Evet, İsyan!

-
Aa
+
a
a
a

 

Sizlere her ay bülteninde yaptığımız gibi, Ağustos ayınının de bir küçük özetini vermeye çalışırken, dünyada olup bitenlerin ne kadar hareketli ve yoğun olduğunu aklımızca belli edebilmek amacıyla, geçen ayın değerlendirme yazısının başlığını “Uzun Sıcak Yaz” koymuştuk – William Faulkner’ın o “içten patlamalı” ve biraz da boğucu “Güneyli” hikâyelerinden derlenerek yapılmış bir filmin adından esinlenerek. Ama, şimdi, aradan 30 gün bile geçmemişken, içinde yaşadığımız olayların kesafetine bakınca insan, neredeyse özgül ağırlığı en çok elementlerden “osmiyum” gibi bir metafor kullanma ihtiyacı duyuyor doğrusu.

 

#Occupywallstreet: Bir Genel Meclis Hareketi

 

Ayın hemen başında ABD’de isyan –nihayet!– başladı. Daha doğrusu, Mart ayından bu yana dünyayı sarıp sarmalamaya devam eden ve Arap Baharı diye adlandırılan devrim dalgası, ilkbaharda Wisconsin’de başını şöyle bir gösteriverdikten sonra, sonunda, güz başında birdenbire Kuzey Amerika sahillerinden içeri vuruverdi ve dünyanın ilk önemli devrimini gerçekleştirmiş olan bu münbit toprakları 235 yıl sonra yeniden kaplamaya başladı.

 

Önce, Kanada’dan Vancouver merkezli Adbusters dergisi etrafında örgütlenmiş bir gruptan “Wall Street’i İşgal Edelim” çağrısı yapıldı: #Occupywallstreet! Bu çağrıya Anonymous (Anonim/İsimsiz) adlı hacker topluluğu da katıldı. Adbusters (Reklambozanlar), kâr amacı gütmeyen, tüketim toplumu karşısında ve doğa hakları yanında yer alan bir topluluk. Kendi ifadesiyle “iletişim çağının yeni sosyal eylemci hareketini ilerletmeyi hedefleyen sanatçılardan, aktivistlerden, yazarlardan, muzip şakacılardan, öğrencilerden, öğretmen ve eğitimcilerden, girişimcilerden oluşuyor. Reklambozanlar, Ağustos ayının 2’sinde “pat diye” ortalık yere böyle bir çağrı bırakıverdiler. Bir tür genel kurul toplantıları yapmak istedikleri söyleniyordu. Genel Kurul (Genel Meclis) derken neyin sözünü ettikleri bile hemen anlaşılamadı önce; ama kısa süre sonra, toplanan bu bir avuç yaratıcı insanın, aralarında sıkı bir tartışmadan sonra neyi murad ettikleri apaçık ortaya çıkacaktı.

 

Toplantıya ta başından katılanlardan biri olan antropolog David Graeber, Democracy Now radyosundan Amy Goodman’a şöyle anlatıyor olayı: “Kısa bir tereddüt geçirdikten sonra, bir süreç başlattık. Modeli, Avrupa’da yaptıkları gibi bir tür yatay doğrudan demokrasi fikri üzerine oturtmaya karar verdik. Wall Street bir odak noktasıydı tabiî, ama asıl fikir, bir çeşit genel kurul hareketi yaratmaktı.” 1

 

Wall Street derken, finans kuruluşları için kullanılan bir sembolden söz ediliyor elbette. Önde gelen düşünür ve aktivistlerden Noam Chomsky’nin Russia Today televizyonuna verdiği mülakatta söylediği gibi:

 

