Haptik - Hele bir dokunun

-
Aa
+
a
a
a

Yaz aylarında yeni konu arayışı içinde biraz tembel bir yaklaşımla gazete ve dergi haberlerine yöneldim. Bu sefer bulduğum konu endüstri tasarımcılarının başını ağrıtan yan disiplinlere bir tane daha ekliyor: “Haptik-Design.” Aşağıda çevirisine yer verdiğim Burkhard Strassmann tarafından kaleme alınan “Fühlen Sie mal…” başlıklı makale, haftalık Die Zeit gazetesinin 24 Temmuz 2003 tarihli sayısında yayınlandı.

Şermin Alyanak

Bir otomobil küllüğünün özelliği nedir? Kapağı aç, kapağı kapat- önemli olan büyük olması mı? Bu düşünce tarzı eskidi artık. Audi otomobil üretiminde mühendisler kulağa saçma gibi gelen bir proje üstünde çalışıyorlar. Konu “mükemmel kapatma serüveni”nin yaratılması. Yeni bir küllüğün üretime geçebilmesi için basma noktasının “yüksek değerde faaliyete geçirme duygusunu” vermesi gerekiyor, üzerine uygulanan gücün gerekenden fazla olmaması ve sonuçta “tanımlanabilen bir takılma”nın geri besleme (feed-back) olarak algılanması.

Dokun örnekleri 

“Kapatma serüveninin” ne görmekle ne işitmekle ne de koku almakla ilgisi var; bu sadece bir ‘haptik’ deneyimdir. Haptik dokunma duyusunun öğretisidir ve ortaçağdan beri ilkel bir duyu olarak kabul edilmektedir. Bu ilkel dokunma duyusu otomobil endüstrisinde (diğerlerinde olduğu gibi) birkaç yıl öncesine kadar gözardı edilmiştir. İki metrekare büyüklüğündeki dokunma organımız gerektiğinde sezgisel olarak kullanılmıştır. Ama aniden sırf bu iş için kurulan bir laboratuarın varlığından haberimiz oluyor. Mercedes’teki büyük harcamaların yapıldığı müşteri testinde kontrol tablosu için “yumuşak dokunmalı cila” (Softtouch-Lack) elletiliyor. Düğmeler özellikle “etki değerleri”ne göre deneniyor. Yüksek ücretler alan geliştiriciler, havalandırma kanallarının ayar düğmeleri gibi sıradan görünen o en küçük nesnelerle uğraşıyorlar. Audi öznel yüzey dokusu etkilerini nesnelleştirmeye uğraşıyor ve yeni bir “Haptik parmak izi” geliştiriyor.

Parmak ucunun da satın almada etkili olduğunun fark edilmesinde biraz gecikilmiş. Oysa çok yaygın olarak, her otomobil fuarında otomobil sürücüleri için dokunma deneyiminin ne kadar önemli olduğu izlenebilir. Stand sorumlularının sıkıntısı otomobil meraklılarının her şeyi ellemesi nedeniyle her şeyi sık sık temizleme zorunluluğu. İnsanlar taşıt araçlarına önce elleriyle dokunuyor, içine giriyorlar ve kollarının içiyle koltuklara değiyorlar. Koltukların hissedilmesi öncelikle dokunma duyusuna bağlı. Duyusal dokunma deneyimi sadece otomobil sürücüler ile sınırlı değil. Tekstil ve gıda endüstrileri de haptik laboratuarlarına göre hareket ediyorlar. Örneğin Nestlé yeni çerez ve bisküvi tüketiminde ısırma ve kemirme deneyimini analiz ve optimize etmekte. Fransa’da yoğurdun daha yoğun, İsviçre’dekilerin ise daha krema kıvamında olmasını haptik ile uğraşanlar belirliyor. Dokunma duyusu öğretisinin moda olmasının zamana bağlı olduğu kuşkusuz. Ve zaman içinde “Haptik-tasarımı”  yeni bir meslek dalı olarak kabul görecektir.

