Dört Kez Yaralandı, İşkenceye Uğradı ve Tekrar...

-
Aa
+
a
a
a

Dört kez yaralandı, işkenceye uğradı ve tekrar tekrar sürüldü - ancak Abdüsselam gülümsemeye devam ediyorIndependent, 19 Ekim 200122 yıldır savaşı yaşayan Abdüsselam Cemalziya artık kaç kez Afganistan'dan kaçtığının sayısını hatırlamıyor. 14 yaşında öğrenciyken, Sovyetlerin Kandahar'a giren ilk birliklerini gördüğünü, kendisine bunun"uluslararası terörizm"e karşı yapıldığı söylenmiş. Üstlerinin ifadesiyle "terörizme" karşı ülkesinin ordusuyla savaşırken dört kez yaralanmış. Hatta Afganistan'daki komünist iktidar tarafından Amerikan yanlısı "uluslararası terör"le savaşa ihanet ettiği için işkenceye uğramış. Ve şimdi Amerika "uluslararası terör"e karşı savaş ilan ettikten sonra Pakistan'a karısı ve sekiz çocuğuyla birlikte geri gelmiş.Kendi öyküsünü anlattığı sırada Abdüsselam'ın yüzünde beliren gülümseme kendi ailesine de tesir ediyor, bize ise utanç veriyor. O Kabil'e dönmeyi umut ediyor. Sovyet işgali sırasında doğan büyük oğullarının yüzüne tebessüm yayılıyor. Belki onlar bu ironiyi anlıyorlar.Belki de Abdüsselam'ın 35 yaşındaki karısı gibi sadece cesurdurlar. Abdüsselam Ahmed Şah Mesut'un gerillalarına karşı Panşir cephesinde savaşırken askeri bir hapishaneye düşünce, Nahid kocasına yazdığı mektupta : "Tanrıya seni Panşir'de görmektense, hapiste görebilmek için dua ediyorum" diyor.Abdüsselam'ın babası, Abdülkerim, Afganistan'daki komünist rejimi destekleyen bir askerdi. Aile Allahuekber nidalarıyla Kandahar'da Sovyet işgalini protesto eden komşularına katılmamıştı. Abdüsselam "Rus askerlerini ilk kez 1979'da havaalanına doğru ilerlerken gördüm" diyor. "Tankların üzerinde, yıldızlı kalpaklarıyla, koca parkaları içinde kocaman adamlardı. Hacıbullah Amin'in baskıcı rejimini yıkacaklardı ve bizler Babrak Kemal'le işlerin yoluna gireceğini düşünüyorduk. Ruslar onu savunmak için gelmişlerdi. Ruslar halkımızı karanlıktan kurtarmak için gelmişlerdi."Abdüsselam böyle o dönem böyle düşünüyordu. Karısı Nahid'le evlendiğinde henüz 17 yaşındaymış ve karısı da anne ve babası tarafından seçilmiş. Nahid'in babası Devlet Başkanı Amin'in istihbarat servisi tarafından tutuklanmış ve bir daha hiç görülmemiş. Evliliği takip eden yılda Aldülselam polis akademisine girmiş. "Halkıma hizmet etmek her zaman benim en büyük hayalim olmuştu" diyor şimdi oldukça masum bir ifadeyle. Kabil'deki akademi İstihbarat Bakanlığı'na bağlandığında da, gönüllü olarak Soyvetler Birliği'ne 3 yıllık bir eğitim kursuna gittiğinde de aynı masumane ifadeyle aynı şeyleri söylüyordu şüphesiz. Fakat Taşkent'teki Sovyet askeri üssüne geldiğinde, ordu komandosu olarak kullanılacağını anlamış."Onlar bize Kalaşnikof, tank gibi hafif silahları nasıl kullanacağımızı öğrettiler" diyor o günlerden arta kalan bir hayretle. Kurs sadece 6 ay sürmüş. "Kabil'e geri döndüğümde, İçişleri Bakanlığı'nda çalışmaya başladım, zira ben bir polis memuruydum. Daha sonra bana orduda olduğumu söylediler. Bense bir polis olduğumu söyledim. Onlar 'Seçim şansın yok -terörizmle savaşmalısın.' dediler. Başka ne yapabilirdim?" Bir hafta içinde kendini Logar bölgesindeki Massaynak bakır madenlerini savunurken buldu, yoldaş Abdüsselam olarak öldürdüğü ilk kişi kendisinden 5 metre ötede Amerika tarafından silahlandırılmış bir Afgan mücahitiydi.Kabil'e döndüğünde, Abdüsselam'ın ilk oğlu Şehsar