'Önce aktif vatandaşlık bilincine ulaşılmalı'

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan: Merhaba, bu haftaki konuğum Demir Kardaş AKUT’tan... depremle gündeme gelen ve o günden bu güne çeşitli vesilelerle hep gündemde kalan AKUT’un ikinci başkanı Demir Kardaş. Hoş geldiniz efendim.

Demir Kardaş: Hoş bulduk.

HD: Bir de siz AKUT’u anlatır mısınız bize? Bir de sizin ağzınızdan dinleyelim.

DK: Peki. AKUT fikri 1994 senesinde dağcılık sporunu seven çok küçük bir grup tarafından ortaya atıldı. İlk önce dağ ve doğa sporlarında oluşacak kazalarda yardım amaçlı olarak düşünüldü. 1995 senesi içinde doğal afetlerde de bu grubun yardımcı olabileceği fark edildi bu grup tarafından. Türkiye’nin coğrafi yapısı nedeniyle doğal afetler içerisinde öncelikli sırayı depremlerin aldığı var sayılarak 1997 senesinde Amerika’dan bu konuyla ilgili bir uzman getirerek deprem üzerine ilk kurslarını aldı.

HD: Yani depremden önce.

DK: Tabii tabii

HD: Aman ne iyi etmişler.

DK: Resmi kuruluşunu 1996 senesinde bitirdi. 1997 senesinde bu deprem gerçeğini fark ederek bu kursları aldı. 1998’de de Adana Ceyhan depremi ile ilk aktif olarak kurtarma çalışmalarının içerisinde bulundu. Aynı zamanda sel ve su baskınları ve çığ kazalarına da aktif olarak katıldı. Ama AKUT’un ön plana çıkması ve toplum tarafından daha bilinir bir hale gelmesinin esas göstergesi olarak geçirmiş olduğumuz 1999 Marmara depremini söyleyebilirim. Bu deprem sırasında hem AKUT’un kendi üyeleri hem de kendi gönüllüleri ile birlikte çalışarak bu çalışmalara katıldı. Bu gönüllülerin organizasyonunu da sağladı. Bundan sonrada üç tane yurt dışı operasyonlara kendisi katıldı. Bunlardan bir tanesi Atina depremi, ikincisi Tayvan depremi, üçüncüsü Hindistan depremi. Bir de Mozambik’teki bir su baskını afetinde de küçük bir ekiple orda bulundu. Bugün AKUT’un kendi yapısı içersinde İstanbul’da merkezi olmak üzere Ankara, Antalya, Marmaris ve Bingöl’de arama ekipleri var. Bu ekipler kendi bölgeleri içersinde dağ ve doğa sporları ile ilgili ve doğal afetlere karşı yapılacak kurtarma çalışmalarında görev almak için hazır vaziyette bekliyorlar.

HD: AKUT’a göre, ve size göre gönüllülük nedir?

DK: Evet. Şimdi gönüllülük, benim şahsi görüşüme göre, arkadaşlarımın da -çoğunluğu bu konuda benimle hemfikirlerdir- kâr amacı gütmeden sevgi ve saygıya dayalı olarak, yardım severlik olarak tanımlayabiliriz bu gönüllülüğü. Gönüllülük kavramından da gönüllüyü tanımlamamız lazım.

HD: Hıhı.

DK: Demek ki gönüllülük fikrine sahip toplumsal çalışmalara katılmaya istekli kişiler de gönüllü olarak isimlendirilebiliyorlar. Şimdi gönüllü kişi bireysel bir yapı, kişisel bir görüntü. Bu kişisel, bireysel görüntüden sivil topluma geçmek gerekiyor. Sivil toplumu tanımlamak lazım, gönüllülükten sivil topluma geçmemiz icap ediyor. Sivil toplumu tanımlarken çok değişik görüşler var. Bunlardan bir tanesine göre aktif vatandaşlık olarak kısaltılabiliyor. Aktif vatandaşlık kişinin kendi toplumsal sorumluluğunun farkına varan, başkalarına saygı gösteren, başkalarını cesaretlendirerek harekete geçmelerini isteyen veya harekete geçmek isteyen kişilere eyleme yönelik araçları yaratabilen, kendinden emin ve korku duymak için de bir nedeni olmayan insanlar topluluğudur.

