'Her şirketin sosyal sorumluluk yaklaşımı olmalı'

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan: Bu dönemin son programını canlı olarak yapmanın keyfini yaşıyorum. Barış Kitapçı’yla birlikte bu programın bundan sonra çarşamba günleri saat 16.30’da yayımlanmaya başlayacağını da bu vesileyle bildirmek istiyorum. Bugünkü konuğumuz, Umut Vakfı’nın mütevelli ve yönetim kurulu üyesi Sibel Savacı. Hoş geldiniz.

 

Sibel Savacı: Hoş bulduk

 

HD: Sibel Hanım, ÇOSA projenizle ilgili ayrıntılı konuşmak istiyoruz ama öncelikle Umut Vakfı’nı bize anlatmanızı rica edeceğim. Ne zaman kuruldu, amacı ne ve şu ana kadar neler yaptı özetle?

 

SS: Özetle, Umut Vakfı 1993 yılında kuruldu. 1993 yılından itibaren Türkiye’de bireysel silahlanmanın gelmiş olduğu boyut ve toplumda yaşattığı sıkıntılara dikkat çekmek, bu bağlamda hukukun üstünlüğünü benimsetmek, vatandaşlık bilincini oluşturmak, benimsetmek amacıyla 1993’ten bu yana hizmet veriyor. Hem sosyal sorumluluk projeleri, eğitim projeleri, farkındalık projeleri gibi birçok alanda projelerimiz var. Umut Vakfı 1993 yılında bu bağlamda Türkiye’de bireysel silahlanmaya dikkat çekmek üzere bir kampanyaya girişti, onun öncesinde de Ortadoğu’da ve Balkanlar’da uzlaşma bilimi üzerine çalışmalar, bilimsel çalışmalar yapan bir vakıftı. Bu kısmı çok fazla bilinmiyor...

 

HD: Evet. Ben de ilk defa duyuyorum.

 

SS: Buradan gelen birikimle...

 

HD: Uzlaşma biliminin varolduğu bir dünyada bu kadar uzlaşmazlık neden yaşanıyor diye bir soru geliyor aklıma. Herkes işine geldiği gibi uyguluyor galiba.

 

SS: Evet, evet. Kesinlikle, temelde hepimiz aslında biliyoruz ama önemli olan yaşamda uygulayabilmek...

 

HD: Tabii.

 

SS: Güncel olaylarda uygulayabilmek. İşte o konuda biraz “practice” yapmamız lazım.

 

HD: Evet, evet. Sadece bizim değil, esas bütün devletlerin başındaki sorumluların bunu benimsemesi lazım.

 

SS: Kesinlikle.

 

HD: Umut Vakfı sonuçta on senesini doldurmuş bir vakıf.

 

SS: Bu sene onuncu yılımızı kutluyoruz.

 

HD: Peki, şimdi bahsederken sosyal sorumluluk projeleri dediniz...

    Umut Vakfı'nın çocuklar için hazırladığı broşürden

benim programımın yarısı bunu içerdiği için -biliyorum siz de uzun yıllardır gönüllü olarak bu tip projelerde görev aldınız-, bunları biraz daha açmanızı rica etsem.

 

Katılım, güç birliği oluşturur

 

SS: Şimdi benim için sosyal sorumluluğun iki boyutu var bir toplumda. Ben aynı zamanda halkla ilişkiler uzmanıyım, o açıdan da bakıyorum, iki boyutu var: Bir, kişilerin içinde bulundukları topluma karşı bireysel olarak, yani vatandaşlık bilinci dediğimiz bir sosyal sorumluluk bilinci var. Burada işte benim de 1990’dan beri karınca kararınca... mutlaka büyük devrimler yapıyor olmamız gerekmiyor.

 

HD: Tabii.

 

SS: Ama bir vatandaşın şikayet ettiği veya mutsuz olduğu herhangi bir konuda muhakkak bir sivil toplum kuruluşunda, bir kağıdın ucundan tutmak bile olsa sosyal sorumluluk görevini yerine getirmesi lazım.

 

HD: Bilinçli tüketici olarak kendi hakkını savunması bile aslında sosyal sorumluluk değil midir?

 

SS: Kesinlikle, evet. Bizim tabii ki birey olarak büyük şeyler veya farkındalıklar yaratmamız mümkün değil. Tabii ki ses çıkartırız ama bir güç birliği oluşturmak, daha güçlü bir farkındalık, yaptırım gücü oluşturabilmek için biraz yerimizde oturacağımıza, şikayet edeceğimize, gidelim bir sivil toplum kuruluşuna. Çiçek için olabilir, hayvan için olabilir, şiddet için olabilir... Güç birliğiyle birçok şeyi değiştirebiliriz diye düşündüm. Bu bireyin sorumluluğunda.

