Kahrolan Kim?

-
Aa
+
a
a
a

Uzun yıllardır, seslerini duymuyorduk. Malum hadiselerden sonra, tekrar ses vermeye başladılar. Yine orada burada bas bas bağırıyorlar. Bu topraklara tattırdıkları kan şerbetleri yetmezmiş gibi, yine inlerinden çıktılar ve en bet senaryoların arka fonlarını kuruyorlar. Bir farkla; bu sefer sokaklarda, kalabalıklar halinde "linçcilik" oynuyorlar. 6-7 Eylül'lerden, Kanlı Pazar'lardan, Maraş'lardan, Sivas'lardan, hepimizi içine alacak kadar "kuşaklar ötesi" travmalardan vazife çıkarıyorlar. Televizyonlarda haber niyetine vıcık vıcık lümpen kalkışmanın kanlı temaşalarını izliyoruz. Ondan sonra, cümle medya alem manşetten "provokasyon var", " karanlık eller yine iş başında", " tahriklere dikkat" oyun havalarına gark oluyor. Yahu ne provokasyonu, ne karanlık eli, ne tahriki, kurşun belli adres belli. Yıllarca politika diye bu halkın suratına kan tüküren insan müsvetteleri yine meydanlarda. Ve yine bizlere, nur topu gibi travmalar muştuluyorlar, gelecek kuşaklara aktaralım diye.

 

İki dakika sessiz olup, düşünmekte fayda var. Pazar günü İnönü'de bir maç oynanıyor, Beşiktaş ile Diyarbakırspor arasında. Türkiye'de. Tescilli ligin iki tescilli takımı karşılaşıyorlar. Altı üstü bir maç. Fikstür gereği, hani Türkiye Süper Ligi 18 takımdan oluşuyor ya. İşte onun gereği maç yapıyorlar. Diyarbakırsporlular, "ne hikmetse" fikstür gereği, lig oyunun kaideleri gereği, bizatihi varlıkları gereği top oynamaya çalışıyorlar. Sonra, pozisyonu yakalıyorlar ve gol atıyorlar. Hani aynı mahalledeki gibi; top önüne düşüyor, kaleyi görüyorsun ve şutu çekiyorsun. Yahu, bu futbol oyunu, başka ne yapacaksın ki. Eğer adam gibi adamsan, eğer terinin hakkını veriyorsan ve eğer maçı satmamışsan, keyiften, oyunla kurduğun ilişkinin gereği yapacağını yapıyorsun. Kelimenin en basit haliyle; olması gerekeni, hepimizin yapacağını yapıyorsun.

 

E, ama olmuyor işte. Burası Türkiye, yok öyle. O kadar basit mi?! Sen gol atamadıkça, bir öfke birikiyor, tribünde. Lüzumlu veya lüzumsuz, tartışılır. Kolay değil, tek hedef şampiyonluk. Hadi buraya kadar anladık. Sonra bir futbolcu, hani aynı karşı taraftaki arkadaşları gibi, futboldan para kazanan bir adam ortalığı karıştırıyor, şımarıyor. Niye? Çünkü arkasında koskoca stat var, arkasında binler var, arkasında var da var. Ve olanlar oluyor, sade provokasyona tirit ahali durumdan vazifeyi çıkarıyor, ve patlatıyor o sonuçlarını on dört senede 30 binle ödediğimiz, ağzı salyalı ucuz milliyetçiliğin kelamını: "Kahrolsun PKK!" Neden  sebep? Çünkü Diyarbakır galip. Diyarbakırspor PKK'ın bir uzantısı mı? Yok. 90 dakika boyunca herhangi PKK yanlısı bir faaliyetlerde mi bulunmuşlar? Yok. Elde bayrak, posterle mi gezmişler? Yok. Sadece top oynamışlar. Belki aralarında tek bir Kürt bile olmayan futbolcu grubu, bir maç nedeniyle, memleketin yan anlamları "en lanetli" çağrılarının adresi oluvermiş. El insaf!

 

Bu satırların yazarı olarak, bir takım tutmamıza rağmen, bu kadar yazımızda, tüm takımlara eşit mesafede durduk. Oligarşiden de hayli kıllanarak elbet. Ama kaç sefer de, Beşiktaş taraftarı başkadır, onlar hayata, futbola başka bakar dedik, baktılar dedik. Muhabbet besledik. Ne diyelim, yanılmışız, gazamız mübarek olsun. Futbolun tanrıları yine galip geldi. Başarı için, her şey mubah oldu. O çok farklı olan "Çarşı" bile, bu nefret kusan tezahürata karşı iki "kardeşlik" tezahüratı bile yapamadı. Halbuki, görmediler mi ki, "kahrolan PKK" falan değil, düpedüz bu toprakların geleceği.

 

Beyler/ bayanlar, oynanan altı üstü bir futbol maçıdır. Herkesin az biraz haddini bilmesi gerekir. Kimsenin, bir otuz bini daha toprağa göndermeye ne vebali ne de niyeti kalmıştır.

 

 2 Eylül 2005 tarihinde Birgün'de yayımlanmıştır.

 

(Bu yazının tüm hakları, yazarını ve ilk yayımlandığı kaynağı belirtmek kaydıyla ve kâr amacı gütmemek şartı ile, kullanmak isteyene aittir...)