doğar. Komutanlarından aldığı emirle Kabil Bankası'nı soyan memurları yakalamak için yola çıkar. Ancak kendini Panşir yolunda Şah Mesut'un adamlarına karşı savaşmaya giden bir konvoyun içinde bulur. "Orada hiç banka soyguncusu olduğunu düşünmüyordum" diyor. "Bu bizi Panşir'e götürmek için söylenmiş bir yalandı. Sonraki üç ay boyunca evime gidemedim."Gittiğinde ise ordu helikopterinde askeri bir tutukluydu. Teğmen Cemalziya, Rus üstlerinin verdiği emre karşı gelerek, mücahitlerin açtığı ateşin altında kalacakları bir tepeye adamlarıyla çıkmayı reddetmişti. Ruslar ona "Bu bizim kararımız ve soru yok" demişlerdi. Abdüsselam tepeye çıktığında tepenin açılan ateş yüzünden yerle bir olduğunu gördüğünü söylüyor. Aldığı mevziyi koruduğunu hatta bunu işaret fişekleriyle duyurmaya çalıştığını ancak, "Askerlerinden biri"nin hainlik ederek, Ruslara verilen emre uymadığını ve ihanet ettiğini söylediğini belirtiyor. Kabil'e sevk edilen Abdüsselam, hapsedilip Devrim İdare Merkezi'nde "Mücahitlere katılmak istediği için" elektrikle işkenceye uğruyor. İki çocuğu daha olmuş bu sırada, Ahmetşah ve Zühre. Karısı ve ailesi emekli olan babası ve annesiyle yaşamaya başlamış. Elektrotların izleri hala Abdüsselam'ın parmaklarında duruyor. Aynı şekilde ordudayken savaşlarda vücuduna isabet eden üç kurşunun ve şarapnel parçalarının mosmor yaralarının izleri de duruyor. Şarapnel parçası bacağını ve omzunu parçaladığı zaman vücudundan fışkıran kan Pagman Vadi'sinde 3. taburdaki asker arkadaşlarının üzerine sıçramış, "Kalp atışlarım 11 saniye süreyle durdu" diyor Abdüsselam.Kabil'deki bir hastanede yatarken Abdüsselam'a karısı Nahid'in Şahahbanah'ı ikinci kızlarını dünyaya getirdiği söyleniyor . "İki günlüğüne hastanede koğuşa çıkarılmıştım, bana yeni bebeğin haberini verdiler ve o an hayatımdaki onun dışındaki her şeyi unuttum." Ordudaki arkadaşları nekahat süresini evde geçirmesini sağlıyorlar. "Onlar bana çok iyi davrandılar" diyor. Diğerleri değil. "Ruslar geri çekildiğinde Dr.Nacibullah bizim Devlet Başkanımız olmuştu, ancak benim gördüğüm kadarıyla halk ona güvenmiyordu. Mücahitler onun ilan ettiği 'ulusal barışı' kabul etmediler. Zaman zaman onlara katılmayı düşündüm ama onlar organize değillerdi."Hükümet, Parşam ve Halk partileri arasında ikiye ayrılıyor. "Parşam yandaşları benim çalıştığım İstihbarat Bakanlığının Halkçı olduğunu düşünyorlardı. Halk partisi ise istihbaratla ilgili herkesin Parşam yanlısı olduğunu düşünüyordu. Amirim benim de Parşam olduğumu düşünerek beni görevden uzaklaştırdı. Beni ev hapsinde tutmaya başladılar, daha sonra İçişleri Bakanlığı'ndan bir arkadaşım beni Kabil'den uzaklaşmam için uyardı." Abdüsselam daha sonra tekrar asker olarak Logar bölgesine gönderilmiş. Daha sonra mücahitler Afganistan'ın başkentini ele geçirmişler. "Onları tanıdığımı biliyordum" diyor, "Herşey durulmaya başlamıştı, fiyatlar aşağı düşmüştü. Herkes daha iyi bir geleceğe sahip olacağını düşünüyordu. Daha sonra mücahitler kendi aralarında savaşmaya başladılar. Bu yeni bir trajedinin başlangıcıydı. Param yoktu. Tek yapabildiğim şehirde insanların arasında dolaşıp tarihe tanıklık etmekti." Abdüsselam daha sonra kendini Kabil'in varoşlarında akrabalarının evinde bulmuş.Hizbi-İslami gerillaları onun orduda olduğunu duymuşlar ve onu tutuklamaya çalışmışlar. "Onlar 'Komünistleri yakalamalıyız' diyorlardı. Akrabalarım