Turuncu Otobüsün Yolcuları

-
Aa
+
a
a
a

Betta: Ben Elisabetta Caraccia. İtalyanım ve sanırım bu yolculuğun ve projenin kurucusu benim.

 

Betta: Kelimenin tam anlamıyla bir rüyaydı bu. Hani uykuya yatarsınız da uyku ile uyanıklık arasında bir yerdesinizdir ya. O sıralarda 24 yaşındaydım, hala üniversiteye gidiyordum. Antropoloji okuyordum ve bu alandan mezun oldum. Dünyayı, geçmişteki seyahat deneyimlerimi düşünüyor ve sürekli seyahat etmenin getireceği zenginliği görebiliyordum. Hiç durmamak ve bundan iyi bir şey çıkarmak için çok sebebim vardı. Olumlu deneyimlerimi olabildiğince çok insanla paylaşmak gibi. Otobüse bu kadar çok kişiyi doldurup, olabildiğince çok kişiyle etkileşim yaşamak istememizin ve otobüsü insanların katılımına açık tutmamızın sebeplerinden biri de buydu. Yeni teknolojiler sayesinde internet, televizyon ve müzik aracılığıyla bunları paylaşabiliyorsunuz. Dünyaya ve seyahat etmeye olan sevgimi paylaşmanın bir yolu olduğunu hissediyordum. Hangi kültür ve hangi ülke olursa olsun. Her gittiğim yerde harika bir şey bulabiliyorum ve bunu olabildiğince sık ve mümkün olduğunca çok kişi için yapmam gerektiğine karar verdim.

 

Richard: Ben Richard Vandertillart. Ben de prodüksiyon ekibinin bir parçasıyım. Yönetmen, kameraman ve aynı zamanda da gazeteci olarak görev yapıyorum.

 

Human Web projesinde yaptığımız şey şu: 1959 model bir Londra otobüsümüz var: modifiye edilmiş durumda ve içinde bir ses stüdyosu, bir video prodüksiyon stüdyosu var. Ve çatısının arka kısmını kesip çıkardık. Yani açık bir dj kabinimiz var. Yapmak istediğimiz şey seyahat ettiğimiz yerlerde müzik ve sanat alanında araştırma yapmak. Asıl amacımız dünyayı gezip olabildiğince çok sanat ve kutlama bulabilmek. Örneğin Antonio insanlarla komedi ve mizah aracılığıyla iletişim kuruyor. Piki müzisyenleri araştırıyor ve sadece geleneksel müzikleri kaydetmekle kalmıyor, onlardan örnekler alarak başka alternatif müzik biçimlerine katıyor.

 

Piki: Son derece önemli olan bir nokta da bu müzisyenlerle o anda bir ortaklık yakalayıp birlikte çalıyor olmamız. Ki bu da etnik müziklerin remixlendiği çağdaş müzik ortamında çok sık yapılan bir şey değil. Bu müzisyenlerle birlikte çalmak benim kendime değerli bir vazife olarak biçtiğim bir şey. Bu da biraz riskli bir olay çünkü bilinmedik sulara dalıyorsunuz ve çok hızlı öğrenmek zorundasınız. Bence zaten Human Web projesi de aşağı yukarı bu anlama geliyor.

 

Adım Piki Chappell. Human Web otobüsünün besteci ve prodüktörüyüm. Amerikalıyım. San Fransisco ve New York’ta büyüdüm. Şimdi de Montreal, Quebec’te yaşıyorum.

 

Betta: Bir yere giderken grubumuz, enerjimiz, müziğimiz, fikirlerimizle gidiyoruz ve insanlar sanki sabırsızlıkla bir anda açılıyorlar. Onlar da aynı noktadalar. Ve bu çok sık oluyor. Tabii bazı yerlerde ilk başta şüpheyle yaklaştıkları oluyor ama eninde sonunda bir noktada birleşiyoruz. Bugüne kadar fark ettik ki gerçekten de müzik insanları bir araya getiriyor. Ve sonunda herkes iyi insanlar ve güzel müzik etrafında kutlamaya katılıyor. Sadece bir an için.. Bütün yüklerinizi, bütün sorunlarınızı unutup kendinizi müziğe ve etrafınızdaki insanların toplu enerjisine bıraktığınız o anı paylaşmak için. Bizim onlara götürdüğümüz şey de aşağı yukarı bu. İnsanlara kutlamaları için bir bahane veriyoruz.

