Denizi pişirdik

-
Aa
+
a
a
a

Şerif Erol: Konuklarımız Alp Çağapar ve İnci İyibaş, hoşgeldiniz. Alp Çağapar, İnci İyibaş ve Tekin Özkurt 9-24 Ağustos tarihleri arasında Bodrum’da Kaçakçı koyunda ‘Denizi Pişirdik’ sergisini açacaklar. Öğrendiğim kadarıyla Ayvalık ve Saros da var programda, öyle değil mi?

 

Alp Çağapar: Evet sonradan ilave edildi sürpriz olarak.

 

ŞE: 30-31’de Ayvalık’ta, sonra 6-7 Eylül’de Saros’ta olduğunu öğreniyoruz. ‘Denizi Pişirdik’ sergisi deniz altında seramik eserlerinin sergilendiği bir sergi. Bu sergilere aşinayız. Bu kaçıncısı oldu?

 

AÇ: Bu sene üçüncüsünü yapıyoruz.

 

ŞE: Daha öncekiler?

 

AÇ: Bu sergimizi ilk olarak Bodrum’da Karada Marina’nın sanat galerisinde düzenledik, konseptimiz deniz idi. Zaten sualtı seramik sergisi fikri de buradan çıktı, orada çok hoş tepkiler aldık ve bir arkadaşımız dedi ki: “Niye bunu suyun altına indirmiyoruz?” Derken herşey böyle, bir hayalle başladı, yola çıktık. Aynı sene Kaş’ta bunu sualtına indirdik, çok olumlu tepkiler aldık. İkincisi geçen sene 2002’de yaptık ve bu sene üçüncüsü bu sene yapıyoruz ve sürdürmeyi de düşünüyoruz.

 

ŞE: Bunu ben de merak ediyordum, yani suyun üstünde sergilere çokça rastlıyoruz ama suyun altında seramiğin sergilenmesi takip edilmesi kolay olur mu olmaz mı? Olsa ya da olmasa suyun altına nasıl inmeye başladı? Oraları biraz bize anlatır mısın? Nasıl oluştu bu fikir, nasıl ortaya çıktı biraz daha ayrıntılı anlatır mısınız lütfen?

 

AÇ: Sonuçta hayal kurarak çıktık yola, suyun altında olur muydu, olmaz mıydı? Bunu biz de bilmiyorduk ama olursa eğer, sanat aktivitesi olarak enteresan bir şey olacağını hissettik ve bunu başardık. Önce denedik ve yaptık, olur mu olmaz mı derken olduğunu gördük, çok da hoş oldu. İnsanlar bu sergiyi rahatlıkla gezebilirler mi, gezemezler mi konusuna gelince; rahatlıkla gezebilirler, yüzme bilmeleri yeterli. Çünkü sergimiz çok derinlerde değil, 3 metrelerle başlayıp maksimum 10 metrelere varan derinliklerde sergileniyor. Bunun sebebi herkesin bunu yüzeyden de izleyebilmesi bir maske ve şnorkel vasıtasıyla; illa tüplü dalış şart değil. Hem zaten suyun derinliklerine indikçe ışığı kaybetmek riski var. Işığı kaybetmek istemiyoruz, güneşe ne kadar yakın olursak seramiklerimiz de renklerini o kadar rahatlıkla göstereceklerdir.

 Alp Çağapar

 

ŞE: Siz dalgıçlık yapıyor musunuz?

 

AÇ: Evet.

 

ŞE: Herhalde bu serginin oluşmasında bunun da etkisi vardır?

 

AÇ: Tabii, bu deniz sevgisi bizi dalgıçlığa götürdü, dalgıçlıkla sanatçı olmamız birleşti sualtı seramik sergisini oluşturdu, doğurdu diyebilirim.

 

ŞE: 10 metrede ışık çok fark eder mi?

 

AÇ: 10 metrede çok fazla fark etmiyor ama daha sonrasında ciddi fark ediyor. 10 metrede bile birtakım kayıplar yaşıyorsunuz, yani suyun yüzeyinden aşağı inmeye başladıkça birtakım renkler değer kaybetmeye başlıyorlar.

 

Sualtı sergi defteri

 

ŞE: Peki, bu değer kayıpları ile ya da değer değişikliği ile beraber siz eserlerinizi nasıl konumlandıracağınızı da belirliyor musunuz? Yani 10 metreye koyduğunuz bir eserle, 3 metreye koyduğunuz bir eser arasında fark var mıdır?

 

AÇ: Tabii ki, 10 metreye koyduğumuz eserler bir kere hacmen daha büyük oluyorlar ama sonuç olarak artık renk kaybı kaygısını düşünmekten ziyade çalıştığımız eserlerin hacimlerini düşünerek buna karar veriyoruz. Daha büyük hacimli çalışmaları, eserleri daha derine indiriyoruz çünkü büyük oldukları için yukarıdan da rahatlıkla görülebileceklerdir. Daha küçük parçaları daha yüzeye yakın noktalara koyuyoruz. Onun dışında, sonuçta renk değer kaybediyorlar tabii ki.

