Kentleşememe üzerine

-
Aa
+
a
a
a

Bugün kendimden alıntı yapacağım. Aşağıdaki paragraf İstanbul’ da Kar başlıklı yazımda yer almıştı.

 

“İstanbul’ un fiziki büyüklüğü belli. İnsan sayısı belli. Bu fiziki büyüklüğün insan/konut yerleşimi, insan/iş yerleşimi nitelik ve nicelik olarak belli. (Ör: sokak cadde sayısı ve genişlik darlık yol yapısı vb) İstanbul’ a yılda veya kaç yılda bir bu şekilde kar yağıp kaç gün kalıcı olduğu da belli. Şimdi yeni teknolojiler önceden haber verse de bizlerin hayal ettiği gibi İstanbul’ un bırakın tüm cadde ve sokaklarını, sadece ana arter ve ana cadde statüsündeki yerlerini açık tutmak için bir yıl boyunca muhafaza etmemiz gereken eleman ve ekipman sayısı ve bedeli hesaplanmış mıdır? (Gerçi  ben eleman sıkıntımız olduğunu düşünmüyorum ya.) Şimdi şu soru cevaplanmalıdır...”

 

O sorunun cevabı –kuşkusuz ki bana değil- geldi sayın okurlar.  Cuma günü NTV radyoda duydum. Doğal olarak çalışırken duyduğum için unvan konusunda yanılabilirim ama belli ki yetkili bir kişi. Sayın Rafet Bozdoğan İstanbul’da 48000 km yol (çok korkunç bir rakam) olduğunu, bunun sadece 12000 km’sini sadece bir defa temizlemek için 100 greyder gerektiğini, İstanbul’da ise 50 greyder bulunduğunu açıkladı. Sonra daha korkutucu bir açıklama okudum Yeni teçhizat alınacakmış. Kaynağını notlamadım. Sanırım sizde görmüşsünüzdür.

 

İşte şimdi yeniden tartışmaya başlayalım. Sorun kar mı, yoksa başka bir şey mi? O şey de aslında Türkiye’nin en temel yapısı mı? Eğer Türkiye’de bir kentin 48000 km yol ağı olur ise  tuz, greyder, vb. hangi önlem, ne kadar yeterli olur? Şu anda Türkiye’ de hangi siyasinin ve hangi vatandaşımızın bu büyümenin  değil durması içinbir önerisi, bir isteği var? Eğer 48000 km yol ağınız varsa, o ağ üzerinde bir yapılaşma var demektir. Eğer bir yapılaşma varsa insan var demektir. Bırakın kitlesel etki yapan kar gibi doğal olayları. Siz kaç tane yangına İtfaiyenin sadece sokağa girememek veya geç girmek yüzünden müdahale edemediğini anımsıyorsunuz. Çok değil mi? Şimdi depremi düşünün, şimdi başka bir doğal yaygın afeti düşünün. Şimdi bu anormal büyümenin sadece İstanbul ile sınırlı olmadığını düşünün. Ve bir şeyi daha düşünün Bu ülkenin siyasi ve doğal sınırları belli. Yani Karadeniz’i Kırım’a  Ege’yi Yunan adalarına, Akdeniz’i Süveyş kanalına kadar dolduramayız. Komşularımızı işgal edip sınırlarımızı büyütemeyiz. Bu coğrafyada ve bu sınırlarla yaşamak zorundayız. Ve bu coğrafya olağanüstü bir coğrafya. Bu coğrafya sadece doğal güzellikler, endemik hayvan ve bitki varlığı  içermiyor. Bu coğrafya olağanüstü bir kültür varlığı daiçeriyor. Bu coğrafyanın içinde, bu varlıkları da korumakzorundayız. Peki bu kadar büyüyerek çevreyi, kültürel varlıkları nasıl koruyacağız, nasıl bir sonraki karda, depremde, selde daha az zarar göreceğiz. Hayır koruyamayacağız. Korumuyoruz da zaten. Depremde uğrayacağımız zarar çok fazla olacak. Bir sonraki karda daha fazla sorun yaşayacağız. (Önlem diye okulları, devlet dairelerini tatil etmeyi ve insanların yapmaları gerekli eylemleri yapmamaları nedeni ile bazı rahatlamaları çözüm olarak algılıyorsak –ki öyle- bu başka bir şey.)

    

Neden ben kendimi insan nicelik-nitelik ilişkisi diye paralıyorum sayın okurlar. İnsan doğumunun sınırı yoktur. Doğan insan mutlaka kaliteli olacak diye bir kural da yoktur. Ama yineliyorum yaşadığımız, yaşamak zorunda olduğumuz sınırlar belli ve değişemezler. Bu ilişkinin, siyasi, dini, ekonomik vb. hiçbir görüşümüzle ilgisi yoktur. Bu matematik bir ilişkidir. Bu ilişki düzeltilmek zorundadır. Bu düzeltme çalışmaları da bugünden yarına sonuç veremez. Ancak tek yapabileceğimiz şey yapmamız gerekenlerle bugünden yüzleşebilmektir. Bunu yapamamamız nedeni ile hiçbir zaman geleceğe yönelik bir önlemimiz projemiz yok.  

 

Bu konuda suçlu olan siyasiler değildir. Yaklaşan seçimler dolayısıyla masum halk havasında atıp tutmanın bir anlamı yoktur. Ne o, biz dürüst aday arıyormuşuz. Ne o, biz seçilince bizi unutmayacak aday arıyormuşuz. Yalan. Peki sayın okurlar size bir soru; ben adayım bana oy verecek misiniz?

 

Bilesiniz ki ne kadar depreme dayanıksız ev varsa yeni seçenek göstermeyle zaman yitirmeden yıkılacak. Semt pazarları kalkacak. Ne kadar orman arazisine yapılmış gecekondu, villa varsa yıkılacak. Tüm minibüs, dolmuş hatları kalkacak. Yerine başka aracı hemen var etmeyle zaman yitirmeyeceğim. Kapınızın önünden çarpık durup sizi alacak minibüs olmayacak. Yürümeye alışacaksınız. Özellikle de zaten olmaması gereken yerde olan yerleşim merkezlerine olan tüm ulaşımı kaldıracağım. O çok sevdiğiniz alışveriş merkezlerinin yıkılması için her şey yapılacak. Yeni köprü yapılmayacak. O çok sevdiğiniz –ucuz olduğu düşünülen- açıkta döner satan büfeler kalkacak. İşportacılık yapamayacaksınız. Futbol sahaları bulundukları yerden kalkacak. Kar 5 metre olsa okullar açık olacak. Giden gider gidemeyen yok yazılır diyeceğim. Taksicilik plakayla değil işi bilmeyle sınırlanacak.Ormanlık arazide oturduğunuz evi yıkınca, yerine dikilecek ağaçların masrafını sizden alacağım. Yani her kesimden insanın hayatındaki onun istediği ne varsa o olmayacak.İsterseniz yapacaklarımı biraz daha uzatayım.  

 

Haydi düşünün bakalım bana oy verir misiniz ?