Mariam Said'le Söyleşi

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

 

Eraslan Sağlam: Açık Dergi’nin bu akşam çok önemli bir konuğu var; Mariam Said. Hoş geldiniz.

 

Mariam Said: Hoş bulduk.

 

ES: “Barbarları Beklerken, Edward Said’i Anıyoruz” konferansında buluşmuştuk, ardından hemen Açık Radyo’da Mariam Said’e Edward Said ve genel olarak kendi çalışmalarıyla ilgili sorular yönelteceğiz. Öncelikli olarak şunu öğrenmek istiyoruz Mariam Said’den, konferans fikri ile, Metis Yayınları’ndan Müge Gürsoy Sökmen kendisine ulaştığında neler hissetti, İstanbul’da bu konferansı gerçekleştirmek onun için ne gibi bir anlam taşıyor?

 

MS: Niye İstanbul’u seçtik? İstanbul çok önemli ve büyük bir şehir. İstanbul bir köprü, Doğu ve Batı arasında bir köprü, Müslüman ve Hıristiyanlar arasında bir köprü. Bu yüzden bu konferansı bu köprüde yapmak istedik. Bu benim için çok önemliydi, çünkü Edward’ın vasiyetiydi.

 

ES: “Barbarları Beklerken, Edward Said’i Anıyoruz” konferansının kararı alındıktan sonra nasıl bir süreç yaşandı?

 

MS: Konferans çok başarılıydı; Edward bunu istiyordu ve istediği gibi oldu, bunun için çok mutluyum. Burada Edward’ın bıraktığı fikirler tartışıldı. Zaten Edward da fikirlerin sabit olmaması gerektiğini, fikirler sabit olduğu zaman büyük bir sıkıntı yaşanacağını düşünüyordu. Bu yüzden her fikrin mutlaka bir zıttı olması gerekiyor. Tartışma, konuşma, konuşurken tartışma çok önemli bizim için, çünkü herkesin düşüncesini söylemesi gerekiyor. Ancak o zaman başarırız ve bir yere geliriz.

 

ES: Acaba Edward Said’in kültürel mirasını taşımak nasıl bir şey, ya da bununla ilgili neler yapıyor?

 

MS: Bu mirası taşımak benim görevimdir, bunu taşımak zorundayım, çünkü bu bir mesajdır. Edward fikirlerini, sadece Filistin konusunda, sadece Arap dünyasında değil, bütün dünyaya taşımak istedi, bütün dünyaya göstermek istedi. Bazıları sadece Araplarla ilgileniyor diye çok eleştirdiler, ama Edward  bütün dünyanın bu Filistin meselesini duymasını istedi. Ben de buradan bütün dünyaya hatırlatmak istiyorum, Filistinliler hâlâ haklarını almadılar.

ES: Miriam Said’in izniyle iki tane özel soru soracağım, öncelikli olarak, Edward Said’le tanıştıktan sonra hayatının nasıl bir sürece girdiğini merak ediyoruz.

 

MS: Siyasi gelişmeler bizim hayatımızı altüst etti. İlk önceleri siyasetin bizim hayatımıza gireceğini hiç hayal etmiyordum. Şartlar bizi mecbur etti. 67’deki savaş, -Edward orada başladı zaten siyaset hakkında, Filistin konusunda yazmaya-, sonra 73’teki savaş, sonra da Lübnan iç savaşı çıktı. İster istemez hayatımıza girdi siyaset. Ama böyle bir şey hayal etmiyordum. Siyaset bizim hayatımıza girdiği anda Edward’ın profesyonel hayatını çok etkiledi. Çocukları da etkiledi, çünkü aldığı tavır Amerika’ya karşı bir duruştu. Bu yüzden çok zordu, gerçekten bizim için çok zordu. Ama hayatımızda ne ben, ne o zannediyorum böyle bir duruş aldığımız için pişman değiliz.

 

ES: Biz Edward Said’i Türkçe’ye çevrilmiş eserlerinden biliyoruz. Bu anlamda acaba bize yansımayan Edward Said’in gündelik hayatına dair anlatmak istediği, bizim bilmediğimiz şeyler var mı siyasi kimliğinin dışında?

 

MS: Edward yaptığı işe aşıktı ilk önce bunu söylemek istiyorum, edebiyatı çok seviyordu. En önemli şey öğretmekti, bunu çok seviyordu, herkese öğretmek, çocuklara öğretmek... O ilk önce bir öğretmendi. Çok düzenli bir insandı, sabah saat 6’da kalkar, öğlene kadar yazı yazar, bazen mola alır, mola alırsa piyano çalardı. Piyano çalmak onu çok rahatlatırdı, ona yardım ederdi. Öğrencilerle sürekli fikir alışverişi yapar, onlardan bir şeyler öğrenir, onlara da öğretirdi. Öğrencilerini eve çağırırdı, tartışırlardı. Öğrencileri çok sever, çok takdir ederdi.

 

ES: Edward Said’le ilgili vazgeçemeyeceğimiz bir tarafı bir aktivist ve bir entelektüel olarak yaşıyor olması. Edward Said’in aktivist ve entelektüel kimliği ile ilgili neler söylemek istersiniz?

