Haftanın Kitapları: 24.09.2012

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Ray Bradbury

Resimli Adam

çev. İlker Sönmez

İthaki Yayınları, 2012, 337 s.

İlk bakışta bir roman gibi görünebilir Resimli Adam, aslında birbirinden bağımsız on sekiz öyküden oluşuyor... Yine de bu bağımsız öyküleri bir araya getiren ince bir “ip” var; “resimli adam”ın ta kendisi: “Sıkıca kapadığı yakasını yavaş hareketlerle açtı. Gözlerini kapatıp ağır ağır gömleğinin tüm düğmelerini açmaya koyuldu. Parmaklarını göğsünde dolandırdı. ‘Tuhaf,’ dedi gözleri hâlâ kapalıyken. ‘Hissedemiyorsun, ama oradalar. Bir gün bakıp da onları görmemeyi ümit etmişimdir hep. En sıcak günlerde güneş altında yürürüm ki terim onları yıkayıp götürsün, güneş onları pişirip yaksın. Ama gün batımında onlar hâlâ yerlerinde olur.’ Resimli Adam başını hafifçe bana doğru çevirip göğsünü açığa çıkardı. ‘Hâlâ oradalar mı?’ Uzun bir aradan sonra nefesimi bıraktım. ‘Evet,’ dedim. ‘Hâlâ oradalar.’ Resimler.” Geleceği gösteren resimlerdir bunlar; geceleri hareketlenen, değişen. Her resim ufak bir hikâyedir; on sekiz resim ve işte, okuduğumuz on sekiz öykü…

Resimli Adam, yayımlanma tarihi olarak, Bradbury’nin Mars Yıllıkları ve Fahrenheit 451’inin arasında konumlanan bir eser. Yakın zaman önce, 5 Haziran’da aramızdan ayrılan Bradbury’nin külliyatında önemli bir yere sahip…

Molla Davudzade

Mustafa Nâzım Erzurumî

Rüyada Terakki ve

Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet

Kapı Yayınları, 2012, 246 s.

Rüyada Terakki, ilk kez 1913 yılında yayımlanmış ve Türkçe edebiyatta ütopya türünün bilinen en erken, en ilgi çekici eseri olarak nitelendiriliyor. Kitapta anlatıcı, yani Nâzım, 400 yıl sonrasının İstanbul’una gidiyor. Nâzım, Osmanlı'nın geçmiş hatalarından ders alınması ve İslami bir düzen sağlanmasıyla gelecekte Batı medeniyetine karşılık gelebilecek ileri bir medeniyete nasıl ulaşılacağına tanıklık ediyor. Üç katlı Boğaz köprüsü, boydan boya yapılan yeni rıhtımları, hayvanların hizmet ettiği büyük bahçeleri, suni dağları, katlarında geniş balkonları andıran sokakların uzandığı yüksek binaları, fabrikaları, yerin altından ve deniz üstünden giden trenleri, her şeyi gözetleyen dev aynalarıyla 24. yüzyılın İstanbul'uyla karşı karşıya bırakıyor bizleri, Molla Davudzade Mustafa Nâzım Erzurumî.

Kapı Yayınları, eserin diline müdahale etmemeyi tercih etmiş, bazı kelimelerin anlamları dipnotlarla verilmiş; bu nedenle toplamda 2043 tane dipnotla karşılaşıyoruz... Son olarak Molla Davudzade Mustafa Nâzım Erzurumî hakında da bir şeyler söylemek isterdik ama maalesef yaşamı hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmiyor.

Aleksandr Bogdanov

Mühendis Menni:

Kızıl Yıldız-2

çev. Ayşe Hacıhasanoğlu

Yordam Kitap, 2012, 160 s.

