Eskiler, yeniler ve bizlerden farkları

-
Aa
+
a
a
a

Hazır seçimleri, yeni oluşumları, yeni gözüken eskileri tartışırken konunun birkaç boyutunu daha açalım. Ve bir daha bakalım seçimler çözüm olabilir mi?

Ülkemizde seçimlerde ve yönetimde başarısız olan siyasilerimizin sürekli olarak partilerinin başında kalmayı başararak yeniden yönetime aday olmaları ve çoğu kez de koalisyonlar şeklinde de olsa bunu elde etmelerini eleştiririz. Haklıyızdır da. Peki bu eleştiriyi dile getiren yazarlarımızın çalıştıkları medya gruplarındaki ağırlıklı haberlerden biri değil midir çeşitli odalarda, birliklerde bir sürü farklı iddiaya karşın 30-40 yıl başkanlığını koruyan kişilerin varlığı. Doğal olarak da onları seçimle işbaşında tutan üyelerin sayısal çokluğu. Türkiye’nin kaç özel şirketinde yetkiler objektif verilere göre profesyonel yöneticilerde. Azımsanmayacak bir çoğunluk başarıdan öte aile ilişkilerine göre yönetilmiyor mu? Bu şirketlerimizin ve yönetim anlayışımızın siyasi aile partilerinden farkı nedir?

Azınlıkta kalan bir grup endüstri bölgeleri yasasını eleştirirken, sahili katledip kendilerine tesis, lojman yaptılar derken, aslında sadece siyasiler mi suçluydu? Biz istemedik mi bu yasayı, bu tesisleri? Yenidir daha, Denizli’de vatandaşlar bir yolun 33 km kısalması için 12 bin 500 yetişkin ağacın kesilmesi için imza toplama dayanışmasını göstermediler mi? Bu facianın askeri bölge sınırları nedeni ile önlenebildiği yazılmadı mı? Çevreye yaklaşımda siyasilerden farkımız nedir? Sonuçta bu sorunu bile askersiz çözemediğimiz yalan mı? Bu durumda her on yılda bir askeri müdahale ettiriyorlar diye siyasileri

Biz seçtik de, başkası mı geldi?

suçlamaya hakkımız ne kadar var?

Bizim vekillerimiz...

Kaç özel şirket çalışanında gereğinde işini kaybetme pahasına, üstlerine karşı inançlarını (doğru veya yanlış) savunma anlayışı var? Yoksa çeşitli şekillerde uzlaşarak (aslında tamamen dikte edileni kabul ederek) yükselmeyi bekliyor (yükseliyor) veya en azından sahip olduklarımızı korumaya çalışmıyor muyuz? Önemli olan inançlarımız mı, yoksa sahip olduğumuz maddi varlıklar mı? Dürüst olun, hangimizin milletvekillerini liderin istediği gibi el kaldırıyorlar diye suçlamaya hakkı var? Sizce o milletvekillerinden farkımız ne? Yeni bir işi, olanağı sağlama almadan inançları için istifa edebilme cesareti hangimizde var?

Sayın Ege Cansen’in defalarca değindiği gibi patronu zengin kendi fakir şirketlerimiz hiç mi yok? Milletvekillerini, bürokratları kriz Ankara’ya uğramadı diye eleştirmiyorlar mı bu yöneticiler? Demiyorlar mı devlet o kadar para toplamasına karşın hala milyarlarca dolar iç ve dış borca sahip ve döndürmekte zorlanıyor ama milletvekilleri ile bürokratlar paralarını alıyorlar, işlerini koruyorlar? Peki bu yapının farkı ne zengin patron fakir şirket ilişkisinden? Açlık sınırında yaşadığı iddia edilen kaç yurttaşımız bir imar affında köşeyi dönecek? Aç kalacak kadar fakir bu yurttaşlarımız inanılmaz değerdeki arazilerde oturmuyorlar mı ve kabul edelim günün birinde bu arazilerin yasal sahibi de olmayacaklar mı?

Avrupa Birliği süreci konusunda siyasileri eleştiren vatandaşlarımızın kaçı Avrupa Birliği’ni aslında bir değer yargıları bütünlüğüne girmek amacıyla istiyor? Çoğu aslında sonuçta gelecek yardımlardan kime ne kadar düşeceğinin veya serbest dolaşımın peşinde değil mi? Aslında ne farkımız var AB konusunda ayak sürüdüğünü iddia ettiğimiz siyasilerimizden?

Bu örnekleri sayfalarca uzatabilirim. Aslında bunları hepimiz biliyoruz. Ama anlamadığım bir şekilde, bizim içimizden çıkan siyasilerimizin bizden farklı olmasını istiyoruz. (Aslında gerçekten istiyor muyuz, onu da bilmiyorum?) Onlar bizim vekillerimiz, farklı olmalarını bekleyemeyiz.

Sinan Çakaloz'un "seçmen"le ilgili önceki yazıları:Seçim çözüm olmazSeçim bizi kurtarır mı?