Ayaklanan yazılar

-
Aa
+
a
a
a

Beyoğlu’ndaki Garanti Galeri’de ilginç bir sergi açıldı. "YAZIYAPI: Mimari İmge Olarak Tipografi" adlı bu sergide, Zürich Museum für Gestaltung (Zürih Tasarım Müzesi) koleksiyonundan seçilen 50'ye yakın orijinal afiş görücüye çıkıyor. Tasarım danışmanlığını Bülent Erkmen'in yaptığı sergi, 6 Mart tarihine kadar gezilebilir. Sergide; tipografi kavramının yerleşmeye başladığı 1920'lerden önce Michaly Biro'nun yaptığı "yazı”yı "yapı”ya dönüştüren afişlerden, savaş sonrasında yazının "anlam” ve "biçim”inin ayrılmaz bir bütün oluşturduğu tasarımlara kadar pek çok çalışma yer alıyor. 

Yazarınız işte bu sergiye gitti. Açıkça itiraf etmeliyim ki, daha önce yazı ile yapı arasında böyle bir özel ilişki kurma gereğini duymamışım. Yani, grafik ürünlere bir de bu noktadan bakayım dememişim. Belki de bunu demek için illa grafiker olmak gerekiyor. Ama hemen arşive dalıp, Zürih’teki müzede bunlar varsa, acaba bizim grafik tarihimizde aynı mealde neler var diye karıştırmaktan kendimi alamadım. İşte ilk sonuçlar…

 

Önce şunu söylemeliyim. Bizim elimizin altında hazır bir tasarım müzesi yok. Arka odada istiflenmiş duran malzemenin içinde ne çıkarsa o var. Yani eloğlu sergisini hazırlarken örneklerini sadece afişler arasından seçme özgürlüğüne sahip. Ama bizim böyle bir lüksümüz yok. İlan, afiş, afişet… Allah ne verdiyse onlarla idare edeceğiz…

 

Uğurcan Ataoğlu ve Serdar Benli (7. Grafik Ürünler Sergisi afişi, 1987)

Durumu tarife çalışalım. Daha doğrusu serginin broşüründe ‘sunuş’u kaleme alan Felix Studinka’ya kulak verelim: “Yerçekimi kanununun ‘yazı’ya uygulanabileceğini söylemek ilk bakışta garip gelebilir, çünkü yazı iki boyutludur. Bir biçimin yerçekimiyle boy ölçüşmesi ancak cisimsel özellikler söz konusu olduğunda beklenir - oysa yazı genellikle cisim olarak görülmez. Bir aracı olarak metin, dolgunluk, canlılık, üç boyutluluk hissi gibi resmin
sahip olduğu özellikleri taşımaz. ‘Yazıyapı’, kendini yerçekimine tabi kılmayı başararak fiziksel bir varlık kazanan, bir uzamı doldurarak mimari biçime daha fazla yaklaşan ‘yazı’yı ele alıyor”.

 

Yani, anlaşıldığı üzere önce yazının ayaklanması gerekli. Hat sanatı ne kadar grafiktir, ne kadar değildir tartışmalarına girmemek için, gelin batılı anlamda grafik sanatlar içinde kalalım. Görüyoruz ki önce amblemlerde ve logolarda karşımıza çıkıyor bu ayaklanan harfler. Kalem dergisi, adının arapça ve latince harflerini sopaya takıp iki adama taşıtınca ilgi alanımıza giriyor anında. Ya da Ermenice yayınlanan Lila dergisinin başlığındaki her bir harfe bir şeytan dayanıverince, işte ayaklanma başladı diye düşünüyoruz… İhap Hulusi’nin Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları için yaptığı amblem, adamın suratını mekân saymak ne kadar doğru diye düşündürüyorsa da, Şark Pazarı’nın kunt harfleri yere gölge bile yaparak (gölgede mağazanın frenkçe adı yer alıyor), tamam işte bu tam aradığım örnek dedirtiveriyor.

 

Afiş ve ilanlarda “yazı-yapı”lar özellikle otuzlu yıllarda sık sık karşımıza çıkıyor. Bunun nedeni ressam-grafikerler çağında olmamız. Dergi sayfalarının yazı başlıklarındaki harflerle oynandığı bir çağ bu. “Daktilo” adlı tefrika romanın başlığındaki her bir harfin bir daktilo tuşu olarak resmedilmesi, benzerinin sık sık karşımıza çıkacağı bir durum. Bu anlayış reklamlara da yansıyor. Ziraat Bankası’nın ilanında  yazılar ve kumbaralar, yarına giden bir yolun yapılarını oluşturuyorlar. Sümerbank’ın atababası olan Yerli Mallar Pazarları ise dükkanlarını harfleri yapıya dönüştürerek inşa ediveriyor.

 

Harflerin putrelleşmesi karşımıza sık sık çıkan bir uygulama. Herhalde bu sıklığın nedeni, akla en kolay gelen çözümlerden biri oluşu. Kanzuk Meyve Tuzu, Aslan Kuvvet Şarabı, Arlon Saatleri, Fasfotin Necati Bebek Maması, Mediator Radyosu ve Dermojen Merhemi hep bu yola başvurmuş. İş Bankası bile “Kumbara destektir” sloganını, söz konusu kumbaranın altına zemin kılmış. Harfler ilanların dayanakları haline gelmiş...

