Cazibe merkezi olmak

-
Aa
+
a
a
a

Şu anda 1. çevre yoluna Avrupa yakasından girip gişelerden geçin, biraz ilerleyince Altunizade çıkışında yol yapım çalışmaları göreceksiniz. Geçtiğimiz yılda bu kez 1. çevre yoluna Beylerbeyi’nden girişte yol yapım çalışması vardı ve bu girişin akışı değiştirildi. Fatih Köprüsü çevre yolunu anımsayın. Mahmutbey gişelerden çıktıktan sonra Aksaray’a doğru gitmek için anayolu devam ediyordunuz, şehir merkezi, Ankara istikametine gitmek için tali yola çıkmak gibi olağanüstü mantıklı bir iş yapıyordunuz. Bu saçmalığı düzeltmek için yeniden sanırım yıllardır çalışılıyor. Biraz düzeldi. Ümraniye-Şile çevre yoluna Ünalan mahallesi civarında bir viyadük ekleniyor.  Üçüncü boğaz köprüsü hep konuşuluyor. (Kesinlikle yapılacak). Geçenlerde de Boğaz tüp geçişi ile Gebze, Halkalı yolunun yapılacağını okudum. Bu arada Boğaz köprüsü yerine deniz ulaşımını erişilebilir bedellerle cazip hale getirelim önerileri de var.

 Sorun, nüfusun nicelik nitelik sorunu

Bu örnekleri çevrenize birkaç dakika bakınca ne kadar artırabileceğinizi biliyorsunuz. Farkındaysanız bunların hepsi aslında aşırı derecede mantıklı öneriler, yapılar. Nüfus artıyor. Nüfusun sosyal ilişkileri de doğal olarak artıyor. O zaman bu ilişkilerin bir parçası –çok önemli bir parçası- olan ulaşımın da akıcı hale getirilmesi gerekli. Ne kadar doğru!

İşte sayın okurlar, sanırım Türk insanının % 99’u ile bu noktada ayrılıyorum. Ben Türkiye’de ve özellikle başta İstanbul olmak üzere hiçbir büyük veya büyük olma adayı kentimizde altyapı çözümlerinden yana değilim. Mantıklı olanları dahil, çözümden yana değilim. Çünkü her yaptığınız çözüme –çözüm sanılan- yönelik eylem bu kentleri bir cazibe merkezi haline getiriyor.

(Meşhur İstanbul’un taşı toprağı altın sözünü anımsayın.) Çözüm olduğunu sandığınız çözümleri  getirmeyin. Bırakın yollar yürümesin. İnsanlar trafikte kalsınlar. Kaç saatte giderlerse gitsinler. Gidemesinler. Çünkü zaten çözdüğünüzü sandığınız durum bu. Varsın daha kötüsü olsun. İstanbul sürekli yeniden yapılıyor. Ama ulaşım süreniz ortalamada değişmiyor.  Sonuç; yapmamız gereken şey asla altyapı yatırımı değildir.

Amaç çözüm değilse

 

Peki yapmamız gereken nedir? Bunun cevabı çok açık ve Türkiye’ de asla yapılamayacak bir şey. Nüfus azalacak. Azalan nüfusun kalitesi artacak. Kaliteli bir kitle doğru çözümleri üreterek, kaliteli ve az sayıdaki nüfusa götürecek. Peşin parayı görünce nasıl sevindiniz değil mi?  İşte olmayacak olan şey budur Türkiye’de. Bu ülkede hiçbir zaman hiçbir siyasi parti ve veya baskı grubu, sendika, vatandaş, aklınıza gelebilecek her türlü gerçek ve veya tüzel kişiliğin böyle bir amacı olmamıştır. Çözüm önerisi olmamıştır demiyorum. Özellikle amacı olmamıştır diyorum. Amacınız olmazsa çözüm öneriniz de olmaz. Amacımızı –hiçbir zaman olamayacak amacımızı- günlük çözümler değil makroda kalıcı bir yapılanma olarak belirleyelim.

Türkiye’nin tüm sorunlarının kökeninde nüfus nicelik, nitelik yapısı yatar. Eğitimden yargıya, sağlığa, çevreye ve doğaya kadar tüm sorunlarımızın temelinde yatan gerçek budur. Ama bu gerçek sayesinde bizler bugünkü hayatımızı devam ettirebiliriz. Bir başka deyişle siyasilerimiz ancak bu nicelik ve nitelikteki  toplum yapısı sayesinde varolabilirler. Daha farklı bir toplum yapısının bu siyasileri üretmesi olası değildir. Ancak bizlerde bu siyasiler sayesinde istediklerimizi yapabiliriz. Bir başka deyişle ancak bu siyasiler sayesinde zenginimizden fakirimize orman arazisinin içine ev dikebiliriz. Sit alanını imara açıp üstüne oturabiliriz. Denizlerimizi yok edebiliriz. Yani bizler görünürde siyasilerimizi eleştirsek dahi aslında onlarla tam bir uzlaşma içindeyiz. Bu nedenle işte Türkiye farklı bir görüş üretemiyor, farklı bir ses çıkaramıyor. Düşünün teoride taban taban zıt ekonomik ve siyasi görüşler varoş yapılanmasında uzlaşmıyorlar mı? O zaman ne fark kalıyor arada? Sonuçta ormanın kesilmesi mi önemli, yoksa kimin kestiği mi? Bu örnekler de artırılabilir. Ancak bir faydası olacağını hiç düşünmüyorum.

 

Bu mantığı kırmamız ve şu anda bu ülke için aslında en iyi çözümün, çözümsüzlük olduğunu anlamamız gerekiyor. Bırakalım bugünü ve yarına hazırlanmaya başlayalım. Bakalım ne olacak? Yıllardır bugünü kurtarmaktan neyi kurtarıp kurtaramadığımızı fiilen gördük. 2003 yılında gelişmiş tanımlamasındaki ülkelerin ne konuştuğu, bizlerin ne konuştuğu da ortada. Artık karar vermemiz gerekiyor. Çünkü yaptığımız her eylem beraberinde yeni bir sorun ve çözüm arayışını getiriyor. Evet, artık karar vermemiz gerekiyor. Türkiye’de çözmemiz gereken sorunun, tüm dini, siyasi, ekonomik ve aklınıza gelebilecek her türlü sübjektif sayılabilecek görüşlerimizi bir yana bırakarak matematik olarak ne olduğuna karar vermemiz gerekiyor. Ben de bunu yapabileceğimize asla inanmıyorum.