Bisikletin Zirvesi: Fransa Turu

-
Aa
+
a
a
a

1 Temmuz 1903’te, daha tanyeri ağarmamışken, saat 3:16’da Villeneuve-Saint-Georges’daki lokanta Reveille Martin’in sahibi Mösyö Abran eski bir korsan tabancasını havaya kaldırır ve ateşler. Tarihin ilk Fransa Turu da bu şekilde başlar. Paris-Lyon-Marseille-Toulouse-Bordeaux-Nantes-Paris rotasını takip edecek olan ilk tura 60 kişi katılır. Tur rotadan da belli olacağı üzere 6 etap üzerinden ve 2400 km. uzunluğundadır, yani bir etap 400 km’den uzun, bugünkü etapların neredeyse 2 katı uzunluğunda. En uzun tur ise tam 5745 km. ile 1926 yılının turuydu.

 

İlk tura katılan bisikletçiler katılım ücreti olarak 10 Frank öderler. Sıralamadaki ilk 50 için günlük 5 Frank yevmiye vardır, ayrıca turu kazanan 3000 Frank ödül alacak, toplam ödüller de 20.000 Frank olacaktır. Yalnız bisikletçiler geceleyecekleri yerleri kendileri ayarlamak zorundadırlar, tavsiye edilen besin pastırmadır, ayrıca gece vaktinde köylerden geçerken bisikletleriyle fazla gürültü yapıp ahaliyi uyandırmamaları için de uyarılırlar.

 

 İlk Fransa Turu’nu kazanan, bir baca temizleyicisi, Maurice Garin, Fransız, 1,63m boyunda. 93 saat 29 dakika sonra bitişe ulaşır, arkasından gelen ikinci 2 saat 49 dakika sonra gelebilir. Sonuncu mu? O tam 64 saat 47 dakika geridedir! Garin bu sırada lokantada oturmuş, ne kadar kazandığını hesaplamaya çalışmaktadır, birinci turu kazanmış olması 6075 Frank getirmiştir. İlk Fransa Turu’nda yola çıkan 60 kişiden 22’si turu bitirmeyi başarabilir.
Fransa Turu’nun ilk birincisi Maurice Garin, hemen tur bittikten sonra. 

 

Bunda ilk defa böyle bir yarış düzenlenmesinin getirdiği tecrübesizliğin sonucunda, yetersiz yol levhaları nedeniyle pek çok bisikletçinin kaybolması, saatlerce yanlış yolda pedal basması da etkili olur. Bu yine bir şey değil, 1913 yılında tura başlayan 140 bisikletçiden sadece 25’i turu bitirmeyi başarır.

 

Elbette daha birinci yarıştan itibaren skandaller, rezaletler de eksik olmaz. Favoriler arasında yer alan Aucouturier, ilk etapta kötü bir şekilde düşer, akabinde turu bırakmayı düşünür. Fakat hemen sonra ikinci ve üçüncü etapları kazanır. Nasıl olmuştur bu? Aucouturier her bulduğu yerde bir otomobile asılmış, halk da kendisini çok sevdiği için sesini çıkarmamıştır. Olay ortaya çıkınca diskalifiye olur elbette. İşin komik yanı, halk buna sinirlenir, zafere doğru pedal basan Garin’ı engellemeye çalışırlar. Ölüm tehditleri (“Paris’e canlı varamayacaksın!”) yapılır, boş şarap şişeleri atarlar adamcağıza, yol kenarında durdurup dövmek için gruplar bekler.

İkinci turda bu tarz olaylar ayyuka çıkar. Tur birinciliği sonradan açıklanan Henri Cornet daha ilk etapta bisikletten düşer ve bayılır. Nedeni mi? Zehirli bir tavuk budu verilmiştir kazanamaması için yarışı. Bir diğer bisikletçi “güçlendirir” telkini ile bir içecek alır birinden, halbuki şişede müshil vardır. Seyirciler kazanmasını istemedikleri bisikletçileri yolda indirip pataklarlar, yola çivi serperler. Yalnız ikinci turu da Garin birinci bitirir. Ama aylar sonra diskalifiye edilir, çünkü başka birkaç bisikletçiyle arada trenle gittiğini gören olmuştur. Turun bitmesinden aylar sonra birinci olarak Henri Cornet ilan edilir, bugüne kadar 20 yaşı ile turu kazanan en genç bisikletçi unvanını korumaktadır.

