Sorunun çözümünün parçası olmak

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan: Programı 13-14 Aralık 2002 tarihlerinde yapılan 12. Sivil Toplum Kuruluşları Sempozyumu programına ayırdık. Bu sempozyum hakkında bilgileri almak için Tarih Vakfından Alper Akyüz ve Aylin Örnek’i stüdyomuza davet ettik. Hoş geldiniz.

Alper Akyüz: Hoş bulduk.

Aylin Örnek: Hoş bulduk.

HD: Evet Alper ve Aylin, önce sizi tanımlayarak başlamak istiyorum. Sempozyuma nasıl olsa geleceğiz. Siz kimsiniz? Neden böyle bir kuruluşta yer aldınız? Bu konuda bir ön bilgi verirseniz sevinirim.

AA: Bayanlara öncelik verelim.

AÖ: Peki. Ben 1997 yılından beri sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışıyorum. 1997 yılında Tarih Vakfı ile başlamıştım. Sonra bir süre tarih vakfından ayrıldım ama kendi yaşadığım mahalle örgütünde Kuzguncuklular Derneği’nde ve İnsan Yerleşimleri Derneği’nde gönüllü olarak çalışmalarıma devam ettim ve bundan sonraki hayatım da sivil toplum kuruluşlarında geçecek gibi görünüyor. Şu anda halen Tarih Vakfı’nda bu sempozyumlar dizisinin sekreterliğini götürüyorum. Alper’e sözü vereyim burada.

AA: Teşekkür ederim. Ben de 1994 yılından bu yana sivil toplum camiasında aktif olarak çalışmalarda bulunuyorum. Öncelikle İstanbul Avrupa Gençlik Formu Derneği’nde başladım çalışmalara ve sekiz sene boyunca orda aktif çalışmalarda bulundum hem Türkiye’de, İstanbul yerel düzeyinde hem de Avrupa’da çeşitli çalışmalarda aktif olarak görev aldım. Tabii orada yürüttüğümüz daha çok savunu türünden; Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilgili çeşitli çalışmaları... Türkiye’nin katılımı için yürüttüğümüz çalışmalar sonucunda Türkiye’deki birçok sivil toplum kuruluşuyla da ilişkide bulundum. En son olarak da artık üniversitedeki kariyerimi de bırakarak, çalışan olarak sivil toplum kuruluşunda bulunuyorum. Şu anda Tarih Vakfı’nda Sivil Toplum Kuruluşlar ve İnsan Hakları Programı’nın koordinatörlüğünü yürütüyorum.

“Akademik kariyeri bıraktım”

HD: Evet, şimdi sevgili dinleyiciler (ve okuyucular). Burada her ikisi de altını çizdi, ben de buradan bir soru çıkarttım. Sivil Toplum kuruluşlarında uzun süredir çalışıyorsunuz ve galiba gidişat böyle olacak. Neden böyle bir tercihiniz oldu Aylin? Bunun çünkü altını çizdin sen, galiba bundan sonra da sivil toplum kuruluşlarında devam edecek, dedin.

AÖ: Aslında ilk başta çok bilinçli bir tercih değildi bu, yani iş arıyordum ve sivil toplum kuruluşunda iş buldum diyebilirim. Ama daha sonra fark ettim tabii; tek tek bireylerin ve onların bir araya getirdiği toplulukların sorun çözme kapasitelerinin çok yüksek olduğunu gördüm. Ve yaşamda esas olanın da o sorunlar çerçevesinde ve o sorunlara aranan çözümler çerçevesinde gerçekleştiğini fark ettim. Yani bir yerde çalışarak çok fazla problem çözmüyorsunuz, sadece bir araç oluyorsunuz ama bu türlü olduğunda sorunun çözümünün bir parçasısınız, o sorunun çözümüne giden yoldaki bir parçasınız. Daha aktif bir vatandaşlık olduğunu düşündüm bunun ve devam ediyor. Benim açımdan böyle.

HD: Alper senin düşünceni alabilir miyiz?

AA: Aslında ben de Aylin’inkinden çok farklı şeyler söylemeyeceğim ama benim ilk tercihim. Nisan ayında akademik kariyeri bıraktım. Benim asıl tercihim üniversitede devam etmekti, hatta tamamen farklı bir alanda, uçak mühendisliğinde öğrenim görüyordum. Zaten gönüllü olarak yapageldiğim bu işleri de paralel aktiviteler olarak, devam ettirmek olabilirdi. Ancak hem akademik kariyerde hem sivil toplum kuruluşlarında çalışmak da, gönüllü ya da ücretli olarak çalışmak da gönüllülüğü dışlamıyor, o ayrı bir tartışma konusu ama.

HD: Ama bayağı bir tartışma konusu. Herhalde deyineceğiz ona.

