Günaydın

-
Aa
+
a
a
a

Aslında bu başlık ne kadar uygun düştü bilmiyorum. Çünkü aşağıda yazacaklarımın bilinmemesi olanaksızdı. 2001 yılında bir yayın dönemi Açık Radyo’da Sn. Ömer Madra ve Sn. Şerif Erol ile pazartesi sabahları söyleşi yaptık. Bu 6 ay boyunca olası ölçüde siyasetten uzak, hep günlük olaylar üzerinden somut örneklerle Türk toplumunun ortalama düşünce ve yaşam tarzına değinmeye çalıştım. Sürekli olarak devleti suçlamanın anlamsızlığına değindim. Devlet organizasyonunu temsil eden kişilerinde bu toplumun insanı içerisinden çıktığını ve doğal olarak çıktığı ortamdan farksız olamayacağını, değişmesi gerekenin hükümetler değil bizler olduğunu vurgulamaya çalıştım. Daha sonra bildiğiniz gibi Açık Site’de içimi boşaltmaya başladım. Genelde aynı ana fikri değişik olaylarla vurgulamak istedim. Medyamız içinse suçlu hep Ankara idi. Ah o Ankara olmasa! Bu halk her şeye layıktı, bunları hak etmiyordu vb.

Batı Avrupa'da bir musluk. Buradan akan su, içilebiliyor. Türkiye'de de içilebilmesi için, AB mevzuatının mı dayatılması gerekiyor?

Şimdi AB için -bana göre nedenini yukarıdaki ana fikre bağladığım- olumsuz cevap verildi. (Veya istediğimiz cevap verilmedi.) Bu kez medyayı izliyorum yeniden. Ankara üstüne düşenleri olağanüstü bir hızla her ne kadar eksikleri de olsa yapmıştı. AB üyelerini şaşırtmıştık. Ama bu kez de “ah bu halk.” Düne kadar “ah o Ankara,” bugün “ah bu halk.” Mutlaka en az bir tane “yasalar tamam ama bu toplumsal yapı ile AB’ye girilmez, AB girmek başka şeydir, Avrupa’lı olmak başka şeydir” vb türünden yorum görüyorsunuzdur okuduğunuz veya bakmak zorunda kaldığınız gazetede. İçim sıkılıyor. Kalbim sıkışıyor. Bu halkla AB’ye girilmez ama bu medyayla da girilmez.

Biz bizi ister miydik?

Tanrı aşkına, medyada trafik denince hayatları boyunca sorun olan şey aşırı hız değil miydi? Spor denince akla gelen futbol değil miydi? Siyaset denince akla gelen zerrece siyasilerden farkları olmadan meşhur aş iş tekerlemesi değil miydi? Çevre haberleri bir günde toplam yazılar içinde son derece sıradan bir demece göre dahi ne kadar yer aldı? Tencere tava ile gazete satmaya çalışan, her gün aynı kişilerin saçma sapan resim veya ilişkilerini, yaptıklarını, haber diyerek okutmaya çalışan bu medya değil miydi? Ana haber bülteninde tost canlandırması yapan bu medya değil miydi? Hepsi temiz medyadan bahsederken, hepsi birbiri için yabana atılamayacak iddiaları gündeme getirmediler mi? Birbirlerinin telefon konuşmasını banda almaktan, iş takipçiliklerine kadar birbirlerini suçlayıp, en ağır üslupla birbirlerine kıyanlar, sonra sütun komşusu olanlar bu medya yazarları değil miydi? Yapmayın; bu toplumdan bu kadar medya, bu kadar teknokrat, bürokrat, bu kadar siyasi çıkar. Ben hepsini normal karşılıyorum. Bu kaynaktan bu su çıkar. Bir kez daha açıkça yazayım. Hepiniz elinizi vicdanınıza koyun. Eğer Türkiye’nin bugün kendi inisiyatifinde bir birlik oluşturma şansı olsaydı, yani Türkiye bir Almanya, bir Fransa olsaydı acaba bu haldeki bir ülkeye “gel benim ortamıma dahil ol” der miydi? Bir belediye otobüsünde sırtınıza değen insanla ne kadar bir arada yaşamak istiyorsunuz? Dürüst olun. Seçme şansımız olsaydı biz bizi istemezdik, öyle değil mi?

Sayın okurlar biz değişmeyeceğiz. Değişim yasalarla olmaz. Değişim kafada olur. Kafada değişim olabilmesi için kafa içerisindeki beynin yaşamakta olduğu ortamdan rahatsız olması gerekir. (Rahatsız gözükmesi değil.) Gerçekten rahatsız olması ve tepki vermesi gerekir. İşte Türk toplumu en zengininden, teorik olarak en okumuşundan, en fakirine ve teorik olarak en okumamışına kadar toplamda yaşadığı hayattan ve sahip olduğu davranış biçimlerinden rahatsız değil. Rahatsızmış gibi yapıp hep istiyor ve hep alıyoruz. Veren de alan da biziz. A’dan Z’ye yaratıcılığı olmayan bir toplumun, hiçbir konuda başkalarını suçlamaya hakkı yoktur.

Bizi içlerine almayan düşünsün gibi havada kalacak söylemler yerine, neden hiçbir yerde istenmediğimizi gerçekten algılamaya çalışsak daha iyi olacak. Ancak bence AB bize daha ona katılmadan büyük katkı sağladı. Ne olduğumuzu, ne olamadığımızı anlattı bize. Hepimize günaydın.