Sokaklar da Kent de Bizimdir

-
Aa
+
a
a
a

Malum Haydarpaşa'ya yapılması düşünülen evlere şenlik proje, ''kardeşim yetki benim, kent benim, para benim rant benim''  zihniyetinin metropolle girdiği çarpık ilişkinin güzel bir kanıtı olsa gerek. Dünya Ticaret Merkezi yapılacakmış. Zaten, nerede “dünya” ve “ticaret” isimleri yan yana gelse orada bir uğursuzluk peyda oluyor. Tüm kenti, uçsuz bucaksız bir kapitalist şımarıklığın esiri yapmaya kararlılar anlaşılan. Eski Türk filmlerine yapışan, taşranın İstanbul'la tanışmasının sembolik fotoğrafı olan “gar merdivenleri” şimdi başka türlü ''tanış''ların dijital fotoğrafı olacağa benzer.

Modern insanın, mekânla kurduğu ilişkiyi tartışmaya girmeyelim, ama bu konuyu bahane ederek ''oyun oynayan insan''ın kentle muhabbetine bir bakalım.

Malumunuz, sportif etkinlikler de bu performansın bir parçası. Sportif etkinlik denildiği zaman da sadece kulüplerin, federasyonların, yayıncı kuruluşların denetiminde olan etkinlikler anlaşılmasın. Keyif yapmak, stres atmak ve sosyalleşmek için yapılan beleş, toplu, amatör nümayişlerden bahsediyoruz. Hoş memleket insanına sunulan imkânları da dikkate alırsak, bu tip etkinliklerin dağıldığı spor türlerinin de zengin olduğu söylenemez. Yoksa biz görmek istemez miydik; sokaklarında gülle atan, ciritle yüksek atlayan, Sarayburnu'nda senkronize yapan gençler.

Sonuç itibariyle, kentlerini doğru düzgün dekore eden ülkelerde  gördüğümüz boş alan yapılandırılması, biz de “alan daraltma olarak” icra ediliyor. Son 25 senenin, ipten kazıktan boşanmış rantiye arsızlığı, gördüğü her boşluğa binayı, tesisi kondurmayı şiar edinmiş. Hal böyle olunca da, top oynamak istediğiniz zaman, parayı bastırıp ''halı sahaya'' gitmekten, halı üstünde kaslara, tendonlara yüklenmekten başka şansınız kalmıyor. Pardon bir şansınız daha var; televizyon başına oturup, -reklam yoğun- tüm bu etkinliklerle, “seyreyleyen” olarak ilintilenmek. Sistem için de aslolan bu seyir hali.

Kanada'da devasa park alanları görmüştük. Kent merkezinde. Sadece, çocuk oyun alanlarından veya ağaçlıklardan da oluşmuyordu. Boylu boyunca uzanmış doğal “çim” halılar – çimlere basmak yasak da değildi- üzerinde, bir sürü insan top peşinde koşturuyordu. Gayri nizami sahada, gayri nizamı kadrolarla, başına buyruk adamlar, çocuklar, kadınlar karışık halde topluca keyif halleri yaşıyordu. Her memleket evladı gibi “Bir top gelse de hüner sergilesek” erketesinde dururken, aynı anda da kentin göbeğinde bu denli büyük yeşil ve açık alanlara muhabbet göstermeyen zihniyetten, 2/B ısrarı dışında başka nasıl bir performans gösterebileceğini merak ediyorduk.

Dünyanın bir çok kentini rengârenk boyayan “alternatif küreselleşme yanlısı” şenliğin, yaratıcı gruplarından birisidir: “Reclaim The Streets” – Sokakları Geri Al.  Özellikle, araçların kullandığı yolları ve meydanları dans, müzik ve performanslarıyla  işgal ederler. Fransa Nice’ teki bir eylem sırasında, iki “trafik ışığı direğinin” arasına file bağlayarak, tek kale maç yapmışlardı. Enteresan bir maçtı, bir sürü topla oynuyorlardı. Bunun nedeni de sonra anlaşıldı; eylemi bitirmek için üstlerine gelen polise “şut çekerek” mevziiyi savunmaya çalıştılar. Aynı zamanda “sokaklar bizimdir, sokaklar keyifin”dir yollu sloganlar atıyorlardı. Gencin biri polis aracından dönen topa, ayaklarını yerden kesip voleyle, röveşata arası bir şut çekince, top diğer bir polis aracının içine girdi. Olay öyle göz önünde yaşanmıştı ki, bir çok kişi bu hareketi alkışlamıştık. Sadece biz mi, yediği golün şaşkınlığını anında üstünden atan, polisler de (bir kaçı)kafa hareketleriyle, şutun hakkını vermişlerdi.

24 Haziran 2005 tarihinde Birgün'de yayımlanmıştır.

 

(Bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla ve kâr amacı gütmemek şartı ile, kullanmak isteyene aittir...)