AA: Her ikisinde de bir tatmin duygusu var, dikkat ederseniz. Bu tatmin çok bencilce bir tatmin değil ama tabii ki siz de bir insansınız ve bir şekilde kendi duygularınızı da tatmin etmeniz gerekiyor. Benim de çalıştığım alanda öncelik verdiğim konu bu tatmin, maddi tatmin değil daha çok manevi tatmin. Eğer bazı şeyleri değiştirebileceğiniz, sizce doğru olmadığını düşündüğünüz bazı şeyleri değiştirebileceğiniz hissini veriyorsa, önemli olan bu bence. Yani para almak vesaire değil, para almak daha çok araç olarak ortaya çıkıyor zaten. Benim mikro çevrelerim olsun, kendi kurumum olsun, ailem olsun, makro çevrem olsun, ülkem olsun daha da geniş ölçekte dünya toplumu olsun, Avrupa toplumu olsun eğer bir şeyleri değiştirebildiğimi hissetmiyorsam zaten orda çok işim yok gibi düşünüyorum.

HD: Oradan ayrılma vaktim gelmiştir diye mi düşünüyorsun?

AA: Evet. Üniversitede bunu değiştiremeyeceğimi hissettiğimde daha alternatif bir alan olarak kendiliğinden oluşmuş, oradaki etkinliklerimden dolayı kendiliğinden oluşmuş olan sivil toplum alanına ücretli olarak kaydım. Şu anda da yaptığım işten gayet hoşnutum.

AÖ: Ben bir şey ekleyebilir miyim?

HD: Tabii.

AÖ: Şimdi Alper mesleğini söyledi ben söylemezsem olmaz. Şehir plancısıyım ben. Şimdi şehir plancısı olduğunuzda iki tarafta durabilirsiniz, mesela mahalle örgütünde ben bir bostan olayı içinde yer aldım. Şimdi o bostan olayında iki tarafta yer alabilirsiniz, bostanda ilkokul projesi gerçekleştirmek isteyen bir tarafta ben şehir plancısı olarak çalışabilirdim ve iyi de para kazanabilirdim. Ama ne oldu? Onlar kaybetti sonunda ve ben bu taraftaydım ve o sorunun çözümünde rol oynadım gibi bir şey var. Yani iki taraftan bir tarafı seçmek hangi tarafın sorunu çözen ve topluma daha fazla fayda sağlayan taraf olduğunu gördüğünüzde zaten öyle bir tercih yapıyorsunuz ama, karşında daha çok para kazanacak bir iş arıyorsanız belki öbür tarafta yer almanız gerekiyor.

Katılım bu yıl iki katına çıktı

HD: Evet. Tercih ve bedeli gibi bir durum çıkıyor galiba, değil mi? Bu arada konumuz 13-14 Aralık’ta Maçka İTÜ Sosyal Tesislerinde düzenlenen STK sempozyumuydu. Sonuç bildirgesine baktığım zaman; projeler, projecilik ve sivil toplum kuruluşları idi bu senenin başlığı. Bu başlığa bu sene çok fazla ilgi olmuş. Bunun detaylarını, rakamlarını sizlerden alalım. Kaç kişi katıldı? Kaç kuruluş katıldı? Bu sene katılım diğerlerine göre neden yüksekti? Aylin sen mi söyleyeceksin?

AÖ: Ben başlayayım. Bu sempozyuma 167 kuruluşu temsilen 287 kişi katıldı. Bu hemen hemen bir önceki sempozyumun iki katı.

HD: Buna ne yorum yapıyorsun? Uyanma mı başladı? Proje konusu mu çok cazip?

AÖ: Her ikisi de var. Bir önceki sempozyumda da bizim katılımımız hiç fena değildi diğer sempozyumlara göre.

HD: Ama iki katı deyince; sürekli ikiye mi katlanıyor?

AÖ: Hayır, sürekli ikiye katlanmıyor ama bunda öyle bir şey oldu. Birincisi sanıyorum başlık çok ilgi çekiciydi. Çok gündemde olan bir konu, yani bütün sivil toplum kuruluşları nerdeyse bir projeye bağlı olarak götürüyorlar işlerini, o vardı. Bir de sekreteryanın tek elden yürümesi bilgilerin biraz daha sistematik olarak gelişmesini sağlıyor yani kurumsal...

HD: İlk defa mı böyle tek elden yapıldı?

AÖ: İki kere üst üste aynı kurum ve aynı kişi tarafından yürütüldü; o nedenle sanırım... Daha önceki sempozyumlarda adres yoklukları, telefon yoklukları yani kurumların haberleşme, iletişim bilgilerinin zayıf olması ve bunların gün geçtikçe gelişiyor olması da etkili. %25 pay buna biçelim, %75 de konunun ilgi çekici olmasına.