Leipzig Üniversitesi psikologlarından ve EEG ve Haptik-Araştırma laboratuarı yöneticisi Martin Grunwald “Otomobil henüz sonuna kadar haptik açıdan donatılmış değil” diyor. Örneğin manuel olarak ayarlanabilen koltukları sürüş esnasında ayarlamak mümkün değil. Direksiyon! Hayatta kalmak için önemli

olan kontrol öğelerini aşırı bir şekilde ek işlevlerle donatmak ne kadar akılcı ve gerekli? Hangi otomobilde sert bir dönemeci alırken ve aynı zamanda frene basarken aynı zamanda da kornaya basılabilir? Bu arada artık bütün üreticiler önceden çok yaygın olan tipik haptik zıtlıklardan kaçınmaktalar: Kapıyı dışarıdan açmak için çekerken bir de kilide basma zorunluluğu gibi... Buna karşın hırslı geliştiriciler yeni zıtlıklara tosluyorlar. Mercedes Kamyonları, direksiyonu idare etmek, fren yapmak ve gaz vermek için tek bir joystick üzerinde çalışıyor. Fren yapıldığında (joystick geriye doğru çekiliyor) gövde öne kayıyor, sürücü joystick'e abanıyor ve istem dışı gaz vermiş oluyor. Grunwald bunu “haptik uyumsuzluğun tipik örneği” olarak yargılıyor.

Anoreksiden haptik simülasyona

Kendisi psikolog olarak Almanca konuşulan ülkelerdeki dokunma duyusu ile uğraşan az sayıda bilim adamlarından biri olarak kabul ediliyor ve bu nedenle de otomobil ve uçak yapımcıları ona başvurmayı tercih ediyor. Onun konuya yaklaşımı daha çok tıp açısından. Grunwald'ın Haptik konusundaki uzmanlığı henüz DDR döneminde Jena’da psikoloji doktorası yaparken başlamış. Orada yaptığı bir buluş onu bir daha rahat bırakmamış: Haptik bilgilerin işlenmesi ve depolanması ile ilgili testlerde (Deneklerin gözleri bağlı olarak bir rölyefe dokunmaları ve izlenimlerini kağıda dökmeleri istenmiş) sürekli olarak hata yapan bir hanım denek dikkatini çekmiş. Dokunduğu nesnelerin resimsel rekonstruksiyonlarının gerçekle hiçbir ilgisi yokmuş. Üstelik de bu hanım hastalık derecesinde zayıfmış. O günden beri Grunwald dokunma duyusu ile ilgili beyin bölgesinin (parietal cortex) çalışmaması durumu sonucu olan haptik sorunlar ve henüz nedenleri pek bilinmeyen Anorexia nervosa. Almanya’da 500 bin kız ve genç kadın aşırı zayıflıktan mustarip ve bu hastaların yüzde 15-20'si kadarı da ölmekte.

Leipzigli araştırmacının raslantısal buluşu geçtiğimiz yıl onun uluslararası haptik araştırmacılarının önde gelenleri arasına katılmasına neden oldu. Zayıflık hastaları üstünde yaptığı bir araştırmada daha önce görsel uyarılardan bilinen ama dokunma duyusunda henüz bilinmeyen bir etkiye rastlar: Dokunma duyusunun sürekli çalışmadığı, beynin bilgileri adeta aralara depolamak zorunda olduğu için mili saniyelik aralıklarla devreye girdiği... İşte bu etki Massachusetts Institute of Technology'deki (MIT) araştırmacıların devreye girmesini sağladı. Oradaki dokunma laboratuarının (Touch Laboratory) en önemli konusu, mükemmel bir haptik simülasyonun ancak beyindeki haptik bilgilerin doğru anlaşılmasına bağlı olduğu.

 Uzaktaki (sanal ya da gerçek) bir kaynağın ısı duyumunu parmak ucuna ileten termod.

