"Güneşin Sesi" İstanbul'da

-
Aa
+
a
a
a

"Close To The Edge" isimli kitabında Chris Welch, Yes'in müziğini şöyle tanımlar: "Yes, tüm ihtimallerin kozmik dalgalarında sörf yapmaktır." Bu benzersiz macerayı, yaşamın ve varoluşun kozmik ve tanrısal sebeplerini sorgulayan destansı sözler destekler. İşte bu sözlerin ve onlara hayat veren benzersiz sesin sahibi Jon Anderson, 2 Eylül 2005 akşamı İstanbul'da. 

 

Jon Anderson bir sevgi elçisi. Şarkı sözlerinde sık sık "güneş" temasını kullanıyor. Güneş Jon Anderson'a göre yaşamın kaynağı. Bazen "Acaba güneşin dünyadaki elçisi mi?" diyesi geliyor insanın. Güneşin sesi, ışığın sesi.

 

JOHN ROY ANDERSON 25 Ekim 1944 günü Kuzey İngiltere'deki Accrington, Lancashire kasabasında dünyaya geldi. Hayatının ilk yılları parasal güçlükler içinde geçti. Yoksul ailenin tüm fertleri çalışmak zorundaydı. Jon'un payına da, 15 yaşından sonra, kardeşi Tony ile birlikte bir çiftlik işçisi ya da kamyon sürücüsü olarak çalışmak düşmüştü. Geleceği için planlarını o günlerde yapmaya başlamıştı: "Accrincton'da işçi olarak, sadece yaşamak için çalışırsınız. Sanatçı olamazsınız. Ben bu durumdan kurtulma savaşı verdim. Hayatım boyunca uzun yollarda kamyon kullanmak ve süt dağıtmak istemiyordum."

 

Little John Skiffle Group, o günlerde Jon'un, kardeşi ve birkaç arkadaşı ile birlikte, Everly Brothers, Buddy Holly şarkıları söylediği ilk grubu idi. Henüz on yaşında idi.

 

1950'lerin sonlarında İngiliz beat akımı zirveye tırmanırken, Tony Anderson'un grubu The Warriors, bu akımdan nasibini alma umudu içindeydi. Tony, kardeşi Jon'un The Warriors'a gelmesini sağladığı günlerde, grupta Rodney Hill gitarda, Michael Brereton lead gitarda, Derick Tornhill davulda ve sonraları Yes için önemli isimlerden biri olacak olan David Foster basta yer alıyordu. "Kardeşi Tony'yi tanıyorduk, rock müzik yapıyordu. Tony'nin çok iyi şarkı söylediğini biliyorduk. Kardeşi Jon'un da iyi bir vokalist olduğunu söylemişti. Ben de, Jon'un evime süt getirmek için geldiği bir gün, gruba katılmasını istedim". Accrington etrafında, işçilerin gidip geldiği klüplerde ve küçük salonlarda çaldılar. Hatta bir ara, Rock Goes To Church olarak bilinen rock gospel hareketine katıldılar.

 

The Warriors, ilk konserlerinden fazla para kazanmadı; ama ilerisi için çok büyük deneyimler kazandı. Bölgede önemli bir itibar kazandılar. Zamanla The Warriors'un popülaritesi artmaya başladı. Bolton Palais'de her Pazar günü çalacak kadar seviliyorlardı.

 

Yerel bir gazete tarafından düzenlenen "The Big Chance" isimli müzik yarışmasında The Warriors dördüncü oldu. Hemen ardından, grup, New Musical Express'in sponsor olduğu ulusal bir yarışmada finale kadar yükseldi. 1964 yılının ortalarına gelindiğinde The Warriors, Just For You isimli bir filme katıldı. Film, o günlerin popüler gruplarını vitrine çıkarıyordu ve tüm ülkede gösterime sunuldu.

 

İlk 45"'likleri You Came Along'un Decca tarafından yayınlanmasının ardından, Thank You Lucky Stars isimli önemli televizyon programına konuk oldular. 45'lik yerel olarak büyük başarı kazandı ama listelere giremedi.

 

Grup, o günlerde birçok diğer grubun yaptığını yaptı ve Almanya'ya doğru yola çıktı. Bir süre Almanya'da çaldılar. İşte bu sırada Jon, grubun artık kendisine bir şey katmadığını düşünerek The Warriors'dan ayrılmaya karar verdi. Grup, Jon'u Münih'te bırakarak İngiltere'ye geri döndü ve yerel salonlarda konserlerine devam etti.

 

Jon, birkaç hafta kaldığı Münih'te, The Party isimli hiç tanınmamış bir gruba katıldı: "Almanya'da en kötü klüplerde çalıyorduk. Ama çok güzel tepkiler alıyorduk, üstelik sadece kendi soul yorumlarımızla, günün beğenilen şarkılarını çalarak". Birkaç haftalık bu Almanya macerasının ardından Jon İngiltere'ye geri döndü. Londra'da yeni bir iş arayışı ve kendini içinde bulacağı yeni müzikal yolculuklar peşindeydi.

 

Jon Anderson'a, Londra'ya dönüşünde, Marquee'nin ortağı ve La Chasse Club'ın sahibi Jack Barrie, yardım elini uzattı. Jon, Marquee'de bardak ve kadeh temizlemeye başladı! Jon'un şansı Marquee'nin sürekli müşterilerinden müzik yapımcısı Paul Korda ile tanışınca iyice açıldı. Korda, EMI plak şirketi için demo kayıtlar yapacak bir şarkıcı arıyordu ve aradığı tam karşısındaydı. Jon Anderson birkaç kayıt yaptı ve bir demosu ilk 45'liği olacaktı!

