Üç Konu ve Bir İsyan

-
Aa
+
a
a
a

Daha önce defalarca konuşulan ama yeniden gündeme getirilip üstelik uygulamasına geçilen bazı konuları  tartışmak istiyorum.

 

Marmaray Projesi başlatıldı. Daha önceki hiçbir proje İstanbul trafiğine çözüm getirmedi, bu proje de getirmeyecek. Olayı çocukluğumuzdaki  “havuz problemleri” gibi düşünelim; varsayalım ki İstanbul kocaman bir havuz, bu havuza dört köşesinden borulardan su -yani araç- aksın. Üstelik bu su çok nitelikli olmasın. Günün birinde bu havuz taşar. Sorununuz iki tanedir; Bir tanesi havuzun taşması, bir tanesi de havuzun içindeki suyun nitelikli olmamasıdır. Bir başka deyişle, sağlıklı olarak o havuzda yüzemeyecek olmamızdır. Şimdi biz dört boruyu yerinde bırakıyoruz, sonra o borulardan akan suyu engellemiyoruz ve sonra havuzun duvarlarına çukurlar açıp yer kazanmaya, dibine 2-3 tane delik açıp tahliye boruları ile (köprüler, yer altı tünelleri vb.) fazla suyu akıtmaya  çalışıyoruz.

 

Tabii bu kadar dolu havuzun içinde bu yapılanların getirdiği maliyetlerden, kaybettiğimiz doğal kaynaklardan ve diğer sorunlardan bahsetmiyorum. Eğer köprüler ve bu tür diğer yatırımlar, nüfusun nicelik ve nitelik sorunu devam ederken çözülebilseydi, hiç değilse iki köprü, bir metro bir şeyler sağlardı. Tüm bu yapılanlardan sonra ne değişti trafikte? Şimdi denebilir ki “ya onlar da yapılmasaydı?” Keşke yapılmasaydı. Keşke yapılmasaydı, çünkü hem sorun devam ediyor, hem para harcanıyor. Bence kesin olarak sayımız azalmalı. Nüfus artış hızımız yavaşlamalı değil, sayımız azalmalı. “İnsan kalitemiz” yükselmeli. İnsan kalitesi üniversite bitirmek değildir. İnsan kalitesi başka bir toplam kavramdır. Bu nicelik ve nitelik sorunu aynı anda çözülmeden Türkiye’ de hiçbir konuda, hiçbir zaman, hiçbir şey iyiye gitmeyecektir. Bu nicelik ve nitelik sorununun da ülkemizde çözülmesi olasılığı sıfır değildir. Çünkü sıfır bile bir değerdir sanırım. Bu olasılık eksidedir.

 

İkinci değinmek istediğim konu nükleer santral yapımı. Bir yazımda “Türkiye nükleer santralden asla vazgeçmeyecek” demiştim. İşte yine gündeme geldi. Mantık yine aynı mantık. Artık doğayı, parayı bıraktım, doğa mahvolsun, paralarımız oluk oluk aksın yeter ki çözüm olsun razıyım diyeceğim. Nasıl yollar bu insan yapısına yetmezse, enerji kaynakları da yetmez. Lütfen artık sesimiz çıksın. Bunun sağla, solla, “izm”lerle ilgisi yok. Bu bir matematik gerçek. Yetmiyor bu ülke bu yapıya. Allah aşkına bir lig şampiyonluğu için yollara dökülenlerin dörtte biri tepki versin. Yollara dökülsün demiyorum. İki yazı yazsınlar, bir imza kampanyasına katılsınlar. Bir maç için yüz elli milyon ödeyenler, bedavaya Gediz Deltası için imza versinler.

 

Son değineceğim konu ise RJ serisi uçakların uçuştan çekilmesi. Bu uçakların uçuştan çekilmelerinin nedeni depo kapaklarındaki korozyonmuş. Doğrudur. Ama anlamadığım nokta dün yokmuş da bugün mü çıkmış? Benim bildiğim bu işlerde kesin olarak süreler (uçuş saati vb olarak) bellidir. Yani  bu paslanmanın ne zaman ortaya çıkacağının bilinmemesi söz konusu olamaz. O zaman biletler o tarihe kadar satılır. Herkes bir yıl öncesinden bu uçuşların yapılmayacağını bilir olur biter. Birden okuyorsunuz; bitti. Sorun oldu.

 

Ya medyamız yanlış yazıyor, ya gerçekten doğru. O zaman... O zamanı boş verin. Nükleer santralımız patlarsa, tünele saklanır kurtuluruz. Belki en azından tünel  buna yarar.