Bütün dünyada haptik araştırmacıları “haptik simülasyon”la uğraşmaktalar. Bu araştırma sanal nesne ve süreçlerin sadece görülerek ve işitilerek değil, aynı zamanda dokunma duyusuyla da algılanabileceğini göstermektedir. Bunun bir uygulaması mimarların kullandığı sanal gereçlerle başlıyor, mimarların bazıları bir yapının ayrıntılarını modelleme sırasında işlenen malzemelerin ne kadar esnek veya sert olduğunu hissetmek isteyebiliyor (RWTH Aachen). Münster Üniversitesi vücuttaki ulaşılamayan dokuların sanal olarak görülemeyen strüktür değişikliklerine “dokunmak” (holografik endoskopi) konusunda çalışıyor. Ürün geliştirmede ise örneğin modellemesi yapılan bir cep telefonunun tuşları sanal olarak da denenebilseydi, harika bir ilerleme olarak kabul edilirdi. Gerçek prototipe de gerek kalmayabilirdi.
Sanal nesnelere sanal olarak dokunulabilen ve manipüle edilebilen bir alet de MIT tarafından geliştirilmiş ve ‘SensABLE Technology’ firması tarafından piyasaya sürülmüş. Phantom adı verilen bu aletle tıp eğitiminde prostatın tatsız muayenesi veya beyin cerrahisi gibi zor konular simülasyon yardımı ile öğreniliyor. İlgili doktor sadece ne yaptığını ekran üzerinde görmüyor, aynı zamanda da hissedebiliyor. Çok önemli kullanma alanı da tele-operasyon: ameliyat masasından binlerce kilometre uzakta oturan cerrah balta girmemiş ormandaki (veya uzayda) robot kollarını yönetirken kamera sistemleri ona karşılaştırmalı olarak gereken bilgileri aktarmakta. Tele-doktor Phantom ile şimdiye kadar erişilememiş olan gerçeğe benzeyen koşullarda çalışıyor. Bir kemiğe rastladığında veya bir kan damarına girmeye uğraştığında Phantom-simulasyonu gerçeğe benzer dirençleri hissettiriyor.

Uzaktan dokunuşun binbir kullanım alanı

Martin Grunwald MIT'teki Dokunma Laboratuvarı’nda yarım yıl çalışabilmiş. Burada ve bitişiğindeki laboratuarda şaşırtıcı bir kaç olay varmış. Ona özellikle haptik duyguların yapay olarak üretilmesi garip gelmiş. Henüz bunlar maymunların kafasına yerleştirilen mikroçipler şeklindeymiş. Uzaktan komuta edilerek verilen en küçük akım dürtüleri, gerçekte var olmamasına rağmen tuttukları bir muzu sallama izlenimi veriyormuş... Pratik uygulamalar üzerine spekülasyonlar yapılabilir. Bir gün pilotların bu teknikle binlerce kilometre uzaktan uçaklarını yönetebilecekleri düşünülebilir. Bunun için pilotun olabildiğince gerçekçi on-board bilgilerle donatılmış olması gerekecek, örneğin basınç, konum değişiklikleri veya salınımlar ve titreşimler. Bunlar mikroçip yardımıyla doğrudan beynin haptik algılama ile ilgili bölgelerine gönderilecek. Grunwald, “Orada herkesin henüz çok cüretkâr gibi görünen bu fikre fazlasıyla angaje olmalarını biraz şaşkınlıkla izledim” derken, böylesi bir çalışmanın etik yönlerine eleştirel yaklaşıyor.

