Haftanın Kitabı: Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır?

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

Zygmunt Bauman

Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır?

çev. Hakan Keser

Ayrıntı Yayınları, 2014, 80 s.

The Economist, “21. Yüzyılda Sermaye” isimli kitabıyla Fransız ekonomist Thomas Piketty’yi “yeni Karl Marx” ilan etti. Şu sıralar her ne kadar verilerin doğruluğu/tutarlılığı konusunda çeşitli tartışmalar sürüyorsa da, söz konusu kitabın İngilizceye çevrilmesiyle, Thomas Piketty’nin yarattığı etki de hiç kuşkusuz giderek artıyor. Kitap henüz Türkçeye çevrilmiş değil ama genel hatlarıyla, kitabın meselesini, “servetler gelirlerden daha hızlı artıyor” tespitinden yola çıkarak ortaya koyduğunu biliyoruz. Servetin belirli ellerde toplandığı ve bu nedenle de gelir eşitsizliğinin giderek arttığına dikkat çeken çalışmasında Thomas Piketty, buna karşılık olarak da küresel çapta uygulanacak bir “servet vergisi” sistemi tavsiye ediyor. (Hatırlanacaktır, benzer bir vergi uygulaması nedeniyle Gérard Depardieu, Fransız vatandaşlığından ayrılıp Rus vatandaşlığına geçmişti geçen yıl.)

Thomas Piketty’nin dikkat çektikleri, aslında ortaya yeni çıkmış olgular değil elbette. Örneğin –belki Piketty’nin kitabı Türkçeye çevrilene kadar da diyebiliriz- yakın bir zaman önce Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlanan Zygmunt Bauman’ın Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır? isimli kitabı da bu konuda yol gösterici olabilir. Daha ilk sayfadan şu bilgilerle karşılaşıyoruz: Bir üniversite araştırmasına göre, 2000 yılında yetişkin nüfusun en zengin yüzde 1’lik bölümü dünyadaki zenginliklerin yüzde 40’ına sahipmiş. Bu yüzdelik kısmı biraz büyütünce daha da “ilginç” bir sonuç çıkıyor ortaya. Aynı araştırmaya göre en zengin yüzde 10’luk kısım, dünyadaki toplam malvarlığın yüzde 85’ini elinde bulunduruyormuş. Ülkeler açısından bakıldığında da; en zengin ülke olan Katar’da kişi başına düşen gelir en fakir ülke olan Zimbabve’dekinin 428 katıymış… “Eşitsizlik uçurumu,” sanırım bu durumu en iyi ifade eden tanım olacak. İşte bu eşitsizlik uçurumunun gelecek nesillere dokunan bir tarafı da var; mesela, “Büyük bir şirket avukatının oğlunun, kendisini kırk yaşından önce ülkesinin en zengin yüzde 10’una dahil edebilecek bir maaş alma ihtimali, ara sıra iş bulabilen kıdemsiz bir çalışanın oğlununkinden (kaldı ki her iki çocuk da aynı sınıfta yan yana oturuyor; aynı başarıya, hırsa ve zekâ derecesine sahip) yirmi yedi kat fazladır.”

Eşitsizliğin günümüzde ne durumda olduğunun benzer örneklerle sergilendiği ilk sayfaların ardından; kitabın önemli bir bölümünde de bu duruma zemin oluşturan “yalan”lara (örneğin, her şey ekonomik büyümenin varlığına ya da yokluğuna bağlıdır “yalanı”) değiniliyor.

Kitabın katkı sağlayabilecek bir yönü de, ileri okuma yapmak isteyenlere yol göstericiliği... Bu noktada Richard Wilkinson ile Kate Pickett’ın Su Terazisi: Eşitliğin Artması Toplumları Nasıl Güçlendiriyor? (Optimist, 2010) isimli ortak çalışmaları hatırlanabilir ve ayrıca, Thomas Piketty’nin kitabının Türkçeye çevrilmesini beklerken, yayınevleri belki araya şu kitabı da “sıkıştırmak” isteyebilirler: Joseph Stiglitz, The Price of Inequality (Eşitsizliğin Bedeli).