İçime Kötü Şeyler Doğuyor – Sanki Yeni Bir 11 Eylül Olacakmış Gibi

-
Aa
+
a
a
a

5 Ağustos 2006 The Independent

Oda sarsıldı. 1983 depreminden bu yana dairem hiç böyle bir taraftan öbür tarafa salıncak gibi sallanmamıştı. Bu evimden üç mil kadar uzakta Beyrut’un güney mahallerinde patlayan İsrail bombalarının etkisiydi – ve dün sabah evin içindeki basınç birden değişti ve dışarıdaki palmiye ağaçları sanki yerinden oynadı.

Bu hergün böyle mi olacak? Bir devrime başlamadan önce kaç sivili evsiz bırakabilirsiniz? Ya sonra? İsrailliler Beyrut’un merkezini de bombalayacak mı? Ya Kordonu? Onun için mi bütün o yabancı savaş gemileri gelip kendi vatandaşlarını alıp gittiler, Beyrut’un bombalanmasını kolaylaştırmak için mi?

Dün, artık belirtmek bile gereksiz ama, bir başka irili ufaklı katliam günüydü. En büyüğü kuzey Lübnan’da, bazıları bir vatanı bile olmayan Kürt 40 tarım işçisinin öldürülmesiydi. Lübnan’ın kuzey ucunda Hermel’in doğusunda bulunan El-Kaa adlı bir köyün yakınlarında bir soğutuculu kamyona sebze yüklerken İsrail füzesinin tam ortalarında patladığı bildiriliyor. Yaralılar Lübnan’ın yolları İsrail bombardımanı ile oluşan kraterler nedeni ile kullanılmaz hale geldiğinden Suriye’deki hastahanelere taşınmışlar. Daha sonra güneydeki Taybe köyünde bir eve düzenlenen hava saldırısında yedi sivilin öldüğünü ve bu saldırı esnasında kendilerine saklanacak yer arayan 10 kişinin de yaralandığını öğrendik.

İsrail’de iki sivil Hizbullah füzeleri ile yaşamını yitirirken günün en önemli saldırısının hedefi gene Lübnan, ama bu kez inanılmaz bir şekilde geleneksel olarak İsrail’e büyük sempati gösteren Hristiyanların yaşadığı bölgenin merkezi oldu. Lübnan’ın 1982’de işgali sırasında Falanjist milisleri İsrail’in en yakın müttefiki olan Hristiyan Maronit toplumuydu ama İsrail hava kuvvetleri Beyrut’un kuzeyindeki anayol üzerinde bulunan köprüleri bombaladı ve gene sıradan insanlar can verdi.

Onlardan biri dört arkadaşı ile Jounieh’in kuzeyinde günlük koşusunu yapmaya çıkan 65 yaşındaki br Hristiyan Joseph Bassil’di. Ailesinden biri bize şunları anlattı "Arkadaşları sıcak olduğu için toparlanıp dönmeye karar vermşler ama o köprünün etrafında bir tur daha atmak istemiş. Bu da onun sonu olmuş.” İsrailliler bu saldırı için hiç bir gerekçe göstermediler – Hizbullah savaşçıları bu Hristiyan Maronit bölgesine hiç girmemişlerdi ve saldırı sonucu sadece insani yardım taşıyan konvoylara zorluk çıkarılmış oldu – öte yandan Lübnan’da son hava saldırılarının planlı birer askeri harekat olmaktan çok İsraillilerin bıkkınlığını yansıttığı yolunda artan bir korku da vardır.

Aslında Lübnan savaşı – bir çoğu Lübnanlı – masum insanların yaşamını alırken giderek anlamsızlaşmaktadır da. İsrail hava kuvvetleri muhtemelen 50 Hizbullah militanını öldürürken onlarla birlikte 600 sivil de yaşamını yitirmiş, ayrıca köprüler, süt fabrikaları, benzin istasyonları, yakıt depoları, havalalanı pistleri ve binlerce ev tamamen tahrip olmuştur. Bunlar hangi amaca hizmet etmektedir?