 

HD: Evet.

 

SS: Sosyal sorumluluğun ikinci boyutu da tabii devletin sosyal sorumluluğu, o üçüncü boyutu ve birinci konu aslında ikinci boyutta da şirketlerin hassasiyet göstermesi gereken bir konu. Her şirketin bir pazarlama ve satış stratejisi var. Pazarlama stratejileri her şirketin, veya markanın, veya ürünün, veya toplumca takip edilen bir şahıs da olabilir, çünkü onun da sosyal sorumluluğu olması gerektiğine inanıyorum ben, ve tüm dünyada da bu böyle. Bu bir inanç değil, bu bir pazarlama tekniğidir aynı zamanda. Sattığınız ürünün, temsil ettiğiniz markanın hitap ettiği hedef kitlenin sadece tüketici-alıcı olarak görmenin yanı sıra aynı zamanda “ben senin sorunlarının da farkındayım” demek, bir marka olarak, bir firma olarak satış ve pazarlamasına çok daha olumlu...

 

HD: ...bir prestij kazandıracaktır.

 

SS: Bir prestij kazandıracaktır. Bu bir misyondur. Her firmanın muhakkak sosyal sorumluluk yaklaşımı olmalıdır. Bu sağlık olabilir, dediğim gibi çevre olabilir, kendi ürünüyle paralel bir şey olabilir. Bu tüketicinin “evinde de ben senin yanındayım, yaşamında da ben senin yanındayım” anlamına gelen çok anlamlı, çok güzel bir çalışmadır ve...

 

HD: Bu konuda galiba gelişmeler var son yıllarda. Özellikle Türkiye’de....

 

SS: Çok, çok. Türkiye’deki bütün büyük çokuluslu şirketler, aynı zamanda holdinglerde bu bilinç oturmuş vaziyette. Gayet iyi ve güzel projeler yapılıyor.

 

HD: Peki şimdi Umut Vakfı’nın burada nasıl bir rolü var? Bu projeleri yönlendiriyor mu veya bu tip kuruluşlarla işbirliği mi yapıyor? Sosyal sorumluluk projeleri dediğiniz, Umut Vakfı’nın çalışmalarında neler var?

 

SS: Şimdi Umut Vakfı’nın her projesi zaten bir sosyal sorumluluk, yani Umut Vakfı zaten vakıf, sivil toplum kuruluşları sosyal sorumluluk projeleri üreten kuruluşlar.

 

HD: Tabii, tabii. Bir iki örnek verebilir misiniz?

 

Futbol kuruluşları geniş destek vermişti

 

SS: İlk aşama; vakıf çalışması ve bir kampanya çalışmasında biliyorsunuz  ilk aşama bir farkındalık oluşturma aşamasıdır. Ondan sonrası bunun paralelinde kamuoyunu toparlama ve bilinçlendirme; bir şeye dikkati çekip ama aynı zamanda da bilgisini vermek. Biz , konu da çok hassas ve detaylı bir konu olduğu için önce farkındalık oluşturma, aynı zamanda yoğun bir eğitim vermeye ağırlık verdik. Şimdi de artık sosyal sorumluluk projelerini, işbirliğine gitmek isteyen firmalarla birlikte paylaşmaya başladık. İlk paylaşımımız “Silahın şakası yok” kampanyası idi. O da ilk 1997 yılında lanse edildi. Burada kurum olarak çok fazla firma yoktu yanımızda ama bizim için geniş kitleye ulaşmak önemliydi. En çok bu tip olayların, silahla yaralanma ve farkında olmadan birbirine zarar verme olaylarının, futbol karşılaşmalarında ve sonrasında yaşandığını gördüğümüz için de Futbol Federasyonuyla bir işbirliğine gittik. Çok destek verdiler bize; tüm futbol kulüpleri Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, İl Spor Müdürlüğü... Müthiş bir kampanya oldu ve direk hedefimizdi bizim çünkü, hatırlarsınız maçlar sonrasında çocuklar, babalar çocuklarını vuruyorlar kutlamalar esnasında, balkonlardan insanlar vurulup düşüyor...

 

HD: Evet, evet.

 

SS: Böyle feci, sevincin yanında bir vahşet görüntüsü vardı.

 

HD: Sevinci bastıran bir acı vardı.