 

 

Piki: Asıl başlangıç İngiltere’deydi. Şehrin adı neydi yahu?

 

Richard: Londra’da başladı.

 

Piki: Evet otobüs buradan geldi. Londra’dan alındı ve avludan çıkacak hale gelmesi iki yıl sürdü sanırım. Otobüsün yürüyebilmesi için yapılan büyük bir çalışmalardan sonra Novi Ligure’ye getirildi. İtalya’da, Milan yakınındaki Novi Ligure.. çoğumuz burada buluştuk ve otobüse burada bindik.

 

Rotamızı şöyle bir anlatmak gerekirse önce Venediğe doğru sürdük. Burası aşağı yukarı bizim ilk durduğumuz yer oldu. Venedik’te iki gün geçirdik. Yine İtalya’da, Rimini’de durduk ve iki gün de orada kaldık.  Ardından Slovenya’da adını şu anda hatırlayamadığım küçük bir kasabaya gittik. Ve de Rimini yakınlarında Robbie adında İngiliz bir karakter bizi buldu. Aslında otobüste uyuyanlardan bazılarımızı uyandırdı. Çünkü İngiliz otobüsümüzü farketmişti ve ne olduğunu bilmediği birşey onu heyecanlandırmıştı.

 

Richard: Meğer Slovenya’da bir çiftliği varmış. Ve çalışmanız şartıyla burada birkaç gece kalıp, yiyip içebiliyorsunuz. Son gün konuşuyorduk ve dedi ki “Ya aslında yıkılması gereken bir duvarım var..” Hemen ardından kendimizi iki ton kadar kaya parçasını taşırken bulduk. Liderimiz Betta çıkageldi ve üstü çıplak, sutyeni ve altında özel tasarım kot pantolonuyla kayaları savuruyordu.

 

Piki: Hem de çamurlu bir hendekte.

 

Richard: Evet çamurlu bir hendekte. Ve hakkını vermek lazım, neyse işte yaptığımız böyle bir şey... Ve Robbie kendine küçük oyuncak bir Londra otobüsü almış. Hem de bizle tanışmadan birkaç gün önce. Neden aldığını bile bilmiyor. Çocuğuna da değil, kendine almış. Ve birdenbire kendi kasabasında bu iki katlı otobüsle karşılaşmış. Ve “Evet bu adamlarla muhakkak tanışmalıyım.” demiş. Zaten o da bir müzisyen. Ve müzisyen arkadaşlarını da çiftliğe çağırdı, sanırım bunu Piki daha iyi anlatacaktır.

 

Piki: Evet bazı müzisyen dostlarını davet etti ve sonunda onun küçük arazisindeki bir garajda birlikte bir kayıt yaptık. Bir didgeridoo, ben çello çaldım ve o da saksofon çaldı.

 

Betta: Bu tabii ki sizin tavrınıza bağlı. Bir yere gittiğinizde neşe ve uyum içinde olduğunuzu ve aslında onlardan bir şey istemediğinizi, çalıp çırpmak ya da o topluluğu istismar etmek gibi bir niyetiniz olmadığını, sadece geçip gitmekte olduğunuzu anlatabilmelisiniz. Göçebe olmanın en güzel yanlarından biri de bu. Nasılsa yakında gideceğinizi bildikleri için insanları pek korkutmuyorsunuz. Sizi görmekten, öğrenmekten ve bir etkileşim yaşamaktan memnun oluyorlar ve ardınızda sadece bir anı bırakıyorsunuz. Ve biz de ardımızda güzel anılar bırakmak istiyoruz. Ardımızda ne kadar güzel anı ve gülümseme bırakırsak o kadar mutlu oluyoruz. 

 

Richard: 40 gün ve 40 gece. Asıl olay da bu zaten. 

 

Piki: Ben kıyafetlerimi bile değiştirmedim.