Sivil toplum tanımının tarihi

HD: Hm, enteresan. Evet, kesmeyim.

DK: Düşünüyorum. Aktif vatandaşlığın da kendine göre özellikleri var. Girişimci olmak zorundalar ve yenilikçi olmak zorundalar. Aktif vatandaşların şoklara karşı dayanıklı bir duyarlılığı olmalı. Yeni fırsatlar yaratabilmek için de kabiliyetlere sahip olmalılar. Şimdi sivil toplumun toplum bilincinin gelişebildiği demokratik katılıma imkan veren ve iletişime açık bir alanı var. Bu çalışmaları gerçekleştirmek içinse bireylere ve insanlara ihtiyaç var. İşte bu noktada sivil toplumdan sivil toplum kuruluşlarına geçiliyor. Sivil toplum örgütlü bir sivil toplum kuruluşu ile varsa var. Sivil toplum kültürel
bir gelişme sürecidir. Bu sürecin içinde çok farklı etkenler bir toplumun sivil toplumun gelişebilmesi için çoğulculuk, bağımsızlık, dayanışma, bilinçlenme, katılım, eğitim, sorumluluk ve yetki devri gibi temel bir çatısı var sivil toplumun. Avrupa’da da bu sivil toplumu tanımlarken değişik tarihlerde değişik anlamlar ithaf etmişler. Kendi tarihi içersinde çok farklılıklarla tanımlanmış. Aydınlanma çağına kadar sivil toplum Avrupa kültürü içerisinde belli bir hukuk düzenine tabi bir tür siyasi örgüt olarak görülmüş. Ve bu tanımlama da Ortaçağa kadar bu şekilde tanımlanmış. O dönemdeki tanımın içinde de neredeyse devlet ve sivil toplum eş anlamlı olarak bir arada algılanmış. Ama 1750’li yıllardan itibaren bu görüş Avrupa kültürü tarafından bırakılmış ve neredeyse tamamen zıt anlamlı bir şekle dönüştürülmüş ve sivil toplumu devletle ilişkilendirmeyip bundan sonra eşdeğer nitelikte ayrı bir kavram olarak görmeye başlamış Avrupa kültürü. Gönüllülükten başladık buralara kadar geldik.

HD: Zevkle dinliyorum sizi.

DK: Aktif vatandaşlığı anlattık.

HD: Evet evet. Peki şimdi Avrupa’dan bahsettiniz. Ülkemizde bu konuda geçmişle ilgili bir çalışmanız var mı? Bizde geçmişte neler yapılmış? Yani Avrupa’yı getirdiniz Aydınlanma Çağına... Türkiye’yi de bugüne getirir misiniz? Daha önceki sohbetimizde tulumbacılardan bahsetmiştiniz. Biraz da onlara değinir misiniz?

Türkiye’de STK’nin kökleri

DK: Tabii. Hayhay. Bizim kendi Türk kültürümüzün içersinde ismi belki bu şekilde konulmamış olmakla birlikte, hem sivil toplum kuruluşlarının hem de sivil toplumun kendi özelliklerinin içimizde olduğunu varsayıyoruz. Öyle inanıyorum. Bunlara bir örnek vermek gerekirse: Sivil toplum bilincinin geliştiği ve bizim kendi kültürümüzün içerinde olan imece tamamen bir sivil toplum sorumluluğunu taşıyan insanların birlikte yaptıkları bir çalışma. Tulumbacılığı da bir sivil toplum kuruluşu olarak görüyorum. Herhangi bir kâr amacı gütmeksizin, belirli bir amaca yönelik toplumsal bir konu üzerinde, karşılıksız saygı ve sevgi ile istekle yapılmış çalışmalar olarak algılıyorum.

