Gönüllü oldum, hayatım değişti

-
Aa
+
a
a
a

Hülya Demircan: Merhaba sevgili dinleyiciler. İki konuğumu var. Amerika’dan gelen konuğum Amy Clarke, Ashoka adlı sosyal girişimciliği destekleyen bir kuruluşta çalışıyor, ve Zafer Yılmaz, bize uluslararası gönüllü kuruluşlardaki tecrübesini aktaracak. Ve Amy Clarke’ın tercümesini de yapacak. Her ikinize de hoş geldiniz.

Zafer Yılmaz: Teşekkürler.

Amy Clarke: Merhaba. Beni kabul ettiğiniz için teşekkürler.

HD: Amy, bize Ashoka'nın nasıl bir kuruluş olduğunu ve sosyal girişimciliğin ne olduğunu anlatabilir misin? Bu konuda ne söylemek istersin.

AC: Ashoka’yı temsilen burada bulunmaktan çok mutluyum. 3 yıldır Ashoka için çalışmaktayım Washington'da. Ashoka, toplumsal gelişmeye katkıda bulunmak amacıyla kişisel girişimleri destekleyen bir sivil toplum kuruluşudur. Ashoka'nın desteklemeyi amaçladığı, desteklediği kişiler, toplumda değişim yaratmayı amaçlayan kişiler. Ancak, şöyle örnek verebilirim: Bir okul açanı değil de, tüm eğitim sistemi değiştirmeyi düşünen insanları destekliyor Ashoka. Sosyal girişimciler, dünyanın her tarafında bütün toplumlarda var. Benim geldiğim ülke olan Amerika'da da, Latin Amerika ülkelerinde de ve dünyanın diğer ülkelerinde de sosyal girişimcilere rastlamak olası. İçinde yaşadıkları toplumu iyi tanıyan ve iyi gözlemleyen ve bu toplumun sorunlarına nasıl çözümler getirilmesi gerektiğini diğer insanlardan daha iyi, daha çabuk görebilen insanlar.

HD: Sosyal girişimciler.

 

AC: Sosyal girişimciler olarak tanımlanıyor.

HD: Bir şeyler eklemek ister misin?

AC: Ashoka, 1980'de, 20 yıl önce bir Amerikan vatandaşı tarafından kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu ve dünyanın 45 ülkesinde sosyal girişimcileri destekliyor şu anda. Çalışma ağı içerisindeki kişilerin işbirliği ile her ülkede bu tür sosyal girişimci olarak tanımlanabilecek insanları keşfetmek, bulup ortaya çıkartmak, bunlarla görüşmeler yapmak ve desteklemek ve çalışmaların sonucunu izlemek, Ashoka'nın çalışmaları arasında.

Yeni fikirlere destek

HD: Ashoka'nın anlamı nedir?

AC: Ashoka'nın ne anlama geldiğini herkes soruyor. Genelde insanlar, yeni bir Japon araba markası olduğunu düşünüyor. Ancak, Sanskritçe'den gelen bir sözcük.

HD: Sembollerinden anladığım kadarıyla bir ağaç var. Umut ağacı diye çevirmeyi daha uygun görüyorum. Bu direkt çeviri değil ama anlamı daha çok umut veren bir ağaç. Bildiğim kadarıyla Ashoka isminin orijini Hindistan’da bir imparatorun adından geliyor. Bunun hakkında bilgi verebilir misin bize? Duyduğum zaman çok etkilenmiştim.

AC: Ashoka aynı zamanda İÖ 3’üncü yüzyılda Hindistan'da yaşamış Hintli bir imparator. O zamanki toplumun yaşamış olduğu sorunlara çözüm getiren, pek çok yollar yapan, eğitim sisteminde birtakım gelişmelere yol açıcı girişimlerde bulunan ve dünyanın belki de tanımlanabilecek ilk sosyal girişimcisi olması nedeniyle, onun ismi verilmiş.

HD: Amy'e şunu sormak istiyorum. Ashoka, "sosyal girişimcilik" dediği zaman hangi konularda çalışanlarla ilgileniyor?