 

Richard: Tabii ki hepimiz bir değişim yaşadık. Böyle bir yolculuğun amaçlarından biri de bu zaten. Bu otobüse binip de farklı bir insan olarak inmemek mümkün değil. Çünkü yaptığınız her şeyde bir mücadele yaşıyorsunuz. Sadece sanatçı, belgeselci ya da icracı olarak değil, bu  kişisel anlamda da bir mücadele. Klostrofobi yaşıyorsunuz, bazen uyumuyor, bazen yemek yemiyorsunuz. Bazen ne olduğunu bile anlamıyorsunuz, bazen de çok fazla şey oluyor.

 

                              

Richard: Acele edişler, bekleyişler.. Otobüsteki insan davranışları üzerine benzersiz bir sosyolojik araştırma bu.

 

Piki: Ve insanlar arası iletişimin maksimum değerini sınıyor. İnsanlar birbirlerini anlıyorlar, özellikle de farklı kültürlerle bir arada çalışırken. Sadece bir kültürden insanlarla çalışmıyoruz. 7 farklı ülkeden insanlar var. Yani bir dil engeli de var. Sürekli olarak iletişimle bunu aşmaya çalışıyoruz ve bu çok da kolay olmuyor.

 

 

Betta: Aslında insanların verdiği tepkiler sayesinde bu harika bir duygu. Gerçekten de umduğum şekilde tepki veriyorlar. Bu sadece bir rüya değil, basbayağı gerçek. Hayatta ilk kez tanıdığımız insanlardan yardım gördük. 3 gün boyunca hepimizi evlerinde karşılık beklemeden misafir ettiler.  Slovenya’da bir köyde 3 kişi otobüsü tamir etmemize yardım etti. Macaristan’da 6 kişi bütün gün boyunca çalıştı çünkü frenlerimiz bozulmuştu. Ve sonunda para almayı da kabul etmediler çünkü ne yapmak istediğimizi biliyorlar ve destek vermek istiyorlardı. Ve bunlar sadece bir iki örnek. Burada Türkiye’de  de bir arkadaşım bütün bu kalabalık ekibi iki gün evinde misafir etti. Birine anlatsanız “Hadi canım” der. Kendi anneme bile birdenbire “Bu gece eve 20 kişi getirebilir miyim?” desem çıldırırdı herhalde. Dünyanın benim inandığım kadar iyi olduğuna o da inansa bile... Tabii ki bu kolay bir şey değil. Ama bazı şeyleri denedikçe, ve yola çıkıp yolun size getireceği her şeye açık olmaktan korkmadığınızda her şeyin içinde bazı karanlık yanlar olsa da, içinize çekip diğerleriyle paylaşacağınız büyük bir ışık olduğunu görüyorsunuz.

 

Piki: Lubiana adlı bir kasabaya gittik ve gene sokaklara çıkıp kasabada bulabileceğim en iyi müzisyenleri aramaya başladım. Tahmin edersiniz ki bunu bir iki gün içinde yapabilmek çok da kolay değil. Şansım yaver gitti ve Robbie adındaki bu güzel insan sayesinde, kasabadaki bütün müzisyenleri tanıyan bir bağlantı yakaladım. Tesadüf eseri.. Robbie Slovenya’da evsiz kaldığı bir gece bu adamla tanışmış. Birçok şey bu şekilde tesadüfler sonucunda gerçekleşti. Goran adlı bu dev adam benim bağlantı noktam oldu. Sonra bana bütün kasabayı gezdirip Slovenya’nın en iyi müzisyenleriyle tanıştırdı. Son derecece şanslı ve heyecanlıydım. Ve otobüsteki kayıt stüdyomuzda kayıtlar yaptık. Bütün otobüsü kayıt stüdyosu olarak kullandık ki bu da çok heyecan vericiydi.