HD: Evet. Tulumbacılar... Acaba genç arkadaşlar bilirler mi, tulumbacılık neydi? Tulumba deyince tulumba tatlısı filan sanmasınlar. Biraz isterseniz o konuyu açalım. Bildiğim kadarıyla yangınları söndürmeye giderlermiş değil mi? Gönüllü olarak.

DK: Evet, ben de öyle biliyorum.

HD: Ben de öyle biliyorum. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Çünkü açık radyo genç ve daima genç kalanların radyosu o nedenle bunu belki daima genç kalanlar biliyordur da, daha gençler bilmiyordur diye açıklamakta bir fayda olabilir. Yani itfaiye teşkilatının gönüllüleri, değil mi?

DK: Evet aynen öyle. Tulumbacılık bugünkü gönüllü itfaiye teşkilatının yapısına benzer bir işlev üstlenmiş o dönemlerde. Çeşitli meslek grupları içersinde olan insanlar kendilerini, kendi mahallelerini; bakın burada yerel inisiyatif öne çıkıyor. Bir mahallede yaşıyorsunuz, kendi sınırlı alanınız içersinde hareket ediyorsunuz. Aileniz, akrabalarınız, yakınlarınız, tanıdıklarınızla birliktesiniz o bölge içersinde. Ve o bölgenin de ahşap yapıları var. Dolayısıyla yangın riskine açık bir saha içersinde yaşıyorsunuz. Kendinizi sivil inisiyatifinizi geliştirerek kendinizi koruma süreci içersinde bir sivil toplum kuruluşu haline dönüşerek gönüllü bir itfaiyeci grup oluşturuyorsunuz. Başka başka mesleklerdensiniz, birden bire bir yangın hadisesi ortaya çıktığı zaman siz gönüllü olarak biliyorsunuz ki bölgenizdeki yangına intikal etmeniz lazım ve bunu söndürmeniz lazım. Bu kadar basit.

HD: Evet, ben bu arada bir şey hatırladım. Amerika’da gönüllü itfaiyecilerin çok olduğunu, bizde maalesef bunun olmadığını söylemişti Amerika’da uzun süre yaşamış bir arkadaş. Ben de o zaman tulumbacıları hatırlamıştım, nerden nereye diyelim. Peki, Demir Bey, sizce Türkiye’de şu anda sivil toplum kuruluşları sosyal sorumluluk ve gönüllü kuruluş olmanın hangi aşamasındalar? Tabii ki sizin kişisel görüşünüzü soruyorum. Bu söyleyecekleriniz AKUT’u bağlamayabilir, isterseniz.

DK: Aslında bu sualin benim haddimi aştığını da düşünüyorum.

HD: Estağfurullah.

Türkiye’de alan sınırlandırılmış

DK: Çünkü ben kendi içinde bulunduğum derneği tanımlamakta hiçbir güçlük çekmemekle birlikte, bu çok kapsamlı sualin cevabını tam olarak da verebilecek imkana sahip değilim. Ama ben şunu fark ediyorum: Türkiye’de sivil toplum kuruluşları... 21’inci yüzyılda Avrupa karakteristiğinin ön parçalarından bir tanesi. Bakıyoruz şu anda 21’inci yüzyılda yükselen değerler arasında yerel inisiyatifler ve sivil toplum kuruluşları ön plana doğru çıkmakta. Şimdi bunun hukuki bir boyutu var. Dolayısı ile Türkiye’de de sivil toplum kuruluşlarının
kendilerini ifade edebilecekleri hukuki alan, dernekler ve vakıflarla sınırlı. Dolayısıyla bu çerçevenin dışında herhangi bir çalışma yapma imkanları yok. Yani Türkiye’de kanunun -cevaz verdiği mi denir ona- tanımladığı şartlar altında bu işler yapılmakta. Onun için bu kanunun içinde de Avrupa uyum yasaları çerçevesinde bir takım kolaylıklar, kuruluş kolaylıkları ve kendini ifade ediş kolaylıkları Avrupa standartlarına yakın ölçeklere doğru getiriliyor. Bu çerçevede Türkiye’de kalan sivil toplum kuruluşları da tabii ki bu hukuka bağlı olmak kaydıyla çalışmalarını yürütüyorlar. Birtakım eksiklikleri de var ise bu çerçevenin içinde kalmak zorunluluklarından da kaynaklanmış olabilir diye düşünüyorum.