AC: Aslında herkes, her alanda sosyal girişimci olabilir ama başlıca çalışılan alanlar, örnek vermek gerekirse, insan hakları, sağlık, çevre, eğitim... Bu sözü edilen alanlarda yahut bunların dışındaki alanlarda toplumsal sorunlara çözüm bulabilecek, yeni öneriler getirecek kişiler Asohaka'nın aradığı sosyal girişimciler.

HD: Anladığım kadarıyla, problemi çözmeye çalışırken yepyeni bir açılım getirmesi gerekiyor, değil mi?

ZY: Bir proje üretmiş olması gerekiyor.

HD: Problemle uğraşıyor olması değil, yeni bir çözüm öneriyor olması gerekiyor.

ZY: Sorunlarla belki herkes uğraşıyor, ama o sorunun çözümüne yönelik yeni öneriler getiren kişiler desteklenmeli.

AC: Hangi alanda olursa olsun Ashoka’nın desteklemeyi düşündüğü kişiler sorunlara bakış açıları ile ön plana çıkıyorlar ve bunlara getirdikleri çözüm önerileri ile değerlendiriyorlar.

HD: Bir de toplumu etkilemeleri açısından, değil mi? Yani yeni fikirler gelmesi, çözmek için bildiğim kadarıyla toplumu da ne kadar etkileyici oldukları çok önemli.

ZY: Topluma yaptığı etki de çok önemli.

 HD: Ben olayı biraz daha genişletmek istiyorum. Zafer önce sana sormak istiyorum. Sen Gençtur yurtdışı ve yurtiçi uluslararası gönüllü çalışma kampları koordinatörü olarak bildiğim kadarıyla uzun yıllardır uluslararası platformda gönüllü kuruluşlarla ve sivil toplum kuruluşları ile diyalog içersindesin.

ZY: Evet

HD: Dünyada, Amerika’da, Avrupa’da gönüllü kuruluşlar veya sosyal sorumlular konusunda neler söylemek istersin? Tecrübelerini bizimle paylaşır mısın?

ZY: Bir toplantıda aklımda kalan bir söz vardı, bir konuşmacını dile getirdiği. İsveç’in nüfusu 9 milyon, derneklere kayıtlı kişi sayısı 32 milyon imiş. Yani nüfusundan fazla. Bir kişi en az 3-4 derneğe 3-4 sivil toplum kuruluşuna üye olduğunun kanıtı bu. Bu tür toplumlarda sosyal alanda bizden ileride olduğunu kabul etmek zorunda olduğumuz insanlar sivil toplum kuruluşlarına çok daha fazla ilgi gösteriyor ve çok daha fazla zaman ayırıyor. Bu çok önemli bir bilgi bence.

HD: Peki İsveç’teki durumun her yerde geçerli olduğunu...

ZK: Her ülkede geçerli değil. Oranlar muhakkak değişiktir ama sosyal konumda insanlar baskı altında olmadıkları, kendilerini rahatça ifade edebildikleri ülkelerde bu oran ve bu rakamlar daha yüksek çıkıyor.

HD: Peki; sonuçta bizim şöyle bir kompleksimizin olduğunu düşünüyorum: “Zaten Türkiye gibi kötü bir ülke yok, Türkiye’de her şey daha berbat” gibi. Hakikatten her konuda sen bunu hissediyor musun? Biz onlardan çok geride miyiz? Türkiye olarak veyahut da yapılan işlerin kalitesi olarak.

ZY: Biz Türklerde şöyle bir şey var. Dünyada Türkiye sınırları dışına çıkmamış pek çok Türk insanı “dünyanın başka hiçbir ülkesinde böyle bir şey yoktur” diye eleştiririz kendimizi ama dışarıda neler olup bittiğinden haberdar değilizdir. Tabii ki bir dünya sıralaması yaptığınızda değişik konularda Türkiye, değişik düzeylerdedir. Kimisinde belki ilk sıralarda yer alıyordur. Konukseverlikte örneğin. Sosyal konularda biraz daha aşağıdadır. Futboldaki başarısı çok daha farklıdır falan. Bu değerlendirmeleri yaparken tabii insanların gerçekçi olmaları gerekir.

HD: Gerçekçi olmaları için de bilmeleri gerekir.