 

SS: İlk işbirliğimiz genel anlamda çok yaygın oldu gerçekten, çünkü Futbol Federasyonu, takımlar, Fairplay komisyonu da çok rahatsızdı. Çünkü oyuncular da mutlu olmak, yani bir maç kazanılıyor ve sonrasında acılar yaşanıyor, bunu görmek istemiyorlardı. Daha sonra da çeşitli sempozyumlar, seminerler, eğitim programlarında çeşitli firmalarla işbirliğine girdik. Şimdi gene kamuoyuna açık; bir kendi içimizde etkinliklerimiz var bilimsel anlamda, bir de kamuoyuma açık olan ÇOSA projesi...

 

HD: Gelelim ÇOSA projesine. Nedir ÇOSA?

 

SS: ÇOSA projesi biraz önce söz ettiğim gibi bireysel silahlanmaya dikkat çekmek ve bireysel silahsızlanma üzerine yaptığımız çalışmalar genelinde, aslında her konuda olduğu gibi, eğitimin çocuk yaşta başladığını zaten malum hepimiz biliyoruz. Aslında kanıksama ve duyarsızlaşmanın da çocuk yaşta başladığının bilincindeyiz ve araştırmalarımız esnasında çalışan bilimadamları da bunu ortaya koydu ve şu ortaya çıktı: Çocuk oyuncak statüsünde algıladığı silahla çok küçük yaşta tanışıyor ve kanıksıyor. Çok normal bir şey oluyor onun için, daha sonra bilgisayar oyunlarıyla, daha sonra kahramanlarla, daha sonra şiddet filmleriyle...

 

HD: ...sürekli besleniyor.

 

SS: Biz çocuk yaşta farkında kılarsak çocuğu, yani “Bak, bu aslında oyuncak değil” dersek... Tabii ki çocuğun enerjisini yadsıyamayız, tabii ki bir şekilde koşacak, boğuşacak, oynayacak ama bunun zararının farkında olsun, bilincinde olsun. Birdenbire yasaklamamız zaten sözkonusu değil, çocuğun elinden almak...

 

HD: Zaten yasak özlem doğuruyor, daha çok merak uyandırıyor.

 

SS: Yasak kesinlikle öyle. Ama biz bunun üzerinde bir farkındalık yaratalım, elindeki şeyin ne olduğunu bilsin. Sadece yenmek, kazanmak, güç... Hayır! Aynı zamanda can almak, yakınlarını kaybetmek,ciddi yükler, yaşamboyu taşınacak acılar, kompleksler oluşturuyor insanda, insan yavrusunda. Dolayısıyla ÇOSA, Çocukları Oyuncak Silahlardan Arındırma projesi.

 

HD: Diğer sivil toplum kuruluşlarıyla da bir işbirliğine dönüştü sanıyorum bu çalışma.

 

SS: Evet.

 

HD: Çünkü bildiğim kadarıyla yaklaşık 20 sivil toplum kuruluşu katılıyor bu 23 Nisan günü, sizin başını çektiğiniz bir sivil toplum çalışması yürütülüyor.  Toplantılar sürüyor. Sanıyorum Ayzen Atalay Makedonya’da çocukların silah oyuncaklarını verip onun yerine kitap alınması ile ilgili bir projeden haberdar olmuş. Onun üzerine harekete geçmiş ve, bu hareket buradan başlayıp şu anda gerçekten heyecanla ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz denilen bir çalışmaya dönüşmüş, değil mi? Şimdi 26’sında sanıyorum esas çalışma yapılacak. Bu 26’sında ne yapılacak bu konuda sizin bilgilerinizi öğrenebilir miyim?

 

SS: Tabii, ben öncelikle teşekkür etmek istiyorum

 

HD: Rica ederim.

 

SS: Çünkü bizi çok heyecanlandırıyor. Bu çocukları oyuncak silahlardan arındırma projesi üç yıllık bir çalışma. Üç yıldır altyapısı oluşturulmaya çalışılıyor çünkü dünyanın çeşitli yerlerinde bu tip aktiviteler  yapıldığını biliyoruz. Oyuncak firmalarının da buna katıldığını biliyoruz. İşte çok detayına girmeyeyim.

 

HD: Evet.

 

SS: Türkiye’de de bir yönetmelik çalışması devreye girdiği için de, biliyorsunuz oyuncak yasasıyla ilgili, AB uyum yasaları paralelinde bu sene böyle bir ivme kazandı ve bu esnada sizin, medya kuruluşlarının ve diğer sivil toplum örgütlerin de aynı anda dünyada farkına varması bizi müthiş bir...