HD: Enteresan, bir bütün olarak değerlendiriyorsunuz, değil mi? Kanunlar değiştiği zamanda her şey çok güzel olacak, diye de düşünmüyorum ben açıkçası.

DK: Biraz önce dile getirmeye gayret ettiğim gibi bu kültürel süreçle de ilgili bir şey. Toplum içindeki fertlerin önce aktif vatandaşlık bilincine ulaşması ve ondan sonra bunlara imkan sağlayan sivil toplum kuruluşlarının ortaya çıkmış olması ve bu gönüllülerin bu çatılar altında görev almalarıyla zaman içersinde ilerleyecek ve gelişecek. Ama ben çok olumlu bakıyorum. Türkiye çok hızlı bir şekilde sivil toplumu öne doğru çıkartıyor, çünkü Avrupa’da sivil toplum kuruluşları belirli bir kamu desteğini arkalarına aldıktan sonra baskı grupları oluşturabiliyorlar. Yönlendirmelere gidebiliyorlar. Birtakım düzeltmeler konusunda fikir beyan edip yönetimlerle çok yakın ilişkiler içersindeler. Fakat ben size şunu belirtmek istiyorum, biz AKUT arama kurtarma derneği olarak gönüllü kuruluşların hiçbir zaman devlete karşı alternatif yaratmadığını, devletin kurum ve kuruluşlarıyla birlikte ve beraber olmak kaydıyla bir uyum içersinde çalışmaları gerektiğini, herhangi bir maliyet unsuru yaratmaksızın, gönüllü yapılan çalışmalar devlete herhangi bir maliyet unsuru yaratmadığından da her zaman istekli gönüllü kişilerin kendi bedava olan işgüçlerini, fikirlerini ve çalışmalarını devletin çalışmaları yanında ona bir katkı olarak koyduklarını düşünmekteyiz.

Çözümler yerel

HD: Evet, teşekkür ederim bunu eklediğiniz için. Siz demin söylerken aklıma geldi. Şimdi uluslararası vakıf ve kuruluşların Türkiye’de şube açmalarını kolaylaştıracak bir kanun çıktı ama yürürlüğe giremedi. 8 Ağustos’ta çıktı ama hala yürürlüğe girmedi bildiğim kadarıyla. Oraya baktığım zaman beni de ilgimi çekti. Yurtdışında bildiğim kadarıyla çeşitli, demin sizin söylediğiniz gibi hükümet-dışı (non-governmental: devlet dışı) denilen kuruluşlar var. Bunların yapılanmasına baktığınız zaman Türkiye’den çok daha çeşitlilik gösteriyor ve buraya getirip uydurmaya çalıştığınız zaman da “Vakıf mı, dernek mi?” deniliyor. Dediğiniz gibi ne vakıf ne dernek. Şimdi ne olacak o kısımlarda, sizin demin söylediğinizden hareket ederek hakikaten hareket kabiliyeti hukuksal platformda yeni yapılan kanuni değişikliğe rağmen tam çeşitlenmediğini ben de gözlemliyorum. Peki biz burada AKUT Türkiye’de bu çalışmaları yaparken bildiğim kadarıyla Türkiye’de ilk defa sivil inisiyatif olarak arama kurtarma konusunda kurulan bir dernek ama galiba 1999’daki depremden sonra sizi örnek alıp da kurulan çok dernek oldu.