beni tekrar Kabil'e kaçırdılar."Ardından aile Pakistan'a kaçmış. Bir ay sonra ateşkes yapıldığını duyunca geri dönmüşler ve 6 ay kalmışlar. "Oldukça soğuk, korkunç bir kıştı. Paramız yoktu. Evimiz yakılmıştı. Herşeyimizi kaybetmiştik. Pakistan'a geri döndük." Ancak Kabil'e geri gelmişler, bu kez bir kuzeninin evinde kalmışlar. Fakat Gülbettin Hikmetyar'a bağlı gerillalar Amerikan malı roketlerle tekrar Kabil'e saldırmışlar. Abdulselam babası oldukça ağır şekilde yaralanmış. Aile kuzeye Mezar-ı Şerif'e gitmek için yola çıkmış. Kabil'e geldiklerinde yaşamlarını sürdürebilmek için kalan eşyalarını satmışlar. Bu arada üç kız çocukları daha olmuş, ikizler Laima , Muska ve Sadia."26 Ekim 1996'da, Taliban yönetime geldi ve ülkeye barış getirdiler. Bir daha patlama sesleri duymadık" diyor Abdüsselam. "Fakat daha sonra babamı hapse attılar. Bunun için hiç bir gerekçe göstermediler. Ben de Kandahar aksanıyla konuşabildiğim için, Taliban yönetiminin başkenti Kandahar'dan geldiğimi öne sürerek, Taliban üssüne gidip 'Babam Kandaharlıdır' dedim, onlarsa 'Baban bize Manduşahlı olduğunu söyledi' dediler. Ben de onlara "Kandaharlı olan annemdir' dedim. İnanılmaz ama babamı serbest bıraktılar. Bu bizim sonumuzdu."Abdüsselam'ın kardeşi aileyi Pakistan'a götürecek parayı kazanması için kaçak olarak Moskova'ya yollanmış. Abdüsselam ve ailesinin hiç parası kalmamış. Kabil'de tüccar olarak çalışıyormuş. "Sonradan Taliban eve geldi- biz onlar gibi Paştun değildik. Karım bazı kız çocuklarını eğitiyordu- fakat şu an kızların eğitim görmesi yasaklandı. Bu nedenle Taliban bizi kadınları Hristiyanlığa döndürmeye çalışmakla suçladı." Kabil hava alanındaki bir patlamanın ardından, Abdüsselam'ın pek çok arkadaşı tutuklanmış. Kendisine de Taliban'ın peşinde olduğunu duyurmuşlar.Ailesini arkasında bırakarak bir aylığına Pakistan'a kaçmış. New York ve Washington'a yapılan saldırıları duyduğunda Kabil'e geri dönmüştü. "Bin Ladin'in suçlanması halinde Afganistan'ın saldırıya uğrayacağını biliyordum. Halkta panik vardı. Babamı Peşaver'e çağırdım, onun da fikrini aldım. O da bana burada kalmamın yerinde olacağını söyledi.""Yanılıyordu. Amerikan saldırısı başladığında, Amerika'nın Sesi radyosunda 'yoldaş Bush'u dinlemiştim ve o saldırının uzun süreli olacağını söylüyordu ve hedefi belliydi. Karımın ve çocuklarımın büyük bir korku içine düştüklerini anımsıyorum, üç gün sonra tekrar Afganistan'dan kaçtık" Pakistan sınırında Pakistanlı görevliler ve bir Taliban askeri tarafından durdurulunca Kabil'e geri dönmüşler ancak şehrin üstünde Amerikan uçaklarını görünce 24 saat içinde tekrar sınıra yönelmişler, bu kez dağlık bir bölgeden Pakistan'a girmişler. Peşaver'e ulaşmışlar."Bu saldırıyı eleştiriyorum" diyor Abdüsselam. "Usame Bin Ladin bir kişi ve örgütü her ülkede bulunuyor. Bu ülkeler dünyanın her yerinde bulunuyor, söz konusu olan sadece Afganistan değil. Ne yapabiliriz? Şu an bizim yıkılmış bir ülkeyi yok ediyorlar. Şimdilik burada kalmak istiyorum. Fakat durum daha iyi olursa belki de Kabil'e geri dönebiliriz."Görünüşe bakılırsa Abdüsselam Cemalziya kendisinden dövüşmesi istenen "uluslararası terörizm"i tamamiyle unutmuş. Ya da Rusların halkını "karanlıktan çağlardan" kurtarmak için nasıl acele ettiklerini anımsıyordur.Çeviren : Özgür Oğuz

Metnin Orijinali: http://www.independent.co.uk/story.jsp?story=100298