“Bu kuruluşlardan bankalar eskisine göre daha büyük ve zengin durumda... Şirket kârları tüm rekorları kıracak seviyeye ulaşmış. Gerçek işsizlik ise Büyük Bunalım günlerinin seviyesine varmış... [Wall Street İşgalcileri] Bunun suçlularını ve arkasındaki kurumları bulup ortaya çıkarmak istiyorlar. Vergilendirmenin olmaması, şirketlerin yönetişimi, denetimsizlik... Hepsi sürekli olarak gittikçe kötüye giden bir kısır döngü, sokaklarda yürürken bile gözünüze çarpan çok ciddi bir yoksulluk. Ve bütün bnnların hemen yanı başında sergilenen inanılmaz boyutlardaki zenginlik manzaraları. Tıpkı 3. Dünya ülkelerinde, mesela Sahra-Altı Afrikası’nda görebileceğiniz manzaralar. Çöken, harabolan altyapı: yollar, okullar vb. bütün bunlar da kısır döngüyü sürdüren, hatta şiddetlendiren etkenler...” 2

 

 

“Protestonun Zamanı Gelmemiş Miydi?”

 

Eh, artık protestonun zamanı gelmemiş miydi?! Bunu soruyor Chomsky. Hareketin içinde yer alan isyancılardan birisine gönderdiği email’de de isyancılara şu sözlerle arka çıkıyor:

 

“Gözlerini açık tutan herkes Wall Street çeteciliğinin –genel olarak finans kuruluşlarının çeteciliğinin– ABD halkına (ve dünya halkına) ağır zarar verdiğini bilir. Ayrıca, son otuz yıldan beri ekonomideki güçleri ve onunla birlikte siyasi güçleri radikal biçimde arttıkça, bu zararın giderek arttığını da bilir. Bu da, nüfusun çok küçük bir kesimine, yüzde 1’in bir kesrini oluşturan minicik bir kesime muazzam bir servet birikimini ve onunla birlikte siyasi güç birikimini getiren bir kısır döngüyü harekete geçirdi. Geri kalan kesim ise, giderek, belirsiz ve riskli bir hayat sürdürmek zorunda olan –ve kimi zaman “uçurum insanları (‘precariat’) diye adlandırılan– sınıf saflarına katılıyor. Wall Street gangsterleri bu çirkin faaliyetlerini her türlü ceza veya denetimden neredeyse tam olarak tam muaf bir şekilde fütursuzca yürütüyor: Yani, çökmelerine izin verilemeyecek kadar oldukları gibi, ‘hapsedilemeyecek kadar da büyük’ler.” 3

 

 

Şaşılacak bir bilinç ve öngörü ile, dünyanın her yerindeki her tür haksızlık ve adaletsizlik örneği karşısında daha 13 yaşında bir çocukken başladığı başkaldırı eylemlerini 70 küsur yıldır tükenmek bilmeyen devrimci bir ateşle aralıksız sürdüren Chomsky, Wall Street protestolarını “cesur ve onurlu eylemler” olarak niteliyor ve Amerika’nın yeni isyancı kuşağını şu sözlerle selamlıyor: “Wall Street’te devam eden bu protestolar, bu faciaya kamuoyunun dikkatini çekmeye yaramalı, bunun önünü almaya yönelik fedakârca çabalara yol açmalı ve toplumu daha sağlıklı bir rotaya oturtmalı.” 4

 

?“Genel Kurul” (ya da Genel Meclis) modeline gelirsek, Graeber Avrupa’da (İspanya, Yunanistan, Büyük Britanya) insanların esas olarak “demokrasiyi yeniden icat etme” uğraşı içinde olduğunu bize hatırlatıyor. Bütün siyasi partilerin kendi kendilerini iflas ettirdiği, kendilerini bu ekonomik ve mali krizi yaratan elitlerin alıp sattığı birer mal haline getirdiği bir ortamda, mevcut siyasi yapının ve siyasetçilerin artık hiçbir soruna bir çözüm getirecek durumda olmadığı aşikâr. Eh, böyle olunca, insanların herşeye yeniden başlamak zorunda kaldığı da apaçık ortada. Kadim Yunan demokrasisinin Pazar ve siyaset meydanı olan agorayı hatırlamaktayız sanki.