Birleşik Devletler hala, ordusu açıkça bunu yapamayacakken İsrail’in iddia ettiği Hizbullah’ı yoketme hedefine inanmakta mıdır? Washington İsrail’in bu savaştan yorulunca bir ateşkes isteyeceğini ve bunun da ancak ABD’nin şimdiye kadar yapmak istemediği yolla – Şam’a yollanıp Suriye lideri Beşir Esat ile görüşerek elde edilebileceğini bilmiyor mu?

Bu arada Lübnan’a neler oluyor? Köprüler ve binalar – şüphesiz Avrupa Birliği fonları ile – yeniden inşa edilebilir ama birçok Lübnanlı bizzat ABD’nin geçen yıl yücelttiği demokrasinin kurumlarını sorgulamaktadır. Kendi halkını koruyamadıktan sonra demokratik bir seçimle iktidara gelmiş Lübnan hükümetinin ne anlamı vardır? Ulusunu koruyamayacak, sınır boylarında görev yapamayacak, Lübnan’ın düşmanları ile çarpışamayacak ve Hizbullah’ı silahsızlandıramayacak olduktan sonra 75,000 kişilik Lübnan ordusunun ne anlamı vardır? Aslında birçok Lübnanlı Şiiye göre Hizbullah şu anda Lübnan ordusudur.

Hizbullah’ın direnişi o kadar şiddetlidir ki – ve İsrail kara kuvvetlerine karşı giriştikleri saldırılar o kadar kararlıdır ki – birçok kişi 12 Temmuz’da sınırı geçip üç İsrail askerini öldürüp ikisini de ele geçirerek bu savaşı kışkırtanın Hizbullah olduğunu hatırlamamaktadır.  İsrail’in çatışmaları genişletme tehdidi 30 yıldır İsrail’in uyarılarını artan bir endişe ile izleyen bir kısım Lübnan halkı için korkudan çok eğlenceli görünmektedir. Gene de bu insanlar yaşamlarından endişe etmektedirler. Tel Aviv vurulursa Beyrut ayakta kalabilecek midir? Veya Beyrut’un merkezi vurulursa Tel Aviv ayakta kalabilecek midir? Hizbullah şimdi İsrail’in göze göz lisanını kullanmaktadır. Her İsrail saldırısı bir Hizbullah saldırısı ile karşılık bulmaktadır.

İsrailliler farkında mıdırlar ki gerillalardan oluşan bu derme çatma Hizbullah, kasten vuruyorlarsa birer savaş suçlusu, kasıtsız vuruyorlarsa da aralıkla yarım yüzyıldan uzun bir süredir savaştıkları Arap ordularından bir nebze daha iyi lumpen bir güç olduğunu kanıtlayan İsrail ordusu ve hava kuvvetlerine karşı direndikçe meşruiyet kazanmaktadır. Bu Lübnan savaşı olağanüstü sonuçlar hazırlamaktadır.

Aslına bakarsanız bu geçtiğimiz otuz yıllık dönemde bölgede meydana gelen en temel değişim Arapların korkmaya isteksizliklerinin artmasıdır. Öte yandan – “ılımlı” ve Batı yanlısı Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır Başkanı Mübarek gibi – liderleri korkabilirler. Ama halkları korkmamaktadır. Ve eğer halklar terör duygusunu yitirirlerse onlara korku salmak artık imkansızdır. Dolayısı ile İsrail’in Arapları sürekli olarak baskı altında tutma politikası artık çalışmamaktadır. Bu Amerikalıların iflas ettiğini şimdi Irakta keşfettikleri bir politikadır.

Tüm Müslüman dünyada “biz” – Batı, Amerika, İsrail – bölgede uluslara karşı değil İslama karşı savaşmakta olarak görülmekteyiz. Bu hafta Lübnan’ın şehitlerini izlerken – Kana’da katledilen çocukların plastik torbalara konan onlar da bittiğinde kilimlere sarılan cesetlerini gördükçe içime kötü şeyler doğuyor. Sanki yeni bir 11 Eylül olacakmış gibi.

Çeviren: Neşet Kutluğ

A terrible thought occurs to me - that there will be another 9/11