Bir Savaş Suçu mu ?

-
Aa
+
a
a
a

24 Temmuz 2006The Independent

Okullarda, boş hastanelerde, büyük salonlarda ve camilerde ve sokaklardalar. İsrailliler tarafından evlerinden edilmiş Şii Müslümanlar Sünni Müslümanlar tarafından karşılandıkları Sidon’a daha kuzeye diğer yerlerinden edilmiş 600,000 Lübnanlı ile buluşmaya gönderilmek için binlerle geliyorlar. Sadece son dört günde buradan bir sefalet ve öfke seli gibi 34,000’i geçti. Onların yaralarını sarmak için yıllar, malvarlıklarını yerine koymak için ise milyarlarca dolar gerekecektir.

Onları bu kaçış için kim suçlayabilir ki? İsrailliler sekiz günde ikinci kez bir savaş suçu işliyorlar. Sınır yakınlarındaki Taire köyünün sakinlerine köylerini boşaltmaları talimatını verdiler ve ardından – araba ve minibüslerden oluşan konvoy itaatkâr bir şekilde kuzeye doğru yola çıktığında– İsrail hava kuvvetleri en arkadaki minibüse bir füze fırlatarak üç mültecinin ölümüne 13 sivilin de yaralanmasına neden oldu. Onları öldüren füze Hellfire diye bilinen ve Lockheed Martin tarafından Florida’da üretilen bir türdü.

Dokuz gün önce İsrail ordusu komşu köy olan Marwaheen sakinlerine de köylerini boşaltma emri vermiş ve gene onları almaya gelen kamyonlardan birine bir füze fırlatarak içindeki kadın ve çocukların ölümüne neden olmuştu. Aynı zamanda geçen hafta İsrail hava kuvvetleri İsrail’in en büyük savunucularından biri – Harward hukuk profesörlerinden Alan Dershowitz – tarafından “sivil kayıpların önlenmesi için olağanüstü önlemeler aldığı için” övülmekteydi.

İsrail Sidon’u da kaçırmadı. Şehrin merkezindeki Hizbullah kurumlarından biri olan Fatma Zehra camiinden geriye bir enkaz yığını ve delik deşik olmuş duvarlar kalmıştı, minaresi yıkılmış ve üzerinde hala siyah bayrak dalgalanan kubbesi beton üzerinde duruyordu. İsrail uçakları dün sabahın erken saatlerinde geldiklerinde binanın bakıcısı kaçmaya fırsat bulamadı ve saatler sonra aldığı yaralar sonucu hayatın kaybetti. Oturduğu beyaz plastik iskemle devrilmiş olarak hâlâ kapının yanında duruyor. Camiinin askeri amaçlarla kullanılıyor olması pek de olası değil; yanındaki bina Sidon’un ileri gelen Sunni ailelerinden Hariri’lere ait bir okul; onların bu binaya silah sokulmasına izin verme olasılıkları neredeyse yok.

Nüfusunun yüzde 95’i Sünni olan Sidon’a, dün fırlattığı füzeler ile Hayfa’da iki kişiyi daha öldüren Hizbullah da saygı göstermiyor. Geçen hafta İran yapısı füzeleri kordon boyundan ve kent mezbahasının yanından fırlatmaya çalıştılar. Her iki olayda da çevre sakinleri onları fiilen engellediler.

Geçen yıl bir suikastta hayatını kaybeden eski başbakanlardan Refik Hariri’nin kurduğu milyonlarca dolarlık Hariri Vakfı 24,000 Şii’nin güneyden Beyrut’a gelmesine yardımcı oldu ancak bu cömertçe yardım her zaman iyi karşılanmadı. Meheniyeh yakınlarında bir teknik okula yerleştirilen mültecilerden bir grup Hariri Vakfı çalışanlarını yumruklayıp tartakladı. Başka yerlerde vakfın personeli kaçan ailelerce hakarete uğradı. “Bize Amerikalılar için çalıştığımızı ve o nedenle onların yerlerinden ayrılmalarına yardım ettiğimizi söylüyorlar” diyordu Refik’in yeğeni ve bir Georgetown mezunu olan Ghena Hariri. “Bu bazen bizim tüm enerjimizi tüketiyor. Günde 24 saat çalışırken o günün sonunda hakarete uğruyoruz. Ancak onlar için üzülüyorum. İsrailliler tarafından köylerini yürüyerek terk etmeleri emredilmiş ve bu sıcakta düzinelerce kilometre yürüyorlar.”

