Tezkereyi reddettik mi?

-
Aa
+
a
a
a

Sayın okurlar, ya ben kesinlikle algılama, düşünce, mantık özürlü bir insanım, ya da bu ülkenin insanları ile aynı olaylara tanık olmuyorum, başka bir yerde yaşıyorum. Şimdi de meclisin onurumuzu kurtardığı, demokratik davranışımız, hâlâ halkımızın savaş karşıtlığı, halkımızın tamamının meclise güven oyu verdiği konuşuluyor. Ne alakası var Allah aşkına? Nasıl yaptınız, yapıyorsunuz bu değerlendirmeleri...

 

1)     Bu hükümet ve bu hükümeti oluşturan partinin genel başkanı ABD ile birlikte tavır almayı yani tezkereyi kabul etmişlerdir. Sindirmişlerdir, sindirmemişlerdir ayrı konu. Bir karar alındıktan sonra ne kadar sindirilip, sindirilmediği uygulamada etkili değildir. 

2)     Genelde bu meclis, özelde AKP’si bu tezkereyi kabul etmiştir. Ancak tamamen kendilerinden bağımsız ve önceden koyulmuş bir kural (salt çoğunluk kuralı) nedeni ile evet çıkan sonuç uygulama yeterliliğine kavuşamamıştır. Bu sonuçta kesinlikle bilinçli olarak yaratılmış değildir.

3)     9 Milletvekili katılmamış, 19 milletvekili çekimser kalmıştır. Nasıl böyle bir şey olabilir? Oy alınmak istenirken hasta yatağından seçmen taşınabilirken, açık bir havada meclise ulaşmaya engel olan şey nedir? İçinize sinmiyorsa gelirsiniz hayır dersiniz? Böyle bir sorunda bir milletvekili nasıl çekimser kalabilir? Ülkenizin belki doğrudan savaşa girmesine kadar gidebilecek bir süreç konuşuluyor ve siz kararsız kalıyorsunuz. Bu tezkereye evet diyenler çok daha doğru davranmışlardır.

4)     Sonuçta iktidar partisinden açıkça ve evetler 14 fazla olacak şekilde 264 kabul oyu çıkmıştır. 28 kişi bu savaşa hayır diyememiştir. (Evet de demedik demenin anlamı yoktur.) Bu savaşa hayır demeyenlerin toplamı 292’dir. Allah aşkına biz neye hayır dedik, söyler misiniz şimdi?

 

Bizi takan yok

 

Bu savaşa halkın % 94’ü karşı falan değildir. Ben bir adım daha öteye gideyim, bu halkın savaş umurunda bile değildir ki hayır desin. Bu halkın tek derdi aş, iş tekerlemesi haline getirilmiştir. Bu nedenle siz halkı parasal açıdan tatmin ettiğiniz ölçüde değil ülkemizden yabancı asker geçişine izin vermek, bizzat onlarla beraber Kuzeyden girip Basra’dan çıkabilirsiniz. Bir tek kişi itiraz etmeyecektir. Üstelik kahraman bile olursunuz. Benim gibi birkaç aptal gerçekten kurumsal ve mantıksal nedenlerle isimlerden bağımsız olarak savaşlara itiraz ederler. Ama bizi de takan yoktur. Ben pazartesi gününden şu saate kadar (saat 17:02) müşterilerimde çalıştım. Bir teki bile “aman ne iyi oldu” demiyordu. Patronlar işin duraksayacağı korkusundan başlayan nedenlerle, personel gelirinin biraz daha azalmasından başlayıp, yeniden işsizliğe gidecek bir sürecin endişesiyle olağanüstü rahatsızdı. Açıkça hükümet eleştiriliyordu tezkeresine sahip çıkamadığı için. 70 milyonluk bir ülkede bir grup aydının, derneğin, akademisyenin, öğrencinin ve çok az bir bölüm gerçek halkın (bunlardan bazıları da savaşa değil, Hıristiyan bir ülkenin Müslüman bir ülkeye saldırmasına karşıdırlar ki bu çok önemli bir farktır, gerçek savaş karşıtları için) sesini gerçekten iyi duyurması (dünyadaki örneklerden kötü, ama en azından ana muhalefet partisinden iyi) halkın çoğunluğunun savaşa karşı olması demek değildir.

 

Gerçek halk başka yerde, sayın okurlar. Onlar varoşlarda, gecekonduda, onlar işsiz (mavi yakalısı dahil), onlar çok çocuklu, onlar çöp toplayıcı. Şimdi demeyin ki garibanizm edebiyatına sen de başladın. Hayır, hiçbir fikrim değişmedi. Sadece, bu kitle savaşa karşı olmak ya da olmamak gibi bir bilinçte değildir. Bunu vurgulamak istiyorum. Bu süreci tam objektif olarak değerlendirme mantalitesinden yoksun bir toplumun % 94 oranında, savaş gibi çok karmaşık bir konuda ona karşı veya ondan yana tavır alması nasıl olabilir veya -verdikleri cevap her ne olur ise olsun- ne anlam ifade edebilir?

 

Toplumumuzun çıkan karikatürlere ise neden bozulduğunu anlamıyorum. Başlık parasının hâlâ geçerli olduğu, trafik kazasında kan parası diye de adlandırılan uygulamanın rahatça kabul gördüğü bir ülkede (bu örnekleri artırabilirim) şimdi hükümetin yaptığı pazarlık mı gururumuzu incitiyor. İnsaf, samimi olalım biraz. 

 

Bu ülke insanının olayları analiz edebilme yoksunluğu başka analizlerin sonuçlarına katlanmak zorunda kalmamızın en büyük nedenidir. Zaman geçsin göreceksiniz, biz neyi reddettik, neye karşıyız.

 

(4 Mart tarihinde kaleme alınmıştır.)