstanbul yönüne gelişlerdir. Bu yolun başka hiçbir gün ve saat tıkalı olduğunu görmedim. Ben işim gereği çeşitli mevsim ve günlerde bu yola gitmek zorundayım. Tek bir pazar günü (tam da bu tanıma uyan) dışında tıkalı olduğunu görmedim. Görmememde aşırı derecede doğal, tıkanmıyor çünkü.

4)       Bir ayda 4 hafta var olduğunu kabul edersek bu, ayda 4 gün gidiş 4 gün dönüş ve sadece belirli saatlerde yaşanan bir yoğunluk demektir. Bu belirli saatleri de abartır  50 km mesafeyi geçmenin ortalama 5 saate malolduğunu kabul edersek, ayda 40 saat, 5 ayda 200 saat bu yolun tıkalı olduğunu kabul edebiliriz. Oysa bir yıl 365 gün x 24 saat =  8760 saat olarak kabul edilebilir.

5)       Eğer memleket ekonomisini düşünüyorsak yapmamız gereken şey yol değil, tersine yapmamamız gereken şey, hele de böylesine çevreyi katleden yazlıklardır.

6)       Önemli olan gedik kapatmak değil, gedik açmamaktır. 

 

Sayın yazlıkçı, Sayın Bayer, elinizi vicdanınıza koyun 12 ayda 5 ay veya 365 günde 40 gün veya 8760 saatte 200 saat için değer mi? Eğer değer diyorsanız, benim de başka sözüm yok.

 

Masum isteklerin korkunç sonucu

 

Sayın okurlar, bu mantalitedir; benim yazlığım için bu yolu yapalım, benim sitem için şu yolu yapalım, İstanbul’a çözüm için 3. köprüyü yapalım, İbrahimağa’da dev bir açık alana beton alış veriş merkezi yapalım... İşte korkutucu olan budur. Masum gibi gözüken isteklerin arkasındaki asıl korkunç olan mantığı anlamalıyız. Her yerdeki küçük gibi gözüken doğa katliamlarını toplayın, elde ettiğimiz Türkiye değil mi? Bir zamanların Bodrum’u ne halde şimdi? Artık yazlık diye yapılan yerler dağda dinamit patlatılarak açılabilen düzlüklerde denizi dürbünle gören mesafede değil mi? Kuşadası’nı böyle bitirmedik mi? 

 Marmaris sahili... denize girmenin keyfi kalmadı

Yemyeşil Marmaris’e ormanı kesip sahil yolu açmadık mı? (Gözümle gördüm.) Bu örneklerin ne kadar artırılabileceğini ise siz de ben de biliyoruz.

 

Şu anda Türkiye’de ve özellikle batıya doğru yapılmaması gereken en önemli ve ilk yatırım karayoludur. Eğer varsa başlamışlar, bırakın gitsin. Yapılan yatırım boşa gitmiş değildir. Asıl yapılan yatırım tamamlanırsa boş olur. Türkiye’de yapılması gereken ve hiçbir zaman yapılmayacak olan nüfusun nicelik ve nitelik planlamasıdır. Daha sonra bu nüfus yapısını, önce çevre, doğa önemlidir diyerek hangi tarım ve sanayileşme politikaları ile yaşatabileceğimizi planlayıp, eğitim, sağlık, hukuk kurumsal yapısını oluşturup, en son olarak bu ilişkiler ağının ulaştırmasını düşünmek zorundayız.

 

Tam bize uygun bir düşünce sistemi değil mi? Bunu düşüneceğimize, burun buruna, içinde neredeyse balık bile yaşayamayan Marmara denizimize bakıp (çoğunda gözükmüyor bile) mangalda acılı köfte yaparız. Bize bu yakışır. Orman, çevre, deniz neyimize. Afiyet olsun.