 

Betta: Sanırım bizim hep birlikteyken hissettiğimiz şeyi, yani hiçbir şeyi umursamadan, hayatın tadını çıkarmayı bir kişiye bile hissettirebilirsek.. çünkü hepimiz aynı türe aidiz, hepimiz insanız, aynı yerkürede yaşıyoruz ve umarım bunu sadece o bir kişiye ulaştırabilirsek, bu muhtemelen o kişinin zihninde küçük bir değişikliğe sebep olacaktır. Ve bu etrafa yayılacaktır. Bu küçük çocuklar belki de büyüdüklerinde onların köyüne götürdüğümüz şeyi hala hatırlıyor olacaklar, ve kendi çocuklarına bunun mümkün olduğunu anlatacaklar. Bizler daima bizden farklı olan insanlardan nefret etmenin ne kadar kolay olduğunu öğretiyoruz ve öğreniyoruz. Her sosyal grubun savunma mekanizması bu. Ötekileri tehlikeli olarak tanımlayarak kendi grubunu güçlü kılmak. Bu son derece normal. Antropolojide bunun tarih öncesi kabile yaşamı kadar eski olduğunu öğreniyorsunuz. Ama gündelik yaşamınızı geride bırakıp gerçek insanlarla tanıştığınızda artık geleneksel, kurumsal medya aracılığıyla uzaklarda neler olduğunu duymaktan çok daha farklı bir şey oluyor. Anlatılanların çoğunlukla gerçek olmadığını görüyorsunuz. Hatta yüzde 99 oranında diyebilirim. 6 yaşımdan beri seyahat ediyorum ve teoride son derece tehlikeli olarak bilinen yerlerde bulundum. İnsanların, ailelerin evlerine buyur edildim. İnsan nüfusunun çok büyük bir kısmının kesinlikle harika olduğuna, birbirini korumaya ve karşılık beklemeksizin birbirlerine yardım etmeye hazır olduklarına yürekten inanıyorum. Ve bu mesajı elimden geldiğince yaymak istiyorum, hepsi bu.

 

Piki: Sanırım bu başlı başına bir hikaye. Anlatmak ister miyiz bilemiyorum.. İnanılmazdı.. Sanırım hepimiz bira festivalinde ne işimiz var diye düşünüyorduk ama bira festivalinde dekorun bir parçasıydık ve oradaki en popüler şeylerden biri haline geldik. Ama bu bir müzik festivali değil, bir bira festivaliydi. Yine de sürekli canlı müzik vardı. Kendi sahnemiz ve müzik sistemimiz vardı ve Slovenya’dan bir kemancıyı çalmak için davet etmiştik ve ben de miks yapıyordum. Çalmaları için Belgratlı bazı dj’leri de çalmaları için çağırdık ve oldukça heyecan verici oldu. Nasıl anlatsam, sefahatin dipsiz kuyularına daldık. Sabah kahvaltısı, öğlen yemeği ve ikindi kahvaltısı olarak bira içtiğinizde böyle oluyor.

 

Richard: Evet bu gümbür gümbür bir deneyim oldu. Bizim yaptığımız şey kutlamak ve insanları bunun için cesaretlendirmek. Haydi müzik aletlerinizi alın ve kendinizi ifade edin... Ve bu insanların neredeyse haddinden fazla eğlenmesiyle sonuçlandı. Arka arkaya 3 gece müzik yaptık ve bu hepimizin beklentilerinin ötesinde bir şeydi. Çok özel bir deneyim oldu.

 

Piki: Çok başarılı, çok özel, son derece eşsiz. Belgrat’tan sonra mecburi ve hızlı bir şekilde kendimize geldiken sonra otobüsü toparlayıp hemen....

 

Antonio: Selanik

 

Piki: Evet, orada müzisyenlerle çalışacak kadar uzun kalmadık ama çok iyi sokak müzisyenleriyle çeşitli kayıtlar yaptık. Onlarla olan iletişimimizi sürdürmeyi çok istiyorum. Bu proje sadece bu deneyimle bitmiyor. Daha çok farklı sanatçılarla gelişen bir ilişki olarak devam edecek. Bu harika müzisyenlerin bazılarıyla tekrar çalışmayı çok istiyorum. Çok hızlı hareket ettiğimiz için onlarla yeterince zaman geçiremedik ama onlarla tekrar bir araya gelmek harika olur.

