Ekoloji Hareketleri Gündemi: 18:10.2012

-
Aa
+
a
a
a

Ekoloji Hareketleri Gündemi*

 

18 Ekim 2012

 

Ekoloji hareketleri Gündemi'nde Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları'ndan (ÇEHAV) Yakup Okumuşoğlu ile çevre mücadelesinde hukuki süreçte dava açma konusunu konuştuk:

 

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 8.1 Mb.

 

16 Ekim 2012 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.

 

* Ekoloji Hareketleri Gündemi Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV) ile birlikte hazırlanıyor:

 

Ekoloji Hareketleri Gündemi'nin podcast servisine abone olmak için tıklayın.

 

Ekoloji Hareketleri Gündemi'nin yayınlanmış diğer bölümlerine ulaşmak için tıklayın.

 

***

 

 

Ömer Madra: Günaydın Yakup bey.

 

Yakup Okumuşoğlu: Günaydın Ömer bey.

 

Can Tonbil: Günaydın.

 

ÖM: Bugün çevre davalarında dava açma süresi meselesi üzerinde duralım. Bu konu gayet kritik anladığım kadarıyla.

 

YO: Evet, bizim idari yargıda dava açma süremiz herkes tarafından bilinir, 60 gündür, vergi mahkemelerinde 30 gündür. Bu 60 günlük süre idarenin tescil etmiş olduğu işlemi tebliğ etmesinden veya ilana tabii ise, örneğin yönetmelik veya düzenleyici işlemse bu ilandan itibaren başlar. Bir de bunun dışında vatandaşın öğrenme durumu vardır, öğrendiği tarihten itibaren de yine 60 gün içerisinde dava açma şansı var. Şimdi son gelinen noktada özellikle ÇED’le ilgili olarak açılan davalarda ÇED kararlarının duyuru ile duyurulması şeklinde bir uygulama başlatıldı. ÇED kararları duyurusu yapıldığında bu duyuruyla vatandaşın söz konusu işlemleri öğrendiğini ve bu duyuru tarihinden itibaren de 60 gün içerisinde bu davaları açması gerektiğine dair bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım danıştayın 2012’nin Mayıs ayında vermiş olduğu bir içtihada dayanıyor. Mahkemelerde açmış olduğumuz özellikle HES’lerle ilgili olarak davalarda mahkemeler bu içtihadı dikkate alarak 60 gün içerinde yapılan duyurudan itibaren davaları süre yönünden reddetmeğe başladılar. Burada tabii duyuru dediğimiz şeyin nasıl bir şey olduğunu incelememiz gerekiyor. Hukukumuzda duyuruyla başlayan herhangi bir dava açma süresi yok ancak siz ıtlağ ettiğinizi söyleyebilirsiniz, ben bunu öğrendim diyebilirsiniz, öğrendiğinizi bildirdiğiniz tarihten itibaren 60 gün içerisinde bu davayı açıp açmadığınız denetlenir ve buna göre de dava süresinde veya değildir. Açtığımız davalarda biz söz konusu duyurudan haberdar olmadığımızı, vatandaşların, kişilerin, davacıların söz konusu duyuruyu duymadıklarını söylemekteyiz. Fakat mahkemeler valiliğin tutmuş olduğu tutanaklarla valilik “ilan tahtasında bunun duyurusu yapıldı, bazı durumlarda anonsu yapıldı” deyip bir varsayımla hiçbir ispat yapılmadan süre yönünden davaları reddetmeğe başladılar. Böylece şu an itibariyle 7-8 tane HES davası sadece süre yönünden reddedilmiş vaziyette ve insanların hak arama hürriyeti bu şekilde ortadan kaldırılmış bulunmakta. Biliyorsunuz doğa koruma hukuku üzerinde pek çok çalışmalar yapılıyor Türkiye’de, pek çok dava da açılıyor ama özellikle son 2,5-3 yıldan bu yana böyle planlı bir şekilde doğa koruma hukuku yavaş yavaş ortadan kaldırılmağa başlandı. Biliyorsunuz anayasa referandumu yapıldı, referandumdan hemen sonra yüksek yargıda bir takım değişimleri gözlemledik. Arkasından yasalarda bir takım değişimler gözlemledik. En son Danıştay içtihatlarıyla mahkemelere bir uygulama yönü gösterilmiş oluyor. Bu şekilde de açılan davaların süre yönünden retleri söz konusu olmağa başladı. Biliyorsunuz bu süre retleri gelmeden önce mera kanununda, toprak koruma ve veraset kanununda, su ürünleri yasasında, milli parklarla ilgili tabiat ve kültür varlıkları koruma kanununda değişiklikler yapıldı. Hatta tabiat ve biyolojik çeşitliliği koruma yasa tasarısı diye bir tasarı da hazırlanmıştı. Bütün bunlarla beraber yavaş yavaş mahkemelerin dayandığı iptal kararları verdiği gerekçeler ortadan kaldırıldı. En son gele gele süreye kadar geldik ve şimdi de valiliklerin önünde nöbet beklemek gibi bir uygulamaya geçilmesi söz konusu olacak. Biliyorsunuz hidroelektrik santraller yüksek rakımlarda inşa ediliyor. Valilikler kent merkezlerinde oluyor, özellikle Karadeniz’den bahsettiğimizde, sahilde oluyor, arada en az 100-150 kilometre var, birisi 0 kodunda öbürü HES 1500-1600 kodunda. O köylüler hiçbir zaman kent merkezine inmiyorlar bile, 6 ayda bir iniyorlar iniyorlarsa ve valilik ilan tahtasında yapılan duyurudan da haberdar oldukları varsayılıyor ki uygulamanın hak arama hürriyetine bir engel teşkil edeceğini düşünüyoruz. Bu konuyla ilgili olarak danıştayda temyiz süreçlerini başlatmış vaziyetteyiz ama maalesef her geçen gün özellikle doğa koruma hukuku konusunda umutlarımız da yavaş yavaş sönmekte. Bir idare hukukunun en azından doğa koruma alanında ortadan kalktığını söylersek hiç de abartmış olmayacağız. Konu bu yönüyle önemli.