DK: Evet, doğru söylediğiniz. 17 Ağustos sabahı Türkiye genelinde gönüllü olarak çalışan arama kurtarma sayısı bir tek AKUT’ta var... Ondan sonra Akut’un göstermiş olduğu çalışmalar yerel inisiyatifleri harekete geçirmiş, zaten burada da kendi misyonu içersindeki bir görev olarak algılıyor AKUT bunu. Yerel inisiyatifler hemen kendi bölgeleriyle ilgili kendi arama kurtarma gruplarını oluşturmuşlar. Bizim kendi prensiplerimiz içersinde zaten biz Türkiye’nin her tarafında bir AKUT şubesi, bir AKUT bölümü açma şansına sahip değiliz. Ama biz her zaman şunu söylüyoruz: Siz kendi bölgenizde kendi ihtiyaçlarınıza göre yapılanın. Çünkü Türkiye’nin coğrafi yapısı itibariyle her tarafta aynı öncelik yok doğal afetlere karşı. Bir tarafta sel ve su baskınları var, öbür tarafta toprak erozyonu var, bir tarafta deprem riski taşımakta, bunların kendi veya çığa yönelik zafiyetler var bazı bölgelerde, belirli bölgeler dağlık dolayısıyla dağ sporlarına yatkın olan bölgelerde dağ sporları kazaları daha açık daha sık görülebiliyor. Her kendi yöresinin içersindeki yerel inisiyatifin kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir topluluk oluşturmasını, bizim de onlara eğer talep ettikleri takdirde elimizdeki bilgi dağarcığından onlara bilgi aktarmak konusunda teşvik eder bir davranış içersindeyiz.

HD: Yani merkeziyetçiliği benimsemiyorsunuz.

DK: Hayır, yapamayız zaten. Böyle bir imkana sahip de değiliz zaten.

HD: Yani olsanız yapar mıydınız?

DK: Hayır, yapmazdık yine.

H.D: Çünkü yerel inisiyatifin daha doğru olduğunu düşünüyorsunuz.

D.K: Kesinlikle.

H.D: Ben de aynı fikirdeyim. Ben şuna geçme ihtiyacı duyuyorum; AKUT kurulmuştu, arkasından yüzlerce dernek kuruldu ve kendi misyonunda da zaten genişlemeye, sivil inisiyatifin genel inisiyatiflerin gelişmesine destek verme de vardı. Peki şu sıralar AKUT ne yapıyor veya ne yapmak istiyor?

DK: Çok teşekkür ederim böyle bir fırsat verdiğiniz için, kendimizi ifade edebiliyoruz. Şimdi ben AKUT‘un kuruluşundan bu yana yaptığı çok basit bir cümle ile yaptıklarını anlatmak istiyorum. 97 tane arama kurtarma çalışması içerisinde bulunmuş AKUT. Bu çalışmaların içerisinde 600’den fazla insanın hayatını ya direkt olarak kurtarmış veya bu kazazedelerin şartlarını iyileştirerek uygun tıbbi koşullara naklini sağlamış. 600’ün üzerinde... Çok büyük bir rakam bu.

HD: Çok çok...

Kurumsallaşma gereği

DK: Bir tek insanın hayatı dahi çok büyük bir önem kaydediyor. Şimdi Akut 2000 senesinde, 1999’daki depremden sonra 2000 senesinde kurumsallaşma ile ilgili kendi içerisindeki bir zafiyeti fark etti ve 2000 senesinde bir kurumsal yapı oluşturma çalışmalarını başlattık. Bu yaptığımızda da kendi aramızda misyon, vizyon ve değerlerle ilgili bir çalışma yapıldı. Konunun profesyonelleri tarafından çatısı hazırlanan bu
çalışma içersine AKUT üyeleri ve gönüllüleri tanımlamalar bölümünde katıldılar çalışmaya ve beş tane AKUT’un ortak değeri ortaya çıktı. Bugün AKUT’un ortak değerleri olarak devamlı ön plana çıkarttığımız ve olmazsa olmaz dediğimiz beş tane değeri var. Güvenilirlik, dürüstlük, insan hayatına değer vermek, karşılıksız yardımseverlik ve gönüllülük kavramı. Şimdi bu değerler üzerine kurulan kurumsal yapı misyonunun içersinde bulunan arama kurtarma faaliyetleri dışında toplum bilincini geliştirmek gibi bir misyon da aldı kendisine.