ZY: Bilmeleri gerekir. En azından bu deneyimleri yurtdışında yaşamış olmaları gerekir diye düşünüyorum.

Kişisel yetenekler önemli

HD: Benim geçmiş tecrübelerime baktığım zaman aklıma şu geliyor. Ben Batıdaki gönüllü kuruluşların bizden çok daha iyi organize ve çok daha iyi şeyler ürettiğini zannederdim ama ...

ZY: Değil.

HD: Onlarla çalışmaya başladığım zaman gördüm ki kendi kuruluşumuz adına biz onlardan çok daha iyi çalışıyoruz.

ZY: Tabii. Hangi alanda kimlerin orada çalıştığına da bağlı, elindeki teknolojiyi nasıl değerlendirdiğine bağlı. Yani çok güzel donanımlı bir ofise sahip ama kişisel yetenekleri sınırlı bir kişinin çalıştığı bir sivil toplum kuruluşu dünyanın en gelişmiş ülkesinde de olsa çok fazla bir taraftar toplayamayacaktır. Yaptıklarını duyuramayacaktır. Bunun dışında Türkiye'de çok güzel örneklerini verebileceğimiz öyle sivil toplum kuruluşları yahut az önceki konuşmacının belirttiği gibi sosyal girişimci insanlar var ki kendi çevresine bir şeyler yapmak için çırpınan, çaba harcayan insanlar var ki çok kısıtlı teknik ve parasal sıkıntıları olmasına karşın çok güzel işler başarıyorlar ve bu sırf Türkiye’de değil tabii dünyanın bütün ülkelerinde aynı şey geçerli bence.

HK: Amy, Zafer’e diğer ülkelerdeki gönüllü kuruluşları hakkındaki bilgilerini sordum? Aynı soruyu sana da sormak istiyorum.Amerika'daki

 
gönüllü kuruluşların durumu nasıl? Bize yorumlarını anlatabilir misin?

AC: Özellikle son birkaç on yılda, Amerika’da sivil toplum kuruluşları gelişmiş ve sayı olarak da artmış durumda. Bu sivil toplum kuruluşları o kadar çok değişik alanlarda etkinlik gösteriyorlar ki yalnızca gençler için değil her yaştan insan için yapacak bir şeyler, katılacak bir kuruluş bulmak olası ve sivil toplum kuruluşları gün geçtikçe çalışmalarını daha da çeşitlendirdikçe deneyimlerini de çeşitlendiriyorlar, daha çok deneyim kazanıyorlar. Örneğin yapacakları çalışmalar için para kaynağı bulma yahut yeni yöntemler geliştirme biçiminde pek çok deneyim sahibi oluyorlar. Sanırım bu Türkiye’de de aynı şekildedir.

HD: Peki sence Türkiye’de aynı şekilde mi ?

ZY: Tabii yurtdışı ile olan ilişkiler geliştikçe dışarıdaki örneklerin nasıl çalıştığını yahut kendi toplumsal koşullarımız içinde ne yapmamız gerektiğini düşündükçe kendi insanlarımız düşündükçe, kendi toplumumuz için çözüm yolları bulmanın yollarını buluyorlar da ve bunda başarılı oluyorlar.

AC: Ve umuyorum ki tüm bu gelişmeler sivil toplum kuruluşlarının harcadığı çabalar hükümet üzerinde de belli bir güce ulaşsın ve ...

HD: Amerika için değil mi?

ZY: Evet. Aslında bütün dünya için söylenebilecek bir şey. Biz de darısı başımıza diyelim bu arada.

AC: Sivil toplum kuruluşlarının ürettikleri çözümlerden hükümetler de yararlanma olanağına sahip olsunlar ve bunlara değer versinler ki, yararlanabilsinler.

125 kuruluş, 60 ülke

HD: Zafer, şu anda kaç tane kuruluşla, kaç ülke ile işin gereği ilişki halindesin?

ZY: Biz Genç Tur olarak dünyanın 60 ülkesinde yaklaşık 125-130 kuruluşla bağlantı halindeyiz. Gönüllü değişimi yapıyoruz. Biz buradan Türk gençlerini onların düzenlediği projelere katılmak üzere gönderiyoruz. Bu ülkelerden de biz, o ülkelerin kendi vatandaşlarını gönüllü olarak Türkiye’deki projelerde konuk ediyoruz.