Bogdanov’un, ilk olarak Kızıl Yıldız romanını (Yordam Kitap, 2009) okumuştuk; Mühendis Menni de, alt başlığından da anlaşılacağı gibi bu romanın devamı… Tam da şu sıralar Amerikan Uzay ve Havacılık DairesiNASA’nın Mars’a yolladığı “merak” isimli robotun gönderdiği fotoğraflarla, gerçekleştirdiği deneylerle meşgulken, ilginç bir okuma olabilir bu romanlar. İlk kitap Kızıl Yıldız'da, bir Dünyalının gözünden, Marslıların kendi gezegenlerinde inşa ettikleri sosyalist düzene tanıklık etmiştik. Mühendis Menni’de ise -geri dönerek- Mars'ta sosyalizm öncesi dönem ve sosyalizm için verilen mücadeleler anlatılıyor. 

Bogdanov da, özellikle bahsetmemiz gereken bir isim; kitabın yazar bilgisi bölümünden aynen aktarırsak: “Uzun yıllar, V.İ. Lenin’in yakın çalışma arkadaşı olarak Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) içinde faaliyet yürüttü. Sovyet bilim kurgu romanlarının öncüsü sayılan Kızıl Yıldız ilk olarak 1908’de Petersburg’da yayınlandı. (…) Bogdanov, 1913-1917 yıllarında iki ciltlik yapıtı Genel Örgütsel Bilim’i yazdı. Bu yapıtta, daha sonraki gelişimini sibernetikte bulan, ters bağıntının, modellemenin, incelenen cismin sistem analizinin ilkeleri ve benzeri gibi bir dizi düşünce ileri sürdü. Kızıl Yıldız’ın devamı niteliğindeki Mühendis Menni (1913) yazarın Genel Örgütsel Bilim adlı yapıtındaki bilimsel düşüncelerinin popülarize edilmiş halidir. A. Bogdanov, Ekim Devrimi’nden sonra kendisini biyoloji ve tıp alanlarında çalışmaya verdi. 1926 yılında dünyada bir ilk olan Kan Nakli Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı ve 1928 yılında kendi üzerinde yaptığı başarısız bir deney sonrasında hayata gözlerini yumdu.”

Walter Lewin

(Warren Goldstein ile birlikte)

Fizik Aşkına

çev. Nedim Çatlı

Metis Yayınları, 2012, 287 s.

Benzer bir “serzeniş”i daha önce Evren Kullanma Kılavuzu kitabında (Metis Yayınları, 2011) okumuştuk: “Bir fizikçi hayatta epey yalnızlık çekebilir. Bir düşünün: Uçakta oturuyorsunuz ve yanınızdaki size ne iş yaptığınızı soruyor. Fizikçi olduğunuzu söylüyorsunuz. Buradan itibaren konuşma iki türlü devam edebilir. On defasından dokuzunda, yanınızdaki adamın veya kadının ağzından çıkan ilk söz ‘Fizik mi? Okulda o dersten nefret ederdim!’ gibi bir şey olur. Ondan sonra da seyahatin kalanını fiziğin eski dostunuzda yaratmış olduğu anlaşılan travma için özürler dilemekle geçirirsiniz. Böyle rasgele sohbetler, özel olarak fen bilimleri ve matematik için saklı tutulan neredeyse coşkulu bir küçümsemeyi de açığa vurur. (…) Peki ama niye? Fiziğin zor, hayattan kopuk ve sıkıcı olduğu doğrultusunda haksız bir şöhreti vardır. Zor mu? Belki. Hayattan kopuk mu? Asla. (...) Peki, sıkıcı mı? Bizim asıl itiraz ettiğimiz mesele tam da bu.” Fizik Aşkına kitabının yazarı Hollandalı gök fizikçisi Walter Lewin de bir anlamda bunu kanıtlıyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) ders verdiği kırk üç yıl boyunca nasıl ki öğrencilerine “çılgın” deneylerle fiziğin sandıkları gibi olmadığını göstermişse, Fizik Aşkına kitabını da bunu daha geniş kitlelere ulaştırma yolu olarak görebiliriz. Kısacası, günlük hayat ile fizik arasındaki mesafenin sanıldığı kadar çok olmadığını gözler önüne seren bir çalışma…