HD: Bu mesela örnek olarak “Genç AKUT” projeniz var, değil mi?

DK: Evet.

HD: Bir dakikamız kaldığını belirtiyor Burak.

DK: O bir dakikamız mı kaldı?

HD: Evet.

DK: Ooo... O zaman o bir dakikanın tamamını burada kullanmak durumundayım. AKUT yaptığı seminerle on binler, yirmi binler, otuz binler seviyesindeki insanlara ulaşmış vaziyette...

HD: Otuz bin kişiye ulaşmış.

DK: Fazla fazla... Elli bin kişiye yakın seminer verdik. Çünkü bir okulda biz bin, bin beş yüz talebeye seminer verebiliyoruz. AKUT‘un ayrıca yerel inisiyatifleri canlı tutabilmek için Toplumun Afetlerle Mücadele adını verdiği ve 72 saati kapsayan bir eğitim çalışması var .Bu eğitim çalışması içinde ufak çaplı yangınlara müdahale, depremlerde hayat kurtarmaya yönelik kurtarma çalışmaları ve yaralanmalarda yapılması gereken doğru davranışları anlatmaktayız, ama bizim şu andaki en flaş çalışmamız 9-12 yaş grubu içerisindeki ilköğretim çocuklarına Genç AKUT Gönüllüsü programı altında cumartesi günleri vermiş olduğumuz bilmeceler, şarkılar, masallar, oyunlarla yaptığımız çocuklardaki toplumsal sorumluluğa karşı duyarlılığı ön plana çıkartan çalışma. Bunun müjdesini vermek istedim.

HD: Aman ne güzel, aman ne güzel. Vaktimizin az kaldığını duyunca Demir Bey koşmaya başladı. Vakit arttı galiba. Peki vaktimiz maalesef bu kadar. Yetmediğini... her programda olduğu gibi yine yetmedi...

DK: Peki, bir elektronik posta adresi söyleyebilir miyim?

HD: Tabii, şimdi ben sizden onu rica edecektim.

DK: Genç AKUT projesi, Genç AKUT Gönüllüsü projesiyle ilgili olmak kaydı ile müracaat etmek isteyen okullar varsa, bakın fertler değil, okullar bazında talep bekliyoruz: [email protected] adresine bir elektronik posta atarlarsa, biz hemen geri dönebiliriz kendilerine.

HD: Bir daha tekrarlayalım.

DK: [email protected]

HD: Peki, Demir Bey çok teşekkürler. İnşallah bu Genç AKUT ilerlediği zaman, tekrar onun gidişatını öğrenmek için bir arada oluruz.

DK: Evet, projeyi tanımlarken lütfen Genç Akut Gönüllüsü diyelim.

HD: Affedersiniz, çünkü yeni öğrendim.

DK: Hayır, çünkü projenin devamı olarak, Genç AKUT Gönüllüsü, Genç AKUT Takımdaşı ve Genç AKUT Lideri olmak üzere üç basamaklı devam ediyor. Bu birinci ayağı.

HD: Ama maalesef bizim vaktimiz kalmadı, bunu daha fazla öğrenemeyeceğiz. Evet ayrıntılı bilgi almak isteyen AKUT’tan alabilir...

(Açık Radyo’da yayınlanmıştır.Deşifre: Ebru-Cumhur Amasyalı)