İletişim 'engel' tanımaz...

-
Aa
+
a
a
a

Ayşegül Turan *

İnsanın konuşma ve dil gelişim süreci çeşitli sebeplerle bozulabilir ya da normal olan seyrinden çok farklı bir gelişim izleyebilir. Eğer konuşma ve dil (sembolleri kullanma ve anlama becerisi) gelişimi normalin sadece yavaş bir versiyonu ise, bunun rehabilitasyonu söz konusu olduğunda desteklemek kolaydır. Ama bazen çocuğun konuşma ve dil gelişimi sadece hastalığına özgü özellikler gösterebilir. Örneğin, bebekliğinde orta kulak iltihabı geçirmiş bir çocuğun ses gelişimi yavaştır. Çünkü Türkçe’de mevcut olan seslerin bir kısmını duymamıştır. Bu çocuk eğer /ç/, /ş/, /s/, /z/, seslerini kelime içerisinde kullanamaz ise bu anlaşılır bir durumdur ve normal ses gelişiminin yavaş bir versiyonu olarak değerlendirilir. Oysa ki bazı nörolojik bozukluklarda, örneğin, Down sendromu (1) veya otizm (2) gibi, ortaya çıkan tablo tamamıyla sendroma özgü nitelikler gösterir. Down sendromlu ve otistik çocukların konuşma ve dil gelişimi özelliklerini daha ayrıntılı olarak anlatmadan önce çocuklarda görülen dil bozukluklarını genel olarak belirtmenin yararı var. Örneğin;

Sadece konuşma bozulabilir. (Disfoni, dizartri ve konuşmanın akıcılığının bozulması) İşitme kaybının ikincil sonucu olarak dil de bozulabilir. Zihinsel engel, beyin zedelenmesi ve bilişsel bozukluğun sonucu olarak dil bozulabilir. Dil kazanıldıktan sonraki beyin lezyonuna bağlı olarak konuşma yitimi söz konusu olabilir. Davranış ve psikiyatrik bozukluklarla ilişkili olarak dil bozulabilir. Çevre uyaranları yetersiz olduğunda da dil bozukluğu ortaya çıkabilir.

Eskiden bir çocuğun konuşma ve dil gelişiminde bozukluk olduğunda, bu bozulmanın zihindeki diğer alanları da etkileyeceği düşünülürdü. Oysa ki ünlü dilbilimci Noam Chomsky’nin kuramıyla artık biliyoruz ki dil ve düşünce birbirlerinden bağımsız becerilerdir, fakat aynı zamanda da birbirleriyle ilgilidirler.

Chomsky’den önceki bilişsel teoriler zihni bir bütün olarak düşünürdü ve zihindeki bir bozukluğun diğer alanları da etkilediği düşünülürdü. Oysa bunun böyle olmadığını kanıtlayan pek çok örnek var. Örneğin, dil gelişimi literatüründe adı çok geçen Christopher, zihinsel engelli bir birey olmasına karşın yirmiye yakın dili hem konuşuyor hem de yazabiliyor. Başka bir örnek down sendromu olan çocuklardan verilebilir. Bu çocuklar zihinsel engelli oldukları halde üç yaş gibi küçük yaşlarından itibaren fiş okuma hafızasına sahipler.

İlkutay konuşmayı rahat öğrenmek için önce Makaton işaret dilini öğrendi.

Zihinsel engel ve bilişsel bozukluklar birinci derecede konuşma ve dil bozukluğu sebeplerindendir. Zihinsel engelli gruba giren down sendromlu çocuklarla otistik çocukların konuşma problemleri tamamen birbirinden farklıdır. Otistik çocuklar, görünüşleri normal, ses sistemleri, ağız, dudak, dil yapıları düzgün olduğu halde insanlara ilgi duymadıkları için konuşma geliştiremezler. Bunun tersi olarak da down sendromlu çocuklar genelde çok sosyal ve insanlara karşı sıcaktırlar, fakat ağız yapıları, dil dudak ve ses tellerinin yapısı anatomik olarak bozuk olduğu için geç konuşurlar, bazısı da konuşmayı hiç geliştiremez.
Bu gecikmede onların bilişsel fonksiyonlarının da işleyişini (hafıza, problem çözme, hatırlama gibi) hesaba katmak gereklidir. Down sendromu olan bir çocuğun tek tek kelimelerle konuşması için üç yaşına gelmiş olması gerekir. Bu yaş çocuğunun tek tek kelimelerinde ses eksiklikleri olacaktır. En sık karşılaştığımız ses eksikliği kelime sonunda ki /k/ sesinin eksik söylenmesidir. Örneğin, bebek yerine /bebe/, uçak yerineyse /uça/ söylenmesi yaygındır. Bu konuşma problemi sadece ses sistemine ait değil aynı zamanda işitme hafızasına ait bir problemdir. Down sendromlu çocukların çoğunluğu beş yaşlarına doğru, cümle düzeyinde konuşma geliştirirler.