 

“İnsanlar, ne bileyim, sanki kamusal alanlarına gitmek, birbirini görmek, birbiriyle konuşmaya, birbiriyle fikir alışverişi (beyin fırtınası) yapmaya başlamak zorundalar. Yani, ana fikir şu: Sistem bizi kurtaracak değil; biz kendimizi kurtarmak zorundayız. Dolayısıyla, bir kamusal alanda mümkün olduğu kadar çok insanı bir araya toplamaya, toplumu da nasıl bir toplum öngörüyorsak o modele uygun şekilde inşa etmeye başlasak iyi olur.” 5

 

 

“17 Eylül. Wall Street’i İşgal. Çadır getir.”

 

Wall Street’i İşgal Edelim eylemi, Eylül’ün 17’sinde New York şehrinin finans merkezinin hemen yakınındaki Zuccotti Parkı’nda 11 yüksek okul öğrencisinin gecelerini ve gündüzlerini geçirmeye başlamasıyla doğdu. Çocukların elinde Adbusters’ın usta tasarımcılarının elinden çıkmış olağanüstü güzellikte bir poster de vardı: Wall Street’in saldırgan piyasa iyimserliğinin simgesi olan o pek ünlü azgın boğa heykeli üzerinde şahane bir balerina tasviri. Kız, ayak parmaklarının üzerinde kusursuz bir denge gösterisi yaparak olanca zarafetiyle dansediyordu. Boğa’nın toynaklarının hemen altında kısa, vurucu kelimeler:

 

“#OCCUPYWALL STREET 17 Eylül. Çadır getir.” Hepsi bu. 6

 

 

Başlangıçta bir futbol takımını oluşturacak kadar insan ancak vardı. New York şehrinin 3 dönümlük küçük bir meydanını, Zuccotti Park’ı eylemlerine mekân seçmişlerdi. Brookfield Emlakçilik Şirketi, biraz para akıtıp renove ettiği bu parkı 2005’te “kamu barınağı” ilan etmiş, harcadığı para karşılığında da adını değiştirip, kendi şirket başkanının adıyla yeniden vaftiz etmişti.

 

İsyancılar bir süre sonra birkaç yüz kişi oldu.  Kamp alanı olarak yerleştikleri bu yerel mekâna eski Liberty (Özgürlük ya da Tahrir) adını geri kazandırdıklarını gösteren küçük bir tabela astılar hemen. Konuklarını onun altında ağırlamaya başladılar. Yerleşik basın ve ana akım medyanın çoğu –hepimizin çoktan âşina olduğu o sinik tavırlarıyla– önce kaale almama, derken “ne istedikleri belli olmayan dağınık bir grup” şeklinde küçümseme, aşağılama ve kendince alaya alma yolunu seçti. 7

 

 

Derken, hafiften başlayıp artan polis baskısı, başından itibaren çok kararlı bir şekilde tamamen barışçıl olan eylemlere baskınlar, turuncu filelerle kafese almalar, genç kadınların gözlerine gaz püskürtüp kaçmalar, gittikçe büyüyen kalabalıkları resmen tuzağa düşürüp Brooklyn Köprüsü’ne çekip 700 küsur kişilik büyük gözaltı operasyonları derken yerel, yatay, yavaş bir gelişmeye tanık olduk ve iş, kimsenin, hatta muhtemelen çağrıyı yapıp olayı örgütleyenlerin bile beklemediği bir şekilde gelişti: Hiçbir partiye, kuruluşa, lidere bağlı olmayan, hiçbir hiyerarşisi bulunmayan, solcu etiketi bile kullanmayan, alışılmış “devrimci” klişe ve kalıplara uymayan, tüm kararlarını mutabakatla alan bu otonom doğrudan demokrasi hareketi görmek isteyen gözler önünde an be an serpilip gelişiyor şimdi, bir “bozkır yangını” gibi büyüyor, yavaşça bir kültür devrimi halini almaya doğru gidiyor ve bütün ülke sathına doğru yayılıyor. 8

 

 

Farklı Siyasi Eğilimler Saymakla Bitmiyor

 