HD: Peki şimdi yine ben aynı noktaya takılıyorum. Benim için çok önemli çünkü. Türkiye için önemli olduğunu düşünüyorum. 125 kuruluş ve 60 ülke dedin. Çok büyük bir rakam bu. Bunların içerisinde Genç Tur’u örnek alırsak, Türkiye’den bir kuruluş olarak örnek alırsak, çalışma kalitesi ve iş kalitesi arasında, tabii ki objektif olamayabilirsin ama, objektif olmaya çalışmanı rica ediyorum, nereye koyuyorsun, kaçıncı sıraya koyuyorsun, sıralaması değişiktir demiştin...

ZY: Çok önlere rahatlıkla koyabileceğim şu açıdan. Genç Tur’da diğer ülkelerdeki ve Türkiye’deki pek çok STK ile kıyaslama yaptığımızda bir profesyonellik ve bir devamlılık var. Çalışanlarda bir devamlılık var. STK’lerin Türkiye’de yahut yurtdışındaki diğer ülkelerde de en büyük sorunu senede bir, iki senede bir çalışan kişilerin değişmesi. Yani bu bir vakıfsa belki mütevelli heyeti değişmiyor yahut bir dernekse başkan uzun yıllar başkanlık yapabiliyor ama alanda çalışan kişilere baktığınız zaman bunlar sürekli değişiyorsa bunların yeniden eğitilmesi, deneyim kazanması, beklentilerinin farklılıkları olayın kalitesini zaman zaman yükseltip zaman zaman düşürebiliyor.

HD: Yani kişiler tecrübe kazanıyor ama iş değer kazanamıyor galiba bu durumda değil mi? O zaman yapılan işin kalitesi pek etkileyici olmuyor ama.

ZY: Daha çok kişilerle bağlantılı. Çünkü iyi iş yapan bir insan, herkes gönüllülüğü sürekli olarak yapamıyor tabii ki, boş zamanlarını ayırarak yapıldığı için gönüllülük, kendi işinden zaman bulamadığı sürece iyi kaliteli hizmet üretmiş bir insan o kuruluşta devamlı olarak gönüllü hizmetini sunamıyorsa , kalite onu izleyen kişinin kalitesine bağlı olarak düşüyor ya da daha da artabiliyor tabii ki.

HD: Biliyorum ki senin çok geçmişe dayanan gönüllülük tecrüben var. Gençliğinde veya daha gençken diyeyim. Sen işinden nasıl zaman bulabiliyorsun? Ben çünkü seni, bu arada dinleyicilere de açıklayayım, epey bir, 20 küsur senedir tanıyorum. Kendini düşündüğün zaman nasıl zaman ayırıyordun, o zaman da kaliteli iş yapıyordun. Bugün ile o gün arasında bir fark mı var?

Hayat verdiklerimizle anlam kazanır

ZY: Şimdi, gönüllülük tabii ki fedakarlık isteyen bir şey. Gerek zamandan, gerek paradan gerek kendi kişisel beklentilerinden insan zaman bulabildikçe gönüllü işlere yönelebiliyor. Benim asıl mesleğim gazetecilik. Çok severek yaptığım bir mesleğim vardı ama medyanın bugünkü durumunu öngörüp yıllar önce istifa ettim ve o zamana kadar gönüllü yaptığım işi artık profesyonel olarak yapmaya başladım. Şöyle bir örnek vereyim. Ben gazetede çalışırken sabah sekizde işinin başında olup zaman zaman gece yarılarını geçen saatlere sabahın erken saatlerine kadar çalışıyorken, öyle bir çalışma temposundayken yaz aylarında yine Genç Tur’un gençlik kamplarında grup liderliği yapıyordum. Bir köyde gidip kazma sallayıp, su kanalı kazıyordum yahut bir köy ilkokulunun onarımında çalışıyordum ve tatilde bunu yapacağımı söylediğim zaman arkadaşlarım benimle dalga geçiyordu. “Deli misin”, işte “gel biz Bodrum’a gidiyoruz, Marmaris’e gidiyoruz” falan diye. Tatil dönüşü ben, çıplak ayakla toprağa basmanın, sabahları kuş sesleriyle uyanmanın hazzıyla ve dinginliğiyle geri döndüğümde, onlar “biz bütün gece diskodaydık ama dayak mı yedik tatil mi yaptık anlayamadık” diye yorgun argın dönüyorlardı tatillerinden. Ben dinlenmiş olarak dönüyordum. Burada hemen şunu vurgulamak istiyorum. Geçenlerde 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü’nü kutladık. O nedenle yayımlanan eski bir söyleşide ben bir kitapta Churchill’in bir sözünü gördüm: “Hayatımızı aldıklarımızla sürdürürüz ama verdiklerimizle ona anlam kazandırırız.” Çok güzel çok anlamlı geldi bana. Gerçekten de insan vermenin hazzını içinde duymaya başladığı vakit, ne ayırdığı zaman bir kayıp olarak görünüyor ona, ne o işten para almamış olmak bir kayıp olarak görünüyor. Bunlar aksine bir kazanç olarak insanın kişisel hanesine işleniyor bence.

