Kurtlu Kaşar IV - Sofra

-
Aa
+
a
a
a

Sofra                                                         Makarnayı hatırlarsanız önceki bölümde pişirmiştik

Makarnanızın hazır olduğunu, sosunuzun kıvamında piştiğini, içeceklerin hazır olduğunu varsayalım. Bunların hepsini üstüne yerleştireceğimiz masaya, sofraya, kurulmaktayız. Sofrada üç kişiyiz. Üç tabak, üç veya altı bardak (ne içtiğinize göre değişir), üç takım çatal-bıçak ve kaşık, peçeteler, ortada salata kâsesi, salatayı önünüze alabilmek için küçük kâseler, olur a ekmek de yemek isteyenler için, ekmek sepeti... Herkes yerini aldı, makarnayı da tenceresiyle değil de, sosuyla harmanladığınız özel kapta getirdiniz.

Şimdi dikkat, i. Masada yer yok, ii. tabaklardan birisinin üstüne yerleştirip, diğerlerine koyduktan sonra, iii. makarna kabını birisinin eline tutuşturup, kendi tabağınızı doldurdunuz. Masaya sığmayan bir yeni eklenti (i) için, hemen kullanılmayacak bir tabaktan ek bir alan yaratmak (ii), bu ek alanın yerini değiştirmek (iii) beynimizdeki dikkat/yürütücü işlevlerin en sık kullandığı yöntemlerden birisidir.

Ders dinleyen bir öğrenci düşünün. Yanındaki anlamadığı bir şeyi soruyor, sisteme giren ek bir işlem, ona cevap verdiğinizde, eğer dikkat ile ilgili işlevlerinizde ek bir alan yaratamazsanız (kullanılmayan bir alandan, ya da makarna kabını yanınızdakinin eline tutuşturduğunuzdaki gibi), yanınızdakine cevap yetiştirip, öte yandan dersi dinlemeyi beceremeyebilirsiniz.

Dikkat işlevleri bir sofra gibi... Mevcut alanın en etkili ve ekonomik kullanımı yanısıra, geçici ek genişleme alanları yaratabildiği ölçüde, kaldırabildiği yük artıyor. “Eli işte, gözü oynaşta,” kulağı da başka bir yerde olanlar, yeni eklenen bilgi veya algı gereklerini karşılayabiliyor, sofrayı fazla altüst etmeden gelen giden kapkacak trafiğini idare edebiliyorlar. Biten tabaklar kalkıyor, içindeki bölüştürülen salata tabağı mutfağa yollanıyor, bir hayhuydur gitmeye başlıyor. Bu işlemleri herkesin iyi kötü yapabildiğini düşünebiliriz. Ne zaman ki, mutfaktan sofradaki mevcut boşluklara sığmayacak bir tepsi içinde ikinci kap gelir, ya da ne zaman ki, kapı çalınıp, epeydir uğramamış bir arkadaş
çıkagelir ve sofraya onun için de bir tabak, çatal vs konması gerekir. Kriz o zaman başlar. Mevcut sistem (sofra, desktop, ne derseniz..) yükü kaldıramaz, kendi içindeki istifleme sistemleri de işe yetişemez olur.

İlk sözlerden birisi, “bizim daha büyük bir masaya ihtiyacımız var”dır. Evet, ama şimdi ne yapacağız, ne masası? Yeni büyük masamızı sipariş etmek için biraz uygunsuz bir zamandayız.

O ana kadar yaptıklarımız, sofrayı en etkili şekilde kullanmak, bunun için de değişik cambazlıklar yapmak, ikide bir mutfağa gidip gelmek... “Hiç oturmadın yaaa...” nidaları. Doğru, hiçbir şey anlamadım, yemeğim soğudu, yoruldum. Sofrayı idare edebilmek, işin zevkini almaya yetmedi. Büyük bir masa lazım. Olacaktır inşallah.

Şimdi ne yapmalı?

Masanın yanına bir sehpa çekmek, mutfaktan bir masacık bulup getirmek, fazlalıkları ya da zaman zaman kullanılanları o “yan masa”ya aktarmak, masayı altüst etmeden, kendi rahatımızı da fazla kaçırmadan bir geçici çözüm olabilir. Geçici, ama hayatı kolaylaştırıcı, işimizi yapmamıza yardım edici.

Sofra: üzerinde yiyecekler bulunan ve yiyeceklerin yendiği masa. Yemek yendikten sonra, yeni yiyecek getirilmediğinde, sofra boşalır. Genellikle mutfakta ya da (merkezi yerleşimli bir) yemek odasında “kurulur”.

Müsvedde bellek: içinde bilgilerin geçici olarak bulundurulduğu ve bu bilgilerin kullanıldığı zihinsel “alan”. Bilgiler kullanıldıktan sonra yeni bilgiler gelmediği takdirde, müsvedde bellek boş kalır. Beyinin ön bölgesinde, bütün diğer alanlarla ilişkinin kurulabildiği merkezi bir konumdaki sistemlerden oluşur.

* * *Merdiven otomatiği

Yemek bitti. Merdivenden aşağıya ineceğim. Merdiven otomatiğinin yanma süresi 3 saniye. Bir kattan öbürüne inene kadar sönüveriyor. Yolu, basamakları tek tek bildiğimden dolayı, gözüm kapalı bile inebilirim merdivenleri. Otomatik kısa ya da uzun yanıyor, fark etmeyebilir.

İlk kez ineceğim bir merdivendeysem, otomatiğin süresi fark edecektir. Dikkat ile ilgili beyin sisteminin işleyişi biraz merdiven otomatiğine benziyor. Dikkatin (düğmesine basılıp da) “açık” olduğu süreler, kişiden kişiye değişiyor. Kimimiz bir konuyla, ilgimizi çeksin çekmesin saatlerce uğraşıyoruz; kimimiz ise, en bayıldığımız işe bile kendimizi 5-10 dakikadan fazla verdik mi, içimize fenalık geliyor. Otomatiğimizin yanma süresi kısa bile olsa kendimizi otomatiğe bağlanmış gibi yaptığımız bildik işlerde, bunun pek önemi yok. Merdivenden gözü kapalı inmek gibi.

Ama ne olacağını bilmediğim durumlarda, dikkatimin süresinin yetmemesi bir problem oluşturur. Basamaklardan karanlıkta tökezlenmeden inebilmek için bir kestirme yol, merdiven otomatiğinin düğmesine bir kibrit çöpü sıkıştırmaktır. Yolumuzu aydınlatan kibrit çöpü, düşüp kalmamızı önler. Üstelik yolu bir süre sonra ezberler, karanlıkta bile inebilir hale geliriz.

Bacaklarından birisi kısa olduğu için tıngırdayan bir masayı hatırlattı bu örnek bana. Bazen epeyce sinir bozucu olabilecek bir durum. Bir gazete parçasını katlayıp masanın kısa bacağının altına sokuşturuvermek de kibrit çöpü gibi bir çözüm olabilir.Sofranın tadı tuzu kaçmamış olur.

Kibrit çöplerini, kağıt parçalarını küçümsemeyelim!

Kurtlu Kaşar III - Dikkat, bir yürütme organıdır (ve Spagettiler al dente)Kurtlu Kaşar II - Dikkat,bir ilişkidirKurtlu Kaşar I - Canı sıkılan adam