Tıpkı Avrupa’da (İspanya’da vb.) örneklerini görmüş olduğumuz gibi lideri bulunmayan, otonom örgütlenmeyle yürüyen bu devrimci hareketin ortak noktası, eylemciler tarafından tek bir “deklaratif” cümlede ortaya şöyle konmuş durumda: “Hepimizin üzerinde tamamen mutabık olduğu bir nokta varsa, o da şu,” diyorlar: “Biz, yüzde 1’in açgözlülüğünü ve kokuşmuşluğunu artık daha fazla kaldırmayacak olan yüzde 99’uz.” 9

  Amerika’yı allak bullak etmeye başlayan bu protesto hareketinin yine daha önceki Ortadoğu ve Avrupa’daki isyan örneklerine benzeyen çok ilginç bir başka yönü de ülkenin ve hatta dünyanın dört bir yanından destek için bir araya getirdiği insanların (evet, örneğin İspanya’daki Sol Meydanı isyancıları dahi kopup gelmişler oraya!) birbirinden tamamen farklı binbir türlü siyasi görüşe sahip olmaları: Wall Street isyancılarına destek ve katılım verenlerin farklı siyasi eğilimleri saymakla bitmiyor: O yedi renkli gökkuşağı gibi kalabalığın içinde liberaller, bağımsız siyaseti savunanlar, sosyalistler, muhafazakârlar, anarşistler, liberterler vb. gırla gidiyor... 10

 

Başlangıçta yerleşik medyanın bir bölümünün mal bulmuş Mağrıbi gibi sarıldığı belirsizlik ya da net hedef yokluğu teranesine gelince: Meydanda insanlar günde iki kere genel kurul (genel meclis) toplayıp sakin ve kararlı bir edayla kararlarını alıyor ve o kararlar doğrultusunda yürüyüp gidiyorlar. Eylül ayının 29 günü gecesindeki genel meclis toplantısında Wall Street’i İşgal grubu üyelerinin tamamının oybirliği ile hareketin ilk resmî deklarasyonu yayınlandı. Yeryüzünün temel adaletsizlik ve haksızlıklarının çok net, özlü ve fakat aynı zamanda tuhaf bir şekilde lirik bir dille ortaya konduğu (ve “mağduriyetlerimizin tümü bunlardan ibaret değildir” notuyla biten) bu metnin son paragrafı şöyle:

“Dünya halkına,,

Biz, Özgürlük Meydanı’nda Wall Street’i işgal eden New York Şehri Genel Meclisi, sizi gücünüzü göstermeye çağırıyoruz.

Barışçıl toplanma hakkınızı kullanın; kamusal alanı işgal edin; sorunlarımızı çözmeye yönelik süreci başlatın ve herkesin erişebileceği çözümler üretin.

Doğrudan demokrasi ruhu içinde eylem gösteren ve gruplar kuran tüm toplulukların kullanımına destek, belge ve kaynaklarımızın tümünü sunarız.

Bize katılın ve sesinizi duyurun!” 11

 

“Ya isyancısınız, ya da köle.”

Hareketin büyümeye başlaması, birçok sosyal yorumcu tarafından uzun bir süredir hayli pasif kalmakla eleştirilegelen sendikaların desteğini de beraberinde getirdi. Amerika Taşıma İşçileri Birliği (TWU, New York Metro hizmetleri sendikası destek ve katılımlarını açıklarken, TWU’ya bağlı otobüs şoförleri de otobüslere zorla el koyup Brooklyn Köprüsü’nde topluca gözaltına alınanları kendilerine zorla taşıttıkları için New York Polisi’ni (NYPD) dava etti. 12

 (İşler, akşamları TV’lerin karşısına kurulup seyrettiğimiz o etkileyici NYPD polisiye dizilerinden farklı gelişmeye başlamıştı anladığımız kadarıyla.) Sıkı bir sınıf mücadelesinin başlamak üzere olduğunu gösteren unsurlar kendilerini ortaya koymaya başlamaktaydı.