Bu savaşın Lübnan’da varolan hassas sekter yapıyı nasıl tahrip edeceğini görmek zor değil. Şuf’un Dürzü dağlık bölgesinde bir okulda barınan bir grup Şii aile binanın çatısına Hizbullah’ın sarı pankartlarından asmak istediler ve bu pankart Velid Canbolat’ın Dürzü Halkçı Sosyalist Partisi üyeleri tarafından yırtılarak indirilmek zorunda kalındı. Bu belki de mültecilerin hayatını kurtardı.

Diğer taraftan bu güzel Haçlı limanında yaşayan birçok Şii Sünni komşularının ne kadar düşünceli olduğunu yeni anlamaktaydı. “Buradayız – nereye gidebiliriz ki ?” diye soruyordu Nazik Kadnah Refik Hariri’nin inşa ettirip babası Hacı Bahaddin Hariri’ye adadığı camiin köşesinde otururken. “Bize kardeşleri gibi baktılar ve şimdi güvendeyiz.”

Bu duygular bir takım kara sorular doğurmaktadır. Örneğin neden bu insanlar Kosova’daki Müslümanlar Sırplar tarafından yerlerinden sürülürken onlara sözde şefkatle yaklaşan Tony Blair’den benzer bir şefkati görememektedirler? Bu binlerce insan en az 1998 yılında Makedonya’ya kaçan ve Tony Blair’in onlar için bir ahlak savaşı verdiğini söylediği Kosova Arnavutları kadar korku içinde ve evsizdir. Fakat Sidon’da evsiz bir şekilde uyumaya çalışan bu Şii Müslümanlar için kendini İsrail ve Amerika ile ittifak içinde gören Tony Blair’den böyle bir ahlaki davranışı bırakın, bir ateşkes çağrısı bile gelmemektedir.

Yarım milyondan fazla insanı evlerinden etmenin tam amacı nedir? Bu yoksul insanların çoğu bundan 58 yıl önce Galile’den kaçarak Lübnan’a gelen ve ömürlerinin gerisini mülteci olarak geçiren Filistinliler gibi evlerinin anahtarlarını sıkı sıkı ellerinde tutarak oturmaktadırlar. Evet belki Lübnan’ın Şii Müslümanları evlerine gidecekler. Ama neye gidecekler? Hizbullah ile Batı müdahale gücü arasındaki savaşa mı? Veya İsrail’in sürecek bombardımanına mı?

Sidon’daki mülteciler 36 okulda barınıyorlar ancak bunlar şanslı olanları. Güney Lübnan’da masumlar ölmeye devam ediyor. Bunlardan biri Tire köyü yakınlarında bir İsrail hava akını sırasında ölen sekiz yaşında bir çocuk. Tire’deki Nacern hastanesinin hemen dışında bir İsrail füzesinin bir araca isabeti sonucu sekiz sivil daha hayatını kaybetti. Ve sabah saatlerinde Lübnanlı gazetecilerden biri, Al-Caras dergisinin fotoğrafçısı, aynı zamanda fotoğrafları Agence France Press’de yer alan Layal Necip bir İsrail hava akını sırasında bindiği taksinin içinde, İsrail’in 1996 yılında yakınlardaki BM üssünde bulunan 106 sivili topçu ateşi açarak katlettiği Qana’da hayatını kaybetti. Sadece 23 yaşındaydı.

Sidon’un yukarılarında mermer duvarlı evinde Ghena’nın annesi, öldürülen eski başbakan Refik Hariri’nin kız kardeşi ve yerel parlamento üyesi Bahia Hariri asık bir yüzle öfkesi güçlükle kontrol ederek oturuyordu. “Biz bu berbat duruma düştük ve bir çözüm bulma imkanımız da yok,” dedi. "Refik Hariri artık yanımızda değil. Uluslararası toplum da yanımızda değil. Ya kim yanımızda? Tanrı. Ve eski Lübnan. Ve umarım Arap dünyası bize yardım edecek. Gösterebileceğimiz tek direniş birleşik bir Lübnan olmaktan ibaret. Hayal kurabileceğimiz alan bile o kadar dar ki."

Çeviren: Neşet Kutluğ