 

Plak şirketi, yeni keşfettiği bu yıldız adayını gözler önüne sermek istemiyordu. "Never My Love" isimli 45'lik, Hans Christian adı altında kaydedildi. Jon tam kendini oyalamak için katılmayı düşündüğü Les Crushes isimli grupla buluşmak üzere Hollanda'ya uçmuştu ki EMI, 1968 Mart'ında "Never My Love"ın piyasaya çıkması için geri çağırdı. 45'lik pek başarılı olmamıştı ama EMI Jon Anderson'da ısrar ediyordu. Mayıs ayında ikinci Hans Christian 45'liği "Autobiography of a Missisippi Hobo" çıktı. İkinci plak da başarısızdı. Jon biraz yılgındı; ama Jack Barrie yardım elini uzattığı bu gence yeni bir grup arama telaşına düşmüştü bile.

 

Bu kez perdeye çıkan, Jack Barrie'yi uyaran Paul Korda oldu. Hedef, Adrian ve Paul Gurwitz kardeşlerin grubu Gun idi. Louis Farrell'ın da yer aldığı üç kişilik grup, çoğunlukla o günlerin önemli gruplarının şarkılarını yorumluyordu. Jon zaten grubu daha önce izlemiş ve çok etkilenmişti. Jon Anderson dördüncü üye olarak Gun'a katıldı ama buradaki kariyeri çok kısa oldu: Marquee'de iki konser. Konseri organize eden plak şirketi, konserleri "John Anderson with the Gun" adı altında duyurmuştu. Zira, Jon'un ismi daha ünlü idi; Gurwitz kardeşlerin tüm hoşnutsuzluğuna rağmen! İki konser olumlu tepkiler aldı; ancak Jon, bir kavganın ardından gruptan atıldı.

 

O günlerde, Chris Squire ve Peter Banks isimli iki maceraperest müzisyen "Mabel Greer's Toyshop" isimli grupları ile Marquee'de ün kazanma peşindeydiler. 

 

İşte tam bu sırada Jack Barrie bir kere daha sahneye çıktı. Chris'i klüp ortamından tanıyan Jon'u Chris ile tanıştırmanın çok parlak bir fikir olacağını düşünmekteydi. Çok iyi anlaşabileceklerini düşünüyordu. Öyle de oldu! Jon, Chris ile La Chasse Club'daki ilk buluşmalarının ardından ertesi gün Chris'in evine gitmiş, sonrada ilk Yes albümünde yer alacak olan "Sweetness"i birlikte yazmışlardı. Sonrası, rock müzikle ilgilenen hemen herkesin bildiği, neredeyse 40 yıllık bir müzik efsanesi, bir kozmik yolculuk: Yes.

 

4 Ağustos 1968, rock müzik tarihinde, benzersiz bir yolculuğun, Yes yolculuğunun başlangıcı kabul edilir. 37 yıllık bu yolculukta çok iniş çıkışlar yaşanır. Ama Jon Anderson'ın yokluğu, hep sorgulanır. Birçok hayranı, grubun Jon Anderson olmadan yayınlanan tek albümlerini, bir Yes albümü olarak bile anmaz. Hatta, 80'li yılların başında üç eski Yes üyesi, Chris Squire, Tony Kaye ve Alan White, aralarına Trevor Rabin'i alarak kurdukları gruba dahi Yes adını vermezler; ta ki Jon Anderson da gruba katılana kadar.

 

 

Neredeyse 40 yıllık bir müzik yolculuğu. Bu yolculuk süresince Jon Anderson çok farklı türler arasında gezindi durdu. Yes'in soundunu yaratırken bile her dönemde farklılıklar peşinde koştu; hep yeniliklerin ardına takıldı. Fusion'ı da denedi, hard rock'ı da, ambient'ı da. Oğlu ile destansı Close To The Edge'in rap versiyonuna da eşlik etti; The Revealing Science of God'da ibadet halindeki bir ruhani kişiliğe de büründü. Kimi zaman cennet bahçelerinin kapısında Vangelis ile buluştu, kimi zaman John Paul Jones ile gümüş treni ateşledi. Matematiksel bir mükemmeliyetle "işlenmiş" müziğin sırlarını çözmeye çalıştı ama gelenekselden de hiç vazgeçmedi. "Deseo" albümü ile latinoya farklı bir ses getirdi, Toltec ile antik Güney Amerika kültürünün gizemli dünyasına daldı, The Promise Ring ile de köklerinin müziğini yorumladı. Amerika'nın yerlileri için ağıt yaktı. Kitaro ile düşlere daldı; King Crimson ile Prens Rupert'i uykusundan kaldırdı.

 

1987 yılında "Divine Mother" Flora Nomi ile tanışınca, farklı bir yaşama yönelmeye başladı. Hep sonsuz, mutlak sevgiden söz etti. "Hepimizin yaşam kaynağıdır güneş" diye ona övgüler sundu. Son 20 yılını "yaratıcı"yı, "tanrı"yı aramakla geçirdi; "sevgi" ile her güçlüğün aşılabileceğine inandı. Günümüzün ve hatta geleceğin Jon Anderson'ın yaşam biçimi, müziği, sözlerinde gizli: "Hepimiz bir nehiriz. Her nehir geçmişimiz. İster Hıristiyan olun ister Müslüman, ister Budist; sonunda aynı okyanusta buluşuyoruz. Burada olma nedenimiz, her şeyin ardındaki tasarımı aramak; yaratıcıyı aramak; Tanrı"yı aramak."

 

Cengiz Varlık

Resmi Türkiye Yes Hayran Klübü Kurucusu

www.geocities.com/turkishyesnet

www.geocities.com/turkiyes