Tayin edici sayılabilecek bir başka yenilik de, finans dünyasının kalbini hedef alan sıradan insanlar topluluğunun bu cüretkâr, “serseri mayın” hareketinin, beklenebilecek olanın aksine marjinal kalmaması, marjinallik şöyle dursun, tam aksine Amerikan toplumunun önde gelen bağımsız entelektüellerinden, bilim, kültür, sanat çevrelerinden sıkı ve aktif destek görmesiydi. Katılan, konuşma yapan, destek bildiren, ders ve katkı veren, ses sistemi hediye eden, şiir yazan ve daha binbir biçimde dayanışma gösteren simalar arasında eğitimci ve felsefeci Cornel West, yazar ve aktivist Naomi Klein, yönetmen ve yazar Michael Moore, rapçi Lupe Fiasco, rock grubu Radiohead, punk rock grubu Anti-Flag, komedyen Roseanne Barre, oyuncular Susan Sarandon, Mark Ruffalo, Alec Baldwin, yazarlar Salman Rushdie, Margaret Atwood, finansçı ve sivil toplumcu George Soros, girişimci, modacı ve aktivist Russell Simmons, iktisatçı Joseph Stiglitz, gazeteci, akademisyen ve yazarlar Jeff Madrick ve Chris Hedges yer alıyordu. 13 Hedges, Truthdig sitesindeki sütununda Eylül’ün son günü yayınlanan “#Birlikteİşgal: Aramızdaki En İyiler” başlıklı dramatik yazısına adeta ölümcül bir ikilem sunarak şöyle bir başlıyordu:

 

       “Artık bahaneniz kalmadı. Ya Wall Street’de ve ülkenin dörtbir yanında başka şehirlerin malî merkezlerinde şu anda cereyan etmekte olan isyana katılırsınız ya da tarihin yanlış tarafında dikilir kalırsınız. Ya, bize bırakılmış son direniş biçimini, yani sivil itaatsizliği benimseyerek, Wall Street’deki suçlular sınıfının yağmacılığını, insan türünü de ayakta tutan ekosistemi hızla artan bir şekilde yerlebir edişini engellersiniz, ya da canavarca girişilmiş bir habisliğin pasif taşeronu olursunuz. Ya, özgürlüğün ve isyanın sarhoşluğunu tadar, onu duyar ve koklarsınız ya da umutsuzluk ve duyarsızlığın batağına batıp kalırsınız. Ya isyancısınız ya da köle.” 14

 

Orta yol diye birşey kalmadığını, belki de baştan beri böyle birşeyin olmadığını, olanca sadeliği içinde yüzlere vuran kidemli savaş muhabiri Hedges, yazısının sonunu da aynı çarpıcı sadelikle bitiriyordu:

 

“...Kim takar ki? ExxonMobil’in ya da kömür endüstrisinin ya da Goldman Sachs’in hisse senetlerinin fiyatları yüksek olduğu, sürece hayat şahane. Kâr. Kâr. Kâr. O metal bariyerlerin ardında sözledikleri tek türkü bu işte. Sipsivri dişleri boynunuza iyiden iyiye geçmiş durumda. Onları çok çok kısa bir sürede silkeleyip başınızdan atmazsanız, işinizi bitirecekler. Öldürecekler sizi. Ondan sonra ekosistemi de öldürecekler, çocuklarınızı ve çocuklarınızın çocuklarını da ölüme mahkûm edecekler. Kendilerinin de biz geriye kalanlar la birlikte yokolup gideceklerini göremeyecek kadar kör ve aptallar. Dolayısıyla, ya baş kaldırır ve alaşağı edersiniz onları; ya aklı selime dayalı bir dünya için, yani ‘insan davranışları finans piyasalarının talepleri doğrultusunda belirlenir’ şeklindeki saçmasapan fikrin önünde elpençe divan durmaktan vazgeçtiğimiz bir dünya için, şirketlerin yönetimindeki bu devleti söküp atarsınız, ya da bizi alırlar, kendi yokoluşumuza doğru yaka paça sürükleye sürükleye götürürler.” 15

“Şiddetin Kullanılmadığı bir Süreç: Ama Düpedüz Devrim”