Fransa Turu’nu bu kadar meşhur yapan etkenlerden biri de elbette bu skandaller. Bu konuya en çok sevinenlerden biri de Fransa’nın ilk yol bisikletçilerinden biri olan Henri Desgrange’dir, L’Auto gazetesinin yayın yönetmeni. Aynı zamanda Fransa Turu’nun kurucusu da odur. L’Auto gazetesi ise bugün Tur’un gazetesi sayılan L’Equipe.

 

1905 yılından itibaren bu tarz üçkâğıda fırsat vermemek için gece binmek yasaklanır, gün ışığında denetleme kolay olduğu için sadece gündüzleri bisiklete binilir. Genel sıralama hesap yöntemi değiştirilir, zaman esas alınmaz, puan sistemine geçilir. Birinciye olan her 5 dakika fark için 1 ceza puanı alınır, Paris’e en az puanla ulaşan yarışı kazanmış sayılır.

 

1907’de ilk defa tura Peugeot markası haricinde bisiklet katılmasına izin verilir.

 

1910 yılında Desgrange, Pirene silsilesini de rotaya katar. Pireneler o zamanlar elbette bugünkü gibi değil, toprak yollar, yabanî hayvanlar, özellikle ayılar, ve sıcak, bisikletçileri fazlasıyla zorlar ve Fransa Turu’nu bir “işkence” yapan kimliğinin temellerini atarlar. Desgrange 1940 yılında Paris’te 75 yaşında ölür. Alpler’de 1949 yılında Galibier Geçidi’nde anısına bir anıt dikilir.

 

Daha başlarda bisikletlerde tamir sırasında dışarıdan yardım almak yasaktır. İlk resimler dolayısıyla yol kenarında bisikletini nasıl tamir edeceğini bilemeyen çaresiz bisikletçilerin resimleri olur. Puan sisteminden tekrar zaman sistemine geçilen yıl olan 1913 yılında daha sonra sarı mayoyu ilk defa giyecek olan 18 yaşındaki Eugéne Christophe bir tırmanma etabında önde gitmektedir. İniş esnasında bisikletinin ön çatalı kırılır. Christophe bisikleti omuzlar, yaklaşık 10km dağın eteğindeki Sainte Marie de Campan köyündeki demirciye kadar taşır. Elbette bisikleti kendi tamir etmek zorundadır ama bunu nerede yapacağına dair kural yoktur. Demirci de dükkânını hizmete sunar, Christophe da zamanında demirci çırağı olarak çalıştığı için bisikleti tamire koyulur. Bir ara bisiklete çatal yapmak için demiri döverken ateş sönmeye yüz tutunca, elleri de dolu olduğu için demircinin 7 yaşındaki oğlundan ateşi körüklemesini ister. O sırada yanında bekleyen yarış komiserleri bunu görürler, dışarıdan yardım aldığı gerekçesiyle Christophe’a 1 dakika ceza keserler. Christophe bu sırada zaten 4 saat geridedir, genel sıralamada ancak yedinci olabilir.

 

1920 yılında Napoléon Paoli, Bayonne yolu üzerinde bir eşeğe çarpar. Çarpma sonrası hayvanın sırtında bulur kendini, hayvan da can havliyle Paoli’nin geldiği yönde, yani ters yönde koşmaya başlar. Paoli korku içinde hayvana sarılmış haldeyken eşek tökezler, Paoli bunu fırsat binip atlar, bisikletine geri koşar ve tura devam eder. Ama aynı tur esnasında Pireneler’de yamaçtan kopan bir kaya parçası tam kafasına denk gelir, Paoli, Tourmalets’nin ayağında ağır yaralı olarak tura veda etmek zorunda kalır.

 

1923 yılında ilk defa bisikletçiler bisikletlerinin parçalarını değiştirme iznine sahip olurlar. 1926 yılında ise bugüne kadar ilk ve son defa bir Japon bisikletçi Fransa Turu’nu koşar.

 

1928 yılında genel sıralamada birinci durumdayken 19. etapta Nicolas Frantz’ın bisikletinin kadrosu kırılır. Lüksemburglu bisikletçi hemen yol kenarındaki kadın seyircilerden birinin bisikletini kapar, son 100km’yi bir kadın bisikleti üzerinde tamamlar. 28 dakika kaybetmesine rağmen genel sıralamadaki birinciliğini korur.

 

Bisikletlerde vites sistemi ise ancak 1937’de kullanılmaya başlar. O zamana kadar arkada iki değişik dişli vardır, yokuşlara gelindiğinde zincir sökülür, daha büyük dişliden geçirilerek vites oranı ayarlanır, zincir tekrar takılır. Önde ise ikinci ayna dişlisi ilk defa 1947’de kullanılır.