Zihin teorisi bozulursa…

Sosyal gelişimi normal olan bir insan, çevresindeki insanların inançlarını, isteklerini ve bilgilerini onlarla olan ilişkilerinde hesaba katmayı öğrenir. Bu beceriye zihnin teorisi adı verilir. Bu bir soyutlama becerisidir. Bu soyutlama becerisini yapamayan insanlar (özellikle otistikler) kendi içlerindeki ruhsal süreçler kadar, başkalarının da ruhsal süreçlerini anlama zorluğu içerisindedirler. Örneğin, sosyal bozukluğu olan ve zihin teorisi bozulmuş bir bireyle aşağıdaki gibi bir konuşma mümkündür.

A: Okulunuzda hiç parti olur mu?B: Hayır.A: Peki yılbaşlarında?B: Kar yağar.

Kuşkusuz B’deki kişinin verdiği yanıtlardan A’nın ne düşündüğünün hiç farkında olmadığını ve konuya ilişkin yanıtlar vermediğini söylemek mümkün. Bu türden konuşma bozuklukları travma geçirmiş kişilerde, şizofrenide, psikiyatri hastalarında, dikkat bozukluğu ve hiperaktivitenin aynı anda olduğu bireylerde, bilişsel bozuklukları olan kişilerde ve çevre faktörüne bağlı olarak aşırı ihmal edilmiş, yalıtılmış çocuk ve yetişkinlerde görülür. Bu insanlarda sosyal iletişim bozulmuştur, kişi sosyal anlamlandırma ve yaratıcılığı anlamamaktadır.

Bugün down sendromu en sık rastlanılan zihinsel engel nedeni. Her 800 doğumdan bir bebek down sendromlu olarak doğuyor. Otistik özellikler gösteren bireylere ise her 10 bin çocukta 4 ve 5 oranında rastlanıyor. Bunlar genel nüfusa göre oldukça yüksek oranlar. Down sendromlu bebekler erken eğitim ve terapilerden yararlandıklarında konuşarak iletişim kuruyorlar. Down sendromlu bireylerin küçük bir oranı konuşamıyor. Onların da hikayelerinde genellikle ya zamanında fark edilmemiş bir işitme kaybı veya down sendromlu olmanın ağır belirtileri söz konusu oluyor. Bu bireylere işaret sistemi (3) iletişim amaçlarını karşılamak için öğretilir, çünkü işaret sisteminin özellikle öğretilmediği bireyler, kendilerine özgü bir işaret sistemi kurarlar ki bunu anlamak çoğu zaman anne ve baba dışındaki insanlar için zordur. Otistik bireylerse anlamlı konuşma geliştirmedikleri taktirde işaret sistemi, resimler veya onlar için hazırlanmış iletişim panoları vasıtasıyla diğer insanlarla olan iletişim ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu panolarda günlük ihtiyaçlarının, örneğin, su, yemek, tuvalet, uyku sembolleri bulunur. Çocuk bu kavramın işaretini yaparak veya sembolünü göstererek istediğini anlatır. Tabii, otistik çocuğun yakın çevresi, ailesi, öğretmeni de bu işaret sistemini öğrenirler.

Bu iki grup da diğer gruplar gibi yaşadıkları toplumda kabullenilme ve sosyal toleransa ihtiyaç duyuyorlar. Kendileri için uygun okullar, sosyal servisler ve uygun eğitim olanaklarını talep ediyorlar. Her şeyden önemlisi de engelli çocuk ve ailesi toplumda rahatsız olmadan, meraklı sorularla taciz edilmeden yaşamayı istiyor.

Önce kendimizi sevmek, sonra ailemizi, arkadaşlarımızı ve sonra da sokaktaki, aynı şehri, aynı mekanı ve aynı dünyayı paylaştığımız insanları sevmek bu anlayışın başlangıcı olabilir. Kastettiğimiz sevgi elbette ki her gördüğümüz engelli çocuğun yanından geçerken yanağından bir makas almak değil.

Down sendromlu bireyler beden ve jestlerle iletişim kurmaşa doğuştan yetenekliler.

Onların ve hayatlarını mücadele içerisinde geçiren ailelerin duygularının varlığını bilmek ve azıcık da olsa hayatlarını kolaylaştıracak olan eğitimli bir sevgi anlayışı. Çocuğunuzun gittiği anaokulunda engelli bir çocuk olmasını desteklemek ve onlara farklı muamele yapmamak, sanırım hiç de zor şeyler olmasa gerek.

(1) Vücut hücrelerinde fazladan bir kromozomun (47. kromozom) yarattığı öğrenme ve gelişimi etkileyen bozukluk.(2) Hayatın tamamını etkileyen, kökeni nevrolojik olan gelişimsel bozukluk türü. (3) Burada sözü geçen işaret isitemi sağır ve dilsiz insanların kullandığı işaret sistemi değildir, çünkü bu sistem down sendromlular için olsun, otistik bireyler için olsun oldukça zordur. Bu bireyler için özel işaret sistemleri vardır.

* Pediatrik Konuşma ve Dil Bozuklukları Uzmanı