 

HD: Tabii Irak savaşının bunda büyük, faydası diyemeyeceğim, etkisi diyeceğim.

 

SS: Etkisi var ama şunu ben özellikle belirtmek istiyorum: Bu konunun savaşla ilgisi yok.

 

HD: Anlıyorum ama dikkat çekmesini etkilediğini düşünüyorum.

 

SS: Kesinlikle, çünkü öbürü her gün yaşanan bir savaş. Çok daha sebepsiz bir acı.

 

Silahını bırakanlara sponsordan oyuncak ödül

 

HD: 26 Nisana geçiyorum. 26 Nisan Cumartesi günü nerede, ne olacak, ne yapılacak?

 

SS: 26 Nisan günü Kadıköy bölgesi, Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nda Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle bir şenlik, çocukları oyuncak silahlardan arındırma şenliği düzenleniyor. Bu şenlik şöyle olacak, orada bir özgürlük anıtı açılıyor. Bu özgürlük anıtının altında çok hoş bir çiçek tarhı organize ediliyor. Tüm İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kadıköy Belediyesi’nin aile danışma merkezi kanalıyla tüm okullara, kreşlere ve yuvalara haber verildi.

 

 Silahların gömüldüğü anıt çevresine çiçek dikildi

HD: Çok güzel

 

SS: Çocuklar katılacaklar. Bu çocuklar oyuncak silahlarıyla gelecekler. Orada bir çukur kazılı olacak, oraya silahlarını, oyuncak silahlarını bırakacaklar, toprakla üzeri kapatılacak ve birer fidan, çiçek ekilecek.

 

SS: Bu arada bizi bu sene gönüllü olarak, bir sanatçının da misyonu olduğuna inanan bir sanatçımız kampanyamızı destekliyor, Gülben Ergen. Gülben Ergen’de orada bir kısa konser verecek bu çocuklara, oyuncak silahlarını gömdükten, çiçeklerini diktikten sonra. Bu arada Toys’R’Us firması sponsorumuz, yani tabii sponsor burada hafif kalıyor, çok manevi anlamda...

 

HD: Tabii.

 

SS: Sosyal sorumluluk anlamında destekliyor ve bu çocuklara o oyuncakların yerine başka bir oyuncak hediye edilecek.

 

HD: Yaptığı işler takdirle karşılanıp oyuncağın karşılığında da oyuncak alabilme şansları da olacak.

 

SS: Evet.

 

HD: Yani sadece bir sosyal sorumluluk üstlenmeyecekler, bir hediye de alacaklar.

 

SS: Hediye de alacaklar.

 

HD: Bu daha da cazip gelir çocuklara herhalde

 

SS: Ondan sonra beraber şarkılar söyleyecekler.

 

HD: Peki Sibel Hanım burada çocuk olmayan başka kişiler gelebilirler mi?

 

SS: Kesinlikle, tabii ki.

 

HD: Veya görev almak isteyen varsa, gönüllü çalışmak isteyen varsa yardımları dokunabilir mi?

 

SS: Çok teşekkür ederim bu sorunuza. Burada önemli olan: zaten çocukları yönlendiren büyüklerdir. Biz, “bizi ilgilendirmiyor bu konu” diyemeyiz. Benim çocuğum yok ama ben bu konudan rahatsız oluyorsam, üzülüyorsam bu kampanyaya destek veririm. Dolayısıyla bu bilinçte veya böyle bir tepkiyi ortaya koymak isteyen herkesi bekliyoruz.

 

HD: Ama çocukla gelirlerse daha anlamlı olur.

 

SS: Çok daha anlamlı olur. Komşusunun çocuğunu alabilir, akrabasını alabilir. Çünkü ona bir mesaj vermiş, bir faydalı katkıda bulunmuş olacak o çocuğa. Keyifli de bir şey olacak, yani yasak diye bir şey sözkonusu değil, sadece farkında olsun, bilinçlensin. Amacımız bu.

 

HD: Peki ola ki gönüllü katkıda bulunmak isteyenler olursa, nereye başvurmaları gerekiyor? O konuda bize bir telefon verebilir misiniz?

 

SS: Telefon numaralarımız; 0212 275 76 00’dan 5708 veya 5705dahili numaradan Umut Vakfı’na ulaşabilirler. Web sitemizin adresi: www.umut.org.tr

 

  

(Açık Radyo’da yayınlanmıştır. Deşifre eden: Evinç Doğan)