Eşitliğin küresel faydaları

-
Aa
+
a
a
a

The Guardian8 Eylül 2003

Afrikalı bir çiftçi olduğunuzu, bir iki hektarlık tarlanızdan geçiminizi sağlamaya çalıştığınızı düşünün. Küreselleşmeyi işitmemiş olabilirsiniz ama o sizi etkiliyor: Sattığınız pamuk Mauritius'ta modelini İtalyan birinin çizdiği, Paris'te hali vakti yerinde biri tarafından giyilecek bir gömleğe dönüşüyor. Yarı aç yarı tok çiftçilik yapan dedenize göre daha iyi durumdasınız. Ama aynı zamanda küreselleşmenin ve kurnazca hazırlanmış adil olmayan bir küresel ticaret rejiminin kurbanısınız. Hatta bazı durumlarda bu rejimin adaletsizliği, yıllar geçtikçe artmış. Pamuğunuzu çok düşük fiyata satabiliyorsunuz. Çünkü Amerika kendi 25 000 pamuk çiftçisine, daha çok pamuk üretsinler diye yılda 4 milyar dolar destek veriyor. Destekler üretilen pamuğun değerini aşıyor. Onlar daha çok pamuk ürettikçe, pamuk fiyatları da iyice düşüyor. Bir inek satın alıp sütünü satarak ek gelir elde etmeyi düşündünüz. Ama süt fiyatı o kadar düşük ki masrafınızı kurtarmıyor: Taze sütünüz Amerika ve Avrupa Birliği'nden gelen süt tozu ile rekabet etmek zorunda. Onlar inek başına günde 2 dolar destek veriyorlar süt üreticilerine, yani sizin ve komşularınızın kazandığı paradan daha fazla. Size de Avrupa'daki inekler kadar iyi davranılsa acaba hayat nasıl olurdu, diye düşünüyorsunuz. Kız kardeşiniz şehirdeki fabrikada çalışarak aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Ama nerdeyse on yıl oluyor, hükumet fabrikanın ürettiği mallara uygulanan orta düzeydeki gümrük vergisini kaldırmaya zorlandı ve fabrika kapandı: "Uruguay Round” denilen şeye göre, sizin Avrupa ve Amerikan malları ile rekabet edebilen mallarınıza gümrük vergisi ve destek uygulamak kanuna aykırıydı.Yeğeniniz AIDS'e tutuldu ve hastalığı tedavi edebilecek ilaçlar olduğunu biliyorsunuz. Hatta devletiniz kesenize uygun fiyatlarla bu ilaçları sağlamaya istekli. Ama ABD'li ilaç üreticileri bu ilaçları Amerika'da geçerli olan fiyatlardan, yani yılda on bin dolar gibi inanılmaz bir fiyattan almanız gerektiğini söylüyorlar. Bu para sizin gelecek yirmi yılda kazanacağınız gelire eşit. Modern iktisattan anlamadığınız belli. Güney Afrikalı bir firmanın çok ucuza satmaya hazır olduğunu bildiğiniz bu ilacın, neden bu kadar pahalı olduğunu bir türlü anlayamıyorsunuz. Amerikalılar “olmaz” diyorlar. Fikir mülkiyeti hakları denen birşey, yeğeninizin hayatı pahasına, onlara bu ilacın ucuza üretilmesine engel olma hakkını veriyor. Onların kâr etme isteğini anlıyorsunuz ama, bunun bir sınırı yok mu?