 

1950 yılında Cezayirli Abdülkadir Zaaf ilginç bir şekilde yarışa veda eder. Turun bir gününde hava inanılmaz derecede sıcaktır, bisikletçilerin büyük çoğunluğu denize girip serinlemek için mola verirler. Cezayirli Abdülkadir haliyle sıcağa daha alışkın olduğu için bundan faydalanmak ister, mola vermez. Yalnız bir lokantanın önünden geçerken iki şişe şarap kapar. Haliyle bisiklet üzerinde iki şişe şarap içtikten sonra bisikleti kullanması güçleşir, durmak zorunda kalır ve yol kenarında sızar. Bu esnada denize girip mola veren herkes sollar Abdülkadir’i. Abdülkadir uyandıktan sonra tekrar bisikletine biner, yalnız bu sefer de geldiği yönde gitmeye başlar. Bu hikâye nedeniyle o kadar ünlü olur ki, Avrupa’da çeşitli yol yarışlarından teklifler alır sonrasında.

 

Fransa Turu’nun en korkaklarından biri şüphesiz 6 defa benekli mayoyu kazanan İspanyol Federico Bahamontes’dir, nam-ı diğer “Toledo kartalı” -Toledo Seat araba markasının bir modeli olmadan önce de vardı haliyle, İspanya’da Madrid’in hemen güneyindedir- bir iniş esnasında yoldan çıkıp bir kaktüse çarptığından beri yüksek hızlı inişlerden hiç hazzetmemektedir. 1954 yılında önde giderken Col de Romeyére’in zirvesinde durur, bir banka oturur ve takipçileri onu yakalayana kadar bekler, beklerken de dondurma yer. Bu sayede en azından inişte tek başına olmamayı garantiler.

 

Turun doping yüzünden yaşanan ilk ölüm olayı 1967’dedir, İngiliz Tom Simpson doping sonrası kalp krizi nedeniyle ölür. Ertesi gün Peloton etap bitişinde Carpentas’da frene basar ve  Simpson’ın takım arkadaşı Barry Hoban’ın tek başına etabı birinci bitirmesini sağlarlar.

 

Böyle bir tur için aslında gayet şaşırtıcı olarak bugüne kadar sadece 4 bisikletçi yaşamını yitirmiş: 1910 yılında Adolpho Hillieri dinlenme gününde yüzerken boğularak ölür, 1935 yılında Francesco Cepeda ve 1998 yılında Fabio Casartelli düşerek ölürler, 1967 yılında da Tom Simpson doping yüzünden ölür.

 

Armstrong dönemine kadar turun efsanevî isimleri turu beşer defa kazanan Jacques Anquetil, Eddy Merckx, Bernard Hinault, Miguel Indurain’di. Yalnız Fransızlar tarafından çok sevilen bir başka isim, Raymond Poulidor turu hiç kazanamadı. Sekiz defa ikinci ya da üçüncü oldu. Fransızlar bu yüzden Poulidor’a “Le Malheureux” (şanssız, kısmetsiz) lakabını takmışlardı, ama Legion d’Honeur nişanı vermekten de çekinmediler.

  

Niye sarıdır mayonun rengi? Bu konuda da iki hikâye anlatılır. Birincisi, ki resmî versiyon budur, Desgranges’ın gazetesi L’Auto’nun rengi sarıdır, turu düzenleyen de bu gazete olduğu için bir pazarlama hilesidir bu. Fakat işin aslı başkadır: Turun kurucusu Desgranges, birinciyi seyircilerin uzaktan görebilmesini ister, o yüzden tek renkli, mümkün olduğu kadar parlak ve göz alıcı renklerde trikolar ısmarlar. Bu olayın tarihi 1919, Birinci Cihan Harbi yeni bitmiştir, harp esnasında Tur yapılamamıştır, haliyle yokluk had safhada, kimsenin camgöbeği, parlak turuncu, fosforlu pembe vs. triko bulacak hali yoktur, bula bula bir sarı renk bulabilirler. Sarı mayoyu ilk taşıyan bisikletçi de 1919 yılında Eugéne Christophe olur.

 

Ya kırmızı-beyaz benekli mayo? Bu mayo 1975 yılından beri var, o zaman mayonun sponsoru paketleri kırmızı-beyaz benekli olan bir çikolata üreticisi olduğu için mayonun deseni de kırmızı-beyaz benekli olmuş. Yeşil mayo ise –onun hikâyesi yok- ilk defa 1953’te peydâ olur, beyaz mayo 1975 yılında.

