Uluslararası İstanbul Film Festivali 25 Yaşında

-
Aa
+
a
a
a

Eraslan Sağlam: Uluslararası İstanbul Film Festivali  bu yıl 25. yılını kutluyor. Festival, 1-16 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek. Konuklarımız ise Uluslararası Film Festivali yönetmen yardımcısı Azize Tan ile yapımcı ve yönetmen yardımcısı, Ulusal Yarışma jürisinden Leyla Özalp. Uluslar arası Film Festivali bir festival olarak başlamamıştı, filmle ilgili bir etkinlik, kısa süreli günler silsilesi olarak başlamıştı. İlk nasıl başladı?

 

Azize Tan: Ben aslında burada sözü Leyla Hanım'a vermek istiyorum, çünkü onun doğrudan tanıklığı var o günlerle ilgili olarak.

 

ES: Biliyorum Leyla Hanım'ın Türk sineması ile ilgili, sinema sanatı ile ilgili pek çok tanıklıklığı var.

 

AT: Özellikle biz bu yıl ulusal jürimizde de kendisinin yer almasından çok büyük mutluluk duyuyoruz. O yüzden aslında sözü birebir şahidine vermek istedim.

 

ES: Peki Leyla Hanım, nasıl başlamıştı Uluslararası Film Festivali?

 

Leyla Özalp: 1982 yılında, şu anda aramızda olmayan rahmetli Onat Kutlar'ın başlattığı Sinema Günleri, eski Konak Sineması'nda -şimdi sinema olarak kullanılmıyor ne yazık ki- 3 filmle başlamıştı ve büyük bir ilgi olmuştu. İstanbul Film Festivali olarak değil de İstanbul Sinema Günleri olarak başlamıştı, 85'de İstanbul Film Festivali'ne dönüştükten sonra da, o günlerde başlayan izleyicilerin bir çoğu uzun süre "Sinema Günleri" deme alışkanlığından kurtulamadık.

 

AT: Hâlâ devam edenler var.

 

LÖ: Evet. Büyük bir kısmı sinemateklerden gelen izleyiciydi, sinematek alışkanlığı olan izleyiciydi. Sinema Günleri 3-4 filmle ve bir haftayla başlamıştı. 3 yıl üst üste biz böyle heyecanla beklerdik, "Sinema Günleri'nde bu yıl hangi filmler gösterilecek" diye, çok küçük de olsa çok heyecan verici günlerdi. Sonra sanıyorum 85'te –Azize Hanım ondan sonrasını daha iyi aktarır herhalde- İstanbul Film Festivali bünyesine girerek, daha kurumsallaşarak sürdürdü bugüne kadar varlığını.

 

AT: Daha sonra uluslararası yarışmamız başladı, Altın Lale Ulusal Yarışması başladı, Türk filmlerine ödüller vermeye başladık. Daha kurumsallaştı ama herkesin gönlünde o ilk zamanlardaki Sinema Günleri'nin hatırası hâlâ devam ediyor; biz de aslında o ruhu yaşatmaya çalışıyoruz, her ne kadar kurumsallaştıysak da, hâlâ o heyecanı içimizde duymaya devam ediyoruz. Çünkü kurulduğu zamanlarda, 1980'lerin ortamında, insanların gidip görecekleri bir film bulamadıkları bir ortamda çok büyük bir coşkuyla, büyük bir açlıkla başladı ve 25 yıl boyunca biz seyircinin o desteğini her zaman arkamızda hissettik.

 

ES: Sinema Günleri politik bir erozyonun üstüne aslında hayat buldu. O dönemin, yani 82-85 arasıyla 85-2005 arasına baktığınızda mutlaka niteliksel bir dönüşüm vardır, nasıl bir fark gözlüyorsunuz? Seyirci açısından da soruyorum bu soruyu.

 

LÖ: Aslında tabii bu bütün dünyadaki ve sanattaki değişimi de kapsayan bir soru bu. O kadar büyük değişimler yaşıyor ki dünyamız, Azize Hanım'ın da söylediği gibi başlangıç yıllarında, sinematekler de kapandığı için insanların çok aç olduğu bir dönemdi. Türkiye'de o yıllarda büyük dağıtım şebekeleri yoktu, uluslararası piyasanın filmlerini 2-3 yıl sonra izlemek mümkün olurdu. Festival aracılığıyla birazcık daha önce izleyebilirdik filmleri ve o yüzden bizler için çok önemliydi. Bu yıl Avrupa'da, Amerika'da yeni yapılmış, ya da dünyanın diğer ülkelerinde yeni yapılımış bir filmi görme şansımız olurdu. Bir de şu çok önemli, dünyanın her tarafından film izleme şansı bulabildiğiniz ortamları aradık biz hep. Sinematek bu işlevi çok iyi yerine getiriyordu, dünya sinemasını izleyebiliyorduk sinematek aracılığıyla. Sinematekler kapandıktan sonra festivale kaldı bu işlev ve o yıllarda bu açıdan çok önemliydi. Şimdiki en önemli fark tabii ki şu; şahsen Festival'de göreceğim filmleri seçerken, piyasada görebileceğim filmleri seçmiyorum, piyasada göremeyeceğim filmleri ve dünya sinemasının daha zor ulaşabileceğimi düşündüğüm örneklerini seçiyorum.