HD: Bir de ayrıca şeyi de yabana atmamak lazım değil mi? Gönüllü olarak yaptığın işlerde vermenin hazzının yanı sıra başka şeyler de öğrenip kendini de geliştiriyorsun.

ZY: Muhakkak geliştiriyorsun.

HD: Onu da gönüllülük adına bir kişisel kazanç olduğuna ben kesinlikle inanıyorum.

ZY: Yurt dışına yılda ortalama 350-400 genç gönderiyoruz bu tür çalışmalara. Çok değişik beklentilerle gidiyorlar. İşte kimisi tatilini yabancı bir ülkede geçirmek üzere gidiyor, kimisi yabancı dilini ilerletmek üzere gidiyor, kimisi kız erkek arkadaş bulabilmek amacıyla gidiyor, kimisi hazır Almanya’ya gitmişken oradaki halamı da ziyaret edeyim diye gidiyor ama kampta katıldığı çalışmalar sonucunda bir gönüllü olarak geri dönüyor. Yani gönüllülüğün, toplum için bir şeyler yapmanın, insanlar yararına bir şey yapmanın hazzını yaşayarak geri dönüyor ve ben kendi ülkemde acaba ne yapabilirim diye arayışlara giriyor. Ben bunun çok somut örneğini anlatabilirim size. Örneğin hukuk okuyan bir kampçımız, şimdi avukat kendisi. İstemeye istemeye başka proje kalmadığı için çok geç başvurduğu için İngiltere’de özürlülerle yapılan bir çalışma kampına gitmişti ve oradan döndükten sonra “Ben bambaşka bir insan olarak geri döndüm, iyi ki başka proje kalmamış da ben buna gitmişim” dedi dönüşünde.

Bir dergide okudum, hayatımı değiştirdim...

 HD: Bunun örnekleri çoktur herhalde.

ZY: Bu sadece hemen aklıma gelen bir örnek.

HD: Amy, Türkiye’de şu anda yeni, çok çok yeni bir ders olarak başlayan “STK’lerde işletme” konulu dersin Amerika’da uygulaması nasıl?

AC: Son 10 yılda özellikle üniversitelerde bu tür derslere ve kurslara bir yönelim başladı. Öğrencileri bu yönde yetiştirmeye yönelik çalışmalar daha bir hız ve anlam kazandı.

HD: Bu arada benim duyduğumu da söyleyeyim: Bilgi Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesinde de kurs bazında, yani bir bölüm bazında değil kurs bazında bu tip eğitimler bu sene başladı. Ama, yine duyduğum kadarıyla, çok alt düzeyde başladığını ifade etmek istiyorum. Yapmaya çalışılan şeyin çok daha dikkatli ve incelenerek yapılması gerektiğinin altını çizmek istiyorum çünkü bu iş rastgele kişilerle yapıldığı zaman geri tepmesinden, bir şeyler yapmak isterken daha olumsuz sonuçlar alınmasından...

ZY: ... kaş yapayım derken göz çıkarmasından...