 

ŞE: Bu sergi için özel tasarım ve üretim yapıyorsunuz, değil mi? Suyun üstünde sergilenecek bir seramik ürününü suyun altına koymanın dışında böyle bir ortam içinde nesneyi düşünmek de var mı işin içerisinde?

 

İnci İyibaş: Tabii var, yüzer heykellerimiz olacak. Bir şekilde yere değmeden sadece suda hareket ediyormuş hissini veren, görüntüsünü veren seramik çalışmalarımız da var.

 

ŞE: Önce bir konseptüel çalışma yapılıyor herhalde? Nasıl hazırlanıyorsunuz; tek tek bütün sanatçılar çalışıyorlar mı orada, yoksa bir ortak konsept belirleyip onun üzerine mi işler çıkartıyorsunuz? Ön çalışma nasıl gerçekleşiyor?

 

İİ: Ortak konumuz deniz, herkes ne istiyorsa onu çalışıyor, deniz içindeki canlılarda hangisi ilgisini çekiyorsa, onları çalışıyorlar. Kimse kimseye karışmıyor aslında, tamamen özgürüz.

 

 Tekin Özkurt

ŞE: Bu çalışmada sizin dışınızda Tekin Özkurt’un da eserleri var, değil mi? Biraz önce konuşuyorduk çok ilginçti; bir de sergi defterinden bahsettiniz?

 

İİ: Evet, bizim sualtında sergi defterimiz var, çok enteresan ve herkesi şaşırtan bir olay bu. Bütün heykellerin bitiminde bu sergi defterimizi koyuyoruz. Bu bir pleksiden oluşuyor ve kurşunkalemle sualtında çok rahatlıkla düşüncelerinizi yazabiliyorsunuz. Bu da çok enteresan bir olay, çok şaşırıyorlar ve çok güzel...

AÇ: Enteresan bir koleksiyonumuz oldu.

 

ŞE: Neler yazıyorlar insanlar?

 

AÇ: Suyun altında zaten bir sergi ile karşılaşmış, ‘Denizi Pişirdik’i ilk kez görüyorsa bir sergi ile karşılaşmış, bir kere bunun şaşkınlığı ve bir coşkusu var. Onun dışında zaten suyun altında bulunduğu için ayrı bir ruh hali içinde, bir de sergi defterini görünce hakikaten çok enteresan iletiler oluyor. Çoğunlukla da mutluluklarını ve tekrarını görmek istediklerini belirten mesajlar var.

 

ŞE: Bu denizin altındaki seramik sergisinde, bir seramik sergisi düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen objeler mi, yoksa onun dışında başka çalışmalar mı? Nasıl ürünlerle karşılaşıyoruz?

 

AÇ: Bizi ilk sergimizde çok mutlu eden bir şey olmuştu, belki bu kadar cesaretlenmemize sebep olan da oydu: bir izleyici “ben buraya çanak çömlek göreceğimi zannederek gelmiştim, ama çok farklı şeyler gördüm” dedi. Bu bizim çok hoşumuza gitti. Biz başka bir şey yapıyoruz burada, evet, seramikten çanak çömlek yapılır ama Türkiye’de seramik denince akla çanak, çömlek, duvak panosu, vs. geliyor. Hayır, biz burada seramik çamuru ile heykel yapıyoruz, deniz canlılarını şekillendiriyoruz, daha doğrusu bu sene üç seramik sanatçısı arkadaşız, herkes kendi hayalindekini canlandırıyor ama bunlar bir çanak değil, bir bardak değil, bir duvar panosu değil. Öyle de olabilirdi ama, tamamen çok farklı şeyler.

 

ŞE: Seramiğin nasıl kullanılacağına ilişkin algımız belki yavaş yavaş değişmeye başlıyor da, geçenlerde karikatür kahramanlarını sokaklarda görme fırsatını bulduk, çok da memnun olduk onlarla beraber olmaktan.

 

Bilinçli bilinçsiz hasar verenler

 

AÇ: Çok iyi bir sergi idi.

 

ŞE: Kesinlikle ve denizin altında da deniz hayvanları ya da hayal ettiğimiz deniz yaratıkları ile birarada olmak ilginç olacaktır hiç şüphesiz. Buralı mısınız, İstanbul’da mı yaşıyorsunuz? Çalışmalar için güneye gidip geliyorsunuz, “temiz denizi arıyoruz” dediniz ama kaçınılmaz olarak akla bu sergiyi, Denizi Pişirdik sergisini Bodrum’dan haber yapmak yerine İstanbul’dan haber yapmak da geliyor. Ama biraz zor galiba, değil mi?