 

O günlerden bugüne film sayısı arttı, güncel filmler de oluyor festival programlarında zorunlu olarak, çok bölüm var, onları Azize Hanım söyler ama bugün de o işlevi yine sürdürüyor bir anlamda. Hem genç nesle sinema tarihi ile ilgili sinemanın geçmişi ile ilgili bir kaynak sağlıyor.

 

ES: Alternatif ve avangard filmlerin gösterimi ile ilgili de bir kaynak sağlıyor.

 

LÖ: Evet, hem avangard filmler, hem de dünya sinemasının kolay ulaşamayacağımız bazı örneklerini de izleme şansı oluyor.

 

ES: Bu yılın teması nedir Azize hanım?

 

AT: Festivalin çok kemikleşmiş bölümleri var, onlara devam ediyoruz, ama bu yıl ülke olarak "Fransız baharı" yaşayacağız hep birlikte. Uzun zamandır, AB'ye giriş süreci ile birlikte Avrupa ülkelerinden de Türkiye'ye karşı inanılmaz bir ilgi var. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde, çeşitli başkentlerinde, Berlin'de olsun, Brüksel'de olsun, Londra'da olsun Türkiye ile ilgili festivaller düzenleniyor, sergiler düzenleniyor. Bu kapsamda Fransa ile karşılıklı bir işbirliği içerisindeyiz. Bu yıl, 2006, Türkiye'de Fransa senesi olacak, İKSV'nin düzenlediği diğer etkinliklerde de, Müzik Festivali'nde, Caz Festivali'nde, Tiyatro Festivali'nde de bunları görebileceğiz.

 

Fransız sinemasının son dönem örneklerinden 10 tane filmi göreceğiz, yarışmamızda bir Fransız filmi var ve bir Fransız divasının 10 filminden oluşan toplu bir gösteri yapıyoruz, Isabelle Huppert ve kendisini İstanbul'da ağırlamayı da umuyoruz, davet ettik ve cevap bekliyoruz, ama çok yoğun bir programı olduğu için henüz belli değil, henüz cevabını veremedi.

ES: Zaten Türk seyircisi Fransız sinemasına yakın genel olarak.

 

AT: Aslındazaten uzun yıllardır Festival'in programında da Fransız sinemasının büyük ağırlığı görülür, bu Fransız sinemasının kendi özelliğinden kaynaklanıyor. Amerikan sinemasına karşı ayakta durabilen nadir sinemalardan bir tanesi. İnanılmaz organizasyon içerisindeler ve Avrupa'da yapılan pek çok filmde de muhakkak bir Fransız koprodüksiyonu görürsünüz; Fransız firmasının koprodüktör olarak o projenin içinde yer aldığını görebilirsiniz. Sinema konusunda çok bilinçli olarak, çok sistematik olarak çalışıyorlar ve o yüzden dünya üzerindeki, -Uzak Doğu'daki ülkeleri saymıyorum, bir Hindistan örneğini ya da yeni patlayan Kore örneğini vermiyorum- özellikle Avrupa sinemasında en çok üreten ülkelerden bir tanesi Fransa.

 

ES: Açık Radyo dinleyicilerine konukları söyleyebilir misiniz?

 

AT: Henüz üzerinde çalışıyoruz.

 

ES: En azından belli olanlar var mı şu anda?

 

AT: Şu anda kesin konfirmasyonları almadan bir şey söyleyemiyorum.

 

ES: Festival'e doğru tekrar ağırlayacağız sizi.

 

AT: Şu anda daha erken, bir takım isimler var ama son konfirmasyonları alalım ondan sonra.

 

ES: Zaten ben konuyu yeterince dağıtmış durumdayım, çünkü bu söyleşinin amacı Ulusal Yarışma'yı konuşmaktı. Ulusal Yarışma'ya dönecek olursak, ne zamandır yapılıyor?

 

AT: 1985 yılında başladı.