21. yüzyılın ikinci onyılına devrimci dalgalar mührünü vuruyor. Devrim kavramının mutlaka silahlı ayaklanmaları, az ya da çok, ama mutlaka bir miktar da “devrimci şiddet”i içermesinin kaçınılmaz kabul edildiği bütün o 18., 19., 20. yüzyıl devrim modellerinin, yeryüzünün geleceğinin belirleneceği iyice belli olmaya başlayan bu ölüm-kalım günlerinde geçersiz olması insana ilginç geliyor doğrusu. Amerika’da da, dünyanın başka yerlerinde de, elbette Türkiye’de de yerleşik medyanın büyük ölçüde ya taammüden, bilerek ya da artık her türlü refleksini ve işlevini yerine getirme kapasitesini tamamen yitirdiği için farkında olmadığı için atladığı gerçek bu gibi görünüyor. Dünyada olup bitenlere ezilenler-sessizler-mağdurlar-madunlar açısından, veya dayanışma-empati-sempati gözüyle, vicdan gözüyle bakmayı sürdürebilenler açısından böyle: yeni bir kuşak bir devrim yapıyor. Bu, öncekilere benzemeyen bir devrim. Bir kültür devrimi bu. Ama Mao’nun kanlı ve korkunç kültür devrimi gibi değil. Bir demokrasi devrimi bu. Ama Türkiye’de yakın zaman öncesi gördüğümüz “milli demokratik devrim” gibi sığ, kof ve boş bir kavram da değil. Cornel West’in Wall Street isyancılarına hitaben yaptığı konuşmada söylediği gibi: “Eninde sonunda, gerçekten Martin Luther King’in devrim diye adlandıracağı birşeyden bahsediyoruz,” diyor West. “İktidarın oligarklardan, her renkten gündelik sıradan insanlara aktarılması hali. Ve bu, adım adım giden bir süreç; demokratik bir süreç, şiddetin kullanılmadığı bir süreç – ama, düpedüz bir devrim.” 16

 

Finans dünyasının kalbini zapt etmek üzere girişilen akın şu anda olanca hızıyla devam ediyor. San Francisco, Los Angeles, Chicago, Boston, Portland gibi büyük Amerikan metropollerine hızla yayılmakta. İşçi ve memur sendikalarının, yani emekçi hareketinin de “işgal”lere katılacakları birbiri ardından yapılan deklarasyonlarla açıklanıyor. Bir analistin dediği gibi,  onyıllardan beri bir tür “kış uykusu”na yatmış gibi görünen emekçi sınıflar da mücadele kapasitelerini “yeniden keşfetme” safhasına geçmiş görünüyorlar. Kısacası, “onyıllardır süren tek taraflı bir sınıf savaşının ardından, karşı atak da başladı işte.” 17

 

İlk Amerikan Devrimi’nden 235 yıl sonra bugün Liberty Meydanı (ya da Özgürlük ya da Tahrir, hangisini istersek artık.)... Küçük bir barış köyüne dönüşmüş bile. Gazeteci Laurie Penny birinci elden gözlemlerini anlatıyor: Gayet donanımlı kütüphanesi, bedava yemek dağıtan mutfağı, profesyonel ellerde yönetilen kreşi, uyuma ve istirahat alanları, toplanma yerleri ve ortalıkta müzik çalan ve danseden bir yığın genç insan... Ekonomik eşitsizlik sürekli altı çizilen bir kavram olmakla birlikte (en zengin 400 Amerikalı ailenin, en yoksul 150 milyon Amerikan vatandaşının toplam varlığından daha büyük bir serveti olduğu pankartlarda yazılı), bu “işgal zaman zaman bir müzik şenliği tadını vermiyor da değil ... bir kaykaya oturmuş rasta saçlı, renkli eşarplı bir oğlan çocuğunun yanı başında ‘köpek yavrularını evlat edinmek için bağış’ talep eden bir pankart var... Köpek yavruları niçin diye soruyorum. ‘Duygusal destek için’ diyor.” 18

 

İşgalin Esas Talebi, Bizatihi Kendisi!    