 

Diğer ülkeleri bilmem ama bizim ilanlarımızda tek tek harfleri ve sayıları öne çıkarmak çok görülen bir uygulama. Ayın belli bir gününde yapılan çekilişler (banka ikramiyeleri ve Milli Piyango çekilişleri gibi), bayramların ve özel günlerin sayısal karşılıkları, reklamı yapılan kurumu simgeleyen harfler ilanın en güçlü ögeleri haline getirilmiş. Özellikle İhap Hulusi imzası taşıyan afiş ve ilanlarda Milli Piyango’nun çekiliş tarihi olan 7 sayısının veya 30 Ağustos özel çekilişinin yapılış gününün, ya da İş Bankası’nın dağıttığı 6 bin altının üç boyut kazanan sayılar

Yeni Asır, 6 Nisan 1938

olarak uzamda sallandırıldığını görürüz. Öte yandan, İş Bankası’nın İŞ harfleri de sık sık bütünden ayrılarak mekansal bir işlev üstleniyorlar. Yine aynı bankanın dağıttığı ev sayısının miktarı üzerine kuş kondurulduğu da oluyor. 7 rakamı tesadüfen de olsa sık sık aynı muameleye maruz kalıyor. Devlet tahvilleri % 7 ile faizle piyasaya sürülünce, İhap Hulusi alışkanlıklarına yeniliyor diye de düşünebilirsiniz. Garanti Bankası’nın sıfırlarını sihirbaz topları haline getirmesi ise öncekilere nazaran oldukça değişik bir düşünce.

 

İhap Hulusi’nin  harf ve sayıları yapılandırdığı örnekler saymakla bitmez. Onun çok bilinen, bankasının  Z harfine sırtını dayamış köylüsünü hatırlayın. Ya da ilan levhalarını üzerine astığı Ticaret Bankası’nın baş harfini öne çıkardığı ilanı. Aynı banka için benzer bir yaklaşımı yirmi yıl önce başka bir çizer de yeğlemişti. Ama o kez yapılaşan (Adapazarı) Türk Ticaret Bankası’nın faiz verdiği gün, yani ayın 1’i olmuştu. Harflerin bu seçilerek öne çıkarılmalarına son bir örnek de, 1953 yılına ait bir kitap kapağından verelim. Birleşen Avrupa’nın simgesi E harfi, dünyanın üzerinde kendi ışığını (belki de gölgesini, kim bilir) aksettiren bir şekilde karşımıza çıkıyor. Meçhuçl grafikerimiz, dünyayı harflerin idare edeceğini ta o zamandan bilmiş…

 

İhap Hulusi (afiş, 1950'ler)

Yazı-yapılar sadece eski zamanlarda mı var? Demode bir anlayış mı yoksa? Kesinlikle değil. Çağdaş grafikerlerimiz de tipografiyle oynamayı, yazıları yapılaştırmayı seviyorlar. Çok sayıda örnek arasından hemen elimizin altında olan birkaçını görüşünüze sunalım. Serginin danışmanı Bülent Erkmen, 1990’lı yılların başında yaptığı Bankekspres afişi ile bize çok iyi bir örnek sunuyor. Bankanın amblemi boşlukta görkemli bir yapı oluşturuyor. Murat Yılmaz’ın tasarladığı Harley Davidson gecesi afişi ise, yazıyı hız ve harekete kavuşturuyor. Uğurcan Ataoğlu ve Serdar Benli imzasını taşıyan Grafik Ürünler Sergisi afişi ise, her bir harfe ayrı bir işlev yüklüyor. Harflerin cisimleşirken, konunun gereği olarak bir grafikerin yaşamındaki objelere dönüştüğü ise hemen göze çarpıyor.

Sertaç Ergin’in indirimli satışları duyuran afişinde ise, kampanyanın zamanı, yani sonbahar, mevsimin yaprakları misali cisimleşmiş, yere doğru düşmekte… Yine Bülent Erkmen’in Krek

Tiyatro Topluluğu için yaptığı afişte, harfler oturma ve tutunma mekanları haline getirilmiş. Esen Karol’un Euro Rock Festivali afişi (aynı zamanda logosu) ise hem festivalin adını, hem de katılan toplulukları, konserlerin yapıldığı mekânla özdeşleştiriyor. Yapı ile yazı bütünleşiyor!

 

Yazı-yapı denince ilk karşımıza çıkan örnekler bunlar oldu. Elbette grafik tarihimizde bunlar gibi daha nice çalışmalar vardır. Belki birgün onlar da biraraya gelip bir sergi oluştururlar. Bu serginin benim açımdan en ilginç yanı ise, bana yeni bir bakış açısı vermesi. Grafik ürünleri başka açılardan da okumak mümkün ve gerekli. Örneğin “yüzyazmak” diye bir sergi açabiliriz. İnsan ve yüz suretine bürünmüş, ya da bu ikiliyi esas almış grafik ürünlerimiz mebzul miktarda. Durun isterseniz, şimdi bir arka odaya girip…

 

(Post eXpress dergisinin 34. sayısında yayınlanmıştır.)