 

ES: Yani Sinema Günleri'nin Uluslararası Film Festivali'ne dönüştüğü zamandan beri? Bugüne kadar kimler hangi ödülleri aldı ulusal yarışma sonucu?

 

LÖ: 85'te sanırım Atıf Bey'in Bir Yudum Sevgi  adlı filmi ilk ödül alan film. O yıl başka bir film daha vardı sanıyorum. 86'da birisi benim Atıf Bey'le beraber çalıştığım ve çok sevdiğim Adı Vasfiye ve Ömer Kavur'un Amansız Yol filmi birlikte ödül almıştı..

 

AT: Ve Züğürt Ağa.

 

LÖ: Ah, evet üçü birlikte aldılar ödülü.

 

AT: Çok bereketli bir yılmış hakikaten.

 

LÖ: Seyircinin sinemaya yeniden dönmeye başladığı ve bizim de yeniden film üretmeye başladığımız bir yıldı, 85'te ürettik 86'da ödül aldılar. Ondan sonraki yıllar epey film üretildi, zaten görüyoruz ödül alan filmlerden de.

 

AT: Hakikaten önümdeki listeye baktığınız zaman bir kuşak sinemacının yetiştiğini görebiliyorsunuz.

 

ES: 80 sonrası Türk sinemasının temel taşlarını oluşturan sinemacıların ve filmlerin olduğunu görüyoruz Ulusal Yarışma sonucu çıkan işlerin.

 

LÖ: Ömer Kavur'un Anayurt Oteli'ni, Gece Yolculuğu'nu ve Akrebin Yolculuğu filmleri var.

2005 yılında genç yaşta kaybettiğimiz, çok sevdiğimiz yönetmenimiz, Ömer Kavur'u anmış olalım burada tekrar. Bir çok ödül almış festivalde, bu yıl onu epey anacağa benziyoruz. 91'den sonra Tunç Başaran'ın iki filmini hatırlıyorum, 80'lerin yönetmeleri arasında.

 

AT: 88 ve 89. Biri ve Diğerleri ile Uçurtmayı Vurmasınlar.

 

LÖ: Yavuz Özkan'ın iki filmini hatırlıyorum.

 

AT: İki Kadın ve Bir Sonbahar Hikâyesi. Onlar da iki yıl üstüste...

 

LÖ: Sonra Yusuf Kurçenli'nin Karartma Geceleri var 90 öncesi gibi ya da 90 başladı.

 

AT: Tam 90.

 

LÖ: 91'de Fehmi Yaşar var, genç, yeni bir kuşağa devretmeye başlıyoruz Camdan Kalp'le.

 

ES: Camdan Kalp'le birlikte o dönemin Ulusal Yarışma sonucuna göre Türk sinemasının estetik anlayışında da artık yavaş yavaş kıpırdanmaların olduğunu, başka bir yola girmek üzere olduğunu da görebiliyoruz sanırım.

 

LÖ: Farklı bir kuşak da gelmeye başlıyor 91'den sonra.

 

AT: Zaten Yavuz Özkan'ın filmlerinden sonra Yeşim Ustaoğlu'nun iziyle birlikte tamamen fraklı bir jenerasyona geçiliyor. Tomris Giritlioğlu 80. Adım'la, Zeki Demirkubuz Masumiyet'le, yine Yeşim Ustaoğlu Güneşe Yolculuk'la, Nuri Bilge Ceylan Mayıs Sıkıntısı'yla, Serdar Akar Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'la, Semih Kaplanoğlu Herkes Kendi Evinde ile...

 

LÖ: Benim yapımcısı olduğum film.

 

AT: Sonra Ümit Ünal'ın Dokuz'u var. Son dönem tamamen yeni yetişen yönetmenler kuşağına gidiyor ödüller. Nuri Bilge Ceylan Uzak'la almış. Ahmet Uluçay Karpuz Kabuğundan Gemiler'le bir sürpriz yaparak ödülü aldı.

 

ES: Hep olağanüstü filmlerden söz ediyorsunuz zaten.

 

AT: Geçen yıl da Anlat İstanbul ödül aldı, 5 yönetmenli bir yapıt, Ümit Ünal'ın senaryosunu yapıp 4 dört yönetmen arkadaşı ile birlikte çektiği film. Bakalım bu sene ödülü kim alacak?

 

ES: Bu yıl jüri kimlerden oluşuyor?

 

LÖ: Bu yıl jüri başkanımız, değerli oyuncumuz Zuhal Olcay, yine Türk sinemasının yeni dönem yönetmenlerinden Reis Çelik var, ben varım, iki yabancı jüri üyemiz var, birisi bir film eleştirmeni, Almanya'da ve İsviçre'de büyük gazetelerde film eleştirmeni olarak yazan Daniela Sanwald ve Venedik Film Festivali'nin Venice Days bölüm direktörü Giorgio Gosetti var.