Akşam oluyor sonra, New York’a karanlık iniyor, hafif bir yağmur bastırıyor... Medya çadırının dışında binlerce insan, plastik ponçolara sarınmış, şemsiyelerin altına sığınmış, toplantı yapıyor. New York Polisi hoparlör filan gibi âletler kullanılmasını yasakladığından, ön sıradakiler ne söylerse üçyüz kişi o cümleyi nakarat gibi tekrarlıyor ki arkadakiler de işitsin. Böylece toplantıya sorulu cevaplı bir dini âyin havası da hakim oluyor azıcık. Her akşam bu büyük Genel Kurul toplantılarında topluluğun talepleri ve gidişâtı konusunda tartışma açılıyor, sonunda da mutlaka yumuşak, gevşek bir deklarasyona karar veriliyor oybirliği ile... Deklarasyon da tabii, grubun çıkardığı ‘İşgal Altındaki Wall Street Journal’gazetesinde yayımlanıyor. Laurie Penny, dile getirilen mağduriyet ve taleplerin bankaların kurtarılmasından hayvanlar hakkında deneyler yapılmasının yasaklanmasına kadar büyük bir çeşitlilik gösterdiğini belirttikten sonra gayet önemli bir noktanın altını çiziyor:

“Ana akım medyanın büyük çoğunlukla atladığı konu şu: işgalin esas talebi, bizatihi kendisi. Yeryüzünün malî bakımdan en güçlü kilometrekaresinin kalbindeki uzamın hem sembolik, hem de pratik olarak yeniden tahsisi yapılıyor: daha adil bir geleceğe sihirli bir pencere gibi açılan alternatif bir topluluk.” 19

 

Ardından köprü macerasından dönen aktivistlerin açılan kollarla selamlanması... “konfor” (ya da “huzur”) ekibinin ortalıkta koşturup herkesi rahata kavuşturmak için çırpınması... Herkese bedava kahve, bedava yemek, dudağında küpesi olan bir genç kızdan herkese bedava kucaklama...

Bundan sonra ne olacağı, olayların nasıl gelişeceği bilinmez. Polis âniden o korkunç şöhretine uygun şekilde bastırıp kampı yerle bir edebilir, her yeri dağıtabilir. Emlakçi Bay Zuccotti’nin de fikrini değiştirdiği, parkını geri istediği öğrenilmiş durumda. En büyük bankacılardan JP Morgan Chase de New York Polis Vakfı’na şimdiye kadar hiç görülmemiş büyüklükte bir miktarı (4,6 milyon dolar) bağışlayıvermiş, “her gün hayatlarını tehlikeye atıp bizi koruyor bu memurlar” hamiyetperverliğiyle. Ama, PRWatch sitesine yazan Mary Bottari’nin, “İşgal: Pek Yakında Şehrinize Gelebilir” başlıklı makalesinde söylediği gibi: “Artık çok geç. Tren istasyondan çıktı. İşgal harekete geçti bile...” 20

 

Son söz için şüphesiz çok erken. Daha yolun tam başındayız. İstasyondan çıkalı bir dakika bile olmadı. Ama “bundan sonra ne olursa olsun,” diyor Penny, “Wall Street’i İşgal hareketi halka bir mesaj gönderiyor: Yüzde 99 hâlâ burada, küresel finans dünyasının altın yaldızlı saraylarının gölgesinde duruyor. Bu insanlar tehlikeli rüyalar görmeye başlıyorlar artık, ve sessiz sedasız çekip gidecekleri de yok...” 21

 

“Bu yalnızca Amerika’yla ilgili bir şey değil,” diyormuş isyancıların elle yazılmış pankartlarından biri. “Bu, bütün dünyanın meselesi.” 22

 

Tamamen aynı fikirdeyiz. Bu bizim de meselemiz. Hepimizin meselesi. İşte o yüzden, bu cesur ve onurlu insanların yaptıkları her şeyi kelimenin her anlamında izlemeye devam edeceğiz.