 

Piki: Bir haritanız olduğunu ve gitmek istediğiniz yerleri üzerinde işaretlediğinizi düşünün. Ama arada doğaçlamaya da biraz yer bırakarak. Kısaca böyle yürüyor. Büyük bir kısmı tesadüfi mucizeler sayesinde gerçekleşiyor. Buraya İstanbul’a vardığımızda bir toplama albüm için hazırladığım iki parçayı yeni bitirmiştim. Benim de Montreal’den arkadaşım olan Doublemoon sanatçılarından biri olan Mercan Dede de bu albüme bir parça ile katılmıştı. Doublemoon plak şirketi ile olan bu bağlantı sayesinde onlarla bir toplantı ayarladık ve kimlerle birlikte çalışabileceğimi araştırdık. Aynı zamanda Yerebatan Sarnıcı’nı ziyaret etmiştik ve kayıt yapmak için ne kadar muhteşem bir yer diye düşünmüştüm. Ve bir şekilde bütün bir gece boyunca sadece biz ve Doublemoon sanatçıları Orient Expressions ile orada müzik yapmak için izin aldık. Ve bu inanılmaz bir deneyim oldu.

Betta: Örneğin 2004 yılında Kapadokya’ya gittiğimizde bir deneme yolculuğu yaptık.

Tabii ki Kapadokya, İstanbul, Rock’n Coke ya da Belgrat’taki film festivali gibi insanların sadece kutlamak için bulundukları bir yer değil. Orada küçük bir kasabaya vardık ve çoğunlukla meydanlarda 50 yaşlarında insanlar vardı ve müzik yapmamıza ve herkese yemek pişirmemize izin verdiler. Ama başlangıçta biraz şüphelilerdi. Şüpheli değil de tutuk diyelim. “Kim bu insanlar böyle, hepsi başka bir ülkeden geliyor..Onları hiçbir ülke hakkında bildiklerimiz arasında bir yere oturtamıyoruz. Neler oluyor böyle, ne yapıyor bunlar?” Neden orada olduğumuzu pek anlayamadılar. Yavaş yavaş, hatta yavaş da değil, yarım saat içinde el çırpmaya ve gülümsemeye başladılar. Halbuki önceden hiç gülümsemiyorlardı. Bir saat içinde partinin asıl sahibi onlar oldu. Geldiler, kendi enstrümanlarıyla bize katıldılar, bizimle şarkı söylediler. Gündüzdü, öğlenden akşamüstü altıya kadar. Sonuna doğru bütün kasaba oradaydı. İtiraf etmeliyim ki daha çok erkekler vardı. Etrafta pek kadın yoktu. Birçok çocuk vardı ve çocuklar buna bayıldı. Bizim alıştığımız yerlerin aksine böyle kapalı bir çevre içinde bile anlaşıldığımızı görmek benim için çok güzeldi. Aslında kendi danslarını bizimle paylaşmak için oradaydılar  ve sonunda onlar bizim için müzik yaptılar. Adeta o meydana çıkıp birtakım yabancı insanlarla birlikte hayatı ve müziği kutlamak için bir bahane bekliyorlardı. Hiçbir şeyi, hangi yaşta olduğunuzu, hangi cinsiyetten, hangi ırk ve dinden olduğunuzu umursamaksızın sevgi, anlayış ve eğlenceyi paylaşmak için orada olduğunuz bir anı yaşamak gerçekten de harika. Hepimiz de o noktadaydık. Ve eminim o köydeki bütün insanlar, o çocuklar, eğer bizim geldiğimiz ülkeler hakkında bazı önyargıları vardıysa bile muhtemelen bunu tekrar düşünmüşlerdir.  Çünkü “Hımm evet, Amerikalılar o kadar da kötü değil demek ki, ya da işte İtalyanlar da o kadar fena değilmiş, bakın burada bizimle dans ediyorlar demişlerdir. Aynı şey benim ekibim için de geçerliydi. “Vay canına” diyorlardı. “Türkiye’deki bu insanlar harika. Baksanıza bizi köylerinde nasıl da hoş karşılıyorlar”. Ve sonunda bir başka köyden de aynı şeyi yapmamız için bizi davet ettiler ve harikaydı. Sanırım müzikle bu kopuşu yaşamak arzusu insanın doğasında var. Bütün yüklerinizden kopup her şeyi geride bırakarak bunun tadını çıkarmak.

