Cıwan Haco ve Babaannem

-
Aa
+
a
a
a

Cıwan Haco’nun son kaseti de dillere düştü nihayet. Kürt müziğinin iflah olmaz, yaşlanmaz, yerinde durmaz sanatçısı, akşamdan kalma bir edayla, “na na/hayır hayır” isimli albümüyle hayranlarının inançlarını da beklentilerini de suya düşürdü. Hacokolik cenah yine dumura uğradı. Batman festivali sırasında yüzbinleri biraraya getiren sanatçı bu sefer de bekleneni değil, istediğini yapıyor. Kimi dinozorların “yaşlandı”, “içki içe içe hastalandı”, “günden güne apolitikleşti” dedikodularını yaydığı bir dönemde, capcanlı bir albümle Kürt müzik piyasasını tepe taklak eden Haco’nun yaptığı, söylentilere iyi bir yanıt mı oldu, yoksa iyi bir referans mı oldu bilmiyorum açıkçası.

 

Evet “na na”da “Kürt” ve “Kürdistan” lafı geçmiyor, siyaset de yapılmıyor ama Cıwan Haco’nun misyonu da bu değil zaten. Daha önce başka bir vesileyle klavyeye aldığım ve bu sitede yayınlanan “Cıwan Haco’nun V’si” başlıklı yazıda da dediğim gibi, onun varlığı zaten kendi başına bir politiklik. Dolayısıyla sanatçının politikliği, apolitikliği üzerine laf yapmak da bu yazının konusunu oluşturmuyor. Fakat “değişimci” Kürt sanatçısının her seferinde farklı bir tarz denemesinin neden bu kadar tartışma konusu yapıldığına değinmek, bu hususu irdelemek gerekir. Vakti zamanında köydeki evimizde, Bob Marley dinlemek babaannemin gazabına uğramakla aynı anlama geldiği gibi, Cıwan Haco da “yasaklıydı.” Her şeyden önce babaannem ne Bob Marley’i anlayabiliyordu ne de Cıwan Haco’yu. Biri İngilizce söylüyordu, öbürünün de Kürtçesi neredeyse anlaşılmıyordu. Çünkü Haco’nun hakikaten de didaktik bir tarzı olmadığı için, sözcüklerle oynuyor; “lêv/dudak” yerine, “lêaw” gibi bir söyleyiş tarzını kullanıyordu. Yani tam da “sarhoş” gibi söylüyordu şarkılarını. Babaannem sanatçının hüzünlü mü hüzünlü şarkısı “Diyarbekir” şarkısına tahammül edilebiliyordu bir tek. Çünkü “geleneksel” tarzda söylenen sınırlı sayıdaki şarkılardan biriydi bu. Diğer şarkılarını ise babam da babaannem de yıllar boyunca kabullenemedi. Hatta onu Kürtlerin değil “yabancıların” sanatçısı olarak addettiler. Bu doğruydu.

 

 Tabii gel zaman, git zaman derken Med TV, tüm Kürt köylerini çanak antenle süslemiş, gizli gizli dinlenen Cıwan Haco da, sarhoş sarhoş ekranlarda boy göstermeye başlamıştı. Bir sanatçının Med TV’ye çıkması da, bir tür meşruiyet kazandırırdı tarzına. Nasıl ki Reşo, Zaratustra isimli albümünü Medya TV sayesinde daha fazla duyurmuş, uzun saçlarına, sıradışı giyimine rağmen, babamın tüm aile mensuplarını toplayıp konserine götürmesi yine bu televizyon kanalı sayesinde olmuşsa, dengbêj geleneğinden gelen Kürt müzik tarzının çok dışında sesini kullanan Cıwan Haco ve uzun saçlı, kendinden geçen “sarhoş” grup üyelerini de Med TV gelenekçilere kabul ettirmişti.

Yanlış anlaşılmasın, Med TV’nin adı bile yokken bu topraklarda ezgileri rakı sofralarının ayrılmaz parçası olan Haco’yu var eden zinhar bir televizyon kanalı değildir. Ama dediğim gibi, Med TV, en azından babaannemin Haco’yu kabul etmesini sağlamıştı işte!

