Gençtik ve Kaygısızdık

-
Aa
+
a
a
a

Taraf

92’ydi galiba, ya da 93. ‘Karbon Murat’ Fransa’dan aradı: “Fignon etap kazandı” dedi sevinçle.

 

Frankofon olduğundan mıdır nedir, Murat pek severdi Laurent Fignon’u. (Ondan olmayabilir de; zira Fransızca eğitim alıp Fransız sevene pek rastlamadım.)

 

Belki “mazlum” bulduğumuz için seviyorduk Fignon’u.

 

Neden olmasın. Neticede Mahsuni’yle, Neşet’le büyümüş bir kuşağız.

 

***

 

Bisiklet tarihinin gördüğü en talihsiz adamlardan biriydi Laurent. 89’da Paris’te koşulan son etapta, 50 saniye öndeyken, ikinci sıradaki Greg LeMond ondan 58 saniye daha iyi bir derece yapmış, tarihin gördüğü en az farkla şampiyon olmuştu.

 

Bu hadise Fignon’nun kariyerinde o kadar öne çıktı ki, 1983 ve 84’te kazandığı şampiyonlukları kimse hatırlamaz oldu.

 

Murat’ı heyecanla telefona açmaya yönelten şey, “Profesör”ün yıllar sonra şahane bir solo atak yaparak etabı kazanmasıydı.

 

“Profesör”dü Fignon’un lakabı. Atkuyruğu saçları ve ileri derece miyobunu dengeleyen yuvarlak gözlükleriyle almıştı bu unvanı.

 

(Murat’ın Karbon lakabı ise, memleketin ilk karbon-fiber bisikletlerinden birine sahip olmasından ileri geliyordu. Hani Ford Recep, Fargo Şaban, Kadillak Ramazan gibi araba markalarından mülhem lakaplar vardır ya, o hesap...

 

Ne yazık ki Murat’ın o bisikletle yaşadığı aşk çok kısa ömürlü oldu. Kadıköy’de ‘K... English’ adını taşıyan bir dershanenin önünden çalındı yavuklusu. Olayın ertesinde birlikte gittiğimiz polis karakolunda dumur bir diyalog bile yaşadık. Murat, nöbetçi memura bisikletinin ‘K... English’in önünden çalındığını söyleyince şöyle bir cevap aldı: “İngiltere’de kaybettiysen niye burada arıyorsun?”

 

Bulunamadı o bisiklet. Murat başka sevgililerle gönlünü avutmaya çalıştı ama ol-a-madı. Sonunda gitti –birçok arkadaşım gibi- kendini motosikletin “yormayan” şefkatine teslim etti...)

 

Profesör Fignon ise geçen sene ömrünü hikâye eden bir kitap yazdı. Kansere yakalanmıştı ve çok az ömrünün kaldığını biliyordu. Limandan demir alırken içini dökmek istemişti besbelli.

 

Kitabın adı bile çok şey söylüyordu: Gençtik ve Kaygısızdık... (Kitabın editörü ben olsam başka bir isim daha önerirdim: “Çocuklardık, Parlak Yıldızlardık O Zaman...” Meral Özbek’in Günebakan şiirinin en vurucu dizesini ve belki de devamını: “Artık dönemesek de geriye, ardından koştuğumuz son zamandır...”)

 

Biyografi bisiklet dünyasında bir fırtına kopardı.

 

Profesör, ilmini zaman zaman doping gibi yanlış işlerde kullandığını belirtiyor, hemen herkesin bir şekilde bu işe bulaştığını söylüyordu. Anında büyük bir koro, aynı anda aynı şarkıyı terennüm etti: “Kendi adına konuş Laurent, kendi adına konuş!”

 

***

 

Kendi adıma konuşayım: Her insanın ömrünü özetleyen bir sayı olduğuna inanırım. Fignon’un rakamı 50’ydi. Ama uğurlu bir rakam değildi 50 onun için. LeMond’la rekabetinde de bu rakam vardı, ömrünü noktaladığında da... İki hafta önce 50 yaşına basmıştı.

 

***

 

Ölüm haberini Hasankeyf’ten dönerken aldım.

 

Yol boyunca kafamda bambaşka bir yazı planı vardı: Ağustosun 27’sinde İstanbul’dan başlayan Tuz Gölü, Halfeti ve Hasankeyf’le devam eden yaklaşık 3500 km’lik sadakat yolculuğumuzla, İspanya Turu (Vuelta) arasında benzerlikler arayan bir metindi o.

 

Lakin olmadı. Tabiri caizse Laurent araya “parça attı”.