Ekoloji Hareketleri Gündemi: 10.01.2013

-
Aa
+
a
a
a

Ekoloji Hareketleri Gündemi*

 

10 Ocak 2013

 

Ekoloji hareketleri Gündemi'nde Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları'ndan (ÇEHAV) Senih Özay ile hukukçuların çevre mücadelecilerinde yaşadığı zorlukları konuştuk:

 

Dinlemek için:

 

İndirmek için: mp3, 8.8 Mb.

 

10 Ocak 2013 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.

 

* Ekoloji Hareketleri Gündemi Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatları (ÇEHAV) ile birlikte hazırlanıyor:

 

Ekoloji Hareketleri Gündemi'nin podcast servisine abone olmak için tıklayın.

 

 

Ekoloji Hareketleri Gündemi'nin yayınlanmış diğer bölümlerine ulaşmak için tıklayın.

 

***

Ömer Madra: Senih bey günaydın!

 

Senih Özay: Günaydın sevgili Madra günaydın!

 

Can Tonbil: Günaydın!

 

SÖ: Günaydın! Nasılsınız?

 

ÖM: Valla iyiyiz, sizi sormalı?

 

SÖ: İyiyim, ben de yaşlandıkça daha iyi oluyorum, iyiyim yani, umutlanıyorum filan.

 

ÖM: Mücadele iyi geliyor galiba değil mi?

 

SÖ: Evet.

 

ÖM: Bugün de onu konuşalım biraz, mücadelenin genel durumunu?

 

SÖ: Sizin söylediğiniz gibi geçmişi bir cümleyle hatırlayarak konuya girelim.

 

ÖM: Lütfen.

 

SÖ: Geçen sefer ne dedim ben? Bir T cetveli var dedim, insan, doğa bir tarafta, çocuklar, çiçekler bir tarafta, öbür tarafta devlet, endüstriyel şirketler demiştim. Şimdi tabii sığınılacak yer oluyor, yani onlar güçlü oluyor, bu bizim tarafı fena halde eziyorlar insanımızı, doğamızı demiştim. O sığınılacak yerde de birader çok cılız demokrasimiz, meclisimiz, hükümetimiz, kala kala bir yargı organı kalıyor ama o da cılız demiştim hatırlarsanız.

 

ÖM: Evet.

 

SÖ: Şimdi hakimler cılız, savcılar cılız, avukatlar cılız deyince böyle olumsuzluk oluyor ama bugün şey konuşalım isterim, yani cılız mılız ama yine de bazı avukatlar ya da bazı hakimler yahut bazı savcılar gibi cesaretle, umutla ortaya çıkanlar oluyor, bu umut veriyor ve bu gelişir umudunu bize taşıttırıyor. O yüzden de bizim hareket, Türkiye Çevre Hareketi avukatları bu grup da böyle bir grup, umutlanmak lazım. Bunlar ne yaparlar? Bunlar herhalde hatırlanıyor, altın madenine bulaşıyorlar, HES’lere bulaşıyorlar, nükleere bulaşıyorlar, zeytin alanlarının yok olmasına, yok GDO’ya, yok termiklere, 2B’ye, kentsel dönüşüme, balıkçı diplerine. Ne yapıyorlar bunlar orada? Bunlar yine de dünyanın, Türkiye’nin geldiği hukuk noktası itibariyle bir dilekçe hakkı yaratıyorlar, bir bilgi sorma hakkını kullanıyorlar, bir idari yargılama usulü kanunundan gelen idareye başvurup “yapsana, etsene, 60 bekliyorum!” diyorlar, 60 gün sonra yargı organının önüne gidiyorlar, yargı organına diyorlar ki “yahu bilirkişilere sor, burada bir yanlış var, burada uluslararası hukuka, anayasaya, yasalara, tüzüklere, yönetmeliklere uyulmuyor. Çevreye zarar veriyor, insanlara zarar veriyor” diyorlar ve yargı organının önünden iyi bir yargı kararı kapmağa çalışıyorlar. Nitekim çok zaman da kaptıkları oluyor ama kaptıktan sonra da yine başlarına bir bela geliyor o da “yargı kararlarını dinlemiyorum, arkaya dolanıyorum, yeni bir yönetmelik çıkararak boşa çıkaracağım ya da yeni bir yasa çıkararak boşa çıkaracağım ben bu arkaya dolanmayı” diyorlar. Hadi orada yine avukatlar suç duyuruları, tazminat davaları, teftiş kurulları, tabii bu karşıdaki devletin, idarenin organları ama hiçbir şey yapmamaktansa onları bile harekete geçirmek gerekir diye düşünüyorlar, düğmeye basıyorlar. Bu biliyorsunuz İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidiyor, oralardan ihlal kararları alınıyor. Herhalde basın da, medya da, radyolar da, Ömer Madra da zaten böyle iyi insanlar takılabiliyorlar böyle iyi gelişmelere. Bu bir yer yakıyor, bu biraz arttırıyor, yani sadece Bergama’da altın madenine karşı direnen bir köylüler değil, Sivrihisar’da oluyor, HES’çi Karadeniz’de oluyor, Eşme’de oluyor ve bunlar da bence umutlanılacak şeyler. Ne dersiniz?