HD: Evet, açıkçası duyduğum doğruysa, bir parça öyle oluyor gibi geliyor bana. Bunu da dinleyen varsa üniversite üyelerinden, bu konuda bir çağrımız olduğunu belirtmek istiyorum. Her konuda bilen kimseleri bir araya getirmek hepimizin görevi gibi geliyor bana. Amy, peki sen kişisel olarak neden Ashoka’da çalışmayı seçtin? Sözünü ettiğimiz tarzdan bir bölümde eğitimini aldın mı?

AC: Hayır. Hiç ilgisi yok. İngiliz dili ve edebiyatı okudum.

HD: Demek ki Türkiye’de de olduğu gibi Amerika’da da oluyor değil mi?

AC: Üniversiteden sonra ise iki yıl bir hukuk bürosunda çalıştım. Ama yaptığım iş ben mutlu etmiyordu. Ben ne yapıyorum buralarda diye sorguluyordum. Sonra aylık bir dergide okuduğum bir yazıda Ashoka hakkında öğrendiklerim beni etkilemişti... Hemen işimi bırakıp Ashoka’da acaba ben de gönüllü olarak görev alabilir miyim diye başvurdum. Kabul edildim ve üç yıldır bu kuruluşta çalışıyorum.

HD: Zafer sizin Afrika’da hiç bağlantınız var mı?

"Ben Afrika’ya gitmek istiyorum" diyen henüz çıkmadı

ZY: Var fakat oralara gönüllü göndermek konusunda sıkıntımız var. Çünkü dediğim gibi insanlar çok değişik beklentilerle gönüllülüğe ilk adımlarını attıkları için bir Afrika ülkesine, ilk aşamada “ben Afrika’ya gitmek istiyorum” diye gelen gönüllümüz 23 yıllık Genç Tur tarihinde henüz yok. Ama Avrupa çok çekici bir yön oluyor gençler için. Amerika aynı şekilde. Ancak bu ülkeler de Amerika’da ya da Avrupa’da birkaç kamp yaptıktan sonra ben artık dünyanın başka yerlerinde de neler olduğunu görmek yaşamak istiyorum diyen arkadaşlarımız Afrika yahut işte bazı egzotik ülkeler, “Hindistan, Nepal buralarda kamp var mı” diye araştırmalarını yapıyorlar. Gerçi henüz hiç kimse “tamam, ben her şeyiyle hazırım gidebilirim” diyip karşımıza çıkmadı ama günün birinde inşallah karşımıza çıkacağını umuyorum. Ama bu tür ülkelerle de bağlantılarımız var.

HD: Peki Amy’e soralım. Onların Afrika’da bağlantıları var mı?

AC: Ashoka’nın Afrika’nın on ülkesinde, genel merkez Güney Afrika’da olmak üzere Nijerya’da, Senegal’de ve Afrika’nın diğer ülkelerinde yaptıkları projeler var.

HD: Ne kadar süredir?

AC: Yaklaşık 10 yıldır, 1990’ların başlarında başlandı Afrika’daki girişimciler desteklenmeye. En son olarak da Kenya’daki bir projeyi destekliyoruz... Ama ben Orta Avrupa ülkelerinde, 1995’te başlayan bir program çerçevesinde sorumluyum. Özellikle Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Macaristan. Bu ülkelerde yaşanan değişimlerin de etkisiyle, oldukça ilginç bir ortamda gerçekleşiyor bu projeler.

HD: Burada ilginç bir gözlemini paylaşmak ister misin?

AC: Berlin duvarının yıkılışına kadar bu ülkelerdeki, bu bölgelerdeki insanların düşüncelerini ve sorunlara ürettikleri çözümleri serbestçe dile getirememeleri, ve bu tarihten sonra buna, bu olanağa kavuşmuş olmaları oldukça ayırt edici...

HD: Geldiğiniz için çok teşekkürler.

AC: Çok teşekkür ederim. Burada bulunmak çok güzeldi.

www.ashoka.orgwww.genctur.com

(Söyleşinin 1. yarısı 6 Aralık, 1. yarısı 23 Aralık 2002’de Açık Radyo’da yayınlanmıştır. Deşifre edenler: Utku Kumral ve Kevser Yavuz)