 

ÖM: Çok önemli. Bir de tabii bunu belki de daha ileride tekrar konuşmamız gerekecek, hatta belki değil mutlaka. Yalnız bu sistematik olarak çeşitli hukukun etrafından dönme çabasını yansıttığı görülen durumlar var. Bunu bir de belki acele kamulaştırma gibi bir kavramla ele almak ve durumun ne kadar vahim olduğunu söylemek gerekiyor. Onu başka bir programda tartışmamız gerekecek herhalde ama mücadele de bir yandan yalnız hukuki değil bayağı sivil itaatsizlik ve sivil direniş olarak da çeşitli yerlerde devam ediyor. Onları da konuşmamız gerekecek herhalde.

 

YO: Evet işte bu sivil itaatsizlik eylemlerini ya da direniş dediğimiz eylemler zaten hukukun aradan çıkartılmasıyla söz konusu oluyor. Yani bizim Karadeniz’deki müvekkillerimiz mahkemelere koşmadan önce bakanlara da, bürokratlara da, kurumlara da, başbakana da koşmuşlardı fakat hiçbirisinden bir sonuç alamadıkları için tarafsız ve bağımsız olduğunu düşündükleri, akla ve vicdana dayalı olduğunu düşündükleri kararlar verdiklerini düşündükleri mahkemelere koşmuşlardır. Mahkemeden çokça karar da elde etmişlerdir fakat her elde edilen karardan sonra yasal değişiklikler gözlemlenmeğe başlanmıştır. En son gelinen noktada artık mahkemelerden esasa bile girilmeden süre yönünden retlerin gelmesiyle beraber hukuki sürecin tamamlandığını düşünmeğe başlamışlar ve bu noktada da kendi başlarına kendi çarelerini arama noktasında köylerde pek çok yerde direnişlerin şekli de değişmeğe başlamıştır. Yani ciddi anlamda kamu güvenliği ve düzeniyle ilgili olarak da bir soruna yol açmaktadır bu. Hukukun aradan çıktığı o her noktada insanlar kendi sorunlarına kendileri çözüm üretme noktasına gelmişlerdir. Bu yönüyle de tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Dediğiniz doğru kamulaştırma, acele kamulaştırma yoluyla adeta bir savaş hukuku uygulamasıyla süreç de devam ediyor, üstelik de hukuksuz bir şekilde devam ediyor. 3-5 lira metrekaresine değer biçilerek zaten az olan araziler o vadilerde, tarım yapılabilecek araziler zaten çok az o araziler de kamulaştırılmakta ve insanlara buradan gidin, göç edin denmekte. Ciddi bir sosyal soruna da yol açtığını düşünüyoruz konunun.

 

ÖM: Bir de tabii kamulaştırma deyince gayet aldatıcı oluyor çünkü bir takım özelleştirme, özel şirketler için yapılmakta olan bir kamulaştırma var, bu da çok üzerinde etraflıca tartışabiliriz. Maalesef süreyi aştık, Yakup Okumuşoğlu çok teşekkür ederiz.

 

YO: Rica ederim, iyi yayınlar dilerim, teşekkürler.

 

(18 Ekim 2012 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)