 

ES: Ne zamana kadar başvurabiliyoruz?

 

LÖ: 31 Ocak başvuruların son günü. Az bir zaman kaldı. Onun için kar-kış demeden geldik, duyurumuzu tekrar yapalım diye. Filmlerini yetiştirmek üzere olan ya da yetiştiren arkadaşlar ellerini çabuk tutsunlar.

 

AT: Biz jürimizde özellikle, çok değerli Türk sinemacılarına yer veriyoruz, ama bir ya da iki yabancı jüri üyesinin olmasına özellikle dikkat ediyoruz. Çünkü bizim asıl amacımız Ulusal Yarışma'yı düzenlerken Türk filmlerinin yurt dışında tanıtımını yapabilmek. Mesela en yakın örneğini verebilirim, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin ödül aldığı sene bizim jürimizde Selanik Film Festivali'nde görev yapan Dimitri Eipides vardı, aynı zamanda Toronto Film Festivali'nde çalışıyordu ve Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı çok beğendi ve aldı götürdü, dünyada hemen hemen gösterilmediği festival kalmadı. O yüzden de bu sene Venedik Film Festivali'nde özel bir bölümün başında bulunan Giorgio Gosetti'yi özellikle istedik ki, buradaki beğendikleri filmleri alıp kendi festivallerine götürsünler, yurt dışına açılımlarını sağlayabilsinler. Daniela Sanwald aynı şekilde, İstanbul'da da bir süre kaldı, Türk sinemasına ve Türk sinemacılarına çok aşina, burayı tanıyan, bilen bir film eleştirmeni, yurt dışında da yazılar yazan birisi.

 

ES: Bu çok iyi bir fikir gibi geliyor bana, çünkü ödül almayabilirsiniz ama bir ülkede çok ilgi göreceği için o ülkede gösterime girmesi sağlanabilir. Bu da çok ciddi bir ödülmüş gibi geliyor bana açıkcası.

 

LÖ: Bütün Türk filmleri için uluslararası platformda gösterim olanağı bulmak, uluslararası eleştirmenler ve festival yöneticileriyle karşılaşmak,  tanışmak açısından her zaman İstanbul Film Festivali çok önemli bir işlev görmüştür. Kendi filmlerimiz için de bizler için de, sinemacılar için de çok iyi buluşma alanı oluyor.

 

ES: Aynı zamanda izleyiciler için de inanılmaz bir buluşma alanı. Hangi kategorilerde yarışacak adaylar?

 

LÖ: Ulusal Yarışma'da En İyi Film ve En İyi Yönetmen kategorileri var öncelikle. Onun dışında En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Erkek Oyuncu kategorilerine ödül veriliyor.

 

AT: Kültür Bakanlığı tarafından veriliyor ödüller, ben nakdi olarak da söyleyeyim; En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülleri 40'ar milyar, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu ödilleri 10'ar milyar. Bunun dışında, maddi olmayan, ancak jürinin kendi içinde beğendiği, gönlünün istediği, herhangi bir kategoride olabilir, En İyi Senaryo olabilir, En İyi Görüntü Yönetmeni olabilir, bir Jüri Özel Ödülü verilebiliyor. Bunun dışında bir de FİPRESCİ ödülümüz var, yani Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği'nden de bir jüri gelip Türk filmlerini izliyor ulusal jürimizin dışında. Onların da seçtikleri filme Efes Pilsen, bir sonraki filmlerinde kullanılmak üzere 30 bin dolarlık bir ödül veriyor. FİPRESCİ ödülü de son derece prestijli bir ödüldür ve yurt dışında filmlerin tanıtımında ve dolaşıma çıkmasına da çok etkili bir ödüldür. Hem prestij hem maddi açıdan da böyle bir ödül imkânımız var.

 

ES: Peki başvuru formlarına nasıl ulaşacağız? Ya da bununla ilgili kapsamlı bilgiyi nasıl alacağız?

 

AT: Başvuru formlarına internet üzerinden ulaşılabilir, www.iksv.org adresinden, onun dışında 0  212 334 07 00 numaralı telefondan bilgi alınabilir. Ayrıca Sesam'dan da bu başvuru formlarına ulaşılabilirr.

 

(23 Ocak 2006 tarihinde Açık Radyo'da Açık Dergi proramında yayınlanmıştır.)

  Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde, ilk Ulusal Yarışma Ödülü'nü, 1985 yılında Atıf Yılmaz'ın Bir Yudum Sevgi adlı filmi kazanmıştı.