Üç Kasım Seçimleri üzerine

-
Aa
+
a
a
a

Çizim: Ateş Gülcügil

Asosyal ve asiyasi (böyle bir deyim var mı bilmiyorum, yoksa da ben siyaset terminolojisine armağan ediyorum) yazarınızın özlemle beklediğiniz seçim değerlendirmesini aşağıda okuyacaksınız. Önce sonuçta söylemem gerekeni baştan söyleyeyim. Bu seçim sonuçları bir dönemin bitişi değildir. Tarihi bir dönemeç olmamıştır. Siyasi deprem, halkın tokadı vb de değildir. Bu seçim için meşruiyet tartışmaları yapmak anlamsızdır. Bugünden itibaren Türkiye’de hiçbir şey temel olarak eskisinden daha hızlı kötüye gitmeyecek veya yine temel olarak iyiye gitmeyecektir. Türkiye dün ve bugün aynı noktadadır ve uzunca bir süre de aynı noktada kalacaktır. Şimdi neden böyle yazdığımı açıklayayım.
Türkiye hiçbir zaman çağdaş, demokratik, analitik, kurumsal, uzun vadeli düşünen, halk yağcısı olmayan, teorik olarak gerçek sol düşünceye sahip insanların çoğunlukta olduğu (bırakın çoğunluğu % 50’ye razıyım) bir ülke olmamıştır. Buna bağlı olarak Türkiye’nin bu tanıma uyan bir sol partisi de olmamıştır. Türkiye’nin hiçbir zaman çağdaş, demokratik, düşünce özgürlüğü vb. kriterlere uyan sağ görüşlü insanı ve buna bağlı olarak da gerçek sağ kapitalist partisi de olmamıştır. Tüm sağ partiler Türkiye’de aslında birbirlerinden nüanslarda ayrılırlar. Temelde hiçbiri birbirinden farklı değildir. Bu da çok doğaldır. Çünkü temelde farklı olmayan aynı standart beklenti ve düşünce sistemine sahip insanların çoğunlukta olduğu bir ülkedir Türkiye. Bu iki maddeyi yan yana koyarsanız aşırı bir biçimde doğal olarak bugüne kadar Türkiye’nin bir sol iktidarı da olmamıştır. Sol iktidarı olmadığı gibi süreli olarak sol olduğunu iddia eden partilerin oy çokluğu da söz konusu değildir. Sadece Bülent Ecevit liderliğindeki CHP-MSP koalisyonu ve daha sonra Kıbrıs barış harekatının da etkisi ile elde edilen oy oranı ve koalisyon söz konusudur. Bu da biliyorsunuz süreli olmamış, halk normal eğilimlerine ilk fırsatta geri dönmüştür. Ayrıca CHP’nin gerek o yıllarda gerekse şimdi ne kadar çağdaş sol olduğu ve sol görüşü ne kadar temsil ettiği de ayrı bir tartışma konusudur. Bu seçimler de yine hiç iktidar olamamış bir solun (zaman zaman hükümet ortağı olmak ile iktidar olabilmek kavramının farkını belirtmemin anlamsızlığını biliyorum) doğal olarak temelde sorumlu olamayacağı sorunlardan yeniden sorumlu tutulduğu sıradan bir seçimdir. Bir ülke siyasi tarihinde dönüm noktalarından bahsedebilmek için bana göre kişilerin değil davranışların, düşünce tarzlarının, eğilimlerin, olaylara bakışların radikal bir biçimde değişmesi gerekir. Türkiye’de kişiler değişmiştir. Kavramlar, düşünce sistematikleri, eğilimler, temel davranış biçimleri değişmemiştir veya değişmeyecektir. Bu da AK Parti’nin bir sorunu veya suçu değildir. Çünkü 2 Kasım’daki Türk insanı ile 4 Kasım’daki birbirinden farklı değildir. İlk beş maddeye eğer bir itirazınız yok ise neden bu seçimlerin bir dönüm noktası veya tarihi bir olay olmadığı da ortaya çıkar. Çünkü Türkiye bir siyasal eğilimden demokratik ama radikal bir biçimde diğer bir siyasal eğilime destek vermemiştir. Eğer siz Demokrat partiden bu yana Türk sağ siyasal partilerinin birbirinden temelde farklı olduğunu düşünüyorsanız, o zaman ben başka bir ülkede 44 yılımı geçirmişim demektir; yazdıklarımı unutun. Yineliyorum: Bana göre kişilerin değişimi değildir dönüm noktası olan. Eğer değişen kişiler ile düşünceler değişemeyecek ise aslında bir dönüm noktası da yoktur. Sadece bayrak yarışında bayrak el değiştirmiştir o kadar. Türkiye’de oyların % 45’inin sandık dışında kaldığı savı matematik olarak doğru, içerik olarak anlamsızdır. Dışarıda kalan oylardan YTP ve DSP’nin CHP’den farkı nedir? Onları temsil eden görüş meclise girmiştir. O birkaç puanda eklenseydi değişen ne olacaktı? Sadece birkaç milletvekili, o da belki. Saadet Partisi’nin temelde AK Parti’den farkı nedir? O da meclistedir. Elinizi vicdanınıza koyun, biraz olsun oy almış partiler içinde ille de fark diyecekseniz DEHAP (ki o da birkaç parti bir arada katıldı), biraz Genç Parti (aşırı vaatleri nedeni ile), biraz MHP farklı olduğu ve onların meclise giremediği kabul edilebilir. Toplayın kaç puan. Bana göre bu seçim son derece normal bir biçimde halkın eğilimini meclise yansıtmıştır. (Bu yazdıklarım seçim sisteminin doğru olduğu anlamına gelmez.)

Sonuçta 4 Kasım itibariyle bu seçim Türkiye’de bir dönemi bitirmemiştir. Bitirme şansı yoktu da. Sanırım bunu daha önce de ifade etmiştim. Bu sabah bazı başlıkları okuyunca yazma gereksinimi duydum. Ama umuyorum ve içtenlikle diliyorum ki halkın bitirmediği dönemi, AK Parti alacağı tüm tepkilere (kendi içinden ve oy aldığı tabandan) göğüs gererek gerçekten bitirir. Bu da gerçekten Türkiye’ye özgü olur. Çağdaş sağdan uzakta eğilimler taşıyan bir ulusun, bu güne kadar aynı eğilimden kaynaklanan sorunlarını, aynı eğilimde görünen bir partisinin bitirmesi. Bu da, eğer varsa, Türk solu için bir anlam ifade ediyor mudur, bilmiyorum.