Piki: Sanırım her birimiz en azından 3-4 defa yolculuğun bir noktasında tamamen vazgeçip otobüsü terk etme tehdidinde bulunmuşuzdur. Sanrım benim ilk pes edişim Belgrad civarında oldu. Çellomu, bas gitarımı, müziklerimi topladım. Geri kalan her şeyi bıraktım. Otobüsten atlayıp gözyaşları içinde yürümeye başladım. Mucizevi olan şu ki hâlâ buradayım.

 

Antonio: Ama hepimiz hâlâ buradayız.

 

Richard: Evet, hepimiz.

 

Piki: Sırtımda bütün yükümle 5 kilometre kadar yürüdüm. Bırakıp gidiyordum işte.

 

Piki: Değiştik mi? Sanırım asıl doğru kelime dönüşüm. Çünkü bir şekilde ruhunuzu dönüştürüyor. Ve bunu sindirmek de bir sene sürebilir. Sanırım bu benim kendi kişisel gelişimime çok önemli bir katkıda bulundu ve zenginlik kattı hayatıma.  Kimi zaman öğrenmesi çok zor dersler, ve gerçekleşen mucizeler. İşte zaman zaman başınıza gelen bu küçük mucizeler insanın bir müzisyen olarak yaşadığı gibi aslında... Sahneye çıktığınızda bütün o ağır çalışma ve harcamış olduğunuz emek sadece o on dakika boyunca, “Aman tanrım, işte buldum, kendimin ve herkesin ruhundaki o titreşimi yakaladım işte” duygusunu hissedebilmek içindir. Bunu hissettiğinizde, her şeye değdiğini fark edersiniz.

 

Betta: Şuna inanıyorum ki bütün sorun birinin bir yere bomba atması ve diğerinin karşılık vermesi gibi tek tek küçük olaylardan kaynaklanmıyor. Bütün sorunlar belli bir bakış açısından kaynaklanıyor. Eğer inandıkları, yaptıkları birçok şeyin kendi deneyimlerinden değil de önyargılardan ve nereden geldiği belli olmayan birtakım bilgilerden kaynaklandığını anlamalarını sağlayabilirseniz, bir şekilde insanların bakış açılarını değiştirebilirsiniz. Biz sadece başka bir pencere açıyoruz. Kendimize ve seyahatimize karşı tamamen dürüstüz. Yolculuk ederken olduğumuzdan farklı görünmeye çalışmıyoruz. Umarım insanlar bunu görürler ve gösterdiğimiz şeyi saptırmaya çalışmadığımızı anlarlar. Kapadokya’yı gösterdiğimizde bu Kapadokya’nın kendisi. İnsanları gülümsemeye zorlamıyoruz, onlar zaten gülümsüyorlardı ve bize iyi davrandılar. Biz sadece insanların dünyaya bakışlarına farklı bir açı getirmek istiyoruz. Hepsi bu..

                                      

Piki: Arkamızda bıraktığımız şey bir titreşim. Ve evrene bir titreşim bıraktığınızda bu sonsuzlukta ilerler. Ve bu titreşimlerden ne kadar çok üretirsek, müzikle olduğu gibi.. Müzik bu tür bir titreşimin sadece bir örneği ama aynı zamanda da bir düşünce titreşimi. Ve işte bu dünyaya yayılabilir. Bu küçücük bir sinyal dahi olsa dünyayı dolaştıkça büyüyecektir. Ne kadar çok seyahat eder ve bunu ne kadar çok yaparsak, belki de bir şekilde dünyayı değiştirmeye yardımcı olabilir.

 

Betta: Haydi bunu yapalım. Gerçek, eğlenceli, müzik ve yaratıcılıkla dolu olsun. Yaratıcılığımızı paylaşalım ve bunu mümkün olduğunca etrafımıza yayalım.

 

Piki: Ve insanların ruhlarının derinliklerine dokunalım.