Pazarıma dokunmayın – son

-
Aa
+
a
a
a

En son söyleyeceğimi baştan yazayım. Benim için fikir teatilerimiz bu yazı ile Sn. Ayral her ne yazarsa yazsın artık bitmiştir. Kuşkusuz birçok kez aynı konuya daha önce de döndüm. Pazarlar konusu da yeniden dönülebilir bir konudur. Gerektiğinde yeniden konuşulur ama bu şekilde ve en azından kısa vadede değil.

 

Sn. Ayral’ın benim yazılarımı nasıl anladığını açıkçası ben anlamış değilim. Sn. okurlar, Sn. Ayral’ın yazısının ilk iki paragrafı ile benim pazarlar konusundaki ikinci cevabi yazımın girişini bir kez daha incelerlerse ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar. Buraları geçiyorum. Bana yönelttiği hak etmediğime (!) kesinlikle inandığım iltifatlar (!) bölümünü de atlıyorum.

 

Sayın okurlar, insanın düşünce sistemi bana göre bir bütündür. Bir konuda nasıl düşünülüyorsa her konuda aynı paralelde düşünüldüğüne veya öyle olması gerektiğine inanırım. En azından tutarlı olabilme kavramı önemli ise böyle olmalıdır.

 

Bu nedenle eğer sorunlara yaklaşım anlayışımız “ben” ile başlar ve biterse, ki Türk insanı için bu böyledir, o zaman herkesin “ben”ini kabul etmeniz gerekir. Eğer Sn. Ayral’ın “pazarıma dokundurtmam” kavramını kabul edersek, minibüsçü vatandaşlarımızın da “hattıma dokundurmam” kavramını kabul etmek zorundayız. Eğer minibüs hattına dokunmamayı kabul ediyorsak orman arazisine gecekondu/villa yapan vatandaşın  “evime dokundurmam” kavramını kabul etmeliyiz. Eğer evime dokundurmam kavramını kabul edersek şehrin arterinin tam göbeğinde “futbol stadıma dokundurmam” kavramını ve evinizden çıkıp aracınızı hastane yönüne çeviremeyince, yolu trafiği düzenlemek (!) için kapatan polisin kalp krizi geçirseydim ne olacaktı sorusuna verdiği “maç günü dikkat edeceksiniz” –bu cevap cidden bana verilmiştir- cevabını kabul etmelisiniz. Sayın okurlar, bilmem ne demek istediğimi Sn. Ayral’a anlatabilmiş miyimdir acaba.

 

Yok ederek sağlayamayız

 

Sn. okurlar, defalarca yazdım. Türkiye’nin en temel sorunu insan varlığının nicelik nitelik yapısıdır. Eğer bu yapıyı değiştirmek yerine –ki kısa vadede değişemez- kabullenme yoluna gidersek sürekli olarak aç insanları doyurmayı ve diğer sorunlarını çözüm olamayan çözümlerle çözmeyi düşünürüz. Türk toplumunda tüm kesimlerinin ortaklaşa anlaştığı konu budur. Yani azalan bir nüfusta kaliteyi artırmak yerine her ne olursa olsun yaşatmak. Bu durumda da Osmanlı-Türk ekonomik geleneğindeki mahalle pazarlarını anımsayabiliriz. Ama Hasankeyf’i anımsayamayıp, göremeyip enerji enerji diye diye geri dönülmemek üzere gömeriz. Çoruh’u, endemik ormanları, gölleri, bozkırları her şeyi keser, kurutur, yutar satarız. Aç insan olmaz çünkü. Elektriksiz insan olmaz çünkü. Bir yere gidemeyen insan olmaz çünkü. Evi olmayan insan olmaz çünkü. Doymak için pazarcılık, ulaşmak için minibüsçülük yapalım. Konut için her yeri keselim, tarla için gölleri kurutalım, enerji için insanlığa olan borcumuzu yok edelim. Çoğalarak işsizliği önleyemeyiz, yok ederek eşitliği sağlayamayız.

 

Kapitalist bir ekonomi, demokratik bir siyasal sistem, kuralsızlık, kavramsızlık, hukuksuzluk değildir. Tam tersine bu iki sistem birbirinin bütünleyici birer parçasıdırlar. Özel girişim, serbest piyasa ancak kurallar ve doğru kavramlar içerisinde gelişir. Bu nedenle çevreyi ve trafiği umursamadan gelişmek isteyenler varsa hiçbir diyeceğim yok. Zaten şu anda bu haldeyiz. Tam anlamı ile çoğumuzun tercih ettiği gibi yaşıyoruz, ben de boşa yazıyorum.

 

Sn. Ayral tüm bu yazdıklarımın ve verdiğim somut örneklerin veya incelenmesini istediğim birkaç diğer görüşün ekonomik olmadığını iddia ediyorsa da bu onun ekonomi anlayışıdır. Yapabileceğim bir şey yok. Ancak eğer 8 ağustos tarihli yazımı tam olarak okuduysa da, belediyelerin sabit pazar uygulamaları gibi çözümler de olabileceğini belirttiğimi anımsıyorum.

 

Son sözüm; benim maliyet anlayışım ile Sn. Ayral’ın anlayışı çok farklı.  Bu nedenle pırasa maliyetini ona anlatmayı hiç denemeyeceğim bile. Hiçbir ülkenin hiçbir pazarı beni ilgilendirmiyor. Beni önce ülkem, sonra tüm insanlığa vermemiz gerekli doğru mesajlar uygulamalar ilgilendiriyor.

 

Sn. Ayral’ın içi rahat olsun. Bu ülke insanının  % 99,9’u zaten onun gibi düşünüyor.