***

Eylül ayında Açık Radyo’daki konuklarımızdan ve konuştuğumuz konulardan bazıları şöyleydi:

 

 

1 http://www.democracynow.org/2011/9/19/occupy_wall_street_thousands_march_in

2 http://www.zcommunications.org/on-wall-street-by-noam-chomsky

3 http://chomsky-must-read.blogspot.com/2011/09/noam-chomskys-statement-on-wall-street.html

4 agy

5 http://www.democracynow.org/2011/9/19/occupy_wall_street_thousands_march_in

6 Adbusters’ın yanı sıra başka isyancı grupların hazırladığı diğer birçok yaratıcı grafik tasarım için ayrıca bkz.: inventorspot.com/articles/top_20_occupy_wall_street_posters_motivates_20000_camp_out_downt

7 Örnegin, bkz: http://www.nytimes.com/2011/09/25/nyregion/protesters-are-gunning-for-wall-street-with-faulty-aim.html?_r=1. Ayrıca, oligarkların sistemini savunmada gösterdiği sinizm ve riyakârlık konusunda kimsenin kolay kolay eline su dökemeyeceği Economist dergisi de, eylemcilerin elindeki “Demokrasi İşte Böyle Bir Şeydir” yazılı pankartla “dalga geçmeye” çalışan yazısına “Etkisiz Eylem İşte Böyle Bir Şeydir” başlığını atarak “beceriksiz bir “pastiche” yaptı. Gelecekte neler olacağını kimse bilemez tabii, ama İşgal eylemleri bir dönüm noktasına dönüşürse, isyancıların derginin bu sayfasını R.M. inisyallerini kullanan yazarına yedirdiğini görebiliriz pekala. Bkz.: www.economist.com/blogs/.../2011/10/wall-street-protests

8 “Yerel-yatay-yavaş örgütlenme ve “bozkır yangını” metaforunun yeniden Arap Baharı ile tedavüle çıkması konusunda bkz.: http://www.ntvmsnbc.com/id/25133145/; Ömer Madra, “Sisifos’u Mutlu Biri Olarak Hayal Etmeliyiz”, http://www.acikradyo.com.tr/i/img/text/BULTEN/AR_Nisan2011_Bulteni.pdf

9 topics.nytimes.com/top/reference/timestopics/organizations/o/occupy_wall_

street/index.html

10 Bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Occupy_Wall_Street#cite_note-times-20. – Buna mukabil, Türkiye’deki, konusu büyük farklılıklar gösterse de herhangi bir konuda (ister çevre, ister kadın hakları, isterse öğrenci hakları vb.) protesto olayında hangi görüş ya da kuruluşun yanında (veya arkasında veya önünde, yani her neresindeyse) yürüneceğinin neredeyse ölümcül bir önem taşıdığı siyasal eylem pratiğinin dünyada gelişen bu yeni devrim dalgası ile bu bakımdan neredeyse taban tabana zıt düşen bir özellik göstermekte olduğunu teslim etmeliyiz.

11 Resmi metnin orijinali için Genel Kurul’un sitesine bkz: http://occupywallst.org/forum/first-official-release-from-occupy-wall-street/; Türkçe çevirisi için bkz.: http://www.yesilgazete.org/blog/2011/10/03/wall-street-isgalinden-deklerasyon/

12 http://www.cbsnews.com/stories/2011/10/03/ap/business/main20114915.shtml

13 http://en.wikipedia.org/wiki/Occupy_Wall_Street#cite_note-32

14 www.truthdig.com/avbooth/item/chris_hedges_occupies_wall_street_20110926/

15 agy.

16 C. Papesch, “Occupy Wall Street: ‘It Is a Revolution’”, http://www.commondreams.org/headline/2011/10/01

17 www.zcommunications.org/labor-movement-rolls-into-wall-street-occupation -by-michelle-chen

18 http://www.zcommunications.org/occupying-wall-street-by-laurie-penny

19 agy

20 http://prwatch.org/news/2011/10/11054/occupation-move-find-big-bank-protest-near-you

21 Bkz.: yukarıda, 18 no’lu dipnot.

22 www.independent.co.uk/.../laurie-penny-its-easy-to-mock-but-this-is-how- real-change-begins-2365222.html