Bir günün özeti

-
Aa
+
a
a
a

Temel bir trafik kazasında 250 kişinin ölümüne yol açmış, mahkemede hakim şaşkın sormuş: “Nasıl başardın evladım bir kamyonla 250 kişiyi öldürmeyi?”Temel anlatmaya başlamış: “Köşeyi döndüm yol yokuş aşağıydı. Frenlerin patladığını farkettim. Yolun sol kaldırımında  tek başına bir çocuk vardı. Yolun sağında ise pazar kuruluydu ve bir sürü insan alış veriş yapıyordu. Bende direksiyonu sola kırdım.”Hakim biraz daha meraklanmış: “E peki demiş 250 kişi nasıl öldü?”Temel cevap vermiş: “Çocuk aniden sağa pazara doğru karşıdan karşıya geçti.”Bu fıkrayı çoğu okurun bildiğini düşünüyorum.

 

“Hacı Bektaş Veli'yi anma törenlerinden dönen otobüsünün freni tutmayınca, facia yaşandı. Kazada 33 kişi öldü, 38 kişi yaralandı. Ceyhan Birlik firmasına ait özel olarak kiralanmış eski model yolcu otobüsü, dün 17.00 sıralarında Pozantı İlçesi'nde Tarsus-Adana-Gaziantep (TAG) otoyoluna girdikten sonra yokuş aşağı inerken frenleri boşaldı. Şoför M. Ali Çalbay ‘Frenimiz tutmuyor’ diye bağırınca, araç içinde panik çıktı. Bu durum şoförün dikkatini dağıttı.Zincirleme kaza

Ceyhan Birlik firmasının otobüsü (Hürriyet)

 

Bariyerleri devirip taklalar atan otobüs üst kısmı kesilmiş bir halde durduğunda, ortalık kan gölüne döndü. Aynı törenlerden dönen Ahmet Göçer yönetimindeki bir başka otobüste de kazayı görünce panik çıktı. Durmaya çalışan bu otobüsün de freni tutmayınca devrildi. Otobüs yolcularından yaralananlar olurken, 9 araç daha birbirine girdi.”

 

Yukarıdaki haber 19/08/2002 tarihli Hürriyet gazetesinden alınmıştır. (Sn. Tolunay Duman, Bünyamin Yıl ve Fatih Karaçalı haberi.) Diğer gazetelerde de yer aldı bu haber. (Star ve Yeni Şafak’ın internet sayfalarında yaklaşık aynı içerikle vardı. Milliyet AA’ya dayandırarak az detaylı vermişti.)

Şimdi sayın okurlar, bu olayın neresine bakıp ne dersiniz? 45 kişilik (resimde eski model tek katlı bir otobüs var, bu nedenle daha fazla koltuk kapasitesi olduğunu sanmıyorum) bir otobüs kaza geçiriyor. 33 ölü, 38 yaralı çıkıyor. Toplam 71. Yukarıdaki fıkraydı, bu gerçek.

 

Fren dediğin balon değil ki...

 

Gelelim gerçeğin detaylarına. İnsanımızın düşünme yeteneğine bakın. Bir organizasyon yapılıyor ve seçilen otobüslerin ne olacağına hiç bakılmıyor. (Gazetelerin tüketici köşeleri özellikle turlara verilen eski otobüs hikayeleri ile doludur.) Otobüs yolcularını salimen bir yere götürmekle görevli sürücü “fren tutmuyor” diye bağırıyor. İçindekiler panik yapıyor. Kaza oluyor, eğer doğruysa (Star ve Yeni Şafak’ta ikinci otobüs detayını göremedim) bu sefer kaza gördüler diye bir otobüs dolusu yolcu daha panik yapıyor. Onun da freni patlıyor, o da devriliyor. Şimdi anımsayın Mercedes 0 403 davasında Mercedes firmasının yetkilisinin iddiaları üzerine Açık Site’ye de taşıdığımız tartışmayı. Eğer o iddialar doğru ise her an bakımsızlık gerekçesi ile yeni facialar yaşanabilir demiştik. İşte yetkililerimize bir araştırma konusu, hem de çok somut. Fren denilen şey balon değil ki öyle hemen patlasın. İşin medya yönüne gelelim. Eğer ikinci otobüs haber detayı doğru değil ise, o zaman da insaf, bir gazetede üç kişi birden bir haberi hatalı mı yazar. Eğer ikinci otobüs detay haberi doğru ise, yine insaf, bu haber atlanır mı?

 

17 Ağustos depreminden birkaç ay sonra Adapazarı’na çadır kentlere gitmiştik. Ortalık faciaydı. Sonra geçen yaz yine gittik. Adapazarı hemen hemen aynıydı. Yani deprem dün olmuş gibi. Ama bir fark vardı. Adımız gibi içinde oturulamayacağından emin olduğumuz ama nasılsa ayakta kalmış evlere kiralık satılık levhaları yazılmıştı. Tabii biraz onarım görmüşlerdi. Açık Radyo’da Açık Görüş’te bunları da konuşmuştuk o zaman. Nasıl bir vicdandır bu diye üzülmüştük. Şimdi aynı tarihli yine Hürriyet gazetesindeki habere bakın (Sn. Esma Çakır haberi).

 

“Önce ‘ağır hasar’, sonra ‘onarılabilir’ raporu verilen 9 katlı bina, 17 Ağustos yıldönümünde herkese mesaj verircesine kısmen yıkıldı. Boş binada, büyük şans eseri can kaybı olmadı. Bayındırlık Bakanlığı'nın ‘ağır hasarlı’ raporu verdiği Avcılar'daki 9 katlı binaya, itiraz üzerine atanan ikinci bilirkişi heyeti, ‘Onarılabilir’ raporu verdi. Yargı süreci nedeniyle onarılmayan ve kimsenin oturmaya cesaret edemediği binanın bir bölümü, 17 Ağustos depreminin yıldönümünde çöktü. İbret vesikası gibi olayda, şans eseri ölen ya da yaralanan olmadı.”

 

Haberin ilerleyen bölümlerinde idare mahkemelerinde farklı bilirkişi ile süren bu tür başka davalarda olduğu, yıkılmayı önleme davasını açanlardan bir kişinin “Bana göre çok hasar yoktu” dediği belirtiliyor.

 

Çok somut bir biçimde ortada olan binaya iki bilirkişi farklı rapor veriyor. Bana göre pozitif bilimlerde bu olamaz. Çünkü yorum yoktur. Matematik verilere göre davranılır. Aynı binada iki bilirkişiye göre farklı veri söz konusu olmamalıdır. Bu durumda ikinci orta hasar raporu veren bilirkişi için ne yapılacaktır, merak ediyorum. Diğer önemli ve acı nokta, ister Adapazarı ister Avcılar insanımızın gerçek yüzünün ne olduğudur. Yüzlerce kilometre ötedeki insanlar kararlarını, o meşhur göz yaşartıcı dayanışma ruhumuza (!) tam ters yönde kendi parasal çıkarları için veriyorlar. Bağışlayın beni ama, evet ben de her yazımda işte bunu belirtiyorum. İşte bunun için umutsuzum. 

 

Sadece iki haber toplumumuzun her kesimi hakkında ne kadar çok şey anlatıyor. Ve anlattıkları içinde en az korkunç olanı ölü ve yaralı sayısı. Çünkü onlar bir sonuç. Sadece acı bir sonuç. Ama o sonucu yaratan nedenler hep var olacağı için sorun daha da korkunç. Ve bu toplumda seçimler çözüm olacak, inanabiliyor musunuz?