Anlaşma yapmamak kötü bir anlaşmadan iyidirAmerika başkanları eskiden olduğundan daha sıkgelip,  Afrika'ya ve Afrika'nın sorunlarına önem verdiklerini söylüyorlar. Ama halkınız için hayatı neden bu kadar zorlaştırdıklarını anlamıyorsunuz.Afrikalı çiftçinin üniversite eğitimi olmayabilir ama, Cancun'da olup bitenler hakkında ortalama Amerikalı veya Avrupalı kadar bilgi sahibi. Çünkü Cancun'un sonuçları onu daha çok etkiliyor. Dünya devletleri Kasım 2001'de ticaret müzakerelerinde yeni bir süreç başlatmak için Doha'da biraraya geldiler. Gündemin ilk sıradaki konusu geçmişteki adaletsizlikleri düzeltmek olduğu için, bu müzakerelere kalkınma süreci adı verildi.  Ticaret bakanları Cancun'da kaydedilen gelişmeleri değerlendirecekler. Ancak epeyce endişe kaynağı olacak bir mesele var. Görünüşe göre zengin ülkeler istediklerini elde etmek için, ekonomik güçlerini fakirlerin zararına bir kez daha kullanacaklar.Yapılan son ticaret müzakereleri o kadar adaletsizdi ki dünyanın en fakir bölgesi olan Sahra-altı Afrika, kazanç sağlamak bir yana zararlı çıktı. Amerika'nın ve onun kadar olmasa bile Avrupa'nın stratejisi bildik şeyler: sıkı pazarlıklar, aşırı istekler, son dakika tavizleri, kol bükme, birlik olup baskı yapmak,  ekonomik yardımı ve diğer yardımları kesme konusunda üstü örtülü tehditler ve az sayıda katılımcı devletle kapalı kapılar ardında yapılan gizli toplantılar. Bütün bunlar en zayıflardan taviz koparabilmek için hazırlanmış.Avrupa en azından Silahlar Hariç Herşey (Everything But Arms) girişimi nedeniyle işe daha iyi başlamış gibi görünüyordu. Bu girişimle Avrupa pazarları, karşılığında siyasi ve ekonomik  ödünler istenmeksizin ve tek taraflı olarak, dünyanın en fakir ülkelerine açıldı. AB'deki tüketiciler kazançlı çıktı, Avrupalı üreticilerin çok küçük bir kaybı oldu. Bu hatırı sayılır bir iyi niyet gösterisiydi. (Tabii Avrupa gelişmekte olan ülkelerin en fazla önem verdikleri konuda, tarım konusunda çok az şey yaptı. Bu da konuya şüpheyle yaklaşanların girişime “Tarım Hariç Herşey” adını takmalarına yol açtı.) Amerika da benzer bir girişimde bulunma sözü verdi ama şimdiye kadar hiçbir somut öneri getirmedi.  Tarımın gelişmekte olan ülkeler için yaşamsal önemi var, üçüncü dünyadaki halkın çoğunluğu tarıma bağımlı. Ama aralarındaki bir çekişmeden sonra Avrupa ve Amerika, bu konuda sağlanacak ilerlemeyi en alt düzeyde tutmak için anlaşmaya varmış gibi görünüyorlar.Yavaş yavaş kaldırmak bir yana, Amerika 1994'ten bu yana destekleri iki katına çıkardı: ortaya çıkabilecek "taviz" dengesizliği gidermek değil, sadece on yıl önceki duruma geri dönmek. Amerika Botswana gibi çok fakir ve kendi ilaçlarını üretemeyecek kadar küçük ülkelere ucuza ilaç alma hakkı tanınmasına karşı çıkan tek ülke. Çalışmalarda yer alan büyük "taviz" herkesin zaten kabul ettiği şeyleri kabul etmek, ama temel sorunları çözmek için hiçbir şey yapmamak. Mesela biyo-korsanlık, yani çokuluslu şirketlerin geleneksel besin maddeleri ve ilaçları patent altına almaları ve gelişmekte olan ülkeleri bugüne kadar kendi malları diye düşündükleri şeyler için para ödemeye zorlamaları. Hızla çoğalan tarife dışı engeller için birşeyler yapmak gerekirken, Amerika gelişmekte olan ülkelerden yeni isteklerde bulunuyor, ülkelerini istikrarı bozucu spekülatif sermaye hareketlerine açmalarını istiyor. Tam IMF bu hareketlerin büyümeyi sağlamadığını, aslında istikrarsızlığı artırdığını kabul edip, gelişmekte olan ülkelere pazarlarını serbestleştirmeleri için yaptığı baskılardan geri adım atarken, Amerika DTÖ kanalıyla bu konuyu yeniden gündeme getirmeye çalışıyor. Liberalizasyon Wall Street için  iyi olabilir ama gelişmekte olan ülkeler için zararlı.Gelişmekte olan ülkeler kötü bir anlaşma yapmaktansa hiç anlaşma yapmamanın daha iyi olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlıyorlar. Evet uluslararası ticareti idare etmek için uluslararası hukuk düzenine gerek var. Şimdiki rejim ekonomik gücün zalimce kullanılmasını bir ölçüde kısıtlayabilir. Bu uluslararası hukukun gelişmekte olan ülkelerin aleyhine olsa da bir başlangıç noktası var. Gelişmiş ülkeler Doha'da dengesizlikleri giderme sözü vermekle doğruyu yaptılar. Ama bugünkü perspektiften bakınca Doha'nın gelişmekte olan ülkeleri müzakere masasına oturtma çabasından  pek de öteye geçmediği daha iyi anlaşılıyor. Oradaki amaç dengesizlikleri ortadan kaldırmak değil, yeni dengesizlikler yaratmak için ekonomik güç kullanmaktı.Cancun'daki başarısızlık, daha kapsamlı ve adil, sadece kuzeydeki çokuluslu şirketlerin değil güneydeki fakirlerin de yararına bir ticaret rejimi isteyenler için bir engel oluşturmakla kalmayacak. Küresel demokrasinin bu yılki başarısızlıklarının bir başka örneği olacak. Küresel karar alma sistemi dünya nüfusunun çoğunluğunun istek ve çıkarlarını yansıtmıyor. Bu bir kişi bir oy sistemi değil. Bir dolar bir oy sistemi bile değil. Aynı zamanda toplumlarımızda demokrasinin uğradığı başarısızlığının da bir başka örneği olacak. Amerikalıların ve Avrupalıların çoğu daha dengeli bir küresel ekonomik sistem istiyorlar. Eğer hayat kurtaran AIDS ilaçları konusunda seçim yapılsaydı ezici çoğunluk ilaç şirketlerinin yaptıklarını desteklemezdi. Bu ticaret görüşmeleri başka şeylere olduğu kadar, çoğu zaman seçim kampanyalarında yapılan bağışlarla politik sonuçları belirleyen, özel çıkarların gücüne de bir örnek. İşin kötü tarafı, bu durumda bedel dünyanın en fakir insanlarına, günde iki doların altında bir meblağ ile yaşamaya çalışan milyarlarca kişiye ödetilecek.

Çeviren: İnci Ötügen

New York, Columbia Üniversitesi'nden Profesör Joseph Stiglitz, Başkan Clinton'un ekonomik danışmanlar konseyinin başkanıydı. 1997-2000 arasında Dünya Bankası'nın kıdemli başkan yardımcılığını ve baş ekonomistliğini yaptı. 2001 Nobel Ekonomi Ödülünü kazananlardan biriydi.