 

AÇ: Epey zor. Biz mecburen güneye inmek zorunda kalıyoruz ki denizin mavisini, denizin o cam gibi görüntüsünü yakalayabilelim. İstanbul’da maalesef bunu yakalayamıyoruz. Umarım daha ileride çok daha güzel olur, tertemiz olur Marmara’nın suları, buralarda da aynı sergileri sürdürürüz, İstanbul’da da açarız.

 

ŞE: Atlar ve heykelleri de görürüz Marmara’nın sularında. Bu üçüncü sergide bir yer üstü sergisi de var. Bir özelliği var bu serginin...

 

AÇ: Evet, bu sene ilk kez bir de kara sergisi yapacağız, deniz sergisi ile birlikte. Kara sergimizde geçen senelerde yaptığımız çalışmaları sergilemeyi planlıyoruz. Bunun da bir amacı, sualtı sergimizde yine  yepyeni çalışmaları koyacağız suyun altına ama kara sergimizde önceki senelerde sergileme sırasında çalışmalarımızın başına işler açıldı, bilinçli ya da bilinçsiz; hasar gördüler oldukça. Bilinçli ya da bilinçsiz diyorum, çünkü bunu hakikaten ikiye ayırmak gerekiyor. Bilinçli hasar verenlere söylenebilecek hiçbir şey yok ama bilinçsiz, bunu bilmeden yapan, hasar veren insanlara söylemek istediğimiz bir iki cümle var, onu söyleyelim istedik. Onun için bu kara sergisini özellikle düzenledik.

 

ŞE: Bilinçsiz olarak, bilmeden zarar verenler... nasıl gerçekleşti bunlar? Neler oldu heykellere?

 

AÇ: Özellikle amatör dalıcılar veya profesyonel dalıcılar fark etmez, bizim tahminiz o ki, yanlışlıkla bir palet darbesi ile esere çarpabiliyorlar ve eserden bir parça kopabiliyor, kırılabiliyor. Bu en sıkça başa gelen olay. Onun dışında bir de bilinçli verilen hasarlar var ki, ona da direk, birebir şahit olduk, müdahale ettik: Charter teknesinden bir arkadaşın maske ve şnorkelle sualtına inip bir parçayı alıp yukarı doğru çıkarken ayağından tutup aşağı çekmemizle sonuçlandı.

 

ŞE: O kadar sevmiş ki heykeli...

 

AÇ: Yani umarım heykeli çok sevdiği için yapmıştır. Ben kötü bir şey düşünmek istemiyorum yine de, ama sonuçta bilinçli ve bilinçsiz zarar verenler oldu. Bilinçsizce, yani istemeden hasar vermiş dalgıçlara, dalıcılara veya deniz sever insanlara bir mesajımız olacak; o da: bu seramik eserlere bu kadar kolaylıkla hasar verilebiliyorsa, sualtındaki yaşam çok daha narin, çok daha pamuk ipliği ile hayata bağlı. Küçücük bir palet darbesi ile onların hayatına son vermeleri mümkün. Çok daha özenli olmaları gerekiyor sualtı yaşamına.

 

ŞE: Çok doğru, sualtı ile irtibatımız zaman içinde gerek çevre kirliliğinden, gerek maddi koşullardan o kadar çok kesilmeye başladı ki, bunları çeşitli vesilelerle oturup konuşmak lazım. Geçenlerde de bir dalış kitabı ile ilgili olarak konuştuğumuzda, orada ayrı bir hayat var, o hayattaki bütün varlıklar birbirleri ile büyük bir ahenk içerisinde ve birbirlerine çok saygılılar diye konuştuğumuz konuğumuz da bunun altını özellikle çiziyordu.

 

AÇ: Kesinlikle.

 

ŞE: Bu kara sergisi biraz buna yönelik bir vurgu olacak, 9 Ağustos’tan itibaren. Geçen senelere nazaran bu serginin gerçekleştirilmesinde emeği geçenler kimler, değişiklikler var mı, nasıl bir organizasyon oldu? Biraz anlatır mısınız?

 

“Festival haline getirmek istiyoruz”

 

İİ: Tabii bizi Bodrum’da destekleyen çok insanlar oldu, onları söylemek istiyorum; özellikle Bodrum Kaymakamı Sayın Osman Ekşi’ye, Belediye Başkanımız Sayın Mazlum Ağan’a ve Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Sayın Oğuz Alpözün’e çok teşekkür etmek istiyoruz. Eğer bir aksilik olmazsa da denizdeki sergi açılışımızda, aynı zamanda dalgıç olan Oğuz Bey sergiyi açacak, bize eşlik edecek. Tekne konusunda problemlerimiz vardı, tekne bulamamıştık, bunun için Karada Marina’nın müdürü Ömer Karacalar’a çok teşekkür ediyoruz. Yine dalış okullarına ve özellikle Aşkın Canbazoğlu’na da çok teşekkür ediyoruz. Bodrum kara sergisindeki desteklerinden dolayı Zerrin Karpat’a, geçen sene beraberdik bu sene yine beraberiz,

 İnci İyibaş

Bodrum Kale’de de bizimle beraber olacaklar ve gösterilerini de sunacaklar. Bengiz Özdereli’ye ve Alptekin Baloğlu’na da şimdiden çok çok teşekkür ediyoruz. Zaten Bodrum’da hep beraber olacağız ve onların da desteklerini alıyoruz. Çok yakın arkadaşlarımız var, onlar da bize çok destek oldular.

