Varşova İzlenimleri 7: İklim politikalarında en önemli sorun demokrasi eksikliği

-
Aa
+
a
a
a

Yeşil Gazete

21 Kasım 2013

Varşova - BM İklim Zirvesi’nin (COP 19) ikinci haftasında müzakerelerdeki kritik noktalar iyice netleşti. Tarafların rolleri de öyle… Dün öğleden sonra yüksek düzey oturumunun açılışında BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon‘un yaptığı konuşma, beklendiği gibi, son derece heyecansızdı. Aslında en baştan beri beklentilerin düşük tutulması üzerine kurgulanmış bir iklim zirvesi yaşıyoruz. Ama Filipinler’deki süper tayfun ilk günden zirveyi sıradan, bürokratik bir BM zirvesi olmaktan çıkardığı ve hayatın tam ortasına yerleştirdiği için işler karışık.

Resmi açılışın ardından Ban Ki-Moon ve UNFCCC sekreteri Christiana Figueres (dünkü yazımda kendisini epeyce anmıştım) gazetecilerin sorularını yanıtlamak için bir basın toplantısı düzenlediler. Sorulardan özellikle biri, Democracy Now!‘dan Amy Goodman‘ın sorusu Figueres’i kıpkırmızı yapmaya yetti. Açılış günü Filipinlerle dayanışma amaçlı bir pankart taşıdıkları için zirveden atılan 3 genç aktivistle ilgili bir soru soran Goodman, Ban ve Figueres’e Dünya Sağlık Örgütü’nün tütün kontroluyla ilgili konferansa tütün şirketlerini sokmadığını hatırlatarak, her yerde fosil yakıt şirketlerinin logolarını gördüklerini, sivil topluma ise alan açılmadığını söyledi. Figueres’in yanıtı, “önceden izin almalıydılar” şeklinde oldu. Ama verdiği klişe yanıttan çok, yanıtı verirken yüzündeki ifade çok şey anlatıyordu.

Kostarika’lı Figueres, 2010'da UNFCCC’nin başına geldi. Yani 2009 Kopenhag zirvesinden hemen sonra. Kopenhag zirvesini izleyenler hatırlayacaklardır, o zaman zirvenin yapıldığı kongre merkezinin her yeri, yerlere yayılıp pankart yazan aktivistlerle doluydu. Ne zaman ki Kopenhag’dan bir şey çıkmaması gerektiği, çok yukarıdan “bildirildi”, o zaman (son iki gün) sivil toplum dışarı atıldı ve BM’nin sıkı kuralları o günden beri çarkları sivil toplumsuz (daha doğrusu insansız) bir uluslararası mekanizma için döndürmeye başladı. Artık az sayıda, önceden belli olan, zirveyi demokratikmiş gibi gösterecek bir sivil toplum katılımı kurgulanmaya çalışılıyor. Sivil toplumun yerini sektör birlikleri alıyor. Aslında burada yaşanan her şey, bugün Greenpeace’in direktörü Kumi Naidoo‘nun söylediği gibi demokrasinin elimizden alınmış, daha doğrusu çalınmış olmasıyla ilgili. Demokrasi eksiği giderilmediği, gerçek anlamda şeffaflık sağlanmadığı, BM’nin antidemokratik ve aşırı bürokratik yapısı değiştirilmediği sürece durumda bir değişiklik olması zor.

Ban Ki-Moon’un şirketlerle ilgili cevabı ise “herkesin çözümğün parçası olmasını” istedikleriydi. Yani kömür şirketleri saldıkları karbondioksitlerini yanlarına alıp “çözümün parçası” olacak, Filipinlilerle dayanışmak için küçük bir döviz taşıyan 23 yaşında gençler ise yaka paça dışarı atılıp 5 yıl boyunca bir daha bu toplantılara katılmaları yasaklanacak!

Bu arada Ban Ki-Moon seneye Peru’da yapılacak olan COP 20'a birkaç ay kala, BM Genel Kurulu’nun açılışından bir gün önce dünya liderlerini toplayarak özel bir zirve yapmayı planlıyor. Basın toplantısında da özellikle G20 ülkelerinden taahhütlerini açıklamalarını isteyeceğini söyledi. Yani 2015'in G20 başkanı olacak olan Türkiye de, o zamana kadar kendini daha ciddi bir şekilde hazırlamalı.

Finans konusu çıkmaz sokakta

Daha önce de açıklamaya çalıştığım gibi finanas konusu Varşova zirvesinin yumuşak karnı olmayı sürdürüyor. Detaylarda önemli bir değişiklik yok, ama konu G77+Çin’in, yani gelişmekte olan ülkelerin sabaha karşı kayıp ve zararlar mekanizması toplantısını terk etmesine kadar vardı. Konuyla ilgili haberi gün içinde aktarmıştım.

Finansla ilgili konuları tıkayan başlıca ülke daha önce de anlattığım gibi Avustralya. Ama yalnız değil. Kanada ve Japonya da beraber. Ancak bir önemli noktayı not etmek gerek. Finansla ilgili asıl konu para miktarından çok, paranın nereden geleceğiyle ilgili. Gelişmiş ülkeler piyasa mekanizmalarına dayalı bir finans sistemini kabul ettirebilseler, belki de o kadar çok direnmeyecekler. Avrupa Birliği, İsviçre, Meksika ve Güney Kore, yani neoliberal ekonominin önde gelen aktörleri, bugünkü bir toplantıda piyasa mekanizmalarını ana hat olarak dayatmak için ağız birliği ettiler. Ama gelişmekte olan ülkeler haklı olarak tahmin edilebilir, yeterli ve akışı garanti altında laınmış bir finans mekanizması istiyorlar. Bunun ana gövdesinin de kamu parası olması gerekiyor. Piyasa mekanizmalarıyla yeterli ve ne zaman nereye gideceği tahmin edilebilir bir bütçe akışı sağlamak tabii mümkün olmayacaktır.

Zaten en yüksek düzeyde devlet temsilcisi olduğu için açılış töreninde konuşan Tanzanya Cumhurbaşkanı da tam bunu söyledi. Jakaya Kikwete “Adaptasyon fonları daha gelişmiş olan gelişmekte olan ülkelere gidiyor, Afrika’ya gelmiyor” dedi. Haklı olabilir, çünkü Afrika ülkelerinin sivil toplum temsilcileri de aslan payını yine hızlı gelişen büyük ülkelerin aldığını ve adaptasyon fonlarının iklim değişikliğiyle ilgisiz alanlardaki yatırımlara gittiğini söylüyorlar. İşte tam da bunun için net, kuralları belli bir finans mekanizması kurmak gerekiyor.

7 örgütten ortak deklerasyon

Bugünün önemli bir gelişmesi de 3 büyük çevre örgütü (Greenpeace, WWF, Friends of the Earth), 3 büyük kalkınma ve insani yardım örgütü (Oxfam, Action Aid, Christian Aid) ve Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (IUTC) ortak bir bildiri yayınlamalarıydı. Bildiri gelişmekte olan ülkeleri sorumluluklarını almaya ve anlaşmanın önünü tıkamamaya çağırıyordu.

 Ümit Şahin'in tüm yazıları için tıklayın.