Çok geç kaldın Arik...

-
Aa
+
a
a
a

7 Ocak 2006Savaş KarşıtlarıAyşe Karabat

"Son demeçlerine ve davranışlarına bakınca, Şaron aynı Şaron'du ama tarihe 'Beyrut kasabı' olarak değil, sorunu şöyle ya da böyle çözen adam olarak geçmek istiyordu bana göre. Ama Arik çok geç kaldı. Belki tüm siyaset adamları hem hayatlarını ıskalamamak hem de göçüp gittiklerinde 'iyi adamdı' diye anılmak için, alacakları olumlu kararları ertelememeli. Aslında kimse ertelememeli."Bir yaşında ya vardı, ya yoktu. Doğduğu köy, silahlı adamlarca basılınca, annesi onu kaptığı gibi dağlara kaçırmıştı. Babasıysa savunma için köyde kalmıştı. 13 yaşına geldiğinde toprak için çatışma hâlâ sürüyordu. Babası ona süslü bir Çerkez hançeri hediye etti, "Toprağı karış karış tanıyorsan, senindir, bu yalnızca maddi bir güç değil, manevi bir güçtür" dedi ve onu geceleri nöbet tutmaya gönderdi. 20 yaşına geldiğinde, çatışmalar savaşa dönüşmüştü. Gencecik bir çavuştu. Bir çarpışmada, omuz omuza savaştığı birçok arkadaşı öldü, kendisi de bacağından yaralandı. Ona göre, kayıpların tek sorumlusu uzaktan emir yağdıran komutanlardı, bir daha komutanlarını dinlememeye karar verdi. Sonraki yaşamında hep bildiğini okuyacaktı... Üniversiteye gitti, tarih ve şarkiyat okudu ama askerlik kariyerini seçmişti ve bir komando birliğinin başına geçti. Ülkesine yakın bir köyden düşman saldırıları oluyor diye, içlerinde kadın ve çocukların bulunduğunu görmezden gelip o köyün havaya uçurulması emri verdi. Bir işaretiyle patlamalar olduğunda geriye 69 sivilin yıkıntılar altındaki cesetleri kaldı. Sonraki yıllarda şöyle diyordu bu emri için: "Pişmanlık duyuyorum, ama bu eylem düşmana indirilmiş ciddi bir darbeydi." Başka bir yerde, benzer koşullarda yine bir saldırı emri verdiğinde adamlarından biri itiraz edecek oldu, "Ama kadınlar da var" diye... Katı bir yanıt verdi: "O kadınlar düşmanın orospuları. Düşmanın sayısını artırmaya yarıyorlar." Ülkesinin girdiği başka bir savaşta, komutanları emretmediği halde askerlerine kendi kendine 'hücum' emri verdi. Alınması gerekmeyen bir geçidi ele geçirmek için askerleri, düşmanla süngü savaşına girmek zorunda kaldı. Sonuçta, geçit ele geçti ama komutanları onun söz dinlemeyeceğine ikna olmuştu. Askerlik kariyerinde yükselemeyeceği belliydi artık. Siyasete atıldı. Gelişmeler ve akıllı siyasi manevralar, genelkurmay başkanı olmak istediği orduya onu Savunma Bakanı yaptı. Eski alışkanlıklarından vazgeçmiyordu, başbakanı doğru dürüst bilgilendirmeden askerleri komşu ülkeye yine planlanandan daha ileriye soktu. O ülkede, savunmasız sivillerin yaşadığı iki mülteci kampını kuşattırdı, kamptakileri koyun gibi boğazlamak isteyen silahlı bir güç dışında kimsenin girmesine izin vermedi. Sayesinde, iki günde 2 bin kişi çoluk çocuk öldürüldü. Ülkesinde kurulan bir komisyon onu suçlu buldu, bakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Özel hayatında da huzurlu olamadı. Eşi kanserden öldü, bir oğlu 14 yaşında babasının silahlarıyla oynarken öldü. Bir ara kendi partisini kurdu, bakanlıkları yönetti. Ülkesi barışa imza atacağı zaman, o kadar kızdı ki, yöneticileri Nazilere benzetmekten geri kalmadı. Siyasal yaşam onu başbakanlığa taşıdı. İnat etti, birçok ateşkes fırsatını tepti. Ariel Şaron, ya da İsraillilerin taktığı adla 'Arik Şaron', işte böyle bir yaşam sürdü. Beklenmedik kararlarla dolu, bildiğini okuyan ve kanlı. Ama zamanla gözü toprağa bakmaya başlayınca az da olsa değişmeye başlamıştı. Gazze'den çekilme kararının arkasında, "Artık barış yapalım" gibi saf bir iyi niyet yoktu, "Bu kadar Filistinliyi idare edemeyiz artık" endişesi vardı tabii. Tam açıklamadı ama hastalanmadan Filistinliler için kabulü çok zor bir planı düşünüyordu; Batı Şeria'nın bir kısmını ilhak edip, güvenlik karşılığı bağımsız Filistin devletine geçit vermek... Son demeçlerine ve davranışlarına bakınca, Şaron aynı Şaron'du ama tarihe 'Beyrut kasabı' olarak değil, sorunu şöyle ya da böyle çözen adam olarak geçmek istiyordu bana göre. Ama Arik çok geç kaldı. Belki tüm siyaset adamları hem hayatlarını ıskalamamak hem de göçüp gittiklerinde 'iyi adamdı' diye anılmak için, alacakları olumlu kararları ertelememeli. Aslında kimse ertelememeli.