 

Cıwan Haco’dur bu, ne yapacağı hiç belli olmaz

 

Tabii dünya ve siyasi konjonktür sürekli değiştiği için Med TV kapatılıp Medya TV açılınca, nedense yayın politikasında da değişimler gözlendi. Bu sefer ekranda Beytocan ve şu an adlarını hatırlamadığım bir sürü Kürt arabeskçi boy göstermeye başladı. Cıwan Haco’yu artık “şoxu şeng”lerde görmek sadece bir şansa dönü(şü)verdi. Ekranlarda görünüp tekrar yiten bir sanatçı ise, insanların gözünde büyük bir itibar kaybediveriyor tabii. Tıpkı şu an Şıvan Perver’in yaşadıkları gibi. Ama Cıwan Haco televizyonla var olmadığı için (tabii Şıvan Perver’i de ekranlar yaratmadı) hemen her zaman, Kürt müziği ile ilgili tartışmaların baş aktörlerinden olmayı sürdürdü. Batman festivali sırasında da bu nedenle büyük sükse yapmıştı. Her ne kadar hakkında yalan yanlış bir sürü şey yazılıp söylendiyse de, Haco’nun kim ve ne olduğu az buçuk anlaşılmış, üstelik bu sefer bunu Türk medyası yapmıştı. Ondan “sürekli politika” yapmasını bekleyenler de, hemen her seferinde olduğu gibi Hülya Avşar’ın programına çıkması karşısında da hayal kırıklığı yaşamış, ne var ki Haco’nun “adımı”na da alkış tutmuştu.

 

“Na na”da bu sefer sanatçı sadece yeni bir tarz değil, yeni bir teknik de deniyor. “Na na”da remikslerden oluşan şarkılarına verilen tepkiler ilginç. Kimi Haco’yu “Kürtlerin Tarkan”ı olarak addetti bile. Oysa Tarkan’a benzetilmesinin bir başka nedeni de, Haco’nun bu sefer açıktan açığa pop müzik yapması. Üstelik büyük bir cesaret ve özgüvenle. Zira kendi tarzında bu kadar nam salmış bir sanatçının yeni bir teknik ve tarz arayışına girişmesine sık rastlanmıyor. İşte Cıwan Haco’nun değişiminin her seferinde tartışmalara konu olmasının nedeni tam da bu. Kürt müziğine yeni bir tarzla giren Reşo’dan nasıl ki çıkıp arabesk yapması beklenmiyorsa, insanlar Cıwan Haco’nun da bu derece pop müziğe bulaşmasını beklemiyordu. Oysa iflah olmaz sanatçıyı bir gün sahnede İbo’nun şarkılarını dillendirirken görüp topluca sinir krizine tutulmaya hazır olmamız gerekir. Cıwan Haco’dur bu, ne yapacağı hiç belli olmaz. “Mıhemed Şêxo şöyle bir dirilip baksa Haco’ya, ne derdi acaba” diyoruz yıllardır. Ama artık Haco, Mıhemed Şêxo’dan da Mıradko’dan da öyle uzak ki! O yüzden de sanatçıyı kabul etmesi yıllarımızı alan babaanneme Derya’yı dinlettiğimde, yine başlamış homurdanmaya, “senin sevdiğin sanatçı da senin gibi olur işte” diye tepki göstermişti. Belki “Na na”dan “Ax û Eman”ı dinletebiliriz babaanneme ama eminim diğer şarkıları bizim evde yine yasaklı olacak. Babaannem bir yana, biz bile dumur olmadık mı “na na”yı heyecanla alıp eve koştuktan sonra...

 

“Derya” isimli albümü piyasaya çıktığında Radikal İki için yazdığım “Cıwan Haco tanınmaz halde!” başlıklı yazıyı şuna benzer bir sözle bitirmiştim; “Cıwan Haco bu sefer de hayranlarını dumura uğrattı.” Anladım ki Cıwan Haco’nun gelecek albümü için de aynı sözleri sarfedeceğim. Umarım yanılmam!