Bu arada araştırmacıları öncelikle bir konu ilgilendiriyor: Dokunma duyusu şimdiye kadar fazla önemsenmemiş bir iletişim kanalı ve bu da herkesin bildiği gibi iletişim çağında tıkanmış haber kanalları ve uyarıcılarla aşırı yüklenmiş çağdaşları için bir sansasyon yaratıyor. Pilotun çalışma yerinin bu arada çok ilginç olması, hiç ara vermeden üstünde çalışmak zorunda olduğu bilgilerin çokluğuna bağlı. Bu arada hayati bir haber gözden kaçabilir. Şimdiden bilgileri titreşen alanlarla veya basınç noktalarıyla aktaran özel giysiler geliştirilmekte, örneğin tepesinde bir savaş uçağının uçtuğunu haber veren özel bir yelek gibi. Zira gece bu bazen zor olmakta. Yanlış bir değerlendirme ölümcül olabilir.

Aynı şekilde haptik olarak geliştirilmiş bir otomobil gelecekte bizimle iletişim kurabilir. Sadece elin yüzeyinde 10 bin alıcı (reseptör) bulunmakta ve sinyalleri beklemekte. Grunwald, saatte 30 km hız sınırlaması olan alanlarda her an otomobilin önüne bir çocuğun fırlayabileceği durumunda insanın sürekli olarak aynı hızı tutabilmek için zaten aşırı yüklenen görme duyusunun bir de takometreyi sürekli gözüyle izlemek zorunda kalmasını saçma buluyor. Olması gereken hızda direksiyonda niye hafif bir titreşim olmasın? Zaten cep telefonlarındaki titreşimli alarmına alıştık. Sürücünün bilgilendirilmesi için haptik göstergeler geliştirilebilir ve bunlar parmak içleri ile “okunabilir.” Tehlike anında direksiyon yüzeyindeki minik ısı şoklarıyla dikkat çekilebilir.

Bilgisayarda tasarlanan bu uzaktan kumandaya, prototipini üretmeden sanal olarak dokunmak mümkün.

Tersine olarak düşünüldüğünde buradaki sensörler sürücülerin kalp ve kan dolaşımını kontrol edebilir durumuna getirilebilir. Uyuklamaya başlayan vasıta sürücüler de sırtlarına verilecek bir dürtüyle uyandırılabilir. Aktif bir arkalık sorun değil, zaten çoktandır masaj yapıyorlar.

Antik devirlerde en önemli duyu olarak kabul edilen dokunma duyusunun rehabilitasyonu için görünürde hiçbir engel yok. İşitsel ve görsel olarak aşırı yüklenmiş bir dünyada yeni ve kullanılmamış uyarılar kabul görecektir. Alına yapıştırılmış veya göğüs kafesine bağlanmış, basınç ve titreşimlerle ilgili bilgileri taşıyabilecek haptik göstergeler veya benzer şekilde donatılmış tekstiller öncelikle askeri alanlarda kullanılacaktır. Ve en az onlar kadar simülasyonlarını iyileştirmek isteyen bilgisayar oyunları geliştirenler de ilgilenmekteler.

Sanal aşk oyunları dostlarını da unutmamak gerekir. Eğer bugün bilim insanları internette haptik simülasyonlar sayesinde tokalaşabiliyorlarsa, veri kablosunun bir ucunda tüm bedeni kaplayan göstergeler aracılığıyla umut dolu bir bekleyişte olmak da yakındır. Böylelikle bir uçtaki eş fazla edepli olmayan bir veri eldiveni eline geçirecektir. Ve artık gerçek duyulu siber seks başlayabilir.

Çevirimden fazla mutlu olmayanlar veya daha fazla bilgi edinmek isteyenler şu adrese girebilirler: www.zeit.de/2003/31/haptikLinkler

Leipzig Üniversitesi Psikiyatri Kliniği EEG Araştırma Laboratuvarı (ve Almanya'daki diğer laboratuvarların listesi): www.eeglabor.de

Massachusetts Institute of Technology (MIT) Dokun Laboratuvarı: touchlab.mit.edu

Sanal objelere sanal dokunmayı olanaklı kılan Phantom'u MIT ile birlikte geliştiren SensAble Technologies: www.sensable.com

The Electronic Journal of Haptics Research: www.haptics-e.org

İlgili araştırma gruplarının linkleri: touchlab.mit.edu/links/index.html