 

Turu ilginç kılan, kulağa sanki bir masalmış gibi gelen bu hikâyeler günümüzde de devam ediyor. 1986 yılında Fransa Turu’nu kazanan ilk Amerikalı olan Greg Lemond 1989 yılında tur öncesinde kayınbiraderi ile ava çıkmışken kayınbiraderi Lemond’u yanlışlıkla keklik sanıp tetiğe basar. Lemond’un vücudundan 30 saçma çıkarılır. Turu kazanırken birkaç tanesi hâlâ vücudundadır.

 

1994 yılında Fransız Philippe Bouvatier Guzet-Neige arasındaki etapta bitişten biraz önce kopmuş bir halde etap birinciliğine gitmektedir, son virajlardan birinde ellerini kollarını heyecanlı bir şekilde sallayan jandarmanın ne işaret ettiğini anlamaz, yanlışlıkla basın mensupları için ayrılmış olan park sahasına sapar. Hemen arkasından gelen İskoç Robert Millar da onu izler. İyi bir sprinter olmadığı için aslında etabı kazanma şansı olmayan İtalyan Massimo Ghirotto ise doğru yoldan sapmaz, diğer ikisi toparlanıp gelene kadar etabı kazanmıştır bile.

  

Fransa Turu’nun başlarında güç verici besin maddesi olarak konyak, şarap, şampanya, bira, kafein kullanıldı, sonraları kloroform, kokain de denendi.

 

Doping açısından herhalde en sancılı tur 1998 yılındaydı. TVM takımının dört elemanının tutuklandığı, saatlerce sorgulandığı turda, bisikletçiler olayı protesto etmek için bir sonraki etabı ağır ağır gittiler ve arada iki defa durdular. Doping konusunda da Fransa Turu’nda çok anlamlı iki deyiş akıllarda kaldı. 1966’da Rudi Altig bir doping kontrolü sonrasında, “Biz sporcu değil, profesyoneliz” demişti, 1977’de 15 gün boyunca sarı mayoyu taşıyıp sonra doping yaptığı anlaşılan Alman Dietrich Thurau’nun “Şekerli su ile tur kazanılmıyor” lafı da unutulmadı.

 

Fransa Turu öyle ya da böyle her yıl bisiklet sporunun zirvesini oluşturuyor. Gerek bu tarz hikâyeleri, gerek medyanın ilgisi (Türkiye’de değil tabii) Fransa Turu’nu her yıl heyecanla beklenen bir organizasyon yapıyor. Gerçi hiçbir zaman bir sonuca ulaşmaz ama “En büyük” tartışmasının baş aktörü Armstrong gibi bir efsaneyi canlı seyredebilme fırsatını bulduğumuz için çok şanslıyız.   
 2005 yılında Lance Armstrong bisiklet tarihinde bir ilke imza atıyor, Fransa Turu’nu ardarda 7. defa kazanıyor. Tarihe geçecek bir fotoğraf.

 

1 Temmuz Cumartesi günü başlayacak olan 93. Fransa Turu’ndan önce açıkçası bir Türk bisikletsever olarak tek bir dileği oluyor insanın, o da bu muhteşem organizasyonun medyada, Türk sporseverler nezdinde daha fazla ilgi görmesi. Yoksa bir-iki yazar tur bittikten sonra muhtemelen ayıp olmasın diye numûnelik “Lance Armstrong yazıları” düzüyorlar, iki üc gazetemiz de üç haftalık tur boyunca hepi topu 2-3 tercüme yazıyla sütun dolduruyor. Ama ne tur esnasında kapsamlı bir yayın yapılıyor, ne turun diğer öğelerinden bahsediliyor, ne de tur yorumlanıyor. Bisikletsever olarak bu sporun Türkiye’de geleceğini, daha doğrusu “gelmeyeceğini” düşünüyorum, içim daralıyor.

Faydalanılan kaynak: Tour de France / Tour de Force, Updated and Revised 100-Year Anniversary Edition a Visual History of the Worldcs Greatest Bicycle Race, Chronicle Books, 2003

Fotoğraflar: Spiegel

Bu yazı ilk olarak www.mtbtr.com adresinde yayınlanmıştır.

* İlk Fransa Turu’nun ilk etabı. Fransa Turu 1903’te ilk defa yapıldı. Resmin ortasında açık renkli formayı giyen Maurice Garin Fransa Turu’nu tarihte ilk kazanan kişi. Görüldüğü üzere o zamanlar kask yerine son derece şık şapkalar takılıyormuş.