 

ÖM: Ben de tamamen katılıyorum, özellikle bu bir süreden beri sürdürmekte olduğumuz bizzat bu Ekoloji Hareketleri Gündemi programı gibi, hem hukuki hem de hukukun da ötesinde sivil itaatsizlik gibi şeyleri de içeren önemli bir mücadelenin Türkiye’nin dört bir tarafından parçalarını da bize sunuyor tablo. Bir de biz dünyayı da takip etmeğe gayret ediyoruz elimizden geldiği ölçüde. Bu iklim krizi çok had safhada artık belirgin hal aldı Avustralya’dan Amerika’ya ve bütün Ortadoğu’ya kadar. Orada da bir iklim adaleti hareketinin krizle birlikte neredeyse üstel bir şekilde yani büyük çapta genişlemekte olduğunu da görüyoruz. Yani umut mücadele çok iyi bildiğimiz, sizin benden de iyi bileceğiniz gibi hak aramadan elde etmek mümkün değil, talep etmeden.

 

SÖ: Değil değil fakat bir sözcük kullandınız oraya bir laf atayım: sivil itaatsizlik. Bu sivil itaatsizlik galiba gözümüzde bayağı önemli ve yükselen bir kavram çünkü ben sivil itaatsizlik üzerine bir kolokyuma katılmıştım ve Türkiye’nin en akıllı profesörleri, doçentleri geldiler, orada sivil itaatsizliği tartıştılardı, ben de vardım. Oradan çıkan sonucun özünü söyleyeyim, hukuka uygun kanunlara aykırı eylem demek sivil itaatsizlik. Demin de anlattığım gibi, böyle hoş avukatlar, çevre hareketi avukatları çıktılar, insanı, doğayı korumak için bastılar düğmeye, yargı kararları elde ettiler ama yargı kararlarına bile, arkaya dolanan bir idare var. İşte o zaman bu hukuk yardım istiyor, yani sivil itaatsizlikten yardım istiyor, bekliyor. İşte sivil itaatsizlik de o zaman çok hoş bir kamuoyu yaratıyor, insanları etkiliyor, insanlar yüklenince hükümetler hizaya geliyor, yargıçlar, savcılar, birileri hizaya geliyor. Böyle bir kabarma oluyor. Sivil itaatsizlikte de ama orada da çok dikkatli olmalı çünkü bazen halkımızın bu sivil itaatsizlikte çok zeki olmak ya da cin olmak gerektiği için hatalar oluyor, gençlerimizin, öğrencilerimizin orada şey lazım, onların hukukunu sonuna kadar kullanmak lazım. Niye kullanmayayım? Yani bana “dağıl!” dedi bir, “dağıl!” dedi iki, “dağıl!” dedi üç bir polis şefi mikrofonuyla mesela. Ben o 3 dağıl’a kadar yapsam ya ne yapacaksam bir kere, ne söyleyeceksem söylesem ya, yere yatsam ya, afişimi çıkartsam ya, vücuduma yazsam ya, saçımı kazısam ya, ne bileyim böylece ben daha birinciyi bağırmadan onlar dağıldılar. Değil, üçüncüye kadar neler yaptım gibi. Yani sivil itaatsizlik kavramının da –çok kısa anlattım ama- yok kan sıçratmasından, domates atmasından, yumurta atmasına kadar çok çeşitli yöntemleri var. Bu yöntemleri de bizim insanımızın denemeye başladığını görüyorum ama daha da çeşitlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çok önemli bu sivil itaatsizlik kavramı.

 

ÖM: Bunu önümüzdeki günlerde çok daha fazla konuşmaya şüphesiz devam edeceğiz.

 

SÖ: Evet evet!

 

ÖM: Çok teşekkürler Senih bey.

 

SÖ: Rica ederim, rica ederim sevgili Madra.