 

AÇ: Bu arada bu sergiyi tamamen amatörce düzenliyoruz, o yüzden herkes, bütün arkadaşlarımız bir ucundan tutup bütün noktalara taşıdılar bu sergiyi.

 

ŞE: Bu üçüncü sergi ile ilgili olarak herkes kendi imkânlarıyla destekledi.

 

AÇ: Evet, kesinlikle, herkes kendi imkânı ile bu sergiye destek verdi.

 

İİ: İlk önce Nezir İşgönen’e teşekkür etmek istiyorum, gerçekten projenin başlamasına sebep olan odur, fikir ondan çıkmıştı. Bu sene en çok destek veren Gülten Yılmaz’a teşekkür ediyorum. Geçen sene yanımızdaydı, bu sene de yanımızda olan Şennur Yılmaz Arınç ve Alptekin Arınç’a çok teşekkür etmek istiyorum. Cem Özsoy’a ve tabii ki NTV’ye ve Açık Radyo’ya da çok çok teşekkür ediyoruz.

 

ŞE: Kendi imkânlarıyla deyince denize doğru açılma, kendi imkânlarıyla karadan kurtulup ilerleme var. Bundan sonra, yani dördüncüsü, beşincisi... bir tür gelenekselleşmesi? Artık biraz öyle mi düşünmeliyiz?

 

İİ: Çok istiyoruz ve bunu bir festival haline getirmek istiyoruz, özellikle Alp’in çok büyük bir hayaliydi bu; “Bu Denizi Pişirdik bir festival olsun artık” diye. Şimdiden seneye neler yapacağız diye konuşmaya ve düşünmeye başladık. Yurtdışına açılmak istiyoruz, yurtdışından sanatçıları, aynı suları paylaştığımız için özellikle Yunan sanatçıları düşünüyoruz. Yeni ve genç sanatçılara da belki imkân sağlayacağız, belki beraber katılacağız bu sergilere.

 

ŞE: Deniz üstünde kara sergileri planları da var mı? Bu denizin altında arada bir başını yukarı çıkarıp neler planlıyorsunuz?

 

İİ: Aslında İstanbul projelerimiz var ama sanırım biraz bekleyeceğiz, suyun temizliği meselesi var. Tabii yine sualtı düşünüyoruz ama belki de destekler sayesinde, sponsorlar sayesinde bunu suyun üstüne de taşıyabiliriz. Çünkü bunlar çok büyük projeler, destek bekliyoruz açıkçası.

 

ŞE: Bu arada sizinle ilgili bilginin alınabileceği bir adres var: http://www.uwaw.org/, buradan ulaşmak mümkün. Burada hem yapılan işlerle ilgili hem de sanatçılarla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olunabilir. Bunun dışında başka ulaşılabilecek bir kanal varsa onu da söyleyebiliriz.

 

AÇ: O adrese girenler zaten bütün gelişmeleri görebilirler. Biz burada olmayacağımız için net bir telefon numarası da vermek istemiyoruz, en doğru yol e-mail olacaktır, onun için e-mail ile ulaşanlara anında yanıt vermeye çaba göstereceğiz orada. Laptop’larımızı yanımızda götürüyoruz teknolojiye uyum sağlayıp, yeter ki herkese yanıt verebilelim, çünkü sıradışı bir sergi, suyun altında ve insanlar geldikleri zaman “Ben nasıl göreceğim bunu?” diye sorabiliyorlar. En azından anında cevap verebilmek için email’i kullanacağız. Bir de afişlerimiz her tarafta var, orada da zaten yönlendirici bilgiler var, Bodrum’da her tarafa asılmış durumda, İstanbul’un çeşitli noktalarına asılmış durumda. İzlemek isteyenler bu vesileyle de yönlenebilirler.

 

İİ: Bodrum’da bize ulaşmak isteyen dinleyicilerimiz olabilir, Bodrum Kalesi’nde bir çeşit irtibat büromuz ve Cumhuriyet meydanında bir kioskumuz olacak. Görmek isteyenleri biz yönlendireceğiz, orada yardımcı olacağız.

 

(30 Temmuz 2003’te Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)