 

MS: Edward büyük bir kültür sahibiydi, ilk önce Mısır’da eğitim almış, sonra Amerika’ya gitti, orada doktora aldı Harvard Üniversitesi’nden, en büyük üniversitelerden birisi. Edebiyatı ve insanlık öğretmeyi severdi, teknik öğretmenin karşısındaydı, çünkü bu insanın fikrini daraltıyor, böyle düşünüyordu. Ama edebiyat ve insani düşünce insanın fikrini açıyor ve pozitif düşünmeye yardımcı oluyor. Hayatında başka önemli bir şey daha vardı; müzik. “Müzik öğrenmek çok önemli” diye düşünüyordu, müzik ona çok yardımcı oldu. Bu tehlikeli bulunan fikirlerini kâğıda dökmekte ona çok yardımcı oluyordu. Bu yüzden müzik ve edebiyata çok önem veriyordu.

 

ES: Şu anda başkan yardımcılığını Mariam Said’in yürüttüğü Barenboim-Said Vakfı’ndan www.barenboim-said.org bahsedelim.

 

MS: Vakıf Daniel ve Edward’ın dostluğunun bir neticesi. İlk önce tesadüf olarak tanışmışlar, sonra çok ortak şeyler bulmuşlar ikisi arasında, halbuki Edward Filistin’de Daniel ise ailesiyle beraber İsrail’e gitmiş. Ama ikisi gençken bir kaç yıl beraber olmuşlar. İkisi de zaten olağanüstü insanlardı, bu yüzden onların dostluğu bir neticeye geldi, ortak bir proje oldu, o da müzikal ve siyasi bir proje. İlk önce bir kitap çıkardılar, o kitabın teması da, İsrail ve Filistin arasındaki nefreti nasıl kırabiliriz, iki halk nasıl birlikte yaşayabilirlerdi. Bu proje ise yavaş yavaş başladı, öğrencilere müzik öğretmeyi çok önemsiyordu zaten. Ondan sonra Daniel orkestraya ağırlık verdi, yavaş yavaş baktı iyi bir yere geliyor orkestra, ondan sonra bütün dünyayı gezdi. Zaten Edward’ın amacı buydu, bu orkestranın her ülkede, her başkentte bir konser vermesi gerekiyordu, ama maalesef sadece Arap başkentleri ve İsrail’de, sadece iki başkentte çaldı, iki başkentte demeyelim biri Ramallah, zaten o başkent değil, biri de Rabat’ta; buna üzülüyorum. Buna rağmen biz bunu gerçekleştirmek istiyoruz, inşallah bunu yapacağız. İnsanın diğer insanı tanıması gerekiyor. Yine de bu proje bir netice verdi,  bir şey başardı; Araplar birbirlerini tanımıyorlardı, bu projede Araplar birbirlerini tanıdılar. 70’lerde Suriye ve Mısır arasında bir tartışma vardı, Filistin’in içindeki Filistinliler ve Filistin’in dışındaki Filistinliler arasında anlaşmazlık, Ürdün-Lübnan arasında iç savaş yüzünden sorunlar vardı. Edward vefat ettikten sonra bu önemli projeyi gerçekleştirdiğimiz için çok mutluyuz. Edward’ın son günlerinde vardığı netice şuydu; Filistin meselesinde tek bir çözüm var o da iki halkın beraber yaşaması, ne galip ne mağlup, sadece adalet olması gerekiyor.

 

ES: Lübnan şu anda son derece sıcak günler yaşıyor, Edward Said’in Lübnan’ın durumuyla ilgili bir takım öngörüleri vardı, Lübnan’ın şu anda yaşadığı şeyler Edward Said’in öngörüleri içinde miydi?

 

MS: Tabii ki görüyordu, çünkü çözüm iyi bir çözüm değildi. “Çözüm için adalet olması gerekiyor, ne galip ne mağlup”, tekrar söylüyorum. İki taraf birlikte barış içinde yaşamak zorunda, zaten orkestra bunu anlatmak istiyor, bir taraf öbür tarafı dinlemeyi öğrenecek. Bir alet çaldığı zaman öbür alet susuyor, dinliyor, ondan sonra o başlıyor öbürü dinliyor, sonra hep birlikte başlıyorlar çalmaya. Ezgiler birlikte iyi bir yere geldiği zaman herkes mutlu oluyor. Lübnan’ın bu kadar kötü olacağını tahmin etmiyorduk. İnsan her yerde insandır, uluslararası bir insandır, Afrikalı, Arap, her yerde insan insandır, onun fikirlerini dinlemek zorundayız.

 

ES: Çok teşekkür ediyoruz. Şadi Ali Yosef size de çok çok teşekkür ediyoruz, Bizim için olağanüstü bir şey yaptınız, Mariam Said’le anadilinde yapmış olduğumuz söyleşiyi dinleyicilerimize Türkçe olarak aktarma olanağı bulduk sayenizde.

(6 Haziran 2007 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)