HD: Mutlaka; bir defa en azından organizasyonun daha kaliteli düzenlenmesi için çok önemli bir katkısı olmuş, bir elde toplanması diye düşünüyorum.

AA: Belki şunu da belirtmek gerekir: Sempozyumların genel yapısını belirtmek yararlı olacak dinleyiciler açısından. Bu sempozyumun sekreteryasını şu anda evet Tarih Vakfı yürütüyor ancak “Sempozyumun Organizasyonunu Düzenleme Kurulu” adında birçok sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu bir kurul yürütüyor. Önceki sempozyumlarda, son iki sempozyum dışında, sekreterya dönüşümlü olarak yürütülüyordu. Yani her bir sempozyumun konu önerisi farklı STK’ler tarafından getiriliyordu, bu hala böyle, ve sekreteryası da o konu önerisini getiren STK tarafından yapılıyordu. Bu yüzden, geçiş dönemlerinde bilgi aktarma eksiklikleri olduğu için, kurumsal bir birikime yol açılmıyordu. Yani idealde oldukça güzel bir sistem, hani herkesin ortak emek vermesini öngören bir sistem ancak gerçekte kurumsal bir birikime yol açmadığı için hep aynı kısır döngü içinde bizim bildiğimiz çevrelerle sınırlı bir katılım oluyordu. Bu sefer kurumsal birikim sonucu bu bir çığ gibi, kartopu gibi büyüyerek geldiğinden bu yüksek katılıma belli bir katkısı oldu diye düşünüyorum. Tabii ki projeler konusunun ayrı bir çekiciliği de var, sadece STK’ler için değil, bütün kurumsal yapılar için.

Deprem sivil topluma ilgiyi artırdı

HD: Evet. Ben de katılıyorum. Geçen sene bunu duyduğum zaman ben de o sırada bir STK’de görevliydim. Orada kendi içinde bile duyulmamıştı. Aynı STK’de -adını vereyim, Eğitim Gönülleri Vakfı’nda- bu sene herkese duyurulmuş. Geçen sene sadece birkaç kişi bilirken bu sene bütün çalışanlar duymuş hatta gönüllülere duyurulmuş. Nedeni galiba sekreteryanın uzmanlaşması, profesyonelleşmesi; bu sempozyumun önemli tartışmalarından biriydi, değil mi? Ücretli, gönüllü çalışması. Yanı sıra; STK’lerin daha bilinçlenerek bunu daha yaygınlaştırmaya çalışması genelinde bir gelişim ifadesi oluyor inşallah, diyelim... Peki bu projenin gerekçesi neydi? Amacı, hedefi neydi? Bu STK sempozyumu neden yapılmak istendi?

AA: Sempozyumlar genelini mi soruyorsunuz? Yoksa Projeler ve projecilik ve sivil toplum kuruluşlarını mı?

HD: İstersen geçmişten bugüne bir özetleyip, neden “proje”yi seçtiğimizde noktalayabiliriz.

AA: Sivil toplum kuruluşları sempozyumlarının 1994 yılında ilki düzenleniyor ve hemen hemen her sene ikişer sempozyum, arada bir ara dönemi var. İlk olarak, en genel olarak Türkiye’de sivil toplum kuruluşları, daha sonra büyüyen dünyamızda küçülen sivil toplum diye başlayan ve her seferinde sivil toplum kuruluşlarını ilgilendiren, gerek kendi iç sorunları gerekse sivil toplum kuruluşlarını etkileyen dış sorunlarla ilgili çeşitli konular, özel konular, seçiliyor. Bunlar arasında örneğin sivil toplum kuruluşlarının örgüt içi demokrasi ve gönüllülük gibi bir şey varken, Avrupa Birliği sürecinde sivil toplum kuruluşları gibi dıştan kaynaklanan süreçlerdeki rolü de belirten sempozyumlar oluyor.

HD: Her sene belirli bir konu başlığı altında sempozyum gerçekleştiriliyor.

AA: Evet. Sene de iki kere yapılıyor birincisi Haziran-Temmuz aylarında bir tanesi Kasım-Aralık aylarında. Geçen sene Kasım-Aralık aylarında yapılanda örneğin “Gençlik, Katılım, Sivil Toplum” konusu işlenmişti. Daha sonrasında Haziran ayında yapılan “Sivil Toplum Kuruluşları Yerelleşme ve Yerel Yönetimler” konusu işlendi. Daha sonra bu konuya her sempozyum sonundaki sonuç oturumunda öneriler alınıyor. Yani katılımcıların önerileri alınıyor ve kararı düzenleme kurulu içinde alınıyor. En son olarak “Projeler, Projecilik ve Sivil Toplum Kuruluşları” konusu ele alındı. Bunun, bu konunun ele alınmasındaki neden şuradan kaynaklanıyor; özellikle Avrupa Birliği süreci, deprem sonrasında ortaya çıkan gelişmeler sivil toplum kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarının da beklemediği bir kayma getiriyor.

