Sağlığın Ticarileşmesi ve Türk Tabipler Birliği'nin Sorumluluğu

-
Aa
+
a
a
a

 

Sağlığın ticarileşmesinin olumsuz sonuçları olacağı yönünde tartışma yürütülürken sağlık sektörü piyasalaşmayı tamamlayıp çoktan endüstrileşme yoluna girdi. Hekim örgütleri sağlığın temel insan hakkı olduğu savıyla piyasalaşma sürecine direnç gösterip sokağa dökülse de küresel neoliberal dalganın siyasi gücü ve medya desteği ile üretilen popülist baskılarla sağlıkta paradigmanın tümden değiştiğine şahit oluyoruz. Bu süreç hekimliğin insan odakla dayanışmacı birikimlerini ve hekim örgütlerini de ortadan kaldırıp kendi organizasyonunu kurma yolunda kararlılıkla ilerliyor. Sağlık bir endüstri haline dönüştükçe pek çok meslek örgütü gibi Türk Tabipler Birliği’nin de günümüzdeki haliyle varlığını sürdürmesi zor görünüyor.

 

Endüstrileşmenin pratikte doğurduğu sonuçları görebilmek için çok daha önce endüstrileşmiş bir alana “futbola” göz atmak yeterli.

 

30 Yıl önce amatörlükten profesyonelliğe geçiş ile başlayan futbolda piyasalaşma süreci kısa sürede endüstriyel futbol haline dönüştü. 30 yıl içinde tüm paradigma yerle bir edilip yerine yenisi kuruldu. Hepimizin gözleri önünde olan bu sürecin benzeri sağlık alanında aşama aşama gerçekleşiyor. Bilindiği gibi futbolda oyuncular (bunları hekimler olarak da düşünülebilir) ve taraftarlar (bunlar da hastalar oluyor) vardı. Tüm bunların üzerinde küçük çatı birlikleri olan futbol kulüpleri (bir anlamda hastaneler) yer alıyordu. Futbolun piyasalaşması amatörlüğün ortadan kaldırılması ile başladı, futbolcular ücretli çalışanlar haline getirilip kalitesine ve performansına göre kazancı belirlenir oldu. Diğer taraftaki pasif aktör olan taraftarlar ise "12. adam" sıfatıyla oyuna dahil edildi ve onlar sistemin gerçek para sağlayıcıları olarak yeniden tanımlandı. Futbol tüm dünyada medyası, popüler kültüre olan özendirici etkisi ile kitlelerin ilgisini çeken, tüketim alışkanlıklarını yönlendiren dev bir endüstri haline geldi.  Bu futbol endüstrisinin uzantısı olmayı kabul eden kulüpler palazlanıp ayakta kalırken başta mahalle takımları olmak üzere sisteme direnen yerel örgütler yok olup gitti.

 

Geldiğimiz noktada sistemin asıl aktörleri olan futbolcuların haklarını koruyup kollayacak örgüt veya sendikaları olmadığı gibi bu konu gündemde bile değil. Diğer aktör olan taraftarın durumu ise çok daha vahim görünüyor. Günümüzde futbolu ne oynayanlar, ne de taraftarlar yönetiyor. Onlar sistemin maliyet ve kazanç unsurları olarak görev yapıyor geri planda dev bir endüstri faaliyet gösteriyor.  Dahası futbol endüstrisinin özerk yönetim ve onu denetleyen kendi alt kurullarıyla tümüyle kendi çıkarlarına göre karar alıp uygulayan bir yapısı var. Geçenlerde futbol federasyonu seçimi yapıldı. Bu seçimde seçenler arasında ne futbolcular vardı, ne de taraftarlar. Futbol endüstrisi yönetimi belirlerken ana aktörler olan futbolculara ve taraftarlara sorma gereği bile duymadan yönetim organlarını belirleyip bir sanayiciyi başkan yaptı. Bizler de seyrettik. Hatta medya desteği ile bu seçimin en doğrusu olduğuna inandırıldık.

 

Küresel krizden kurtulabilmek için kendine yeni alanlar arayan küresel kapitalizm sağlık hizmetlerini endüstrileştirdiğinde –ki kaçınılmaz görünüyor- futbolda yaşananların sağlık alanında da benzerlerinin yaşanması büyük olasılık. Hekimi performansına göre değer biçilen piyasa oyuncusu, hastayı ise sisteme para kazandırmak zorunda olan bir unsura dönüştürüp yeniden tanımlayan ve bu yeni endüstrinin kurallarına uyan hastanelerin ayakta kalıp diğerlerinin elimine edildiği süreci yaşıyoruz. Sağlık alanında kartlar yeniden dağıtılırken sağlığın temel insan hakkı olması gerektiği konusunda taviz vermeyen hekim örgütünün varlığını sürdürme şansı ne yazık ki görünmüyor. Sağlık bakanlığının görev ve yetkilerinin bile bir tür denetleyici mekanizmaya – merkez hakem komitesi gibi- dönüşmesi gündemde. Çünkü sağlık alanındaki bu yeni sistemde  futbolun endüstrileşmesinde olduğu gibi hekimler ve hastalar maliyet ve kazanç unsurlarından öte anlam taşımıyor. Endüstrileşen pek çok alanda olduğu gibi hekim meslek örgütü de bu haliyle kurulmakta olan küresel sağlık endüstrisinin içinde yer alamaz. Sistemin içinde denge unsuru olarak kalıp bu çılgın endüstriyi dizginleyebilmek istiyorsa Türk Tabipler Birliği'nin mesleki dayanışma doğurucu yeni bir yapıya dönüşmesi veya bu konunun önünü açıp destekleyici olması gerekiyor. Futboldan farklı olarak TTB’nin geçmişinden gelen birikimini, kararlığını ve duruşunu yansıtacak dar anlamıyla “sendika” sözcüğü ile özetlenebilecek yeni yapılanmanın tohumlarının gecikmeden atılmış olması gerekiyor. Aksi halde mesleğe yeni atılan hekimler mevcut ortamın sistemin normali olduğu algısıyla yetişecek, hekimliğin insani birikimi unutulup toplum sağlığı piyasa oyuncularına ve piyasanın acımasızlığına terk edilecektir. 

 

Dar anlamıyla hekim sendikasının kuruluşu TTB’nin sorumluluğundadır. Hekim meslek örgütü öncü olup çağrı yapmazsa bu konuda yapılacak her türlü iyi niyetli girişim TTB’ye karşı yapılmış gibi algılanacak ve hekim birlikteliğinin sağlanmasına engel olacaktır.

 

Bugün Türk Tabipler Birliği’nin endüstriyel tıp uygulamalarının doğuracağı acımasız piyasa ortamını dizginleyip dengeleyecek yeni yapılanmaya öncülük etmek gibi tarihi bir görevi olduğu düşüncesindeyim. 

 

Mehmet Uhri ( Dr.)