HD: Kayma derken ilgiyi mi kastediyorsun?

Sadece fon peşinde olanlar da türedi

AA: Evet ilgiyi kastediyorum. Bir yandan da yine aynı süreçler, çeşitli uluslararası fonların Türkiye’ye doğru yönlenmesine de neden oldu. Ancak bir yandan da bütün bunlar, uluslararası fonların yönlenmesi proje türünden çalışmalara gidiyor. Yani sivil toplum kuruluşlarına doğrudan “Sen sivil toplum kuruluşusun, kendini yönetmen için al şu kadar miktar” diye bir şey yok. Yani yapacağınız, yapmayı taahhüt ettiğiniz iş için size fon sağlıyorlar. Bunların artmasıyla bir yandan bu bir avantaj, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları açısından, diğer yandan proje şeklinde bir yönetim, ya da proje şeklinde iş yapma başka bir avantaj. Oldukça önemli bir araç, öbür yandan da şu var, bu kadar fazla şey gelince insanlar sivil toplum kuruluşunun misyonundan bağımsız olarak sadece para kazanmak için de bu şeyi yapmaya yönelebiliyorlar. Daha doğrusu şunu, bir yandan sivil toplum kuruluşunun misyonuna yabancılaşmasını getirebiliyor, bir yandan da bu işin istismar edilmesi tehlikesini getiriyor. İşte biz de bu iki yönlülüğüne dikkat çekmek için bu sempozyumu düzenledik. Bir yandan sempozyum içindeki konuşmalardan da ortaya çıktı ki proje yönetimi bir yandan uzmanlık gerektiriyor, projeyi yönetme kapasitelerinin gelişmesi gerekiyor sivil toplum kuruluşlarının, öbür yandan da işte diğer taraftaki etik, politik sorunlara da duyarlı olmaları gerekiyor ki kendilerine yabancılaşmasınlar, kendi misyonlarına yabancılaşmasınlar ve bu alanın istismarına meydan bırakmasınlar. Bu nedenle bu sempozyumu düzenledik ve program içinde de gördük ki oldukça ilgi çekti ve başarılı bir sempozyum ortaya çıktı.

HD: Peki, şimdi bunu gündeme getirdiğiniz zaman, diyorsunuz ki 167 kurumu temsilen 280 kişi katıldı. Ama bildiğim kadarı ile, başkalarından duyduğum bilgi, Türkiye’de 38 bin dernek var, birkaç bin de vakıf. Şimdi bu sayıya baktığın zaman, iki misliyken geçen senekinin, bu sene bu rakama ulaştığımız için ne mutlu derken, bir yandan da çok küçük bir kesimin katıldığını düşünmüyor musunuz? Bir defa sekreterya yine tarih vakfında ve sorumlu Aylin Örnek mi olacak?

AÖ: Aylin Örnek veya başka biri ama, Tarih Vakfı’nın götüreceği bir iş. Daimi sekreterya Tarih Vakfının.

HD: Bu kesinleşti.

AÖ: Evet.

HD: O zaman, sorumluluk Tarih Vakfı’nda kalıyorsa, bunun daha fazla duyurulması söz konusu olabilir mi? Sorun bundan mı kaynaklanıyor, yoksa bu kadar bin tane STK varken katılmamayı kendileri mi terci ediyorlar? Bu konudaki düşüncenizi alabilir miyim?

AÖ: Bir kere, bu kadar büyük sayıların hepsinin de ciddi anlamda bir STK olarak tanımlanabilecek kurumlar olup olmadığını sorgulamak gerekiyor. Yani gerçekte ne kadar STK var, bir ölçmemiz gerekiyor çünkü...

AA: Bu STK’nin yeniden tanımlanması gerekiyor.

AÖ: Sadece ilk aklıma geleni söylemek için söyledim, benim bildiğim, tek kişilik STK’ler var mesela. Tek kişi hem başkanı hem... yani arka planda üyeler var ama onlar sadece göstermelik üyeler olabiliyor. Böyle bir sorun alanı var. Sivil toplum kuruluşu olarak kimi kesimlerce tanımlanan ama, kimi kesimlerce de böyle tanımlanmayan sivil toplum kuruluşları var. Tabii ki 167 kuruluşun çok çok üstünde sivil toplum kuruluşu var Türkiye’de. Ama, sivil toplum kuruluşu olup da bu bilince sahip olmayan sivil toplum kuruluşları da var. Sanıyorum bu 167 kuruluş bu bilince sahipti ve geldi.

www.stksempozyumu.org

(Deşifre eden: Cumhur Amasyalı